Taraf?ın sivil Anayasa hazırlık çalışmasına katılan aydınlar, hükümetin kısmî değişiklik paketinin yarardan çok zarar getirmesinden kaygılı. DOÇ. SERAP YAZICI: Hükümetin sınırlı değişiklik adımı isabetli değil. Kısmen tansiyonu düşürmeye yönelik. PROF. ERGUN ÖZBUDUN: Kısmî değişikliğin, ?bu Anayasa?yla idare edebiliriz? fikrini beslemesi sakınca yaratır. PROF. MEHMET ALTAN: AB ile müzakeredeki Türkiye, 82 Anayasası?nın ruhundan kurtulmalı. Bu, kısmen olmaz. PROF. MUSTAFA ERDOĞAN: Askerî ve bürokratik vesayeti aşmak için baştan başa iyi bir Anayasa yapmamız gerek.
12 Eylül askerî darbesinin ürünü olan, 27 yıldır Türkiye?ye dar gelen 1982 Anayasası?nın dikişleri yıllar içinde birçok yerinden attı; üst üste yapılan anayasa değişiklikleri bazı reformlara yardımcı oldu ama özünde demokrat bir anayasa metninin ortaya çıkmasını sağlayamadı.
Taraf, Türkiye?nin sivil bir anayasaya kavuşmasını istiyor ve bunun kısmî değişikliklerle değil, topyekûn bir yenilenmeyle mümkün olacağına inanıyor.
Bu bakışla, sivil, demokrat, Türkiye?nin gerçeklerini yansıtan ve Türkiye?yi evrensel değişime uyum gösterme çabasında frenlemeyen, aksine önünü açan yeni bir anayasa için çalışma başlattık.
Serap Yazıcı, Ergun Özbudun, Mustafa Erdoğan, Murat Belge, Mehmet Altan, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu ve Mithat Sancar ?Taraf Sivil Anayasa Forumu?na ya bizzat haftalık toplantılara katılıp tartışarak ya da konuya ilişkin yazılarıyla katkıda bulunacaklar. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Bugün ilk bölümünü yayımladığımız bu tartışma Taraf sayfalarında her hafta sürecek. Okurken, bir yandan da Taraf?ın hukukçu, siyasetbilimci, iktisatçı ve gazetecilerin katkısıyla hazırlamakta olduğu Sivil Anayasa Önerisi?nin oluşumuna tanıklık edeceksiniz.
YASEMİN ÇONGAR-TURGAY OĞUR
Değiştirilmesi teklif dahi edilemez zihniyetin değişmesini teklif ediyoruz
Son genel seçimlerin ardından hükümetin başlattığı sivil anayasa çalışmaları sonuçsuz kaldı. Hükümet şimdi de yeni bir anayasa yerine kısmî değişikliklerden söz ediyor.
82 Anayasası?nda bugüne kadar pek çok değişiklik yapıldı ve anayasa adeta her değişiklikten sonra ?bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla? repliğini tekrarladı. Taraf Sivil Anayasa Forumu toplantılarının bugün yayımladığımız bölümünde kısmî anayasa değişikliklerini ve bu değişikliklerin pek çoğunu etkisiz kılan değiştirilemez hükümleri konuştuk.
Taraf: Hükümet yeni bir anayasa yerine anayasada kısmî değişiklikler planlıyor. Bu ne kadar işe yarayacak?
Serap Yazıcı: 82 Anayasası yapımı sürecine hakim olan olağanüstü şartlar sebebiyle kısmı değişikliklerle ıslaha kabil olan bir metin değil. Çünkü 12 Eylül müdahalesinin şartlarında tamamen otoriter, yasakçı, vesayetçi bir yönetim modeli kurmak için hazırlanmış bir anayasa. Yapılan değişiklikler çok açık göstermiştir ki bu anayasa kısmî değişikliklerle demokratik, özgürlükçü bir ruha kavuşamaz. Üstelik yapılan değişikliklerin bir bölümü odaklandıkları özgürlük problemini çözmek için nisbeten kısmi iyileştirmeler sağlamış olabilirler ama anayasanın diğer hükümleriyle birleştikleri zaman çok ciddi teknik problemlere yol açıldığı da görülüyor. O yüzden mutlaka bu metnin tamamen değişmesi gerekir.
Cumhuriyet aşağı yukarı 100 yılını doldurmak üzere. Türkiye?nin bugüne kadar halkın gerçek temsilcileri tarafından serbest olarak hazırlanmış bir anayasası mevcut değil. Bu demokratik dünya karşısında çok utanç verici bir tablo. Halkın gerçek temsilcilerinden oluşan bir organın hazırlayacağı bir anayasaya ihtiyacımız var. Hem yapımında izlenen yöntem bakımından hem de içeriği bakımından demokratik bir anayasaya ihtiyacımız var. Bu yüzden ben hükümetin kısmî anayasa değişiklikleri yönünde attığı adımları hiç isabetli bulmuyorum. Belki hükümet partisi bunu kendi stratejik hesaplarına uygun görebilir ama biz bununla sınırlı düşünmek zorunda değiliz. Keşke şunu yapmış olsalardı: 22 Temmuz seçimlerinde halka ciddi bir vaatleri oldu ve bu vaat ciddi heyecan uyandırdı. Belki bilemediğimiz güçler engelledi hükümetin bu projesini ama hiç değilse cesur olarak şunu ifade etselerdi. ?Parlamento çoğunluğumuz bunu yapmaya elverişli değil ama biz projemizin arkasındayız. Bir sonraki seçimlerde de bu işin üzerine gitmeye devam edeceğiz.? Ben şu andaki tabloyu kısmen tansiyonu düşürmeye yönelik bir politika gibi görüyorum ve isabetli bulmuyorum.
