HABERTÜRK'te Balçiçek Pamir'in Söz Sende programına katılan denizcilik sektörünün ünlü ismi Şadan Kalkavan, geçmişte Fenerbahçe'de yaptığı yöneticilik günlerinin bilinmeyenlerini ve önümüzdeki kongredeki muhtemel adaylığıyla ilgili merak edilenleri anlattı. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a sert eleştirilerde bulunan Kalkavan, başkan olması durumunda Fatih Terim'i takımın başına getirmek istediğini söyledi.
B.P: Bu akşam Söz Sende'de bir işadamını ağırlıyoruz. Denizcilik sektörü diyince akla ilk gelen isimlerden Şadan Kalkavan'ı ağırlıyoruz. Fakat Şadan Kalkavan diyince akla Fenerbahçe önce geliyor. Doğru mudur?
Ş.K: Doğrudur.
B.P: Kaç yaşınızda Fenerbahçeli oldunuz?
Ş.K: 6 yaşında Fenerbahçeli oldum.
B.P: Nasıl oldu? Kalkavan diyince Beşiktaş akla gelir...
Ş.K: O zaman ailenin büyük kısmı Rize'den göçüp İstanbul'da Beşiktaş'a yerleşmişlerdi. Ama biz Haliç, Fener'e yerleştik. Benim amcamın oğlu, Allah rahmet eylesin, o benim 3-4 yaş büyüğümdü. O Fenerbahçeli olduğu için ben de öyle ilgi duymaya başladım. 6 yaşından beri Fenerbahçeliyim.
B.P: Sonrasında ailede baskı falan olmadı mı?
Ş.K: Hayır, olmadı. İnsanlar çocuklukta bir takımı tutarlar, takım değiştirmeleri pek mümkün olmuyor. Pek nadirdir, dönen insanlar. Çocuklukta hangi takımı tutuyorsa öyle devam eder.
B.P: Sürekli mailler geliyor, Fenerbahçe ile ilgili. Bu Fenerbahçelilik farklı bir şey değilmi? Takımdaşlık?
Ş.K: Fenerbahçeli olmak bir ayrıcalıktır. Ben Fenerbahçe'yi çok seviyorum. Dışarıdan bir taraftar olarak izlediğim zaman bir başka, içine girip görev aldığım zaman duygularım bambaşka.
B.P: Fenerli taraftar olmak ne demek?
Ş.K: Fenerli taraftar, her dönemde Fenerbahçe'nin başarılı, şampiyon olmasını isteyen bir taraftar. Fenerbahçe yönetiminin içerisine giren ise gecesini, gündüzünü takımın başarılı olması için sarf eden, efor sarf eden... Başarılı olduğu zaman çok güzel ama başarısız olduğu zaman çekilir gibi değil. Her şeyde başarı şart. Altından saray yapsan o kulübe, Fenerbahçe şampiyon olmadığı zaman sen başarılı addedilmezsin. Büyük tesisler yapan sayın başkanımız, neden Fenerbahçeliler tarafından gerçekten sevilmiyor?
B.P: Sevilmeyen bir insan mı?
Ş.K: Sevilmiyor. Ben hangi Fenerbahçeli ile konuşsam hepsi gına getiriyorlar.
B.P: Neden sizce?
Ş.K: Çok agresif. Her şeyi kavgayla. Kavga ile insanlar bir noktaya varamaz. Barış, huzur içinde her şeyi halledebilirsin.
B.P: Derbideydiniz. Derbide de çok kötü kavgalar... Olacak iş değildi. Ne hissettiniz? Önce bir derbiyi yorumlamanızı rica edeyim.
Ş.K: Derbi maçlarında iyi, güzel futbol sergilemek hayal olur. Derbinin vermiş olduğu stres heyecan. İki takımın futbolcuları da kazanmak için sahaya çıktılar. Kaybettikleri veya berabere kaldıkları zaman şampiyonluktan epey uzaklaşacaklarına inandıkları için maçın 90. dakikasından sonra olan hadiseler oldu. Hakem hatalıydı diyemem. Hatalı tarafı var. Kasıtlı ve bilinçli yapılan bir hata değil. Selçuk'un yaptığı bir pozisyona sarı kart gösterdi ki; sarı kartlık bir pozisyon değildi. Selçuk'un isyanı o yüzdendir. Gerçekten hak etmedi. Hakem ona sarı kart gösterdikten sonraki tavrına 2. sarı kartı gösterip gönderebilirdi. Bunu yapmış olsaydı, futbolcuların agresif hareketler yapması mümkün değildi.
B.P: Gerginleşmeyecek miydi?
Ş.K: Gerginleşmezdi.
B.P: Çok çirkin görüntüler.
Ş.K: Milli takımda oynayan futbolcu evlatlarımızın bu şekilde hareket etmeleri... Ben Arda ile Semih'in çok iyi arkadaş olduklarını biliyorum.
B.P: Ailecek görüşürlermiş. Yayından anladım ben de. Böyle olunca nasıl olur böyle bir kavga?
Ş.K: Stresten. İnsanlar bazen kendini kaybediyor. Onlar arkadaştırlar. Maçta olan maçta kalır. Yarın onların yöneticileri barış ve huzur sağlamak durumundadır.
B.P: Akşam halledilmeliydi. Demeçler hala devam ediyor. Sanki gerginlik devam ediyor gibi.
Ş.K: Galatasaray Kulubü Başkanı Adnan polat, Fenerbahçe Kulubü Başkanı Aziz Yıldırım Bey'i ve yönetimini yemeğe davet ediyor. Ortada olan gerginliği kaldırmak için sen bu yemeğe gideceksin kardeşim. Niye gitmiyorsun?
B.P: Niye gitmiyor?
Ş.K: Ona sormak lazım, niçin gitmiyor. Eğer barış be huzur temin etmek istiyorsan, yöneticiler yemekte dostluk görüntüsü verince taraftarlar da o agresif hareketlerden dönüş yapabilirler.
B.P: Kapalı tribünde benim ödüm koptu bir an. Çökebilirdi ve altında duruyorlar, üstünde zıplıyorlar. En başında da zıplıyorlardı.
Ş.K: Yazık. Onlara müsade edenleri sorumlu tutmak lazım.
B.P: Siz şeref tribünündeydiniz, ne konuşuldu orada biraz anlatabilir misiniz?
Ş.K: Şeref tribününe harhangi bir sataşma olmadı.
B.P: Bu olaylar çıktığında nasıl tepkiler verdiler?
Ş.K: Onlar da hayretle izlediler. Bu şekilde yapılanları onlar da kınadı.
B.P: Bu agresyon nereden geliyor. Belki başkanlardan da mı geliyor? Eskiden bu kadar olaylı geçmezdi. Hep olaylı olurdu derbiler ama böyle yumruklaşmalar, burunlar kanayacak. Bu kadar olmazdı değil mi?
Ş.K: Benim çocukluğumda Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş taraftarları hep birlikte maçı izlerdik. Küfür olmaz mıydı? Olurdu. Kavga olmaz mıydı? Olurdu. Ama bu denli değil. Bıçakla, satırla sahaya gelecak taraftar, böyle şeyler olmazdı.
B.P: Peki niye böyle şeyler oluyor? Yönetimlerin hatası var mı bunda?
