Heba Rauf İzzet*
Evlilik öncesi, evlilik sonrası ve tek ebeveynli aileler, komün yaşama grupları ve hamile olup tek yaşamayı tercih eden kadınlar dahil yeni bir araştırma alanı, ?geleneksel olmayan aile? ortaya çıktı.[1] Değişiklik yalnızca tanımda değil, geleneksel ailenin, çocukların iki ebeveyne ? her biri iki farklı cinsten, anneler çocuk yetiştirmekle daha fazla ilgilenir ve küçük çocukların gözetimi aile üyeleri tarafından sağlanmalıdır vs. ? ihtiyaç duydukları ?varsayımı? gibi farklı yönleri ve rollerinin yıkılması ve birbirinden ayrılmasında da ortaya çıktı. Bu bilimsel, değerden bağımsız gelişmeler bir sorgulama sürecine ön ayak oldu ve toplumsal yaşam içinde tecrübe etme arzusu uyandırdı. Ekonomik, teknolojik ve kurumsal alternatifler özellikle feministler tarafından ?haklar? olarak bulunmaya çalışıldı ve devletin yasama kolu hakem haline geldi. Aile içindeki sorunların bile otoriteler tarafından denetlenmesi beklendi.[2]
Bazı feministlerin gerçek eşitliğe işaret etmek için hedef olarak deklare ettikleri, siyasal düzeyde parlamentoda yüzde elli kota kampanyası, eşitlik kavramının mekanik bir şekilde anlaşılmasına örnek teşkil etmektedir. Teorik seviyede eşitlik talebi dahi ?olumlu ayrımcılık? konusundaki artan önlemler dolayısıyla sorgulanabilir. Bu önlemler, bazı insanların kimi feministlerin gerçek hedefleri hakkında kaygı duymasına neden oldu: Bu hala kadınların özgürlüğü mü yoksa bir kadınlar egemenliği meselesi mi? Son analizdeki terim dikkatlice seçilmiştir: Feminizm. Bazı eleştiriler onun sekülerizasyon yolunda ileri bir adımı temsil ettiğini öne sürmektedir. Böylece bu, Batı?daki ailenin sekülerizasyon ve rasyonalizasyon tarihi ile ilişkisinde tarih ve sosyolojisini anlamak için çok önemlidir.
Evliliğe ömür boyu sadakat artık norm olmaktan çıkmıştır. Boşanma oranları artmıştır ve doğumların üçte biri evlilik dışı gerçekleşmektedir, ayrıca başlangıçtaki biyolojik katılım dışında babanın çok az rolü vardır ya da o hiçbir role sahip değildir. Anne, baba ve çocuklardan oluşan geleneksel aile yalnızca başka bir hayat tarzı seçimi haline gelmiştir. Son otuz ya da daha fazla yıldan beri pek çok aydın, baskının başlıca kaynağı olmakla suçladıkları geleneksel aileyi küçümsemektedirler. Düşmanlık, özgürlüğün arzularımızın önündeki engelleri aşmak üzere olduğu ve yolumuzda duran engelleri kaldırdığımız zaman hür olacağımız görüşünden türemektedir. Bu engellerin içinde en kötüsü ahlaki törelerdir. Özgürlük, otoriteye meydan okuma manasına gelmektedir; kurulu değerlere isyan anlamındadır.
Kapitalist ekonomi gelişirken, aile algısındaki değişime önemli katkıları olan bir faktör kadınların güç kazanmasıyla büyüdü: Kadınların özgürlüğü hareketindeki bir eğilim kadınları çocuk bakım işlerini azaltma, işgücü katılımlarını arttırma, ve (gerekli olduğunda) kendi ev halkının reisi olarak (gerekirse boşanma yoluyla) bağımsızlıklarında ısrar etmeye teşvik etti. Bazı araştırmacılar hareket içindeki bu eğilimin son yıllarda ve özellikle refah devletinin gelişimiyle beraber aileyi değiştiren diğer güçlere esaslı bir cevap olduğuna inandılar. Sosyal güvenlik, işsizlik tazminatı, tıbbi koruma ile ilaç yardımı, ekonomik bağımlı çocuklarla annelere yardım, yiyecek yardımı ve diğer programlara yapılan harcamalar 1960 ve 1970?lerde esaslı bir artış gösterdi.[3] (Şimdilerde devlet kadının kamusal alanda gelişimini sağlayan sosyal hizmetlerden çekilmektedir, zaten devlet tarafından yıkılmış durumda olan geniş aileye artık dönemeyeceklerdir.)