Ergun Özbudun: Türkiye?nin anayasa sorunu kısmî bir anayasa değişikliğiyle çözülemez. Çünkü bu Anayasa?nın ne kadar antidemokratik biçimlerde yapıldığı ve ne derece yasakçı, vesayetçi, devletçi ve otoriter bir felsefeyi yansıttığını biliyoruz. Bu felsefe Anayasa?nın pek çok maddesine sinmiştir. Bu Anayasa?da şu ana kadar 16 değişiklik oldu, biri iptal edildi. Buna rağmen bugün bir anayasa problemi varsa, bunu tartışıyorsak bu kısmî değişiklikler yoluyla meselenin çözülemeyeceğinin kanıtıdır. Bu Anayasa Türkiye?nin 2010?lu yıllardaki anayasası olamaz. Gerek hazırlanış biçimi, gerekse içeriğinin dayandığı temel felsefe itibariyle. Basına yansıdığı kadarıyla gündemdeki kısmî anayasa değişikliği paketinde acil ve olumlu bir takım unsurlar var. Mesela siyasi partilerin kapatılmasının Avrupa kriterleri uyarınca güçleştirilmesi, muhtemelen anayasa mahkemesinin oluşum tarzının değiştirilmesi gibi. Ayrıca, bunların yanında Anayasa Mahkemesi?ne bireysel başvuru ve kamu denetçiliği kurumu kurulması gibi faydalı olabilecek fakat büyük etki de yaratmayacak kozmetik değişiklikler mevcut. Ben anayasa projesinin bir bütün olarak, tamamen demokratik ve insan haklarına dayanan bir felsefe ile ele alınmasını istiyorum. Aksi takdirde bu sorun devam edecektir.
Demokratik iktidarların seçilmemiş ortakları var
Taraf: Bu anayasa değişiklilerinin toptan yeni bir anayasa yapma ihtiyacının zaruri hale gelmesini öteleyen bir etkisi de olduğunu ve bu durumun da sivil bir anayasa yapma sürecini geciktirdiğini söyleyebilir miyiz?
Mustafa Erdoğan: Evet, söyleyebiliriz. Buna ek olarak, anayasa en üstün hukuk olarak biçimlendirilen bir metin. Anayasa fikrinin de bir otoritesi var. Şimdi sık sık ve paket paket anayasa yapmak, anayasa yapma işini adeta kanun yapmaya dönüştürüp, saygınlığını bir ölçüde zayıflatan bir psikolojik ortam yaratabilir.
Bugün baştan başa iyi bir anayasa yapmaya ihtiyacımız olmasının en temel nedeni, Türkiye?de iktidar kaynağının halk olduğunu açık seçik biçimde teyit etmemiz gereğidir. Bu askerî ve bürokratik vesayetçiliğin, bu Anayasa?ya yansımış olan unsurlarını bertaraf etmemeyi gerektirmektedir. Türkiye?de demokratik iktidarların seçilmemiş ortakları var. Bu ortaklar eş ortaklar olmanın da ötesinde daha da üstün ortaklar haline geliyorlar. Bu duruma son vermek gerekiyor.
Diğer konu Serap Hanım?ın da dediği gibi anayasa değişiklikleri yer yer anayasanın iç tutarlılığını zayıflatmaktadır. Bazen iyileştirme yapılırken kullanılan kelimelerin seçiminde özen gösterilmemesi sıkıntılara yol açıyor. 13. maddede yapılan değişiklik bunun tipik örneğidir. 14. maddede de benzeri var. Temel hakların sınırlanması anayasada belirli esaslara bağlanmış. Parlamentonun yapacağı sınırlamalarda uyması gereken kriterler belirtildikten sonra parlamentonun aşamayacağı ilave ölçütler getirilmiş. Ölçülülük ilkesi gibi. Bunlar arasında yeni bir şey daha var. Eskiden de olan ?demokratik toplum düzenine? ek olarak ?laik Cumhuriyet?in gereklerine? diye bir ifade eklendi. Yazılış biçimi itibariyle temel hakları kısıtlayan parlamentoya bir set olarak görülmesi gerekir. Oysa ki Türkiye?de ?laik cumhuriyet? terimine yapılan atıflara baktığımızda, genellikle temel hakları kısıtlamaya karşı güvence olmak yerine tam tersine temel hakları daha da fazla kısıtlamanın gerekçesi olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu ve benzeri sorunlar anayasa meselesinin yeni baştan alınmasını gerektiriyor.
Keza Anayasa?nın felsefesiyle ilgili özellikle başlangıçta ifadesini bulduğu şekliyle, çoğulcu, demokratik, özgürlükçü bir toplum anlayışı olmadığı konusunda herkes mutabık. Bu da değiştirmeyi zorunlu kılan bir nokta.
Benim bir de vurgulamak istediğim psikolojik faktör var. Anayasa?yı halkın kendisi yapmadığı için, kimse anayasaya sahip çıkmadığı için; insanlar, siyasi aktörler kendilerine ait olmayan bir referans çerçevesine atıfla meseleleri çözen pozisyonundalar. Toplumun kendi yaptığı anayasada da bir takım gedikler, eksikler olabilir. Ama psikolojik faktörler önemlidir. Eğer bu Anayasa gerçekten toplumun kendisi için yaptığı bir çerçeve olursa bu çerçevenin çıkaracağı problemleri çözmede kendisini daha rahat hissedebilir. O bakımdan kendimize ait bir anayasanın olması bu psikolojik ihtiyacı da karşılar.
Son olarak, zaten son yıllarda olup bitenler Türkiye?de yeni bir anayasaya talep olduğunu da gösterdi. Aslında 2007 seçimleri bir tür anayasa oylamasıdır.
Bu seçimler toplumun askerî vesayete açıkça verdiği bir cevaptır. Hatta, Anayasa Mahkemesi?nin o süreçte aldığı tutumu düşünürsek, seçim sonuçları mahkemenin meşruluğunu da yaralamıştır. Bu ve benzeri işaretlerin de toplumda yeni bir anayasa yapma kanaati oluştuğunun bir kanıtı olarak görüyorum. Tabii, konunun toplumun tümünde aynı heyecanı yaratmasını beklemiyorum.