Ş.K: Üst düzey yöneticilerin sözlerine dikkat etmesi lazım. Milleti tahrik edecek bir demeç vermemesi lazım. Futboldur bu. Biz bugün varız, yarın yokuz. Ama futbol bugün de var, yarın da olacak. Fenerbahçe ve Galatasaray dün sonj maçı oynamadılar ki. Daha nice maçlar oynayacaklar. Ortalığı bu kadar germeleri doğru değil.
B.P: Siz Fenerbahçe'nin başında olsaydınız ne yapardınız?
Ş.K: Dünkü maçtan sonra ben futbolcularımı teskin ederdim. Ama Galatasaraylılarında teskin edip orada işi bitirmek lazımdı. Ama maalesef Fenerbahçe'de başkan yöneticlerden bir arkadaşı çağırdı, onu gönderdi. Kendisi gitmedi.
B.P: Kendisinin mi gitmesi lazımdı?
Ş.K: Başkan olarak kendisinin gitmesi daha doğru olurdu.
B.P: Hattımızda Ali Şen var. Sevgili Ali Şen iyi akşamlar.
A.Ş: İyi akşamlar Balçiçek. Şadan iyi akşamlar.
B.P: Siz ne başkan olsaydınız derbiden sonra soyunma odasına gider miydiniz? Öyle bir tablo verir miydiniz? Şadan Bey dün akşam halledilmeliydi, o dostluk tablosu verilmeliydi dedi.
A.Ş: Soyunma odasına gideceğim kesin. Bunun örnekleri de yaşandı. Dün akşam şu yaşandı, iki takımda kaybetti. Kaybedince de kavga etti. Birisi galip olsaydı bu kadar kavga olmazdı. Kazanan sinirlerine hakim olurdu. Burada başkanların pek katkısı yoktu. Takip ettim maçtan önce Aziz Yıldırım ve Adnan Polat kışkırtıcı beyanat vermedi. Hatta Adnan Polat Fenerbahçe başkan ve yöneticilerine davette bulundu. Onlar da gitmemişler nedense. Yani yöneticilerin bu maçtan önce kışkırtıcı beyanatı yoktu. Taraftarların kavgaları yoktu. Kavga eden futbolcular oldu. Kaybeden onlardı. Özellikle Galatasaraylı futbolcuların kondisyonu 60. dakikanın belirgin bir şekilde altında olduğu için, kaybeden futbolcu da zihni yorgunluk olur. Zihni yorgunluk olunca da kavga çıktı. Sevindiğim şey var, o tribün az kalsın çökecekti. Herkesin dikkatinin o noktaya çevrilmesi lazımdı. İnsan hayatından daha önemli bir şey yok.
B.P: Bugün ne yapmak gerekiyor? Galatasaray ve Fenerbahçe rekabeti kötü noktaya geliyor. Hem taraftara sıçrıyor, hem futbolcu da var, yöneticilerde de kısmi derece de var. Fanatizm artık çığırından çıktı.
A.Ş: Galatasaray'ın daveti var, önce Fenerbahçeli yöneticiler icabet etsinler. Önce bir yemek yesinler. Taraftarlar arasında bir kavga olmamış zaten. Futbolcular arasında bir şey olmaz. Yarın mağaza açılışlarında birbirlerini öptüklerini görürsün.
B.P: Peki, Şadan Bey'in adaylığı hep konuşuluyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Destek verdiğinizi biliyorum.
A.Ş: O yıl 84 puanla şampiyon olduk. Bütün taraftarlar şampiyonluğun payını bana verdiler. Sandılarki sadece ben yapıyorum. Halbuki o şampiyonluğun baş kahramanı Şadan'dır. O şampiyonluğun bir numaralı kahramını Şadan, hatta ben ondan sonra gelirim. Şadan'ı Fenerbahçe'ye kaydeden benimdir. 30 seneden fazla olmuştur. Çok eski dostumdur, yakın arkadaşım. üye yaptığım zaman da, uzaktan Fenerbahçelilik olmaz, gel yönetimlere gir, başkan ol, o yıllarda demiştim, 30 yıl önce. Bugün pek çok kongre üyemizde hoşnutsuzluk vardır. Kulüpler içinde vardır. Şadan bir defa o barışı getirir. Şadan herkesin sevdiği bir insandır. Bir insanı seversiniz de, fazla saygı göstermezsiniz. Şadan'a herkes saygı da gösterir. Herkes güvenir. Şadan'ı Galatasaraylısı da, Başiktaşlısı da, Trabzonlusu da sever. Herkesin sevdiği bir kişinin Fenerbahçe Başkanlığı'na karşı çıkabilir mi? Fenerbahçe içinde herkesin Şadan Abi dediği için olmasını ister. Adaylığını açıkladığı zaman Fenerbahçeli taraftarlar, kongre üyeleri de Şadan Kalkavan'ın bütün bu saydığım faktörlere sahip olmasından dolayı yanında olacaklarına inanıyor ve düşünüyorum.
B.P: Sizin gözünüzden Ali Şen nasıldır?
Ş.K: Ali Şen konuları bilen, lafını esirgemeyen... Laf ebeliğine kimse onunla giremez. İyi bir başkanlık görevi yapmıştır.
A.Ş: Sende kongre üyesisin Balçiçek, oy vermeyi unutma. İyi yayınlar. İyi akşamlar.
B.P: Ali Şen kendisini çok iyi anlatan, ben ona diyorum, siz pazarlamayı da çok iyi bilen birisiniz.
Ş.K: İşini çok iyi yapar, işini bilir.
B.P: Ortak anınız var mı aklınıza gelen?
Ş.K: Seyahatlere giderdik, maçlara giderdik. Gittiğimiz yörenin başkanı arabasını tahsis ederdi bize. Bizde Ali Şen ile aynı arabada giderdik. Hemen şoförüne sorar memleket nire? Antep'liyim diyor. İki dakika geçiyor aradan memleket nire? diyor. Adam yine aynı şeyleri söylüyor. 3. defa söyleyince ben patladım, bırak dedim adamdan ne istiyorsun, uğraşma dedim. Sen de hemen kızıyorsun dedi bana. Latife ediyor tabii.
B.P: Bir şeytan tüyü var ama değil mi? Hemen ele geçiriveriyor girdiği ortamları.
Ş.K: Var, var. Girdiği ortamda kendini her zaman kabul ettirir.
B.P: Siz ne yaparsanız yapın, stad yapın, para verin, sportif başarı yoksa başarısız addedilirsiniz. Bu haksızlık değil mi?
Ş.K: Değil. Niye değil? Fenerbahçe'nin 20-25 milyon taraftarı var diyoruz. Senin yaptığın tesislerine kaç kişisi geliyor, görüyor? Kaç kişisi o tesislerden istifade ediyor. Farz edelim ki; 3000-5000 kişi. Geriye kalanlar işte sportif başarıyı bekliyor. Onun için altından saray yapsan takım şampiyon olamadığın zaman Anadolu'daki Fenerbahçeliler seni başarılı kabul etmez.
B.P: Taraftarlık ile yöneticilik arasındaki zorluktan bahsettiniz. Biraz o dönemleri anlatır mısınız?
Ş.K: Beni Ali Şen evvela davet etti. Eğer sen evet dersen başkanlığa adaylığımı koyacağım dedi. 6 tane para sahibi arkadaşları bulursan ben bu işe varım dedi. Eğer evet demezsen bu işe soyunmayacağım dedi. Netice de arkadaşları oluşturduk, yönetimi oluşturduk, başarılı da olduk. Şampiyon olduk.
B.P: Peki, zorluklar derken... Sonrasında da devam etmediniz, ayrıldınız. Neden?
