Sebahattin Arslan / TIMETURK
İran?la derin ekonomik bağları olan Türkiye, Amerika?nın ısrarına rağmen İran?a ambargo koymadı. Böyle bir tercih Türkiye?ye ekonomik ve politik avantajlar sağladı. Bunda birinci Körfez savaşında uğradığı zararın karşılanmamasının etkisi de vardır. Ticaret yapacağı ülke sayısı arttıkça kriz olduğu zamanlarda risk de o nispetle azalır.
Türkiye, bu bölgenin önemli bir ülkesi olarak Körfez ülkeleriyle her yönden ilişkilerini en üst seviyeye çıkarırsa, bu durumdan en çok Körfez ülkelerinin yararlanacağı muhakkaktır. Türkiye üçüncü bir güç olarak, ABD ile İran arasında sıkışmış olan Körfez ülkelerinin üzerindeki ağırlığı azaltmış olur. İran Körfezi büsbütün kaybetmemek için daha mutedil ve dikkatli davranmak zorunda kalabilir, Amerika?nın da İran kartını ikide bir Körfez ülkelerine karşı kullanma dönemi bitebilir. Türkiye, Körfez?e bir denge getirebilir. Körfez ülkeleri de Türkiye kartını etkin bir şekilde kullanarak üzerlerindeki psikolojik baskıyı hafifletebilir.
Ayrıca Körfez ülkelerinin işadamları Türkiye?de yapacakları yatırımlarla Batılı güçlerle yapacakları ticarette rekabet güçleri artacaktır. En son Bahreyn?de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül?ün yaptığı konuşmalarda Türkiye?nin böyle bir rol oynamak istediğini net bir şekilde anlayabiliriz. Cumhurbaşkanı, ?Bahreyn?in güvenlik politikalarında daima beraber çalışacağına işaret etmiş, huzur ve barışın istikrardan geçtiğini, bunun altında da güvenlik anlayışının yattığını ? söylemişti. Bu açıklamalar şüphesiz sadece Bahreyn için değil, bütün Körfez ülkeleri için de söylenmiş bir sözdür. Bu konuşmalardan kısa süre sonra Kuveyt Genelkurmay Başkanı?nın Türkiye?ye gelmesi dikkat çekiciydi.
Türkiye eskisi gibi Batıya bağımlı bir ülke değil. Batı ile olan ilişkilerine benzer bir ilişkiyi doğu ülkeleriyle de kurmak için çalışıyor.Rusya ile kurduğu güçlü ekonomik ilişkiler sayesinde Gürcistan krizinin aşılmasında önemli bir rol oynadı. Türkiye nüfuzunu kullanmasaydı kriz yayılabilirdi. Nato üyesi bir ülke olmasına rağmen, Amerikan ve müttefik savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine sınırlı ve süreli izin verdi. Montrö Boğazlar sözleşmesini uygulamaktan çekinmedi. Bu da Rusya?nın bölgede daha sert tutum almasını engelledi. Gürcistan?ın ve Kafkasların durumu Körfez ülkelerine çok benzemektedir. Rusya Gürcistan?ı kendi yanında tutmaya çalışmakta, Gürcü yöneticiler Amerika?ya yanaşmaktadırlar. Bu gerilim geçen yaz savaşa dönüştü.
İran?ın elindeki kozları
Bildiğimiz gibi Kuveyt?in işgali için Irak?ı el altından Amerika kışkırtmıştı. Aynı Amerika Kuveyt işgalini savaş nedeni saymış, Irak?a savaş açmıştı. İran böyle bir hataya düşebilir mi? Şehname sahibi İranlılar çok gururlu bir millet olmalarına rağmen çok dikkatli hareket edebilen iyi diplomatlar olarak da bilinir. Böyle bir hataya düşmeleri çok zayıf. Şayet Amerika İran?a saldırırsa İran?dan böyle bir hareket beklenebilir.
Amerika?nın İran?a tek başına saldırmak istemeyeceği biliniyor. Ayrıca İslam dünyasından alacağı tepki de büyük olacaktır. Dünyadaki son ekonomik krizi de hesaba katmak gerekir. İran, Amerika?nın kendisine saldırması halinde, Hürmüz boğazını kapatabileceği tehdidinde bulunmuştu.
Keyhan gazetesi genel yayın yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari köşesinde: ?Eğer daha ağır yaptırımlara maruz kalırsak, doğal olarak biz de tahterevalliye biraz bastırmak zorunda kalabiliriz, Hürmüz boğazını kapatmak gibi mesela. Elbette ileride tartışılacak olan sayısız başka seçeneğimiz de var. ( tebyan.net, 21.04.2009 ) ? Bu seçeneklerden kastettiği Basra Körfezi?ndeki petrol nakliyatı, Körfez ülkelerinin petrol rafinerileri, tankerleri, üretim tesisleri ve boru hatları olarak sıralanıyor.
