Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, küresel kriz başladığı dönemde faiz indirimlerinde geç kalındığı yolundaki görüşlere karşılık olarak 'Merkez Bankası politika faiz kararlarını elinde bulunan verilere bakarak yapıyor. Merkez Bankası iddia edildiği gibi o dönemdeki verilerden hareketle yaptığı politikaların tersini yapsaydı ve faiz oranları indirimine başlasaydı, biz bu günkü yaşadığımız krizi çok daha derin yaşayacaktık ve bize maliyeti çok daha yüksek olacaktı' dedi. Yılmaz, alınan faiz indirimi kararının ekonomik faaliyetleri etkilemesinin üç ay ile dokuz ay arasında zaman alacağını, bugün indirdikleri faiz oranının en erken üç, en geç dokuz ay sonra etkisini göstereceğini, fiyatlara yansımasının ise 18 ay ile 24 ay arasında olacağını söyledi. Merkez Bankasının faiz indirimine devam edip etmeyeceği konusunda ise Yılmaz, 'Merkez Bankası olarak böyle bir soruya cevap vermez. Elimizdeki verilere bakarız ve veriler ne söylüyorsa ona göre kararını alır' dedi.
'KRİZDE DİP GÖRÜNMEDİ, ÇIKIŞ KADEMELİ VE YAVAŞ OLACAK '
Türkiye Finans Yöneticileri Vakfı (Finans Kulüp) tarafından dün akşam İstanbul The Marmara Oteli'nde düzenlenen 'Küresel Mali Kriz ve Merkez Bankası' konulu toplantıda bir konuşma yapan Durmuş Yılmaz, küresel ekonomide yaşanan krizi ve krizin Türkiye ekonomisine yönelik yansımalarını değerlendirdi. Durmuş Yılmaz, küresel finans piyasalarında son dönemde göreli bir iyimserliğin yaşandığını, ancak bu tarz söylemlere ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini söyledi. Yılmaz, 'ABD'de bankalara uygulanan stres testleri sonuçlarının beklenenden olumlu gelmesi ve konut sektörü başta olmak üzere iktisadi faaliyete ilişkin açıklanan veriler ve şirket bilançoları, küresel krizin dip seviyelerinin görülmüş olabileceğine ve ekonomilerde canlanmanın beklentilerden daha erken başlayabileceğine yönelik algıları artırmıştır. Küresel krizin kısa sürede sona erebileceğine yönelik söylemlere ihtiyatla yaklaşılmasının daha gerçekçi olacağını düşünüyoruz' diye konuştu. Küresel ekonomide toparlanmanın ne zaman başlayacağı konusunun belirsizliğini koruduğunu vurgulayan Durmuş Yılmaz, şöyle devam etti: 'Merkez Bankası olarak beklentimiz önümüzdeki dönemde dünya ekonomilerindeki toparlanmanın kademeli ve yavaş olacağı şeklindedir. Mevcut ortamda uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların devam ettiği ve küresel ekonomide henüz belirgin bir toparlanma gözlenmediğine ilişkin değerlendirmemiz geçerliliğini korumaktadır.'
'TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇ TALEPTEKİ CANLANMAYLA TOPARLANACAK'
Küresel krizin Türkiye ekonomisini üzerindeki etkilerini de değerlendiren Yılmaz, 'Yılın ikinci çeyreğinde ülkemizde yurt içi talebin göreli olarak istikrar kazanacağını ve son çeyrekten itibaren büyümenin pozitif rakamlara geçeceğini öngörmekteyiz' görüşünü ifade etti. Yılmaz, politika faizlerinde ve kamu borçlanma faizlerinde gözlenen belirgin düşüşün kredi faizlerine aynı oranda yansımamasının etkilerini de şu sözlerle değerlendirdi: 'Son dönemde politika faizlerindeki indirimler ve alınan mali tedbirler sonrasında, içinde bulunduğumuz yılın ikinci çeyreğinde ülkemizde yurt içi talebin göreli olarak istikrar kazanabileceğini ve son çeyrekten itibaren büyümenin pozitif rakamlara geçeceğini öngörmekteyiz. Türkiye ekonomisinde toparlanmanın küresel ekonomiye göre daha erken başlayabileceğini düşünüyoruz. Bu toparlanma da iç talepteki canlanma ile başlayacaktır.'