Ş.K: Fikir ayrılıkları oldu. Şampiyon olduğumuz sene Ali Şen, Oğuz ile Aykut'u göndereceğini ifade etti. Ben futbol şubesi sorumlusuyum, benim fikrimi almadan böyle bir karar verirsen, tamam kulubün başkanısın, saygı dutarım ama yollarımız ayrılır dedim. Şampiyon olalı 3 gün olmuş. Sırf Oğuz ile Aykut'tan dolayıdır. Daha sonra benim yazıhaneme geldiler, biz 7-8 senedir bu kulubün formasını giyiyor, futbolcusuna bu denli sahip çıkan tek sizsiniz dediler. Dedim, ben sadece sizin için diğer futbolcular için de aynı şeyi yapardım dedim.
B.P: Ali Şen ile konuşurken taraftardan sürekli mail geldi. Bugün olsa yapar mısınız, pişman mısınız diye? Ben de sordum. Bugün olsa yine yollardım dedi.
Ş.K: Bana da aynı şeyi söyledi. Sen kendi tezinde haklısın, ben kendi tezimde haklıyım dedim. ama bu Aziz Yıldırım'ı başımıza sen çıkarttın dedim. Öyle oldu.
B.P: Ama Aykut için biraz daha yumuşlak konuşmaya başlamış. Aykut Fener'in başına gelsin konuşmaları olduğu zaman destek verdi.
Ş.K: Verebilir ama vefa hissi olmayan insana ben insan nazırıyla bakamam. Sen bir eşya gibi insanları görür de kullanıp kullanıp yola koyarsan o benim nezdimde insan değildir.
B.P: Bugünlerde başkan adayı olabilirim dediniz. Bu sürece nasıl getirdi sizi? Birileri mi size ol dediler?
Ş.K: Ben kendi kendime gelin güvey olmam. Taraftarın da büyük desteği var. Adya ol, aday ol. Biz de düşünelim dedik. Ben aileyi birleştirmek için burada varım. Ben Fenerbahçeyi mevcut başkandan çok daha iyi yöneteceğimi düşündüğüm için aday olmayı düşünüyorum. Fenerbahçe bir aile.
B.P: Aile parçalı mı?
Ş.K: Aile parçalı. Kardeşi kardeşe vurduruyorlar.
B.P: Nedir sizi daha çok rahatsız eden?
Ş.K: Genç Fnerbahçeliler Derneği'ni kuran Aziz Yıldırım'dır. Şimdi bunun karşısında başka bir oluşum oluşturdu. Onu da kurduran kendisi. İki grubun birbirleri ile çatışmalarını sağladı. Böyle olmaz. Bilet istiyorlar, harcırah istiyorlar, yol masraflarıydı.
B.P: Vermiyorum diyor.
Ş.K: Bana hikaye anlatmasınlar. Bilet de veriliyor, harcırah da veriliyor, bunların hepsi yapılıyor. Bir gruba verip öbürüne vermiyorsun, birbirlerini çatışmaya davet ediyorsun. Kasıtlı yapıldı bu.
B.P: Bu taraftar tarafı. Peki yönetimde de ikilikler var mı?
Ş.K: Yönetimde başkan ben ne dersem odur, mantığı ile hareket ediyor. Hiç doğru bulmuyorum bunu. Arkadaşların da görüşünü alacak. Kendisinin fikirlerine karşı çıkan kim olursa olsun hemen onu aforoz ediyor. Eleştiriye hiç tahammülü yok. Bazan insan bilmeyerek de hata yapabiliyor. Sana hatanı söylemeye kalkarsa hemen aforoz oluyor.
B.P: Bütün eleştirilere rağmen eminim ki; Aziz Yıldırım da Fenerbahçe'nin başarılı olmasını istiyordur canı gönülden.
Ş.K: İstiyor ama yapmış olduğu hareketler onu göstermiyor. Medyayla kavgalı, başkanlarla kavgalı, taraftarla kavgalı, ne yapmak istiyorsun ya! Bir insan aynaya bakar, ben nerede hata yaptım. Bu kadar eserler yaptım ama niçin istenmeyen adamım. Kendi kendine sorması lazım.
B.P: Çok mailler geliyor. Nasıl bir aileden geliyorsunuz, nasıl bu kadar zengin olduğunuzu da soruyorlar.
Ş.K: Sene 1948. İlkokul 3. sınıfa gidiyordum. O zaman fakirdik. Babamın ağaç motorları vardı, para da kazanamıyordu. Kirada oturuyorduk, kira borçlarımız da vardı. Bir yağmurlu havada, seller akıyor oturduğumuz mahallede. Biz o yağmurda yalın ayak çivi topluyorduk, metal topluyorduk leblebiciye verip leblebi veya un helvası almak için. O sellerin içerisinde bir cüzdan buldum, siyah kaplı bir cüzdan. İçini bir açtım 225 lira kağıt para, 575 kuruşta bozuk para. O zaman kirada oturduğumuz daire 110 liraya satılıyordu. Ben çok sevindim. Zengin olduk diye sevinirken bir baktım yaşlı nur yüzlü bir anne ağlıyor. Ne oldu anne diye sorunca, 'Evladım benim oğlum kaptandı, senelerce çalışıp biriktirdiği parayla, ev alacaktık. Ben kaybettim cüzdanı' dedi. Ne renkti cüzdan, içinde kaç para vardı dedi. Parayı söyleyince ben koynumdan cüzdanı çıkardım, anneye verdim. Anne sarıldı beni alnımdan öptü. Ve o bozuk paraları bana vermeye kalktı. 1 lirasını almadım. Zoraki yemin verdirdi bana 75 kuruşunu aldım. Akşam evde ben bunu anlatayım mı, anlatmayayım mı, acaba babam bana kızar mı diye... Babam da sert mizaçlı babaydı. Beni bir kere öptüğünü bile hatırlamam yani. Karadeniz erkeği öyle yani. Erkek evlada şefkat gösterilmez. Dedim baba böyle böyle oldu. Bana gel lan buraya, şimdi bir öpeyim seni dedi. En doğru işi yaptın dedi.
B.P: Siz çocuklarınıza şefkat gösterir misiniz?
Ş.K: Gösteririm.
B.P: Torunlar da var biliyorum. Onlar zaten aşmıştır.
Ş.K: Onlar can ya can. Onları çok severim. Beş tane evladım var. Dört tane torunum var. Benim o uzaklığım yok ama mizaç olarak fazla konuşmam. Ama ne sorarlarsa cevaplarım.
B.P: Babanızdan bahsederken, hakem olarak sorunlara ombudsmanlık yaparmış. Siz de denizcilik sektöründe yaparmışsınız, doğru mu?
Ş.K: Babamın arkadaşlarından babam göçüp gittikten sonra öğrendiğim, baban da bu hakemliği yapardı, iki ihtilafı çözerdi, babanın verdiği karar katiyen değişmezdi derdi.
B.P: Şimdi de bir ihtilaf olunca size gelirlermiş.
Ş.K: Gelirler. Benim kapım 24 saat herkese açıktır. Kendi işime 1 saat ayıramam. Ben herkesin derdine derman olmak için gereken özveriyi gösteririm. Eğer bana gelip bir ricada bulunuyorlarsa, ben de o ricayı yerine getirebiliyorsam, ne mutlu bana.
