Bu ağlar; mobil ve sabit ağ altyapısı, genişbant ve multimedya çözümlerini kapsıyor. Sony Ericsson markalı mobil cihazların üretimini de yapan şirketin, Sony ve Ericsson markalarının mobil telefon üretimleri, ortak bir girişimle birlikte üretme kararı vermeleri sonrasında oluşmuş. Ericsson'un vizyonu; inovasyon, teknoloji ve sürdürülebilir iş çözümleriyle 'herkes için iletişim' olarak belirlenmiş. 75.000'den fazla çalışanı ve 2008 yılı itibarıyla 32,2 milyar dolar geliriyle 175 ülkede faaliyetlerini sürdüren şirket, 1876'da kurulmuş. Merkezi İsveç'in Stockholm kentinde.
Son dönemde tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşıyoruz. Bunun sebebi hiç kuşkusuz teknoloji. Bu hız; daha hızlı yaşamak, daha hızlı üretmek ve daha hızlı öğrenmek olarak kayıtlara geçse de bir diğer anlamıyla dünya kaynaklarını daha hızlı tüketmek anlamına da geliyor. Son yıllarda çevreci yaklaşımların öne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle de kurumlar sosyal sorumluluk projelerini daha çok çevreye duyarlı olanlardan seçerken, kaynakları daha az tüketerek gelecek nesillere korunmuş bir dünya bırakmak istiyorlar.
Ericsson'un da dünya ölçeğindeki 'sürdürülebilir' gayretleri var. Hatta son basın toplantısını bile pek çok kalemde tasarruf edilebileceğini görüp otelde değil de internette yaptılar. Bu ve benzer girişimler Ericsson'un kurumsal duruşu olarak gözüküyorken, Ericsson Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Yiğit Kulabaş'a Ericsson'da dünya kaynaklarını korumak için neler yaptıklarını soruyorum, 'Gartner'ın yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre küresel ısınmanın sadece yüzde 2'si teknolojiden kaynaklanıyor. Buna evde kullandığımız bilgisayarla cep telefonları ve hatta Google'ın kullandığı dev server'lar bile dahil. Sadece cep telefonu diye bakarsak bu cihazların küresel ısınmaya sadece yüzde 0,66'lık bir katkısı var. Bu rakam bütün içinde küçük olmasına rağmen yine de teknolojiden kaynaklanan bir karbon üretimi var. Eğer kaynaklarımızı daha efektif kullanırsak bu yüzde 2'lik bölümü daraltmamız mümkün. Düşüncemiz ve hedefimiz o ki, yüzde 2'yi düşürürsek toplamdaki yüzde 100 küçülmüş olacak.' diyor.
NE OLACAK, 3-4 DERECE DEYİP DE GEÇMEYİN!
Küresel ısınma uzmanları böyle giderse önümüzdeki yıllar içinde küremizin 3-4 derece sıcaklık artışına maruz kalacağını söylüyorlar. Ne olur canım diyen pek çokları varken, Ericsson'un kendi ürettiği karbon salınımını yüzde 40 azaltma sözü var. Bu nedenle de küçük, büyük her girişimlerinde nasıl tasarruf eder de karbon salınımımızı azaltırız diye bakıyorlar. 'Ateşimiz 36.6 iken sorun yok ancak yarım derecelik bir artışta ateşimiz var diyorsak, dünyamızın ısınması konusunda da 3-4 derecelik artışlara razı olmamalıyız.' diyen Yiğit Kulabaş, Ericsson'da kaynakların doğru kullanımı konusunda nasıl bir çalışma yaptıklarını anlatıyor.
'Pek çok şirket iş süreçlerini yeniden gözden geçiriyor ancak bu sadece şirketlerin çabasıyla geçilebilecek bir sorun değil. Bireylerin de aynı çabayı göstermesi gerek. Hukukta bir kural vardır; olası kast ve bilinçli taksir. Bilinçli taksirde insan kendi başına geleceği biliyor ama bunu kendisine konduramıyor. Örneğin her canlı ölümü tadacaktır ama kendisi için henüz erkendir. Olası kastta ise durum daha farklı. Sigaranın ölüm riski oluşturduğunu bilip günde birkaç paket içmeye devam etmek buna iyi bir örnek olabilir. Küresel ısınmaya duyarsız davrananların, 'Ne yapabilirim dünya ısınıyor. Ben mi yaptım. Batacaksa hepimiz batarız' gibi bilinçli taksirden olası kasta doğru bir gidiş var.' diyen Kulabaş konunun önemine bir kez daha işaret ediyor.
'2009'da yapılan bir araştırmaya göre Ericsson çevreye duyarlılık konusunda sürdürülebilen projeler yapan 100 şirketten biri. Hatta bir başka araştırma Ericsson'u ilk 10'da gösteriyor.' diyen Kulabaş'a, sürdürülebilirlikten kastının ne olduğunu soruyorum; 'Dedelerimizden aldığımız mirası torunlara devredebilmekten söz ediyoruz. Havanın, suyun ve doğal kaynakların en iyi şekilde gelecek nesillere devredilmesi olarak da açıklayabiliriz. Bu nedenle de dünya yeni enerji kaynakları üretmek durumunda. Artık Türkçeye 'yenilenebilir' olarak çevrilenlerle bir başka enerji türü daha 'yenilebilir' olanları konuşuluyor. Bütün bu arayışlar çevre konusunda daha dikkatli olma zamanı geldiğinin de bir göstergesi. Biz Ericsson olarak herkesin gittiği yoldan değil de bize uygun olandan yürümeye karar verdik.' cevabını veriyor.