İlgi eksikliği, bu meselenin toplumun gündelik hayatındaki sorunlarla ne kadar alakalı olduğunu yeterince gösteremediğimizden kaynaklanıyor. Toplum hayatında ortaya çıkan pek çok sorun insan hakları ihlalleri şeklinde ortaya çıkıyor. Askerî vesayet meselesi, Anayasa Mahkemesi?nin yetkisini aşan bir tutum içine girmesi şüphesiz ki anayasa ile doğrudan doğruya ilgili meseleler. Bu nedenle anayasa yapmak bir ihtiyaç ve bunun için gerekli psikolojik altyapı mevcut diye düşünüyorum.
Ergun Özbudun: Kısmî anayasa değişikliklerinin yeterli bulunması dışında şöyle bir psikolojik sakınca olabilir. Tümüyle yeni, tümüyle demokratik bir anayasa projesi gölgeye düşebilir, kamuoyunda unutulabilir.
Şu değişiklikleri yaptık, artık bu yeterli, pekala bu anayasayla idare edebiliriz düşüncesi hakim olabilir. Böyle bir psikoloji 2001 değişikliğinden sonra da oluştu. Sayı itibariyle oldukça çok (34 madde) değiştirildi. bununla Türkiye kabul edilebilir demokratik standartlara ulaştı diye takdim edildi. Dolayısıyla kısmî bir anayasa değişikliğinin bizi temel amaçtan, temel hedeften uzaklaştırması sakıncası var.
İkinci bir nokta, halk oyu ne derece hazır. Elbette herkesin Anayasa?nın teknik düzenlemeleri konusunda ilgi ve bilgi sahibi olması beklenemez. Fakat bu şart değil. Öyle zannediyorum, Türk toplumunun çoğunluğu 82 Anayasası?nın temel problemi olan halk ikitdarının seçilmiş olmayan odaklarla aşırı derecede paylaştırıldığının farkındadır. Bundan mutluluk da duymamaktadır. Bu da yeni bir anayasanın yeterince halk desteği bulması için kafidir. Bugün hakikaten paylaşılmış bir iktidar var. Millet egemenliği diyoruz fakat millet egemenliğinden çıkmamış organlar iktidarasadece ortak değil bazen hâkim oluyorlar. Ben bunun halkın çoğunluğu tarafından yeterince algılandığını düşünüyorum.
En başta Anayasa Mahkemesi anayasaya uymuyor
Serap Yazıcı: Anayasalar yarattıkları tüm kurum ve kuruluşlarla yönetimde bulunması gereken kuralları tespit ederler. Türkiye?de bu anayasanın doğru olarak uygulanmasının bekçisi olan kurum bizzat anayasaya uymuyor. Anayasa Mahkemesi çok uzun zamandan beri anayasaya uymuyor. Dolayısıyla bu anayasanın uygunluk denetimini yapan bir organ bile bu metne sadık kalmıyorsa, sadık kalmaya özen göstermiyorsa diğer kurum ve kuruluşlardan ve vatandaşlardan anayasaya uygun davranmalarını beklemeye hakkımız yok. Nitekim Türkiye açısından en ciddi sorun da hukuk devleti kültürünün yerleşmemiş olmasıdır. Devlet organları ve makamları bu anayasa uygun davranmayarak zaten bu belgenin artık uygulanabilir bir belge olmadığı gerçeğini göstermektedirler.
Şu anda Türkiye?nin uygulanmayan bir anayasası var. Bu Anayasa otoriter yasakçı, vesayetçi, otoriter. Ancak bu olumsuz metne dahi organlar uymuş olsalardı, ortaya çıkan yönetim şeması bugünkünden çok daha iyi olabilirdi.
Ben konuşmamda demokratik dünyaya bakarken utanç duyuyorum dedim. Hemen aklıma İsmet İnönü?nün bir sözü geldi. Çok partili yönetime geçmeden önce ?batılı memleketler seçim üstüne seçim yaparken, biz yapmadığımız zaman duvarlara bakmaktan utanç duyuyorum? gibi bir sözü var. Bu çok partili hayata geçiş öncesinde söylenmiş. O gün Türkiye nasıl yumuşak bir geçiş yapmayı başardıyla, bence bugün de aynı demokratik yollarla o geçişi yapabilir. Evet, ben de dünyaya bakarken böyle bir anayasaya sahip olmaktan utanç duyuyorum.
Yasama meclisi kurucu meclis gibi çalışabilir
Taraf: Serap Yazıcı, yazılarında anayasanın bir kurucu meclis tarafından yapılmasının altını çiziyor. Partilerin anayasa vaadinde bulunduğu bir genel seçim sonucunda oluşmuş parlamentonun kurucu meclis hüvviyeti kazanacağını belirtiyor. Az önce Mustafa Erdoğan?ın belirttiği gibi özellikle iktidar partisinin 22 Temmuz seçimlerinde ciddi bir şekilde yeni anayasa vaadi vardı. Bu durumda mevcut parlamentonun kurucu meclis işlevi de görmesi mümkün mü?
Mehmet Altan: 12 Eylül mantığı demokrasinin mabedi olan parlamentoyu şube müdürlüğüne indirgemiş. Onun ne yapıp ne edeceğini şekillendirmiş. Onun için de parlamentodaki çoğunluk aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere saygılı kalmak kaydıyla her türlü değişikliği yapabilecek bir güç, bir halk egemenliğinin ana unsuru olarak da görülmüyor. Normalde Ak Parti 2007 seçimlerinden sonra stratejik olarak büyük bir hata yapmasaydı, herkesin sorularını, dertlerini özgürlükleri genişleterek çözecek bir anayasa üstünde dursaydı, böyle bir tartışmaya gerek kalmayacaktı. Başörtüsü üzerinden çok yanlış bir yere savruldu.
Seçilmiş bir hükümetin yeter çoğunluğu oluşturduğu bir parlamento bal gibi her türlü anayasa değişikliği yapar. Zaten bunu yapacak başka da bir irade yok.