B.P: Peki bu 'abilik' nasıl oldu da Fenerbahçe'ye yansıyamadı? Bliyorum ki; Aziz Yıldırım'la ilişkileriniz öncesinde çok iyiydi.
Ş.K: Benim yazıhaneme 7-8 defa geldi. İlla beraber olalım. Selim Soydan da 'Abi katiyen bizim anlaşabileceğimiz bir arkadaş değil, 7 senedir ben bununla konuşmuyorum, ben menajerken, bu futbol şubesi sorumlusuydu, bu bizim karakter yapımıza hiç sığmaz abi' dedi. Ben de Selim'e başkanlığı düşünmüyorum, bu kardeşimiz iyi bir Fenerbahçeli, destek verelim dedim. Bana o kadar samimi gözüktü ki; ama seçim malzemesi olarak bizi kullandı. O ağırıma giden.
B.P: Ne zaman koptu işler?
Ş.K: Bana geldiğinde, kamuoyunu oyalama, ya adayım de ya değilim de dedim. Şadan Bey, ben Vefa ile yarışa girdiğim zaman bir oy farkla kazandım, futbolda başarılı olamadım, onun için kazanıp kazanmama korkusu var içimde dedi. İnkar edemez bunları. Eğer Selim ile ben senin listene girdiğimiz zaman en az 500 oy farkla kongreyi tutarız dedim. Bahse girerim dedim. Ertesi günü adaylığını açıkladı. 699 oy farkla kongreyi kazandı. Ondan sonra o başkan gitti, bambaşka bir başkan geldi.
B.P. Tetik düşüren neydi?
Ş.K: Biz seçim malzemesi olarak kullanıldık. Kongreden sonra bizden koptu, gitti.
B.P: Bir yanlış yapılmış olamsı lazım. Seçim malzemesi olarak kullanıldığınızı nasıl anladınız örneğin?
Ş.K: Yönetimde doğru olan fikirlerine destek veriyordum, yanlış olanlara da hayır diyordum. Bu hayır diyeni yanında barındırmak istemiyor. Uğur Dündar'ı ne yaptı. Atilla Kıyat'ı ne yaptı. Sadettin Saran'ı ne yaptı. Beni ne yaptı. Ben ama kendim ayrıldım. Şampiyon olduk. Samsun'da şampiyonluğumuzu ilan ettik. NTV muhabiri Nermin benimle röportaj yaptı, görevimin sonuna geldim dedim. Bizim tüzüğe göre, Ali Şen'in döneminde bir defa istifa ettim, ikinci defa istifa edersen yönetim kuruluna seçilemiyorsun veya aday olamıyorsun. Onu bildiğim için, bunu hatılattılar bana. Yoksa ben daha başında ayrılacaktım. Ben görev sürem dolduktan sonra ayrılıyorum dedim. Nermin bana, yapma dedi. Bende, yavrum başkan da kendi içinde uyum içerisinde çalışabileceği arkadaşlarını ister dedim. Ben uyum içerisinde olamıyorum kendisi ile, o haklıdır dedim, Fenerbahçe'ye başarılar diliyorum dedim ve bıraktım.
B.P: Adaylığınızı açıklamadınız ama bir takım hazırlıklar var, değil mi?
Ş.K: Var. Hazırlıklarımız var.
B.P: Hiç size aman aday olmasın diye bir istek, telkin için birileri yollanıldı mı?
Ş.K: Yok. Yollanılmadı ama Faruk Ilgaz Bey'i ziyarete gittik. Ali Şen de vardı. Orada Faruk Bey bana, sakın aday olma, bu kongreye hakimdir, sen kongrede yaya kalırsın dedi.
B.P: Ali Koç ile de bir görüşmeniz olmuş galiba.
Ş.K: Ali Koç ile görüştük. Ben onun büyüğüyüm. Abi gibi sever beni. Ben ona teklif ettim, birlikte olalım diye. O da benimle adam gibi konuştu. Abi beni bu kulübe getiren Aziz Yıldırım'dır, etik olmaz ondan ayrılıp sa seninle birlikte hareket etmek dedi. Ben tebrik ettim onu o zaman. Adam gibi adamdır.
B.P: Siz neleri yanlış görüyorsunuz Fenerbahçe'de?
Ş.K: Birincisi, kavgacı olmayacaksın. Sen bölmeye değil bütünleşmeye bakacaksın. Şampiyonlar Ligi'nde yoksun. UEFA'ya giremedin. Ligde şansımız yüzde 70 azalmış vaziyette. Fenerbahçe'nin ligde şampiyon olmasını, kupada finale kalıp, kupanın sahibi olmasını canı gönülden istiyorum. Ben ne dersem odur, padişahlık devri değil bu. Demokrasi ile idare ediliyoruz.
B.P: Sayın Ilgaz'ın dediği doğru mudur? Kuvvetlidir Aziz Yıldırım, sizin şansınız olmaz mı?
Ş.K: Bilemiyorum. Belki olur, belki olmaz. Ben Fenerbahçe yanlış yönlendirildiği için bu göreve adayım. Eğer Fenerbahçe başarılı olsaydı benim adaylığım söz konusu olmazdı.
B.P. Aileniz ne diyor?
Ş.K: İstemezler de, ama benim vereceğim karar doğrultusunda onlar da uyar.
B.P: Sportif tarafına dönersek, siz başkan olursanız, bu takımda olmazsa olmazlar kimler ve mutlaka gitmesi gerekenler kimler? Mesela hoca ile başlayalım, ne düşünüyorsunuz?
Ş.K: Geçen sene başarılı olan bir kadromuz vardı. Bizi Şampiyonlar Ligi'nde 8. sıraya çıkaran bir hocamız vardı. Ben Zico ile devam ederdim, mevcut başarılı olan kadromu bozmazdım. O kadroma ilave ederdim. Ne Tuncay'ı gönderirdim, ne Ümit'i gönderirdim, ne de Aurelio'yu gönderirdim. Aurelio'nun yeri doldurulmadı. Tuncay'ın yeri doldurulmadı.
B.P. Bunların bilinçli hata olması mümkün değil. Anlamıyor mu bütün yönetim futboldan?
Ş.K: 18 sene ben top oynadım. Amatör ve profesyonel olarak hizmet verdim Türk futboluna. Kedi fare ile oynar gibi futbolcu idarecisi ile oynar. Yeterki sen verdiğin sözü futbolcuya karşı yerine getir, ondan sonra futbolcudan iste. Güven meselesi.
B.P: Bugün başkan olsanız nasıl yaparsınız bu takımı?
Ş.K: Aragones ile olmaz. Ben Fatih'e inanan bir insanım. Ben Fatih Terim'e teklifi götürürüm. Fatih Terim ile bir diyaloğumuz da olmuştur. Benim Selim ile beraber gittim. Fatih'in bana sözü vardı, Hakan şükür'ün nikahında. O sözden dolayı gittik, görüştük.
B.P: Niye olmadı?
Ş.K: Abi, ben 14 sene bu takımın formasını giydim, diyelim ki; bizim Galatasaray'da senin gibi delikanlı bir abimiz yok sen Galatasaray'a gelir misin dedi. Ben gelmem, ben Fenerbahçeliyim dedim. Ama sen profesyonelsin biz amatör ruhla hizmet veriyoruz dedim. Galatasaraylıların gönlünde taht kurdun. Gel Fenerbahçe'de de hizmet ver, Fenerbahçelilerin gönlünde de taht kur. Hatta Mehmet Ağar da vardı. Şadan abi siz delikanlı gibi, mertçe istediniz, beni Beşiktaş da istiyor ama fiskoslarla dedi.