Hürmüz Boğazı İran?ın elinde önemli bir kozdur. Hürmüz Boğazı?nın birkaç ay kapatılması demek, Avrupa ekonomisi açısından büyük bir felaket demek olacaktır. Şu anki İran oldukça zayıflatılmış bir Irak değil. Basra Körfezi?nin petrol sevkiyatını uzun bir süre engelleyebilir güçte bir ülkedir. İranlılar, dünyadaki ekonomik krizin altında inleyen Amerika ve müttefiklerinin bu krizden sonra İran?a saldıramayacağını dile getiriyorlar.
İsrail?in kendisi, Avrupa ve Amerika?daki lobileri Avrupa?yı ve Avrupa basınını her gün satılmış kalemleriyle İran ile yatıp İran ile kalkıyorlar. Batılıları kışkırtmak için çok çaba sarfettiler. ABD İran?a saldırmasa bile İsrail?in neye mal olursa olsun, İran nükleer tesislerine saldırması kesin gözüyle bakılıyor. İsrail Batı kamuoyuna saldıracağı mesajını verdiği gibi, kendi kamuoyunu da buna hazırlamış durumda. Geleceği açısından kendini buna mecbur hissediyor. Şu anda üzerinde çalıştığı Şii Sünni çatışması çıkararak İran?ı hem zayıflatmak hem de İran?a yapacağı bir saldırı öncesinde onu yalnız bırakmak.
Burada İran?a düşen önemli görevler var. Ortadoğu savaş yorgunu bir coğrafya. Bu coğrafyadan batılıları ve onların uzantı uydularını uzak tutmak gerekir. İran, Müslümanların arasında fitne oluşturacak çalışmaları durdurması gerekir. Bu nedenle Sünni kamuoyunda gerçekten rahatsızlık uyandıran Şiileştirme faaliyetlerini durdurması gerekir. Kuzey Afrika?da on veya yirmi sene sonra küçük Iraklar görürsek şaşmamamız lazım. Bunları inkar etmekle üstü kapanmaz. Çünkü bunlar halihazırda yapılanlar. Kimilerinin, halkın Şiileşmesini laikleşmesine tercih etmesi ayrı bir mantıksız çıkıştır. Sünnilerin kendi içlerindeki sorunları Sünniler çözmesi gerekir.
İran?da Sünni olmak kolay değil
İran bilindiği gibi Safevi Devleti?nden önce Sünni bir coğrafya idi. Aradan beş yüz yıl geçti. Bugün bu coğrafyada %15-20 arasında Sünni varlığından bahsediliyor. Ancak bugünkü İran?da Sünniler rahat mı? Bahreyn?in baskısından bahsedenler daha geçen haftalarda İran?da üç Sünni alimin idamını nasıl izah edecekler. Sünnilerin kurduğu okullarda Şii müfredatı uygulanmadığı için diplomaları geçerli değil. Bugün kaç Sünni bakan, milletvekili, bürokrat var İran?da? Suudi Arabistan hariç tutulursa İran?daki Sünni nüfus bütün Körfez ülkelerinin nüfusundan daha fazla. Şiilere baskı yapıldığından bahsedilen Bahreyn gibi bir ada ülkesinde sadece başkent Manama?da 500 Şii makamı var. Sayı yanlış değil, 500 makam. Bunların her birinin büyüklüğü orta büyüklükte bir cami kadar. Şehre bir gezinti yapıldığı zaman bu söylenen rahat görülüyor. Camilerin sayısı bunun dışında. Şiiler istedikleri gibi eğitim kurumları kurabiliyorlar. Olması gereken de bu. Böyle bir hürriyet İran?da Sünni kardeşlerimize gösterilmelidir. Irak?ta Şii otoritelerinin Sünnilere yaptıklarını birkaç yazıyla anlatılamaz. Maalesef Irak?ta Sünni kardeşlerimiz tarihlerinin en kara günlerini yaşıyorlar. Saddam?a dil uzatanlar Saddam?a rahmet okutacak yüzlerce yetkili Şii Saddam saldılar Irak topraklarına.
Şiilerin gerçek düşmanı kim?
Bugün İran gerçek düşmanı olan İsrail için hazırlanmalı, içeriden ve dışarıdan Sünnileri tedirgin etmemeli, onların gönlünü hoş tutmalı, kendisini düşman olarak göstermemelidir. Biz İran?a saldırılmasını istemeyiz. İran?a yapılacak bir saldırı Türkiye?ye yapılmış kadar bizim için kabul edilemez bir girişim olur ve bizi her açıdan derinden sarsar. Bugün Türkiye Irak?ın bölünmemesi için çaba sarf ediyor. Irak?ın Şiileşmesi kendisini rahatsız ediyor. Bunu değişik vesilelerle dile getirmeye çalıştı. İran?ın Körfez?de zaman zaman yaptığı açıklamalarından da rahatsızlık duyuyor.19.02.2009?da Dışişleri Bakanı Ali Babacan Bahren?in toprak bütünlüğünün sorgulanmasının kabul edilemez olduğunu belirtmişti.