Özgürleşme dili kadınlar için yeni cinsel reçete ile ilişkisinde de çok gürültülüydü, öyle ki bu dili konuşanlar ?cinsel devrim? ve kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi arasındaki bazı açık ilişkiler olduğunu varsaydılar. Pornograficilerin, ilerici yazarların ve seks radikallerinin yardımını alan üst düzey seksoloji rahipleri, kadının kendi cinsel cevabını oluşturarak kendi eziyetini neşe ile bağrına basmasını yönettiler.[4] Yalnızca serbest cinsellik değil aynı zamanda lezbiyenlik de feminizmin gündeminde, esas konulardan biri oldu ve feminist harekette lezbiyenliğin kabul edilmesi daha da ileri gidip gerçek değişim için bir şart haline geldi.[5]
Feminizmi bağlamlaştırma ve tüm geçmişini anlama çabası, Avrupa aklı ve biliminin sekülerizasyon tarihiyle çok fazla bağlantılıdır. Kadın özgürlüğü hareketinin aktivist ve teorisyenler neslinin mantalitesi, dini, erkek ürünü özellikle kadınlara karşı bir baskı fikirleri kümesi olarak algılayan Marksist fikirler kadar Marksizmin ataerkillik düşüncesi ve aileye yönelik duruşu tarafından da şekillendirilmiştir. Bu fikirler Marksist olmayan çevrelere bile sızdı ve çoğu feminist yazılarda kendini gösterdi. Hümanist aydınlanmacı liberal yaklaşımın eşitlik düşüncesini dayandırdığı topumsal sözleşme de ortadan kaldırıldı ve yeni bir cinsel sözleşme önerildi.
Feminizmin farklı ekolleri insan varlığının ?natüralizasyonu?nu hayal edilebilecek en uzak yere göndermek ve ahlaki sorunların tamamen açıklanmasını başarmak suretiyle, ?beden?in dünya görüşünün logos?u haline geldiği, kendinden referanslı/kendine yeten söylevler geliştirdiler.[6]
Böylece feminist düşünce ve hareket daha fazla ?yetkilendirilmeye? çalışmak ve yasaları özellikle siyasi alanda eşit haklar elde etmek için bir araç olarak görmek suretiyle güç arayışının etrafında gelişti. ?Ailenin ölümü? duyurusuna çok az dikkat edildi ve aileye kaşı düşmanlık beslemeyenler bile radikal feminist atmosfer tarafından onu savunmak için cesaretlendirilmedi.[7] Modernitenin kazanımlarının kayıplarından çok fazla olduğu düşünüldü.[8]
Beden siyaseti üzerindeki modernist odaklaşmanın ?beden siyaseti?ndeki heyecanlı feminist ve postmodern ilgiye kayması da tarihi bir seküler andır.
Kadınlar, iki önemli sorunları; yani ataerkil kültür (aile) ile hizmet ve kolaylıkların yokluğu devlet tarafından çözülünce zafere ulaştıklarını düşündüler ve kamusal alana dahil olmaları kolaylaştı. Sonra da bazı kadınlar cinsellik kurallarının değişmeden kaldığını keşfettiler. Şişirilmiş özgürlük fikrinin arkasında ? erkeğin ailesini ve babalık sorumluluklarını ihmal etmesine ek olarak ? erkek üstünlüğünün çıplak iktidar politikaları taklit edildi. Ancak az bir kısım feminist, diğer hileyi fark etti: Devletin, tüm ?vatandaşlar?ın yanında bireyler olarak onların da üzerindeki egemenliği ve çoğu toplumsal bağın yavaş yavaş kaybolmasına ve sözleşme ilişkilerinin egemenliğine neden olan sekülerizasyon sürecinde oynadığı çok önemli rolü.