'BANKALAR LİKİDİTENİN ÜZERİNDE OTURUYOR'
Konuşmasının ardından Finans Kulüp üyelerinin ve basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Durmuş Yılmaz, banka kredi faizlerindeki yüksekliğin sürdüğüne ilişkin sorulara, 'Kredi piyasasında sıkılık devam ediyor. Fakat faiz indirimlerinden sonra ortaya çıkan diğer konjonktür gelişmeleri dikkate aldığımızda şu anda gerek tüketici kredilerinde, şirket kredilerinin faiz oranları dünyada Lehman Brothers'ın battığı ve likiditenin kuruduğu dönemin oldukça altında, ama olması gereken seviyede değil. Bu işler zorlamayla olmaz. Kredi faizlerini piyasa belirler. Bunun bir çerçevesi var. O çerçeve içerisinde bize düşen görev, mümkün olduğu kadar bankalarımızın kredi vermesini sağlayacak likiditeyi yerinde ve zamanında vermek. Biz de bunu yapıyoruz. Bugün hala likidite sorunundan söz ediliyor. Bankalar tabiri caizse tavuk gibi yumurtanın üstünde. Yani likiditenin üstünde oturuyor. Önümüzdeki dönemde enflasyon riski yüksek, ama Merkez bankalarının tecrübesi bununla mücadele etmeye yeterli' şeklinde yanıt verdi. Yılmaz, şirketlerin kredi taleplerinin yatırım amaçlı olmaktan ziyade, mevcut kredilerini yeniden yapılandırma amaçlı olduğunu hatırlattı.
'AKDENİZ KÜLTÜRÜ KISA VADELİ DÜŞÜNÜYOR'
'Kamu finansmanının özel sektörün kullanabileceği kaynaklara talip olduğu yönündeki yakınmalara da Yılmaz şu yanıtı verdi: Bu durum sürdürülemez ve sürdürülmemelidir. Şu anda bankalarımızdaki mevduatın en uzunu üç ay. Bu kısa vadecilik Türkiye'ye özgü bir şey de değil. Arkadaşlarıma sordum, Akdeniz kültürü diye bir şeyden söz ettiler. Son 10 yıla bakıldığında Yunanistan'da İtalya'da ve İspanya gibi ülkelerde de mevduatın en uzun gittiği üç ay görünüyor. Üç ay vadeli mevduatla 15-20 yıllık kredileri finanse etmek pek kolay değil. O nedenle bankalarımız ne yapıyorlardı; yurt dışından döviz borçlanıyorlardı. Yabancıların Türk ekonomisine güvenlerinden dolayı içeride ihraç ettikleri TL uzun vadeli tahviller vardı. Bu tahvillerden elde edilen Türk liralarını dövizle swap edip uzun vadeli kredi verebiliyorlardı. Şimdi bu piyasa uluslararası mali sistemdeki sorunlardan dolayı kurudu. Dolayısıyla bu kredi mekanizmasının tekrar harekete geçebilmesi için bu uzun vadeli kredi verebilecek mekanizmaların tekrar çalışır hale gelmesi gerekiyor. Özel sektörün dışlanmasını öngören, kamunun daha fazla kaynak kullanması, daha fazla borçlanması sürdürülemez sürdürülmemelidir'.