B.P: Bugün taraftar kabul eder mi Fatih Terim'i?
Ş.K: Eğer başarılı olursa hangi Fnerbahçeli hayır der?
B.P: Bu akşam Söz Sende'de bir işadamını ağırlıyoruz. Denizcilik sektörü diyince akla ilk gelen isimlerden Şadan Kalkavan'ı ağırlıyoruz. Fakat Şadan Kalkavan diyince akla Fenerbahçe önce geliyor. Doğru mudur?
Ş.K: Doğrudur.
B.P: Kaç yaşınızda Fenerbahçeli oldunuz?
Ş.K: 6 yaşında Fenerbahçeli oldum.
B.P: Nasıl oldu? Kalkavan diyince Beşiktaş akla gelir...
Ş.K: O zaman ailenin büyük kısmı Rize'den göçüp İstanbul'da Beşiktaş'a yerleşmişlerdi. Ama biz Haliç, Fener'e yerleştik. Benim amcamın oğlu, Allah rahmet eylesin, o benim 3-4 yaş büyüğümdü. O Fenerbahçeli olduğu için ben de öyle ilgi duymaya başladım. 6 yaşından beri Fenerbahçeliyim.
B.P: Sonrasında ailede baskı falan olmadı mı?
Ş.K: Hayır, olmadı. İnsanlar çocuklukta bir takımı tutarlar, takım değiştirmeleri pek mümkün olmuyor. Pek nadirdir, dönen insanlar. Çocuklukta hangi takımı tutuyorsa öyle devam eder.
B.P: Sürekli mailler geliyor, Fenerbahçe ile ilgili. Bu Fenerbahçelilik farklı bir şey değilmi? Takımdaşlık?
Ş.K: Fenerbahçeli olmak bir ayrıcalıktır. Ben Fenerbahçe'yi çok seviyorum. Dışarıdan bir taraftar olarak izlediğim zaman bir başka, içine girip görev aldığım zaman duygularım bambaşka.
B.P: Fenerli taraftar olmak ne demek?
Ş.K: Fenerli taraftar, her dönemde Fenerbahçe'nin başarılı, şampiyon olmasını isteyen bir taraftar. Fenerbahçe yönetiminin içerisine giren ise gecesini, gündüzünü takımın başarılı olması için sarf eden, efor sarf eden... Başarılı olduğu zaman çok güzel ama başarısız olduğu zaman çekilir gibi değil. Her şeyde başarı şart. Altından saray yapsan o kulübe, Fenerbahçe şampiyon olmadığı zaman sen başarılı addedilmezsin. Büyük tesisler yapan sayın başkanımız, neden Fenerbahçeliler tarafından gerçekten sevilmiyor?
B.P: Sevilmeyen bir insan mı?
Ş.K: Sevilmiyor. Ben hangi Fenerbahçeli ile konuşsam hepsi gına getiriyorlar.
B.P: Neden sizce?
Ş.K: Çok agresif. Her şeyi kavgayla. Kavga ile insanlar bir noktaya varamaz. Barış, huzur içinde her şeyi halledebilirsin.
B.P: Derbideydiniz. Derbide de çok kötü kavgalar... Olacak iş değildi. Ne hissettiniz? Önce bir derbiyi yorumlamanızı rica edeyim.
Ş.K: Derbi maçlarında iyi, güzel futbol sergilemek hayal olur. Derbinin vermiş olduğu stres heyecan. İki takımın futbolcuları da kazanmak için sahaya çıktılar. Kaybettikleri veya berabere kaldıkları zaman şampiyonluktan epey uzaklaşacaklarına inandıkları için maçın 90. dakikasından sonra olan hadiseler oldu. Hakem hatalıydı diyemem. Hatalı tarafı var. Kasıtlı ve bilinçli yapılan bir hata değil. Selçuk'un yaptığı bir pozisyona sarı kart gösterdi ki; sarı kartlık bir pozisyon değildi. Selçuk'un isyanı o yüzdendir. Gerçekten hak etmedi. Hakem ona sarı kart gösterdikten sonraki tavrına 2. sarı kartı gösterip gönderebilirdi. Bunu yapmış olsaydı, futbolcuların agresif hareketler yapması mümkün değildi.
B.P: Gerginleşmeyecek miydi?
Ş.K: Gerginleşmezdi.
B.P: Çok çirkin görüntüler.
Ş.K: Milli takımda oynayan futbolcu evlatlarımızın bu şekilde hareket etmeleri... Ben Arda ile Semih'in çok iyi arkadaş olduklarını biliyorum.
B.P: Ailecek görüşürlermiş. Yayından anladım ben de. Böyle olunca nasıl olur böyle bir kavga?
Ş.K: Stresten. İnsanlar bazen kendini kaybediyor. Onlar arkadaştırlar. Maçta olan maçta kalır. Yarın onların yöneticileri barış ve huzur sağlamak durumundadır.
B.P: Akşam halledilmeliydi. Demeçler hala devam ediyor. Sanki gerginlik devam ediyor gibi.
Ş.K: Galatasaray Kulubü Başkanı Adnan polat, Fenerbahçe Kulubü Başkanı Aziz Yıldırım Bey'i ve yönetimini yemeğe davet ediyor. Ortada olan gerginliği kaldırmak için sen bu yemeğe gideceksin kardeşim. Niye gitmiyorsun?
B.P: Niye gitmiyor?
Ş.K: Ona sormak lazım, niçin gitmiyor. Eğer barış be huzur temin etmek istiyorsan, yöneticiler yemekte dostluk görüntüsü verince taraftarlar da o agresif hareketlerden dönüş yapabilirler.
B.P: Kapalı tribünde benim ödüm koptu bir an. Çökebilirdi ve altında duruyorlar, üstünde zıplıyorlar. En başında da zıplıyorlardı.
Ş.K: Yazık. Onlara müsade edenleri sorumlu tutmak lazım.
B.P: Siz şeref tribünündeydiniz, ne konuşuldu orada biraz anlatabilir misiniz?
Ş.K: Şeref tribününe harhangi bir sataşma olmadı.
B.P: Bu olaylar çıktığında nasıl tepkiler verdiler?
Ş.K: Onlar da hayretle izlediler. Bu şekilde yapılanları onlar da kınadı.
B.P: Bu agresyon nereden geliyor. Belki başkanlardan da mı geliyor? Eskiden bu kadar olaylı geçmezdi. Hep olaylı olurdu derbiler ama böyle yumruklaşmalar, burunlar kanayacak. Bu kadar olmazdı değil mi?
Ş.K: Benim çocukluğumda Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş taraftarları hep birlikte maçı izlerdik. Küfür olmaz mıydı? Olurdu. Kavga olmaz mıydı? Olurdu. Ama bu denli değil. Bıçakla, satırla sahaya gelecak taraftar, böyle şeyler olmazdı.
B.P: Peki niye böyle şeyler oluyor? Yönetimlerin hatası var mı bunda?
Ş.K: Üst düzey yöneticilerin sözlerine dikkat etmesi lazım. Milleti tahrik edecek bir demeç vermemesi lazım. Futboldur bu. Biz bugün varız, yarın yokuz. Ama futbol bugün de var, yarın da olacak. Fenerbahçe ve Galatasaray dün sonj maçı oynamadılar ki. Daha nice maçlar oynayacaklar. Ortalığı bu kadar germeleri doğru değil.