İLGİNÇ TASARRUFLAR VE DÜNYAYI KURTARAN ADIMLAR
10 sene öncesine gidelim banka işlemleri bankaya giderek yapılıyordu. Oysa şimdi internetten işlemlerin tamamı yapılabiliyor. Bu da bankaya gitmek için tüketilen her kaynak için bir boşa harcama durumuydu. Diğer yandan bir saatlik otomobil yolculuğunun 25 kg karbon ürettiğini söylersek bankaya işlem yapmak için küresel ısınmaya ne kadar katkı sağladığımız da ortaya çıkar. Bunun karşılığı bir yıl boyunca kesintisiz cep telefonuyla konuşmak demek. Ericsson öncelikli bir önlem olarak hemen tüm yurtdışı seyahatlerini telekonferansa dönüştürmüş. Teknolojinin bir süre sonra üç boyutlu görselleştirmeyi mümkün kılacağını da bilirsek telekonferanslar hiç de sıkıcı olmayacaktır. 3N de bir süre sonra hayatımıza girecek. Bu teknoloji de bizim bir yerden bir yere gitme sürecimizi bitirecek. Bu da ciddi bir tasarruf sağlayacak.
PEKİ, BAŞKA TASARRUF ALANLARI NELER OLABİLİR?
E-DEVLET uygulamaları, devlet kurumlarına ulaşım ve tüketilen basılı formların tüketimini azalttığı için çevreye yüzde 68 daha az zarar veriyor.
UZAKTAN eğitim, ulaşım, binanın enerji giderleri ve basılı malzeme masrafları sebebiyle klasik yöntemlere göre yüzde 95 daha az karbon üretiyor.
ESNEK çalışma, video konferans ve telekonferans sistemlerinin aktif kullanılması durumunda 50 milyon ton karbon salınımı azaltılabiliyor.
500 saat boyunca kesintisiz olarak video konferans hizmeti kullanmak sadece 2 saatlik uçak yolculuğuna eşit karbondioksit salınımına yol açıyor.
Herkesin bu dünyada bıraktığı bir karbon izi var. Birey, kurum hatta şehir olarak ürettiğiniz bir karbon miktarı mevcut. Ericsson önümüzdeki beş yıl içinde bu izin yüzde 40'ını sileceğini kendisi için vizyon olarak koyarken, ilk yıl bunun yüzde 10'unu azaltmış bile. Üretim sürecinden başlayarak ofisteki enerji kullanımına kadar her şeyi yeniden sorguluyorlar. Ayrıca Ericsson akıllı şehirler, akıllı trafik gibi projeler üzerinde de çalışıyor. Şehirlerden bazılarını akıllı şehirlere dönüştürürken bazılarını da yeniden inşa ediyor. Örneğin Suudi Arabistan'da King Abdullah Economic City adında yepyeni bir akıllı şehir inşa edilirken Güney Amerika'da da bir başka akıllı şehrin çalışmaları sürdürülüyor. Bu şehirlerin altyapısında karbon salınımının en az olduğu uygulamalar yapılacak. e-sağlık, e-eğitim gibi daha az tüketmeyi sağlayacak altyapının da düşünüldüğü şehirlerde akıllı enerji kullanımı da yapılacak. Türkiye'de de, dünyada da güneş ve rüzgâr enerjisini kullanmaya yönelik çalışmaları var.'
TEKNOLOJİYLE HİÇ TANIŞMAMIŞ İNSANLAR VAR
En yakın şehre beş saat uzaklıkta Afrika'da, Hindistan'da köyler ve bu köylerde daha önce teknoloji ile hiç karşılaşmamış insanlar var. Ericsson, Earth Instutıte ile birlikte yaptığı bir projeyle köyün enerji ihtiyacı için gerekli olan güneş enerjisi sistemlerini kuruyor. Milenyum Köyleri adı verilen bu yerleşkelerde cep telefonlarının güneş enerjisiyle şarj edilebileceği sistemler köy meydanına kuruluyor. Bu projeyle 10 ülkede 400 bin kişiye ulaşmayı hedefleyen Ericsson, teknolojinin nimetlerini bu köylere ulaştırmayı kendisine hedef olarak seçmiş. Yenilebilir enerji, doğru okudunuz yenilebilir enerjiden de söz ediyor Yiğit Kulabaş. Ancak yenilebilir enerji konusundaki tartışmalardan da söz ederek, 'Enerji sağlamak için toprağı ekip biçme konusu henüz tam kabullenilmedi.' diyor. Günümüzde Bosch gibi teknoloji firmalarının günde 6 patent aldığını da söyleyen Kulabaş, 'Dünya hızlı bir dönüşümden geçiyor.' şeklinde konuşuyor. Görünen odur ki, teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken teknoloji şirketleri de dünya kaynaklarının korunması konusunda duyarlı olmak durumunda. Kulabaş, 'Bugün bana bir şey olmaz diyenler, yarına yaşanacak bir dünya bırakmayacak! Bunda da hepimizin payı olacak.' ifadelerini kullanıyor.
Teknoloji şirketini yönetiyor, romanı da var
Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'nde lisans ve yüksek lisans yapan Yiğit Kulabaş, doktorasını İlişkisel Pazarlama konusunda İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği'nde yapmış. NCR Türkiye'nin değişik departmanlarda 4 yıl çalışan Kulabaş, sırasıyla Oracle ve Microsoft Türkiye'de görev almış. 2006 yılından bu yana Ericsson Türkiye'de Pazarlama ve Stratejik İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Kulabaş'ın ilk romanı Zamanya 2006 yılında yayınlanmış. İkinci kitabının 2009 içinde yayınlanması bekleniyor. Marketing Türkiye / IP Magazine'de köşe yazarı da olan Kulabaş, Bilgi Üniversitesi MBA programında B2B Pazarlama konusunda ders veriyor. (Zaman)