Peki, neden bu kısmî değişiklikler yetmez? Birincisi, 1982 ile 2009 arasında önemli bir temel değişim oldu. Bir ulus devlet, bir milli devlet, bir askerî darbe anlayışı etrafında oluşturulan Türkiye?nin yerini bugün AB ile müzakere eden bir Türkiye almıştır. Biz ulus-devlet anlayışından ulus ötesi, ulus üstü devlet anlayışına geçmeyi daha önce kabul etmiştik. Şimdi fiilen bunun sürecini başlatmış bulunuyoruz. Bir yakası beş darbeci generalin elinde, diğer yakası 12 Eylül?den çok uzaklaşmış AB sürecinde olan bir devletin zaten kendi içinde bütünlüğünü ve hukuksal algısını netleştirmesine olanak yoktur. Onun için de AB süreci söz konusu ise ve bunda bir toplumsal siyasi irade var ise zaten bu anayasanın toptan değişmesi gerektiği ortadadır. Zaten dibacesinin (başlangıç kısımı) aynı kalması halinde bile bu Anayasa?nın tümünü değiştirseniz gene de ruhunu değiştiremezsiniz.
Biz hâlâ 12 Eylül hukuku ile yönetiliyoruz. Sadece Anayasa değil 600 yasa var. Anayasa?ya bağlı olarak dehşet verici bir tek parti zihniyetinin şahlandığı bir dönemi yaşıyoruz. Bunun nasıl olması gerektiğine somut bir örnek üzerinden gidersek, Yunanistan?a bakabiliriz. 1967?de darbeyi yapan albayların bugün ömrü vefa edenleri hala hapiste. Biz de ise darbenin yasaları gündelik hayatı dahi etkileyecek şekilde etkili. Bu nedenle de Yunanistan yaşam kalitesi endeksinde 24. sıraya yükseldi biz 82. sırada geziniyoruz.
Ölülerin anayasada söz hakkı yoktur
Serap Yazıcı: Anayasanın değişmezlik izafe edilen maddeleri, dolayısıyla dördüncü maddenin yarattığı problemi aşabilmemiz için mutlaka kurucu meclis yetkileri ile donatılmış bir meclise ihtiyacımız olduğu kanısındayım. Çünkü, aksi halde bu anayasanın ikinci maddesinde yer alan ve hukuki olmayan kavramların zırhından kurtulma şansımız olmayacak. Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet kavramlarıyla sınırlanmış bir insan haklarına saygılı devlet tanımı var. Bu kavramlar hukuk şartlarında mümkün olmayan kavramlar olduğu için Anayasa Mahkemesi çok geniş bir takdir yetkisi sunuyor. Zaten Anayasa Mahkemesi anayasal yetkilerini aşma eğiliminde. Haliyle pek çok iyileştirici düzenlemeyi bu kavramlar çerçevesinde iptal etme olanağı var. Bu kavramlardan ve başlangıç metninden kurtulmadan Anayasa?nın tüm hükümlerini değiştirsek dahi sonuç alabileceğimiz kanısında değilim.
Bu problemi aşabilmek için kurucu meclis yetkilerine sahip bir parlamentosunun yaratılması gerektiğini düşünüyorum. Eğer genel seçimler öncesinde bu fikir kamuoyunda çok canlı hale getirilmiş olursa, yapılacak seçimlerle oluşacak parlamentonun yeni bir anayasa yapacağı fikri güçlenmiş olur. Siyasi partiler de seçimden önce temel unsurlarını hazırladıkları birer anayasa taslağı açıklayabilirler.
Ancak yüzde 10 ülke barajının mevcut olduğu bir ortamda da böyle bir yöntemin izlenmesinin bile demokratik bir tablo yaratacağı kanısında değilim. Çünkü anayasalar bir toplumu oluşturan bütün kesimlerin ortak yaşama belgeleridir.
Bu belgeyi oluştururken de toplumun bazı kesimlerini dışlamak söz konusu olamaz. Bu yüzden herkese o parlamentoya seçilebilmesi için eşit yarış hakkının sunulması gerekir. Bu siyasi partiler kanunuyla ve bu seçim kanunuyla da eşit yarış şartları mevcut değil.
Bu yüzden böyle bir parlamentoyu oluşturmadan önce, bu parlamentoyu oluşturacak usullerin de saptanması gerektiğini düşünüyorum.
Taraf: Türkiye milletvekilliği değişikliği yapılırsa parlamentonun temsil gücü artar mı, bahsettiğiniz sorun çözülmüş olur mu?
Serap Yazıcı: Bu bir iyileştirmedir ama ürkek bir iyileştirmedir. Düşünün ki 22 Temmuz seçimleri öncesinde DTP çok meşakkatli yöntemleri kullanarak barajın olumsuz etkilerini bertaraf etmeye çalıştı. Her sosyal grup, her siyasal grup eşit yarış hakkına sahip olmalı. 100 milletvekilliği normal parlamentonun oluşumu açısından bir iyileştirmedir. Ancak anayasa yapacak bir meclis için yeterli değil.
Mehmet Altan: Siyasi partiler yasası Fransa?da yoktur. Türkiye?de de bu yasa lağvedilebilir. Dernekler yasası dahi yeterli olabilir. Anayasa?nın aciliyeti var. Bir an önce bu ikili yapıdan, AB standartlarında bir devlet örgütlenmesine geçilmesi gerekiyor. Bu siyasi partiler yasasıyla zor ancak siyasi partiler yasasından kurtulmak çok kolay.
Milletin kendi anayasasını yapmaya her zaman hakkı vardır
Ergun Özbudun: Burada iki önemli nokta var. Birincisi yeni anayasa yapılacaksa bunu nasıl bir organ yapacak. Hangi organın yapacağı konusunda iki farklı görüş var. İlki kurucu meclis tarafından yapılabileceği. İkincisi ise normal seçilmiş bir yasama meclisinin de yapabileceği yönünde. Benim öteden beri ifade ettiğim görüş, bunun bir kurucu meclis marifetiyle yapılmasının gerekmediği, seçilmiş yasama organının da anayasayı değiştirebileceği hatta yeniden yapabileceğidir.