B.P: Siz Fenerbahçe'nin başında olsaydınız ne yapardınız?
Ş.K: Dünkü maçtan sonra ben futbolcularımı teskin ederdim. Ama Galatasaraylılarında teskin edip orada işi bitirmek lazımdı. Ama maalesef Fenerbahçe'de başkan yöneticlerden bir arkadaşı çağırdı, onu gönderdi. Kendisi gitmedi.
B.P: Kendisinin mi gitmesi lazımdı?
Ş.K: Başkan olarak kendisinin gitmesi daha doğru olurdu.
B.P: Hattımızda Ali Şen var. Sevgili Ali Şen iyi akşamlar.
A.Ş: İyi akşamlar Balçiçek. Şadan iyi akşamlar.
B.P: Siz ne başkan olsaydınız derbiden sonra soyunma odasına gider miydiniz? Öyle bir tablo verir miydiniz? Şadan Bey dün akşam halledilmeliydi, o dostluk tablosu verilmeliydi dedi.
A.Ş: Soyunma odasına gideceğim kesin. Bunun örnekleri de yaşandı. Dün akşam şu yaşandı, iki takımda kaybetti. Kaybedince de kavga etti. Birisi galip olsaydı bu kadar kavga olmazdı. Kazanan sinirlerine hakim olurdu. Burada başkanların pek katkısı yoktu. Takip ettim maçtan önce Aziz Yıldırım ve Adnan Polat kışkırtıcı beyanat vermedi. Hatta Adnan Polat Fenerbahçe başkan ve yöneticilerine davette bulundu. Onlar da gitmemişler nedense. Yani yöneticilerin bu maçtan önce kışkırtıcı beyanatı yoktu. Taraftarların kavgaları yoktu. Kavga eden futbolcular oldu. Kaybeden onlardı. Özellikle Galatasaraylı futbolcuların kondisyonu 60. dakikanın belirgin bir şekilde altında olduğu için, kaybeden futbolcu da zihni yorgunluk olur. Zihni yorgunluk olunca da kavga çıktı. Sevindiğim şey var, o tribün az kalsın çökecekti. Herkesin dikkatinin o noktaya çevrilmesi lazımdı. İnsan hayatından daha önemli bir şey yok.
B.P: Bugün ne yapmak gerekiyor? Galatasaray ve Fenerbahçe rekabeti kötü noktaya geliyor. Hem taraftara sıçrıyor, hem futbolcu da var, yöneticilerde de kısmi derece de var. Fanatizm artık çığırından çıktı.
A.Ş: Galatasaray'ın daveti var, önce Fenerbahçeli yöneticiler icabet etsinler. Önce bir yemek yesinler. Taraftarlar arasında bir kavga olmamış zaten. Futbolcular arasında bir şey olmaz. Yarın mağaza açılışlarında birbirlerini öptüklerini görürsün.
B.P: Peki, Şadan Bey'in adaylığı hep konuşuluyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Destek verdiğinizi biliyorum.
A.Ş: O yıl 84 puanla şampiyon olduk. Bütün taraftarlar şampiyonluğun payını bana verdiler. Sandılarki sadece ben yapıyorum. Halbuki o şampiyonluğun baş kahramanı Şadan'dır. O şampiyonluğun bir numaralı kahramını Şadan, hatta ben ondan sonra gelirim. Şadan'ı Fenerbahçe'ye kaydeden benimdir. 30 seneden fazla olmuştur. Çok eski dostumdur, yakın arkadaşım. üye yaptığım zaman da, uzaktan Fenerbahçelilik olmaz, gel yönetimlere gir, başkan ol, o yıllarda demiştim, 30 yıl önce. Bugün pek çok kongre üyemizde hoşnutsuzluk vardır. Kulüpler içinde vardır. Şadan bir defa o barışı getirir. Şadan herkesin sevdiği bir insandır. Bir insanı seversiniz de, fazla saygı göstermezsiniz. Şadan'a herkes saygı da gösterir. Herkes güvenir. Şadan'ı Galatasaraylısı da, Başiktaşlısı da, Trabzonlusu da sever. Herkesin sevdiği bir kişinin Fenerbahçe Başkanlığı'na karşı çıkabilir mi? Fenerbahçe içinde herkesin Şadan Abi dediği için olmasını ister. Adaylığını açıkladığı zaman Fenerbahçeli taraftarlar, kongre üyeleri de Şadan Kalkavan'ın bütün bu saydığım faktörlere sahip olmasından dolayı yanında olacaklarına inanıyor ve düşünüyorum.
B.P: Sizin gözünüzden Ali Şen nasıldır?
Ş.K: Ali Şen konuları bilen, lafını esirgemeyen... Laf ebeliğine kimse onunla giremez. İyi bir başkanlık görevi yapmıştır.
A.Ş: Sende kongre üyesisin Balçiçek, oy vermeyi unutma. İyi yayınlar. İyi akşamlar.
B.P: Ali Şen kendisini çok iyi anlatan, ben ona diyorum, siz pazarlamayı da çok iyi bilen birisiniz.
Ş.K: İşini çok iyi yapar, işini bilir.
B.P: Ortak anınız var mı aklınıza gelen?
Ş.K: Seyahatlere giderdik, maçlara giderdik. Gittiğimiz yörenin başkanı arabasını tahsis ederdi bize. Bizde Ali Şen ile aynı arabada giderdik. Hemen şoförüne sorar memleket nire? Antep'liyim diyor. İki dakika geçiyor aradan memleket nire? diyor. Adam yine aynı şeyleri söylüyor. 3. defa söyleyince ben patladım, bırak dedim adamdan ne istiyorsun, uğraşma dedim. Sen de hemen kızıyorsun dedi bana. Latife ediyor tabii.
B.P: Bir şeytan tüyü var ama değil mi? Hemen ele geçiriveriyor girdiği ortamları.
Ş.K: Var, var. Girdiği ortamda kendini her zaman kabul ettirir.
B.P: Siz ne yaparsanız yapın, stad yapın, para verin, sportif başarı yoksa başarısız addedilirsiniz. Bu haksızlık değil mi?
Ş.K: Değil. Niye değil? Fenerbahçe'nin 20-25 milyon taraftarı var diyoruz. Senin yaptığın tesislerine kaç kişisi geliyor, görüyor? Kaç kişisi o tesislerden istifade ediyor. Farz edelim ki; 3000-5000 kişi. Geriye kalanlar işte sportif başarıyı bekliyor. Onun için altından saray yapsan takım şampiyon olamadığın zaman Anadolu'daki Fenerbahçeliler seni başarılı kabul etmez.
B.P: Taraftarlık ile yöneticilik arasındaki zorluktan bahsettiniz. Biraz o dönemleri anlatır mısınız?
Ş.K: Beni Ali Şen evvela davet etti. Eğer sen evet dersen başkanlığa adaylığımı koyacağım dedi. 6 tane para sahibi arkadaşları bulursan ben bu işe varım dedi. Eğer evet demezsen bu işe soyunmayacağım dedi. Netice de arkadaşları oluşturduk, yönetimi oluşturduk, başarılı da olduk. Şampiyon olduk.
B.P: Peki, zorluklar derken... Sonrasında da devam etmediniz, ayrıldınız. Neden?
