Radikal gazetesi yazarı İsmet Berkan, bugünkü köşesinde Kürt sorunu, Barack Obama görüşmesi ve Ahmet Türk'ün görüşmeden sonraki yorumlarına yer verdi. Ve Kürtlerin Martin Luther King'inin neden olmadığını yazdı.
Demokratik Toplum Partisi lideri Ahmet Türk, Amerikan Başkanı Barack Obama ile yaptığı beş dakikalık görüşmeyi anlatmaya devam ediyor. Türk, son olarak Radikal Ankara Bürosu'na, Obama'ya 'Martin Luther King'in rüyası Amerika'da gerçekleşti. Biz de Kürtlerin kültürel, kimliksel rüyasının karşılanmasını istiyoruz' dediğini anlattı.
KÜRTLERİN DE BÖYLE BİR LİDERE İHTİYACI VAR
Bazı okuyucular hatırlayacaktır, Amerika'da Barack Obama daha başkan aday adayıyken, onun Hilary Clinton'a karşı adaylık yarışını kazanacağını, dahası ABD'ye başkan da olacağını tahmin eden yazılar yazmış, bu başarının arkasındaki Afrika kökenli Amerikalıların 50 yıllık medeni haklar mücadelesini anımsatmış ve bizdeki Kürt sorunuyla paralellikler kurmuştum. O zaman yazdığım yazılardan birinde, ünlü medeni haklar eylemcisi Martin Luther King'i ve onun meşhur 'Bir rüyam var' konuşmasını hatırlatıp, bizdeki Kürt medeni haklar mücadelesinin de böyle bir lidere ihtiyaç duyduğunu belirtince almadığım eleştiri kalmamıştı.
Ama şimdi görüyoruz ki, bizzat Ahmet Türk bu benzetmeden kaçamıyor, onu kullanıyor, hem de Başkan Obama ile görüşmesinde.
Bizzat Başkan Obama'nın bizim Meclisimizde anımsattığı gibi, Amerika'da yakın sayılabilecek bir zamana kadar, Obama ile aynı deri rengine sahip insanların oy verme hakkı bile bulunmuyordu. Little Rock Arkansas'ta Rosa Parks'ın başlattığı türden bir sivil itaatsizlik kampanyasına ihtiyaç vardı; çünkü, belediye otobüslerinde bile siyah derililere ayrımcılık uygulanıyordu.
ONLAR ŞİDDETE HİÇ BAŞVURMADILAR
Ama bir önemli mesele var: Amerika'da siyah derililer, medeni haklarına kavuşabilmek, eşit yurttaş sayılabilmek için mücadele ederken şiddete neredeyse hiç başvurmadılar. Afrika kökenli Amerikalılar için, siyahi bir başkana rağmen eşitlik mücadelesinin bittiğini, bütün hakların kazanıldığını söylemek kolay değil ama çok büyük bir yol kat edildiğine, 'affirmative action' türü pozitif ayrımcılık politikalarının uzun süre uygulandığına vs. kuşku yok.
KÜRT SORUNUNU TERÖRDEN AYIRMAK ÇOK ZOR
Buna karşılık Kürt sorunu söz konusu olduğunda kafamız karışıyor. Çünkü, 'Kürt sorunu'nu terörden ayırmak çok zor. Hatta şunu bile söyleyebiliriz: Şiddet, 'Kürt sorunu'nun ayrılmaz bir parçası.
Kürtlerin maalesef bir Martin Luther King'i olmadı, olamadı. Şiddeti reddeden sesler çıktı çıkmasına ama bu sesler hem devletimiz tarafından hem de PKK tarafından kısıldı, bazıları öldürüldü.
AMA BU BENZETME SİZE PEK UYMUYOR
Bakın, benim tanıdığım en barışçı insanlardan biri olan Ahmet Türk bile, kısmen de olsa şiddet dilinin etkisi altında. Ahmet Türk'ün Radikal'e söyledikleri arasında şöyle cümleler de var: ?Silahların susması lazım. Ama sonuçta gittiğiniz zaman, adam diyecek ki, 'Ben silahları bırakmak veya af edilmek için dağa çıkmadım.' Onlar kabul etse de halk tepki gösterecek belki; 'Hani benim hak ve özgürlüklerim' diyecek.?
Sadece bu cümle bile, ortadaki kısırdöngüyü, şiddetin şiddeti beslemesini anlatmaya yetiyor. O yüzden de, Martin Luther King benzetmesi bize pek de uymuyor; Obama'da yanlış bir izlenim yaratıyor.
KÜRTLERİN MARTİN LUTHER KİNG'İ OLSA
Daha da fenası, Kürtlerin bir Martin Luther King'inin bir türlü olamaması, bizdeki Kürtlerin medeni haklar mücadelesini de sekteye uğratıyor, elinde silah olan bir grup bütün bu mücadeleyi tekeline alıyor. Bu durum da, barışı kazanmayı giderek daha zor ve daha zor bir hale getiriyor.