Hatta bazıları saçmalık boyutuna varan iddialarda bulunuyorlar. Siyasi rejimlerde ihtilal gibi darbe gibi, savaş gibi bir sebep olmadıkça yeni bir anayasanın yapılamaycağını söylüyorlar. Bu demek oluyor ki yeni anayasa yapmak için bir ihtilale, bir darbeye ihtiyaç var. Hayrettir ki yargının yüksek kademelerinde bulunmuş bazı insanlar bunu telaffuz ediyor. Bu her türlü demokratik ilkeye aykırıdır. Elbetteki milletin kendi anayasasını yapmaya herzaman hakkı vardır. Aslî, kurucu iktidarın sahibi halktır.
Taraf: Bu süreçte en çetin tartışmaların yaşandığı konu değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümler. Hatta buna Anayasa?nın giriş metnini de ekleyebiliriz. Giriş metninde bir takım değişiklikler olsa da esas özüne dokunulamıyor, dokunulması teklif dahi edilemiyor.
Ergun Özbudun: 82 Anayasası bir darbe mahsulüdür. Beş kişilik konsey son sözü söylemiştir. Burada mantıksız bir durum var. Beş generalin koyduğu değiştirilmesi mümkün olmayan maddeler milli iradeyi bağlıyor ve biz onları zinhar değiştiremiyoruz, ebediyete kadar. Hiç bir demokratik mantıkla bağdaştırılamaz bir durum. Amerikan Anayasası?nın kurucu babalarından birinin bir sözü vardır. ?Ölülerin anayasa yapımında söz hakkı yoktur.? Dolayısıyla 82 Anayasası fevkalade demokratik yöntemlerle yapılmış olsaydı dahi, daha sonraki kuşakları ebediyen bağlama konusunda ne ahlaki, ne hukuki, ne de siyasi hakkı olabilirdi. Ben normal seçilmiş bir yasama meclisinin dahi kendisini kurucu meclis ilan edip ilk üç maddeyle de bağlı olmaksızın, serbestçe bir anayasa yapabileceğine kaniyim.
Bunu Erdoğan Teziç gibi bazı anayasa hukukçularımız da beyan etmişlerdir. Sadece Cumhuriyet ilkesiyle bağlı olunması yeterli. Zaten bu ilkeye de kimsenin itiraz ettiği yok. Peki, bunu normal şekilde seçilmiş bir meclis yapacaksa meclise daha temsili bir karakter verme o anayasanını demokratik meşruluğunu güçlendirir mi? Serap Hanıma katılıyorum. Gerçi bu Meclis de seçmen kitlesinin yüzde 85?ini temsil etmektedir. Bu da oldukça tatminkâr bir temsil oranıdır. Fakat anayasa yapmak gibi toplumun mümkün olduğunca geniş bir oydaşmasına dayanması temenni olunacak bir süreçte, belki sadece önümüzdeki parlamentonun seçiminde geçerli olacak şekilde, barajın makul bir düzeye çekilmesi, buna ilaveten 100 milletvekilliğinin de geçmesi bu anayasanın meşruluğunu halk gözünde arttırabilir. Yüzde 100 hukuken zorunlu olmamakla birlikte, psikolojik ve sosyolojik açıdan bunun faydalı olacağını düşünüyorum. İspanya?da da böyle olmuştur. Normal şekilde seçilmiş olan yasama meclisi ilk toplantısında kurucu meclis olarak çalışacağını ilan etmiş ve tümüyle yeni bir anayasa yapmıştır.
Değişmez maddeler temel ahlâki bir sorundur
Taraf: Değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin içeriğinden çok ilkesel olarak varlığına itiraz ediyorsunuz anladığımız kadarıyla.
Ergun Özbudun: Bu maddeler değiştirilebilir dediğinizde fevkalade demogojik bir itirazla karşılaşıyorsunuz.?Sizin bunlardan sıkıntınız ne? deniyor. Bizim bunlardan sıkıntımız yok. Fakat buradaki bir takım ifadeler sıkıntı yaratacak ifadelerdir. Sayın Yazıcı?nın belirttiği gibi adalet, toplumun huzuru ve milli dayanışma gibi her kalıba girmeye elverişli terimler ikinci maddede kullanılıyor. İkinci madde başlangıca atıfta bulunuyor. Başlangıç tamamen ideolojik bir metin. Biz laik cumhuriyete elbette karşı değiliz. Ama bir defa milli iradenin dışında bir gücün bir takım maddeleri kendine göre değişmez ilan etmesine karşıyım. İkincisi oradaki bir takım yazım hatalarına, lüzumsuz ifadelere karşıyım.
Mustafa Erdoğan: Anayasa?nın nasıl yapılacağı konusunda mesele iyice aydınlandı. Prensip olarak Meclis elbette anayasa yapabilir. Ancak şu anda Türkiye?nin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle Serap Hanım?ın bahsettiği kurucu meclis daha iyi olabilir.
Değişmez maddelere gelince. Bu ahlâki olarak temel bir sorundur. Bir kuşağın kendinden sonra gelecek kuşakların hangi ilkeler etrafında birarada yaşamayı tercih edeceklerini değişmez bir şekilde ila nihayet belirlemeleri kabul edilecek bir şey değil. Çok iyi niyetlerle bile yapılmış olsalar bu böyle. Çünkü hayat değişiyor, toplum değişiyor, insanlar değişiyor. İhtiyaçlar değişiyor. Bugün kendimize göre doğru olduğunu düşündüğümüz, hiç değişmemesini temenni ettiğimiz öyle durumlar olabilir ki yıllar sonra hiç bir geçerliliği kalmaz. Dolayısıyla ben yeni bir anayasada da değişmez hükümlerin yer almasına ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Bir defa bu tür hükümlerin varlığı hukuken aşılmalarına engel değildir. Mevcut Anayasa açısından da böyledir.