Irak savaşıyla ilgili savaş öncesi ve savaş esnasında batılılar tarafından oynanan oyunları ? Kutsal Irak Savaşı Ve Almanlar ? adlı yazımda ele almıştım.
İran?a bir İsrail saldırısı İsrail?e uzun süredir yapılan askeri yığınaklardan da anlaşılır. Gazze saldırısından 4 gün sonra Amerikalılar sivil gemilerle 3000 ton silah taşıdılar İsrail?e. Silah taşıyıcı firmalar böyle büyük bir silah yükünün nadir olduğundan bahsetmişlerdi. Amerika bu silahların bir kısmını Yunanistan?daki Amerikan depolarından yüklediği haberi verilmişti. ( Reuters, 10.01. 2009 ) Bunlardan 2500 adedi 1 tonluk. Aralarında 2,200 tonluk silahlar var. Bir o kadarı da Gazze savaşından sonra gelmişti. Bundan önceki yıllarda da İsrail?e büyük silah sevkiyatı yapıldı. En büyük sevkiyatlardan biri 2006?da Lübnan savaşında yapılmıştı. Amerika ile birlikte olmasa da İsrail tek başına bunu yapacağını bir çok resmi yollardan anlattı. En son Sudan?a yaptıkları hava saldırısından sonra, kendileri için dünyada hiçbir hedefin zor olmadığını anlatmaları, bir nevi İran?a bir gözdağı olarak yorumlanmıştı. İsrail?in en büyük hedefi Mısır?la İran?ı karşı karşıya getirmek. Bunu başarırsa kendisine çok iş kalmaz.
İsrail lobisi Türkiye?nin siyasi manevralarından oldukça rahatsızlık duymaktadır. Türkiye bölgedeki bütün aktörlerle ikili ilişkiler kurarak muhtemel bir krizin tarafı değil, tarafsız, kriz çözen, merkez ülke konumuna gelmeye çalışıyor. Türkiye?nin bu bölgede kriz üreten ülkelerin politikalarını boşa çıkarması, onların bölgede istediklerini yapma imkanını kısıtlamış durumdadır. Geçtiğimiz günlerde Mukteda es-Sadr ile Ankara?da görüşmesi bu nedene bağlanabilir. Irak?ta Sünni kıyımında büyük rol oynayan Sadr grubunun lideriyle Irak?taki Sünniler hakkında konuşulduğu söyleniyor. Türkiye Irak?taki Şiileri büsbütün İran?a terk etmek istemiyor. Türkiye kendi dışında ve kendinden habersiz bölgede neredeyse bütün güçlerin başka güçlerle ittifak kurmasını imkansızlaştırıyor. Karadeniz İşbirliği Teşkilatı?nın bir benzerinin Kafkasya İttifakı ile gerçekleştirmek istiyor. Gürcistan?la aralarındaki güçlü ilişkileri kullanarak Gürcistan?ı Rusya ile barıştırmaya çalışıyor. Ermenistan?ı Türkiye ile, Azerbaycan?ı Ermenistan ile yakınlaştırmaya çalışarak muhtemel krizlerin önünü almaya çalışıyor. Burada oluşacak istikrar ile kurulan petrol ve doğalgaz hatlarının güvenliği garanti altına alınmış olacaktır. Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu?yu birbirine bağlayacak tren hattı projesi de devam ediyor. Türkiye batı ile ticaretini ve ilişkilerini sürdürürken doğu ile de güçlü ilişkiler kurmaya başladı.
Körfez ülkeleriyle stratejik antlaşma
Körfez ülkeleriyle Türkiye?nin yakınlaşması hem Türkiye?nin hem de Körfez ülkelerinin geleceği açısından tarihi bir ittifaktır. Türkiye ile Körfez İşbirliği Teşkilatı ülkeleri arasında imzalanan Memorandum ile ? Yüksek Düzeyli Stratejik Diyalog? mekanizması kuruldu. KİK Genel Sekreteri Abdurrahman el-Atiyyah iki taraf arasında ekonomik, siyasi, ve güvenlik alanlarında büyük bir işbirliği sunacağını belirtmişti. Böyle bir antlaşma ilk defa Körfez ülkeleri dışında bir ülkeyle imzalanması, Türkiye?ye verilen öneme işaret ediyor. Körfez ülkeleri bu antlaşmanın özellikle İran?a karşı yapılmadığını ileri sürdü. İran?ın istemesi halinde onunla da böyle bir antlaşma yapılacağı söylendi. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin böyle bir antlaşmayı ilk defa Türkiye ile yapmalarının altında bir siyasi mesajı olduğu muhakkaktır. Türkiye, yeni Dışişleri Bakanı ile bu politikalarını daha köklü ve istikrarlı sürdüreceğinin işaretini vermiş oldu.
Türkiye, Körfez?de olan olayların neresinde?
Körfez ülkeleriyle Türkiye?nin yakınlaşması hem Türkiye?nin hem de Körfez ülkelerinin geleceği açısından tarihi önemi var. Peki bu ittifak İran'a karşı mı yapıldı?
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-05-12 15:38:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara