Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye'ye 40 milyar dolarlık Kıbrıs faturası

Orams davasının KKTC aleyhine sonuçlanınca Türkiye de 30-40 milyar dolarlık bir tazminat tehlikesi ile karşı karşıya geldi. Adada yaşayanların mülkleri tehlikede...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-04-30 04:07:00

Türkiye'ye 40 milyar dolarlık Kıbrıs faturası
Kıbrıs Türkleri'nin ve Ada'daki yabancıların İngiltere'deki mülklerine el konulması da söz konusu olabilir.

1974'ten bu yana Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs arasında devam eden mülkiyet sorunu bu kez İngiliz çift Orams davası ile farklı bir boyut kazandı. AB'nin üst mahkemesi olarak görülen Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'nın (ATAD), 1.5 yıldır görüştüğü ve kamuoyunda 'Orams davası' diye bilinen mülkiyet davasında, Rum mahkemelerin KKTC'de yaşayan bireyleri de yargılayabileceğine dair bildirdiği görüş, hem siyasi sürece hem de Türkiye ve KKTC ekonomisine darbe vuracak nitelikte. KKTC'de 4 binden fazla İngiliz mülkü bulunuyor. 2 bine yakın da İngilizler dışındaki yabancılara ait mülk var. 1974 sonrasında bölgeden mülk alan yabancıların ve KKTC vatandaşlarının mülkleri tehlikede. Açılacak tazminat davalarında da sorumlu Türkiye olacak.
Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi Başkanı ve Referans Gazetesi Yazarı Mensur Akgün, 'Mülkiyetten doğan sorunu eğer Annan Planı'na benzer bir şekilde çözemezsek bu işin maliyet boyutu korkunç olur' derken, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Kıbrıs Uzmanı Sema Sezer ise 'Kıbrıs Türklerinin ve Ada'da mülk edinmiş yabancıların bundan sonra Ada dışına çıktıklarında tutuklanmaları, AB ülkelerindeki tüm mal mülklerine el konulması artık olası. Bu karar ayrıca KKTC ekonomisinin de aynı anlamda çökmesi anlamına geliyor. Zaten inşaat ve emlak sektörü bu dava açıldığından itibaren çökme noktasında' açıklamasını yaptı.
Türkiye'nin olası bir durumda ödeyeceği tazminatın boyutunun ise 30-40 milyar dolar civarında olabileceği tahmin ediliyor. 
 
Kapsamlı çözüm gerekiyor
Mensur Akgün, 'Bireysel çözüm, mahkemeler AİHM veya mülkiyet komsiyonuyla sorunları çözmek çok pahalıya mal olur. Annan Planı gibi mülkiyeti kendi içinde çözecek bir çare bulmamız lazım' derken mahkemenin görüşünün 'Bütün Türkleri hapse atmak gerekir' gibi absürd bir noktaya gittiğini belirtti. Akgün, 'Yapılması gereken şey Rum tarafını köşeye sıkıştırmak. Bir opsiyon da 'küstüm gidiyorum' demek ama bu Avrupa Birliği ve Türkiye açısından sorun yaratır. Siyasi tepkiler yerine hukusal yöntemler bulmak için çalışmak gerekiyor. Kararı anlamsızlaştıracak teknik çareler düşünmek, müzakere sürecinde Rum tarafını köşeye sıkıştırmak lazım' dedi.  
 
Hukuki süreçte vahim hatalar
ASAM Kıbrıs Uzmanı Sema Sezer ise ATAD'ın görüşünü, 'Kıbrıs Türkleri'nin ve KKTC'nin egemenliğinin elden gitmesi' olarak niteledi. 'Emsal teşkil edecek ve açılacak binlerce davanın sonuçlarına katlanmak mümkün olmaz' diyen Sezer bu kararın öngörüldüğünü belirtti. Sezer, hukuki süreçte büyük ihmaller olduğu görüşünü de dile getirdi. 'Başlıca sorumluluk Sayın Talat ve etrafındaki hukukçu ekibindir' diyen Sezer, davada üç aşamada hata yapıldığını söyledi; 'Birincisi İngiliz çifte karşı Rum mahkemesinde dava açıldı. O zaman müdahil olunmaması gerekirdi, çünkü bu Rum yargısının yetkisini tanımak anlamına geliyordu. İkinci hata İngiltere'de bizim lehimize giden bir dava varken, davanın ATAD'a taşınmasına göz yumulması oldu. Üçüncüsü ise Yunanlı hakime itiraz etrmedik' dedi. Kıbrıs Sanayi Odası Başkanı Ali Çıralı ise ekonomi için o kararın uygulanmasının çok korkunç sonuçları olduğunu ve iş dünyasının son derece tedirgin olduğunu belirtti. Çıralı, 'Bu bir hukuk savaşıdır, AB ye tam üye yapılırken AB müktesebatının KKTC'de işlemeyeceğini öngören 10. protokol imzalanmıştır. Mülk sorununa böyle bireysel davalar yoluyla değil, özel olarak bir çözüm bulunması gerekir' dedi.
 