Bugün anayasaya değiştirilemez diye koyacağımız ilkeler, gerçekten evrensel, değişmemesi gereken ilkelerse bizden sonraki kuşakların da aynı kanaate olacaklarına itimat etmemiz gerekir. Diğer taraftan onların bu ilkeleri değiştireceğinden endişe ediyorsak demek ki değişmesi gerekiyor. Yani onun değişip değişmemesi gerektiğini şu anda belirleyemeyiz.
Anayasanın şu anki değişmez hükümlerinin büyükçe bölümü, laiklik, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasidir. Bunlar zaten vazgeçilmezdir. Türkiye?de bunlara aykırı bir konsensus zaten yoktur, olacağına da ihtimal vermiyorum. Geri kalan diğer konular ise zaten tartışma konusu olacak konulardır. Anayasa yapacak olanların üzerinde düşüneceği, ihtiyaç olup olmadığına karar verecekleri konulardır. O zaman da onların kalıcı hale getirilmesine gerek yok. Zaten tartışılmayı gerektiren bir konuysa bunu daha sonrakiler için tartışmasız kılmaya hakkımız yoktur. Gerçekçi de değildir. Değişmez maddelerin varlığı anayasayı dünyadaki gelişen literatürden koparıyor.
Taraf: Konsensus sağlanması önemli diyoruz. Türkiye?de ciddi bir bölünme var. Sivil bir anayasa için konsensusa varmak adına bazı kesimlerin korkularını bertaraf edecek değişmez hükümler konulabilir mi? Dünyada bu konuda iyi örnekler var mıdır?
Mehmet Altan: İnsanlığın gelişmesiyle birlikte, çok köklü, yaygın bir anayasa disiplini var. 1215 Magna Carta?ya kadar dayandırabileceğimiz, bireyi devlete karşı koruyan, sosyal yapı, toplum değiştikçe buna göre yenilenen bir anlayış bu.
Değiştirilemez maddelerin olmasının iki problemi var. Birincisi topumu değişmez kabul ediyorsun. İkincisi bu anayasayı dünyadaki gelişen literatürden koparıyorsun. İki örnek verebilirim. Burada şahıs ismi geçiyor. Dünyada bir Humeyni adı İran Anayasası?nda geçer, bir de Kim il-Sung?un adı Kuzey Kore Anayasası?nda geçer. Türkiye?nin benzemek istediği ülkeler Kuzey Kore ve İran mı?
Türkiye?nin demokratik kültürünün ne kadar eksik olduğunu anlatmak açısından yine değişmez maddelerden üçüncüsüne bakalım. Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Bu belki bizim kulağımızı tırmalamıyor ama siz devletle milleti bölünmez bir bütün olmayı normal algıladığınız vakit o ülkenin demokratik bir rejimle yönetilmesine imkan kalmıyor. Çünkü devletle bütünleşmiş millet, temel hak ve özgürlüklerinden yoksun sayılıyor. Devlet bölünmesin ama millet demokratik açıdan çok farklı görüşlere, çoğulculuğa, yaşam biçimine pekala sahip olarak bölünebilir.
Bu değişmez maddeler halk iradesini kaldırıyor ve yerine bu anayasaları yapan silahli darbecilerin iradesini koyuyor. Onun için kabul edilemez. Bunu yaparken de ultra ilerici değil. Çağın her türlü demokratik algısından da anayasa tekniklerinden geri olarak bunu yapıyorlar.
Mustafa Erdoğan: Bu devletiyle milletiyle bölünmez bütünlüğüne bir ek yapmak istiyorum. Problem yargı içtihatlarından kaynaklanıyor. Bu, devletin birliği, milletin birliği şeklinde ayrı ayrı düşünürsek, buna bildiğimiz hukuk tekniği çerçevesinde makul bir anlam verebiliriz. Ancak Türkiye?de yargı, Anayasa Mahkemesi?nin içtihatlarına baktığımızda devletin birliğine ilişkin yorumu aşırı merkeziyetçi, dünyada örneği kalmamış bir model olarak algılıyor. Özellikle Kürt partilerinin kapatılması kararlarında var. Milletin birliğini de tamamen çoğulculuğa, kültürel çeşitliliğe hiç izin vermemek şeklinde algılıyor. Homojen bir millet anlayışı var. Bu da 19. yüzyılın millet anlayışı. Dolayısıyla bu tür kavramlardan mümkün olduğunca kaçınmak lazım. Çünkü bizim yargımızın kanunları olduğundan da geri, özgürlük karşıtı yorumlama eğilimi var.
Serap Yazıcı: Yargıya öyle bir alan yaratmış durumdaki bu ifade. Anayasa Mahkemesi bunu adeta bir tekerlemeye çevirmiş. Tüm kararlarında uyguluyor. Devlet tektir, ulus tümdür ve yurt bölünmez bir bütündür. Buradan bütün partileri kapatma imkanı bulabiliyor. Kenan Evren Anayasa Mahkemesi?ne hitap ettiği bir konuşmada şunu söylüyor: Bizim sizden beklediğimiz devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü korumanızdır.
Üniter devlet, toprak bütünlüğü demek değil
Taraf: Kenan Evren?den söz açılmışken 82 Anayasası?nı takdim ederken, ?bir daha darbe yapmamıza ihtiyaç duyulmayacak bir anayasa yaptık? diyor. Aslında bu Anayasa ile darbe düzeninin devam ettirildiğini itiraf etmiş oluyor.