Ş.K: Fikir ayrılıkları oldu. Şampiyon olduğumuz sene Ali Şen, Oğuz ile Aykut'u göndereceğini ifade etti. Ben futbol şubesi sorumlusuyum, benim fikrimi almadan böyle bir karar verirsen, tamam kulubün başkanısın, saygı dutarım ama yollarımız ayrılır dedim. Şampiyon olalı 3 gün olmuş. Sırf Oğuz ile Aykut'tan dolayıdır. Daha sonra benim yazıhaneme geldiler, biz 7-8 senedir bu kulubün formasını giyiyor, futbolcusuna bu denli sahip çıkan tek sizsiniz dediler. Dedim, ben sadece sizin için diğer futbolcular için de aynı şeyi yapardım dedim.
B.P: Ali Şen ile konuşurken taraftardan sürekli mail geldi. Bugün olsa yapar mısınız, pişman mısınız diye? Ben de sordum. Bugün olsa yine yollardım dedi.
Ş.K: Bana da aynı şeyi söyledi. Sen kendi tezinde haklısın, ben kendi tezimde haklıyım dedim. ama bu Aziz Yıldırım'ı başımıza sen çıkarttın dedim. Öyle oldu.
B.P: Ama Aykut için biraz daha yumuşlak konuşmaya başlamış. Aykut Fener'in başına gelsin konuşmaları olduğu zaman destek verdi.
Ş.K: Verebilir ama vefa hissi olmayan insana ben insan nazırıyla bakamam. Sen bir eşya gibi insanları görür de kullanıp kullanıp yola koyarsan o benim nezdimde insan değildir.
B.P: Bugünlerde başkan adayı olabilirim dediniz. Bu sürece nasıl getirdi sizi? Birileri mi size ol dediler?
Ş.K: Ben kendi kendime gelin güvey olmam. Taraftarın da büyük desteği var. Adya ol, aday ol. Biz de düşünelim dedik. Ben aileyi birleştirmek için burada varım. Ben Fenerbahçeyi mevcut başkandan çok daha iyi yöneteceğimi düşündüğüm için aday olmayı düşünüyorum. Fenerbahçe bir aile.
B.P: Aile parçalı mı?
Ş.K: Aile parçalı. Kardeşi kardeşe vurduruyorlar.
B.P: Nedir sizi daha çok rahatsız eden?
Ş.K: Genç Fnerbahçeliler Derneği'ni kuran Aziz Yıldırım'dır. Şimdi bunun karşısında başka bir oluşum oluşturdu. Onu da kurduran kendisi. İki grubun birbirleri ile çatışmalarını sağladı. Böyle olmaz. Bilet istiyorlar, harcırah istiyorlar, yol masraflarıydı.
B.P: Vermiyorum diyor.
Ş.K: Bana hikaye anlatmasınlar. Bilet de veriliyor, harcırah da veriliyor, bunların hepsi yapılıyor. Bir gruba verip öbürüne vermiyorsun, birbirlerini çatışmaya davet ediyorsun. Kasıtlı yapıldı bu.
B.P: Bu taraftar tarafı. Peki yönetimde de ikilikler var mı?
Ş.K: Yönetimde başkan ben ne dersem odur, mantığı ile hareket ediyor. Hiç doğru bulmuyorum bunu. Arkadaşların da görüşünü alacak. Kendisinin fikirlerine karşı çıkan kim olursa olsun hemen onu aforoz ediyor. Eleştiriye hiç tahammülü yok. Bazan insan bilmeyerek de hata yapabiliyor. Sana hatanı söylemeye kalkarsa hemen aforoz oluyor.
B.P: Bütün eleştirilere rağmen eminim ki; Aziz Yıldırım da Fenerbahçe'nin başarılı olmasını istiyordur canı gönülden.
Ş.K: İstiyor ama yapmış olduğu hareketler onu göstermiyor. Medyayla kavgalı, başkanlarla kavgalı, taraftarla kavgalı, ne yapmak istiyorsun ya! Bir insan aynaya bakar, ben nerede hata yaptım. Bu kadar eserler yaptım ama niçin istenmeyen adamım. Kendi kendine sorması lazım.
B.P: Çok mailler geliyor. Nasıl bir aileden geliyorsunuz, nasıl bu kadar zengin olduğunuzu da soruyorlar.
Ş.K: Sene 1948. İlkokul 3. sınıfa gidiyordum. O zaman fakirdik. Babamın ağaç motorları vardı, para da kazanamıyordu. Kirada oturuyorduk, kira borçlarımız da vardı. Bir yağmurlu havada, seller akıyor oturduğumuz mahallede. Biz o yağmurda yalın ayak çivi topluyorduk, metal topluyorduk leblebiciye verip leblebi veya un helvası almak için. O sellerin içerisinde bir cüzdan buldum, siyah kaplı bir cüzdan. İçini bir açtım 225 lira kağıt para, 575 kuruşta bozuk para. O zaman kirada oturduğumuz daire 110 liraya satılıyordu. Ben çok sevindim. Zengin olduk diye sevinirken bir baktım yaşlı nur yüzlü bir anne ağlıyor. Ne oldu anne diye sorunca, 'Evladım benim oğlum kaptandı, senelerce çalışıp biriktirdiği parayla, ev alacaktık. Ben kaybettim cüzdanı' dedi. Ne renkti cüzdan, içinde kaç para vardı dedi. Parayı söyleyince ben koynumdan cüzdanı çıkardım, anneye verdim. Anne sarıldı beni alnımdan öptü. Ve o bozuk paraları bana vermeye kalktı. 1 lirasını almadım. Zoraki yemin verdirdi bana 75 kuruşunu aldım. Akşam evde ben bunu anlatayım mı, anlatmayayım mı, acaba babam bana kızar mı diye... Babam da sert mizaçlı babaydı. Beni bir kere öptüğünü bile hatırlamam yani. Karadeniz erkeği öyle yani. Erkek evlada şefkat gösterilmez. Dedim baba böyle böyle oldu. Bana gel lan buraya, şimdi bir öpeyim seni dedi. En doğru işi yaptın dedi.
B.P: Siz çocuklarınıza şefkat gösterir misiniz?
Ş.K: Gösteririm.
B.P: Torunlar da var biliyorum. Onlar zaten aşmıştır.
Ş.K: Onlar can ya can. Onları çok severim. Beş tane evladım var. Dört tane torunum var. Benim o uzaklığım yok ama mizaç olarak fazla konuşmam. Ama ne sorarlarsa cevaplarım.
B.P: Babanızdan bahsederken, hakem olarak sorunlara ombudsmanlık yaparmış. Siz de denizcilik sektöründe yaparmışsınız, doğru mu?
Ş.K: Babamın arkadaşlarından babam göçüp gittikten sonra öğrendiğim, baban da bu hakemliği yapardı, iki ihtilafı çözerdi, babanın verdiği karar katiyen değişmezdi derdi.
B.P: Şimdi de bir ihtilaf olunca size gelirlermiş.
Ş.K: Gelirler. Benim kapım 24 saat herkese açıktır. Kendi işime 1 saat ayıramam. Ben herkesin derdine derman olmak için gereken özveriyi gösteririm. Eğer bana gelip bir ricada bulunuyorlarsa, ben de o ricayı yerine getirebiliyorsam, ne mutlu bana.
B.P: Peki bu 'abilik' nasıl oldu da Fenerbahçe'ye yansıyamadı? Bliyorum ki; Aziz Yıldırım'la ilişkileriniz öncesinde çok iyiydi.