 
 
MÜLKİYET SORUNUNUN KÖKENİ ESKİ
1974 askeri müdahalesi ile 180 bin civarında Rum, mallarını bırakarak Kuzey'den Güney'e göç etti. 1974'ten önce ve sonra ise 40 bin kadar Türk de aynı şekilde Kuzey'e yerleşti. KKTC'nin sınırları içindeki taşınmazların yüzde 78'i 1974'ten önce Rumlara aitti. Müdahaleden sonra ortaya çıkan durumun artık değişmeyeceği inancı ile bu malların kamuya devredilmeyen kısmı üzerinde Türklere sürekli intifa hakkı tanındı. Çünkü iki bölgeli federal bir çözümde mülkiyet meselesinin global bir takasla halledileceği düşünülüyordu. 1983'te kurulan KKTC yeni Anayasa ile Kuzey'deki bütün kamusal ve özel gayrimenkuller devletleştirildi. Rum Yönetimi ise Güney'de bunu yapmadı ve hukuki açıdan daha kuvvetli bir konuma geçti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) Rum müracaatları başlayınca, KKTC tanınmadığı için ilk başvuruyu yapan Titina Loizidu'ya verilecek tazminatın faturası ise Türkiye'ye çıktı. 2004'te gündeme gelen Annan Planı ise sınırlı bir iade öngördü, takas ve tazminat yolunu açık bıraktı. Ancak plan, Kıbrıs Rumları'nın 'hayır'ı üzerine hayata geçmedi. Bunun üzerine ise KKTC'de Aralık 2005'te kabul edilen ve Kuzey'de kalan Rum malları için tazminat, takas ve mal iadesi öngören mülkiyet yasası temelinde Taşınmaz Mal Komisyonu kuruldu. Ancak mal iadesinin büyük kısmının gerçekleşmesi, BM'nin üzerinde çalıştığı çözümden sonrasına bırakılmış durumda olduğu için işlevsiz kaldı.
 
 
ORAMS DAVASI 2004'TE BAŞLADI
Gündeme oturan Orams Davası'nın geçmişi ise 2004 yılına uzanıyor. Rum mahkemesi, 2004 yılında KKTC'nin Girne kentinde villa satın alan İngiliz çift Linda ve David Orams'ı, 1974 öncesinde arsa sahibi Rum Meletis Apostolides'in şikayeti üzerine yargıladı ve evini yıkması, tazminat ödemesine karar verdi. Rum avukatlar ardından, Orams ailesinin İngiltere'deki evine haciz götürmek üzere Londra'da dava açtı. İngiltere eski Başbakanı Blair'in avukat eşi Cherie Blair, KKTC'nin savunmak üzere Orams davasını üstlendi. Blair, İngiliz Yüksek Mahkemesi'nde, 'KKTC'de AB müktesebatı askıda, bu nedenle Rum mahkemesi karar alamaz, AB ülkelerinde uygulayamaz' teziyle savundu ve kazandı. Temyiz Mahkemesi, tezi Adalet Divanı'na sorma kararı aldı. Divan, 'AB müktesebatı askıda olmasına rağmen, Kıbrıs Rum yargısının, KKTC'de yaşayanlarla ilgili karar alabileceğini ve bu kararın tüm AB ülkelerinde uygulanması gerektiğini' hükme bağladı. Adalet Divanı, Rum yargısının yetkisini mülkiyetin dışında, sivil ve ticari konularını da ekleyerek genişletti. Ancak dava bitmiş sayılmıyor. Görüşü alan İngiliz Temyiz Mahkemesi, ATAD'ın yorumlarını kabul etmek durumunda. Bu bir zorunluluk değilse de reddedildiğine pek rastlanmıyor.
 
(Referans)

Haber Ara