Mehmet Altan: Üniter devlet konusu var. Herkesi ürkütmüşler, her siyasetçi çıkıyor ve üniter devletten yanayız diyor. 1997?de Genelkurmay kendine muhalif gazetecileri Güneydoğu?ya götürmüştü. Sonra bir dönem bir başbakanın konuşmalarını yazan birine rast gelmiştim. İkisinde de üniter devlet ile toprak bütünlüğünü eş anlamlı olarak kullandıklarını gördüm. Yani üniter devleti bir yönetim biçimi olarak federalizmin alternatifi olarak değil, toprak bütünlüğü algısıyla kullanıyorlar. Anayasa hukuku tekniğinin geldiği noktaları bırakın, Başbakan?ın konuşmalarını yazan şahsın da, Genelkurmay gezisinde yer alan üst düzey askerlerin de kendi kullandıkları metnin içindeki kavramı bilmediklerini gördüm. Üniter devletten yanayım demek toprak bütünlüğünden yanayım demek olarak algılanıyor. Bir idare biçimi olarak algılanmıyor. Bir de böyle kavramsal zaafiyetler var. Halbuki nasıl bir idari tarza sahip olacağına karar verecek parlamentonun kendisidir. Belki de bir anayasa terimleri sözlüğü yapmak iyi olabilir.
Taraf: Federalizm yerine çok parçalı üniter devlet terimini kullanmak daha akıllıca o halde.
Ergun Özbudun: Sadece toprak bütünlüğü olarak algılansa yine kabul edilebilir belki. Yabancı metinlerde üniter devleti ?uniform? devlet olarak kullanıyoruz. Yani tamamen homojen bir topluma tekabül ediyor. Onun içindeki kültürel farklara, etnik farklara, dinsel farklara gayet soğuk bakan bir anlayış. Yine bir Anayasa Mahkemesi kararında federal olmayan, üniter devletin bir alt kolunu teşkil eden bölgesel yönetimlere de anayasanın kapalı olduğu görülmüştür. İtalya?da ve İspanya?da bölgeler var. Ancak ikisi de federal devlet değil, üniter devletler.
Mehmet Altan: Prens Sabahattin bugün yaşasaydı, 100 yıl önce söylediklerinden dolayı başı belaya girerdi. Adem-i merkeziyetçiliğin bir tabu olduğu bu ortamda partisi kesin kapatılırdı.
82 Anayasası, toplum için hazırlanmış bir iç hizmet kanunu
Mustafa Erdoğan: Devletin milletiyle bütünlüğünün çağrıştırdığı bir fikir daha var. Devlet ve milletin özdeşleştiği fikri de var burada. Siyaset bilimi teorisinde devlet ve toplum ayrı telakki edilir. Aksi halde devleti sınırlamak söz konusu olmaz. Devleti sınırlama sorunu olması için toplumun devletten ayrı bir varlık olduğunu kabul etmek gerekir. Bu formül toplumla devleti özdeşleştiriyor. O zaman devletin tercihlerinden, hassasiyetlerinden, önceliklerinden farklı eğilimler beslemek kendi başına riskli bir şey haline geliyor. Askerlerin bu formülasyonları öyle afaki değil. Gerçek dünyada karşılığı olan formülasyonlar. Ayrıca bütün bunları bir kurala bağlamalarının temel bir nedeni de anayasa fikrinin tam tersine, devletin toplumu tanzim etmesi, bir kalıba sokması anlayışına dayanıyor. Onun için 12 Eylül Anayasası?nın orjinal haline baktığınızda neredeyse Türkiye toplumu için öngörülmüş bir iç hizmet kanunu gibi algılanabilir. Tamamen toplumu disipline etme anlayışına dayanıyor. Bu birlik fikri de bununla bağlantılı tabii.
Dünya?da devletlerin ordusu var, Türkiye?de ordunun bir devleti var
Mehmet Altan: Parlamenter Danışmanları Derneği?nin bir söyleşisine gittim. İmzasız bir soru geldi ve konuşmayı kestim. En özgür olmasını düşündüğüm yerin en ürküntü duyan yer olduğunu görüyorsunuz. Bu ürküntünün nedenini sorduğum bir parlamento çalışanı, bu kurumdaki memurların devletin ortalamasına göre daha yüksek maaş aldığını söyledi. Bu kurumlar devletin kurumları. Bu devlet, klasik olarak toplumun kendi başına yapamayacağı işleri yapması için örgütlenmiş bir yapı değil. Onun için normal demokrasilerde parlamentolar toplumun kendini idare etme tarzı olarak şekillenmişken, bizde sarayın devamı olarak şekilleniyor. Onun için de her ara dönemde parti değiştirmeler, muazzam kaymalar oluyor. Çünkü her zaman devlet milletten daha güçlüdür. Askerî müdahalelere, örneğin 27 Nisan, parlamentolar topyekûn karşı çıkmaz. Askerle iktidarın karşı karşıya gelmesinden, parlamentonun geri kalanı siyasal menfaat düşünürler. Bu zaten demokrasinin gereği olan bir parlamento olmadığını, darbelerin, tek parti zihniyetinin kurduğu komutanlık sistemleri olduğunu görürsün.
Bir Amerikalı gazetecinin söylediği lafı her zaman tekrarlarım. Diyor ki: Her devletin bir ordusu vardır. Türkiye?de ise ordunun bir devleti var.
Anayasa için AB?den referans almak ama kaderini AB?ye endekslememek
Taraf: Öncelikle ciddi bir konsensus olması gerektiğini konuştuk. Daha sonra da devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün olmaktan bahsettik. Biliyoruz ki toplumun bir kesimi gerçekten de devletiyle bölünmez bir bütün haline gelmiş durumda. Peki bu devletle bütünleşmiş kesimle sivil anayasa için nasıl konsensus sağlanacak?
Mustafa Erdoğan: Biz burada olması gereken nedir, siyaseten doğru olan nedir onu konuşuyoruz. Tabii, anayasa yapım süreci çok zahmetli bir iş. Uzlaşmalar, geri dönüşler, duraklamalar, protestolar olabilir. Güney Afrika örneğinde görülüyor. Biz her ne kadar ideali budur diyorsak da, anayasa yapma işini gerçekten cidiye alıyorsak ileriki safhalarda bazı konularda uzlaşmak için karşılıklı tavizler verilmesinin zorunlu olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor.