'MERKEZ BANKASI HEDEFLERİNİ REVİZE ETMEMELİ'
Başka bir soru üzerine de Yılmaz, merkez bankalarının hedeflerini revize etmemeleri gerektiğini ifade ederek, şunları söyledi:'Merkez Bankaları belirledikleri hedefi revize etmeyecek şekilde politika uygulamalıdırlar. Enflasyon hedefi tespit etmek toplumla yapılan sosyal bir mutabakattır. Diyorsunuz ki topluma 'ben enflasyonu şu vadede şu noktaya getireceğim' . Merkez Bankası sık sık ve mecbur kalmadıkça hedef revize ederse hiç bir güvenilirliği kalmaz. Biz bunu 2008 ortasında yaptık ama uzun tereddütlerden sonra yaptık. Burada esas olan prensip hedefin revize edilmemesidir. Merkez Bankası eğer uyguladığı politikalarla enflasyonda hedefi çok altına çekerse, yani yüzde 7.5 belirlemişken yüzde 2-3'e çekerse bu şu demektir; Ekonomiyi öyle sıkıyor ki bunun bedeli olacak. Milli gelir azalacak, işsizlik artacak. Herkesin kararını doğru, uygulanabilir alması için Merkez Bankası'nın önüne koyduğu hedefi tutturacak para politikasını uygulaması gerekir. Hedef şu anda 7,5, ama elimizdeki verilere, petrol fiyatlarına bakıyoruz, beklentilere, emek piyasasına bakıyoruz, kamu maliyesine bakıyoruz, toplam iç-dış talep koşullarına bakıyoruz ve bu koşullar altında diyoruz ki enflasyon hedefin altında olacak diyoruz. O zaman enflasyonun hedefin altında gerçekleşmesinin maliyetini artırmamak için para politikasını gevşetiyoruz.'
'KETUM MERKEZ BANKASI EZBERİ BOZULDU, ŞİMDİ ŞEFFAFLIK MODA'
Küresel ölçekte yaşanan krizin bir dizi alanda olduğu gibi Merkez bankacılığı konusunda da ezber bozduğunu söyleyen Yılmaz'ın bu konudaki değerlendirmesi şöyle oldu: 'Eskiden Merkez bankacılığının uyguladığı politikaların etkin olması için 'Merkez bankaları ketum olmalı, sürekli piyasayı şaşırtmalı ve zaman zaman şok dalgaları vermeli ve bu şekilde politikasının etkinliği artar' şeklinde bir görüş vardı. Şimdi ise deniliyor ki 'Para politikalarının etkin olabilmesi için Merkez Bankalarının şeffaf olması, politikalarının öngörülebilir olması gerekir. Piyasayı önceden alacağı karar doğrultusunda yönlendirmesi gerekir.' Bizim öğrendiğimiz Merkez bankacılığı bu ve ayrıca Merkez bankaları fiyat istikrarından sorumlu olmalı. Merkez bankaları ile hazine arasında bir Çin duvarı olmalı. Ezber buydu. Son dönemdeki krizde bu ezber cidden bozuldu. Şimdi sorulması gereken soru, 'bu aynı mı kalacak yoksa tekrar buna geri dönecek miyiz? Bu uluslararası platformlarda ciddi şekilde tartışılıyor. Bugünden ileriye doğru gittiğimizde bana sorduğunuz sorular farklı olacak. Biz enflasyonu tartışıyor olacağız. Önümüzdeki dönemde görebildiğim şu ki bazı kurallar yeniden yazılacak.'
'IMF İLE ANLAŞMA OLMAZSA B PLANIMIZ VAR'
Toplantıda IMF ile ilişkileri de değerlendiren Yılmaz, 'IMF ile anlaşma olmaması halinde bir B Planınız var mı ve faiz artırma ihtimali söz konusu olabilir mi' şeklindeki soruya 'Bu konuda 30 Nisan 2009 tarihli toplantımızda söylediğimiz görüşleri koruyoruz. Kamu borcunun milli gelire oranı önemli. Kamu borcunun milli gelire oranı azalıyorsa ve siz bunu kontrol altında tutabiliyorsanız bu durum ekonomiye olan güveni artırıyor. Merkez Bankası'nın, politika yapıcısının mutlaka bir 'B' planının olması gerekir diye düşünüyorum' yanıtını verdi.
ANKA