BAŞLARKEN
İbn-i Sina (980, Buhara - ö. 1037, Hemedan), genç denilebilecek bir yaşta 57 yaşında ölen İbn-i Sina, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştır. Bu eserlerin birkaçı Farsça diğerleri Arapça'dır. Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak adetti. Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi. Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur. Bu yüzden doğu ve Batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl, hükmetmiştir.
SARAY HEKİMLİĞİ DE YAPTI
Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek 'Avicenna' diye şöhrete ulaşan İbn-i Sina, yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır. Bunun da sebebi, eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır... Bununla beraber, Batılılar da kendisini Hakim-i Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir. 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbn-i Sina resmi saray doktorluğu da yapmıştır.
İLERİ GÖRÜŞLÜ
Onun tıp şaheseri, kısaca 'Kanun' diye bilinen 'E'l Kanun Fi't Tıp' adlı büyük kitabıdır. Eser fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakoloji konularına ayrılmıştır. Kitap dikkatle incelendiğinde, İbn-i Sina'nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri görüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde, hastalıklara 'mikrop'a benzer yaratıkların yol açtığını sezebildiğini görürüz.
ÜNİVERSİTELERİN TEMEL KİTABI
İbn-i Sina'nın 'Kanun'u 12. yüzyılda Latince'ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı. Roma'nın Galen'i de, Râzî de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa'sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain üniversitelerinin temel kitabı Kanun oldu.
Durum 17. yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbni Sina, 700 yıl Avrupa'nın tıp hocası oldu. Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Sina'nın Kanun'u yer almıştır. Çünkü Yunanlıların ilk çağlarından MS. 925 yılına kadar tıp sahasında ne bulunabilmiş ve bilinmişse, kendi seziş ve keşiflerini de katarak kitabın içine almıştı.
Bugün hala Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki Türk doktorun duvara asılı büyük boy portresi ile karşılaşır. Bu iki portre, İbn-i Sina ve Râzî'ye aittir. Yazdığı tıbba dair eserlerde bitkilerin hangi tür hastalıklara iyi geldiğini a'dan z'ye anlatan İbn-i Sina bir risalesinde de Hindiba'ya yer vermiştir.
Hiçbir yan etkisi bulunmayan bu bitkiyle kadınlar eskiden beri gözlerini ve yüzlerini yıkıyor ve böylece saf bir görünüm kazanabileceklerine inanıyorlardı. Bu bitki, kış dinlenmesine çekilen bitkilerden değildir ve yaprakları kar altında bile gelişir. Her yıl ilkbaharda, hindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa yararlı bir pekmez yapılabilir. Bu değerli bitki eskiden beri çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak bilinir. Ergenlik sivilceleri ısırgan otunun ve hindibanın kan temizleyici özellikleri sayesinde iyileştirilebilirler.
KOLAY BULUNUR BİTKİLER
İbn-i Sina'nın binlerce sayfadan oluşan 'E'l Kanun Fi't Tıp' eserini bu yazı dizimizde tamamen vermemiz elbette mümkün değildir. Bu nedenle değerli okuyucularımıza İbn-i Sina'nın muhteşem eseri 'E'l Kanun Fi't Tıp'ta yer alan bitki, meyve, besin gibi herkesin evinde ve yaşadığı yerde kolayca bulabileceği ve sağlığına etkili ve yararlı devaların en önemlilerini seçerek 'Doğadan Gelen Şifa' adıyla sizlere sunuyoruz.
MUHTEŞEM HiNDiBA
Safra kesesi ve karaciğer hastalıkları, karaciğeri en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir. Günde yenilen 5-6 çiçek sapı, kronik karaciğer iltihaplarında iyileşme sağlayabilir...İbn-i Sina bu bitkinin yapraklarının yıkanmadan ve soğuk su ile yapılan ekstrelerinin kullanılmasının gerektiğini savunan özel bir kitapçık hazırlamıştır.
'Hindiba Risalesi' denilen bu kitapçıktan yazmalar İstanbul kütüphanelerinde bulunur. Bostan Hindibası, Frenk Salatası, ve Göynek adlarıyla da bilinir İbn-i Sinanın 'Hindiba Risalesi' Süheyl Ünver tarafından 1930 yılında 'Hindiba Mucizesi' adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir.
Ülkemizde yabani olarak bulunmayan bu bitki İstanbul ve Bursa'da özel olarak yetiştirilmektedir. Bu muhteşem bitkiler şu hastalıklara iyi gelmektedir: Safra kesesi ve karaciğer hastalıkları, karaciğeri en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir. Günde yenilen 5-6 çiçek sapının, kronik karaciğer iltihaplarında iyileşme sağlayabilir . Bu saplar şeker hastalığına da iyi gelebilir.
HiNDiBAYI NASIL HAZIRLAYACAKSINIZ
Çayı hazırlamak: Yarım tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış kara hindiba kökü bir su bardağı dolusu suya akşamdan eklenir sabah kaynama derecesine kadar ısıtılır ve süzülür. Bu çay kahvaltıdan yarım saat önce ve yarım saat sonra bölünerek içilir. l Bitki salatası: Bitkinin köklerinden ve yapraklarından hazırlanır, çiçek sapları çiçekleriyle birlikte yıkanan kara hindiba sapları çiçeklerden ayrılarak günde 5-10 tane yenebilir.
KANI TEMiZLEDiĞi GiBi ROMATiZMAYA DA YARDIM EDER
Deri kaşıntılarını, egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilir. Mide sıvılarını düzene sokar ve midede birikmiş maddeleri temizler. Taze çiçek sapları karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını düzenler. Hindiba, içerdiği mineral tuzların yanı sıra, metabolizma hastalıklarına karşı çok önemli maddeleri de içerir. Kan temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut hastalıklarında da yardımcı olabilir.
SUYU KOZMETiKTE KULLANILIYOR
Sarılık ve dalak hastalığında da hindiba başarıyla kullanılabilir. Hindiba kökü, çiğ yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında, kan temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü ve canlandırıcı etkilere sahiptir. Bu kökler kanı inceltir ve kanın koyu olması halinde başarıyla kullanılabilir. Eski bitki kitapları, hindiba yapraklarının ve köklerinin kaynatılarak, suyunun kozmetik olarak kullanıldığını yazıyorlar.
Hazırlayanlar: Dr. Yaman SÖNMEZ ve Tarihçi Yazar Ahmet ALMAZ
Bugün