Mehmet Altan: Biz AB ile müzakere eden bir ülkeyiz. Bu halka başöğretmenlik yapmak gerekir diyen Kemalist bir mantık. Ankara?daki bürokratik elitin mantığı böyle. Muasır medeniyete, Batılılaşmaya böyle inanıyorlar. Diğer unsurlar AB standartlarında bir demokrasi istiyorlarsa, yani cami ile kışla arasında gizli iktidar kavgası değil de bu toplumun kendi önünü açabileceği, rahatça koşabileceği bir özgürleşme hedefine sahipse, AB standartları kimsenin üzerinde fazlaca itişmeyeceği bir ortak noktadır. Nihayetinde bugün CHP Brüksel?de büro açtı. Cumhurbaşkanı AB?den yana olduğunu her zaman tekrarlıyor. Hükümet de eskisi kadar reform yapmasa da lafzi olarak yineliyor. Demek ki ortak nokta AB. AB?nin yaptığı bir anayasa var. Onun içinde bir temel haklar şartı var. Biz çok dağılmadan, işi kavgaya dönüştürmeden AB üstünden gidersek bunu istismar etmeye çalışan statükocuların daha fazla güç kaybedeceğini düşünüyorum. Hem de daha çok mesafe alacağımızı düşünüyorum.
Serap Yazıcı: AB kuralları demokrasinin evrensel standartlarını ifade ediyor. Ancak yeni anayasanın kaderini AB?ye verilen referanslarla bence baltalamamak lazım. Çünkü bu sürecin nasıl gideceğini bilmiyoruz. AB?de Türkiye?yi destekleyen kadar desteklemeyen devletler de var. Dolayısıyla, AB?de Türkiye ile ilgili ortaya çıkabilecek olumsuz görüşler yeni anayasaya da yansımamalı. Çünkü Türkiye?de milliyetçi duyarlılığı yüksek bir kesim de var. ?Nasılsa bizi AB?ye almayacaklar. Biz niçin yeni anayasa yapalım? gibi olumsuz bir argümana da dönüşebilir bu süreç. Yani AB süreci olsun ya da olmasın Türkiye?nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. O yeni anayasanın insan haklarının ve demokrasinin evrensel standartlarına uygun olması gerekiyor. AB kriteri bu açıdan önemli. AB vurgusunu çok sık yapmamakta yarar var.
Mehmet Altan: AB yapılmış en son, en gelişmiş anayasa olduğundan dolayı bakalım diyorum. Sürece, Türkiye?nin ve yeni anayasanın kaderini bağlamak için değil.
Mustafa Erdoğan: Buraya itirazi bir kayıt koymak istiyorum. Çünkü AB düzeyinde bizim model alacağımız bir anayasa yok. Sadece insan hakları şartı var. Ondan yararlanabilir. Ancak anayasa meselesi bundan ibaret olmadığı için bizim yine devletin örgütlenişi, sivil - asker ilişkisi gibi pek çok konuyu yeniden tezekkür etmemiz, üzerinde konuşmamız gerekiyor.
Mehmet Altan: AB Anayasası?nda da Fransa Anayasası?nda da Evrensel İnsan Hakları bildirgesine referans vardı. Bu temel haklar şartı tartışmanın büyük bölümünü tartışma dışına çıkartır.
Anayasa yapmak bir müzakere, uzlaşma ve pazarlık süreci
Ergun Özbudun: Temel insan hakları bakımından bu metinler model alınabilir. Orada bir ihtilaf yok. Fakat anayasa sorunu sadece temel hakların garantiye alınmasından ibaret değil. Devletin organizasyonu açısından baktığımızda Avrupa?da büyük bir çeşitlilik var. Kimi monarşi, kimi cumhuriyet, kimi federal, kimi üniter, kimi parlamenter, kimi yarı başkanlık. Kiminde anayasa yargısı var, kiminde yok. Kiminde hakimler şu şekilde atanıyor, kiminde bu şekilde. Uluslarası dökümanlardan destek ve ilham almakla birlikte kendi içimizde önemli bir çaba göstermemiz lazım.
Mustafa Erdoğan önemli bir noktaya dikkat çekti. Anayasa yapmak bir müzakere, uzlaşma ve pazarlık sürecidir. Başarılı anayasa yapma örneklerine baktığımızda birbirinden çok farklı partilerin bu zahmetli, meşakkatli pazarlık süreci sonunda büyük çoğunluğunun kabul ettiği bir ortak metne vardıklarını görüyoruz. Türkiye?de şu anda iyimserliğe elverişli bir durum yok. Çünkü karşılıklı olarak psikolojik blokajlar var. Fakat bu tür kampanyaların faydası, demokratik bir anayasa ihtiyacının kamuoyunun büyük bir kesimine benimsetilmesi olur. Netice itibariyle konunun doğrudan muhatabı siyasi partiler de bu durumdan etkilenir. Ama bugün öyle bir karşılıklı algılaşma var ki; oturup rasyonel bir müzakere yapılabileceğini sanmıyorum. Gene de yapılması gereken budur. Bu ihtiyacı vurgulamak ve bu değerler üzerinde mümkün olduğu kadar geniş bir oydaşma yaratmak olacaktır.
Yüzde yüz konsensus gerekmez
Serap Yazıcı: Oydaşma denilirken yanlış anlamaları ortadan kaldıracak bir açıklık gerekiyor. Kurucu meclis yetkisini kullanacak parlamentoda toplumun tüm kesimleri temsil edilmelidir. Çünkü anayasa bir toplum sözleşmesidir. Bu sözleşmenin hazırlanmasına herkesin iştiraki gerekir. Ancak bundan yola çıkarak o kurucu meclisin yüzde yüz bir konsensus araması gerektiği sakın anlaşılmamalı. Çünkü dünyanın hiç bir yerine yüzde yüz konsensus olamaz. En homojen toplumda dahi böyle bir oy birliğine ulaşmak mümkün değil. Sadece parlamentonun kompozisyonunda her kesimin temsil ediliyor olması çok önemli. Orada yeter sayı ne ise anayasanın hükümlerinin kabulü sürecinde o yeter sayının temin edilmiş olması kâfi gelecektir.
Taraf