Ş.K: Benim yazıhaneme 7-8 defa geldi. İlla beraber olalım. Selim Soydan da 'Abi katiyen bizim anlaşabileceğimiz bir arkadaş değil, 7 senedir ben bununla konuşmuyorum, ben menajerken, bu futbol şubesi sorumlusuydu, bu bizim karakter yapımıza hiç sığmaz abi' dedi. Ben de Selim'e başkanlığı düşünmüyorum, bu kardeşimiz iyi bir Fenerbahçeli, destek verelim dedim. Bana o kadar samimi gözüktü ki; ama seçim malzemesi olarak bizi kullandı. O ağırıma giden.
B.P: Ne zaman koptu işler?
Ş.K: Bana geldiğinde, kamuoyunu oyalama, ya adayım de ya değilim de dedim. Şadan Bey, ben Vefa ile yarışa girdiğim zaman bir oy farkla kazandım, futbolda başarılı olamadım, onun için kazanıp kazanmama korkusu var içimde dedi. İnkar edemez bunları. Eğer Selim ile ben senin listene girdiğimiz zaman en az 500 oy farkla kongreyi tutarız dedim. Bahse girerim dedim. Ertesi günü adaylığını açıkladı. 699 oy farkla kongreyi kazandı. Ondan sonra o başkan gitti, bambaşka bir başkan geldi.
B.P. Tetik düşüren neydi?
Ş.K: Biz seçim malzemesi olarak kullanıldık. Kongreden sonra bizden koptu, gitti.
B.P: Bir yanlış yapılmış olamsı lazım. Seçim malzemesi olarak kullanıldığınızı nasıl anladınız örneğin?
Ş.K: Yönetimde doğru olan fikirlerine destek veriyordum, yanlış olanlara da hayır diyordum. Bu hayır diyeni yanında barındırmak istemiyor. Uğur Dündar'ı ne yaptı. Atilla Kıyat'ı ne yaptı. Sadettin Saran'ı ne yaptı. Beni ne yaptı. Ben ama kendim ayrıldım. Şampiyon olduk. Samsun'da şampiyonluğumuzu ilan ettik. NTV muhabiri Nermin benimle röportaj yaptı, görevimin sonuna geldim dedim. Bizim tüzüğe göre, Ali Şen'in döneminde bir defa istifa ettim, ikinci defa istifa edersen yönetim kuruluna seçilemiyorsun veya aday olamıyorsun. Onu bildiğim için, bunu hatılattılar bana. Yoksa ben daha başında ayrılacaktım. Ben görev sürem dolduktan sonra ayrılıyorum dedim. Nermin bana, yapma dedi. Bende, yavrum başkan da kendi içinde uyum içerisinde çalışabileceği arkadaşlarını ister dedim. Ben uyum içerisinde olamıyorum kendisi ile, o haklıdır dedim, Fenerbahçe'ye başarılar diliyorum dedim ve bıraktım.
B.P: Adaylığınızı açıklamadınız ama bir takım hazırlıklar var, değil mi?
Ş.K: Var. Hazırlıklarımız var.
B.P: Hiç size aman aday olmasın diye bir istek, telkin için birileri yollanıldı mı?
Ş.K: Yok. Yollanılmadı ama Faruk Ilgaz Bey'i ziyarete gittik. Ali Şen de vardı. Orada Faruk Bey bana, sakın aday olma, bu kongreye hakimdir, sen kongrede yaya kalırsın dedi.
B.P: Ali Koç ile de bir görüşmeniz olmuş galiba.
Ş.K: Ali Koç ile görüştük. Ben onun büyüğüyüm. Abi gibi sever beni. Ben ona teklif ettim, birlikte olalım diye. O da benimle adam gibi konuştu. Abi beni bu kulübe getiren Aziz Yıldırım'dır, etik olmaz ondan ayrılıp sa seninle birlikte hareket etmek dedi. Ben tebrik ettim onu o zaman. Adam gibi adamdır.
B.P: Siz neleri yanlış görüyorsunuz Fenerbahçe'de?
Ş.K: Birincisi, kavgacı olmayacaksın. Sen bölmeye değil bütünleşmeye bakacaksın. Şampiyonlar Ligi'nde yoksun. UEFA'ya giremedin. Ligde şansımız yüzde 70 azalmış vaziyette. Fenerbahçe'nin ligde şampiyon olmasını, kupada finale kalıp, kupanın sahibi olmasını canı gönülden istiyorum. Ben ne dersem odur, padişahlık devri değil bu. Demokrasi ile idare ediliyoruz.
B.P: Sayın Ilgaz'ın dediği doğru mudur? Kuvvetlidir Aziz Yıldırım, sizin şansınız olmaz mı?
Ş.K: Bilemiyorum. Belki olur, belki olmaz. Ben Fenerbahçe yanlış yönlendirildiği için bu göreve adayım. Eğer Fenerbahçe başarılı olsaydı benim adaylığım söz konusu olmazdı.
B.P. Aileniz ne diyor?
Ş.K: İstemezler de, ama benim vereceğim karar doğrultusunda onlar da uyar.
B.P: Sportif tarafına dönersek, siz başkan olursanız, bu takımda olmazsa olmazlar kimler ve mutlaka gitmesi gerekenler kimler? Mesela hoca ile başlayalım, ne düşünüyorsunuz?
Ş.K: Geçen sene başarılı olan bir kadromuz vardı. Bizi Şampiyonlar Ligi'nde 8. sıraya çıkaran bir hocamız vardı. Ben Zico ile devam ederdim, mevcut başarılı olan kadromu bozmazdım. O kadroma ilave ederdim. Ne Tuncay'ı gönderirdim, ne Ümit'i gönderirdim, ne de Aurelio'yu gönderirdim. Aurelio'nun yeri doldurulmadı. Tuncay'ın yeri doldurulmadı.
B.P. Bunların bilinçli hata olması mümkün değil. Anlamıyor mu bütün yönetim futboldan?
Ş.K: 18 sene ben top oynadım. Amatör ve profesyonel olarak hizmet verdim Türk futboluna. Kedi fare ile oynar gibi futbolcu idarecisi ile oynar. Yeterki sen verdiğin sözü futbolcuya karşı yerine getir, ondan sonra futbolcudan iste. Güven meselesi.
B.P: Bugün başkan olsanız nasıl yaparsınız bu takımı?
Ş.K: Aragones ile olmaz. Ben Fatih'e inanan bir insanım. Ben Fatih Terim'e teklifi götürürüm. Fatih Terim ile bir diyaloğumuz da olmuştur. Benim Selim ile beraber gittim. Fatih'in bana sözü vardı, Hakan şükür'ün nikahında. O sözden dolayı gittik, görüştük.
B.P: Niye olmadı?
Ş.K: Abi, ben 14 sene bu takımın formasını giydim, diyelim ki; bizim Galatasaray'da senin gibi delikanlı bir abimiz yok sen Galatasaray'a gelir misin dedi. Ben gelmem, ben Fenerbahçeliyim dedim. Ama sen profesyonelsin biz amatör ruhla hizmet veriyoruz dedim. Galatasaraylıların gönlünde taht kurdun. Gel Fenerbahçe'de de hizmet ver, Fenerbahçelilerin gönlünde de taht kur. Hatta Mehmet Ağar da vardı. Şadan abi siz delikanlı gibi, mertçe istediniz, beni Beşiktaş da istiyor ama fiskoslarla dedi.
B.P: Bugün taraftar kabul eder mi Fatih Terim'i?
Ş.K: Eğer başarılı olursa hangi Fnerbahçeli hayır der?