?Liberal bir devlet?in, gerçekten liberal olacaksa, ?seküler bir devlet? olma zorunluluğu ile ?liberal? bir aklın bir anlamda ?seküler? bir akıl olması gerektiği soruları cevapsız durumdadır. Kazanç ve kayıpların samimi ve ciddi bir şekilde değerlendirilmesi bir yere kadar kaçınılmazdır.
Cinsiyet kavramını, üreme teknolojilerinin ahlaki anlamını ve feminizmin temel varsayımlarını yeniden düşünmeye başlayan yeni revizyonist söylev izlenebilir. Bu söylev aileyi tekrar kazanmaya ve sözde ?ataerkilik?e yönelik eleştirileri yeniden tanımlayıp sorgulamaya çalışmaktadır.[9]
The Feminist Mystique adlı kitabı 1960?larda Amerikan kadın hareketini ateşleyen Betty Friedan, Beyond Gender adlı çalışmasında rahatsız edici bir çelişkiyi, kadın haklarının erkeklerin pahasına verildiğini kabul etmektedir. Başlangıçtan beri hak, bir bölünmeydi. Bir ortaklık birimi olarak çocuklar ve aile yerine feministler başa kendilerini koydular. Böylece adaletsizliğin düzeltilmesi bir cinsiyet savaşına döndü. Şimdi Friedan, kadın ve erkeklerin ortak menfaat için savaştığı yeni bir paradigmaya doğru, cinsel ve kimliksel politikaların ötesinde bir ?paradigma kayması? isteğinde bulumaktadır. Friedan?ın söylemediği şey feminizmin bekar kadınlar için harika olabileceği ancak annelikle mücadelesinde tamamen başarısız olduğu, bunun yanında, geniş bağlamı ?aile? ile beraber onu yeniden tanımlamaktan, ona saldırmaktan ve onu ortadan kaldırmaktan hoşnut olduğudur.[10]
Antropolog David Phillips, kabul edilen feminist bilgeliğinin aksine ataerkillik ve geleneksel aile yapısının erkekler kadar kadınlara da uygun olduğuna işaret etmektedir. Kadınların çoğu, kendileri ve nesilleri için koruma ve destek sağlamak adına uzun dönemli ilişkiler aramaktadır. Ataerkil kültürler erkeği uzun dönemli yaptırımlarla aileye bağlamaktadır.[11]
Geniş bir ölçekte, işsizlik oranlarının yüksek ve yoksulluğun derin, ancak hem suç oranlarının hem de aile çözülmelerinin çarpıcı şekilde düşük olduğu zamanlara kıyasla erkeğin hem işsiz hem de sağlam aile yapısından ayrıldığı zaman ne olabileceği hakkında, çok güncel bir davranış olarak, bir ipucu arıyor olma ihtimalimiz tartışmasına gösterilen ilgi giderek artmaktadır. Farklılıkları yaratan, değişken sağlam çekirdek ailelerin başına gelenlerdir. ?Bir kadının seçme hakkı?, sözün ? kilisenin sözü, yasaların sözü ya da toplumun sözü ? kontrolünden maddi olanın bağımsızlığını mutlak bir berraklıkla açıklamaktadır.[12]
Ailenin Sekülerizasyonu: Mısır?ın Durumu
İslam ve Arap dünyasında siyasi sekülerizasyon süreci (devletin egemenliği) aynı derecede felsefi sekülerizasyon ya da sözde ?rasyonelizasyon?un refakatinde ilerlemedi. Yine de tarihi akışta devlet, ailenin sosyal işlevleri ile dini kurumların işlevlerini kendi alanına aktarma işini yasalar ve ekonomiyi kullanarak başardı. Böyle bir politika bu birimlerin zayıflamasına gerçekten neden olduysa da onlar kamusal/toplumsal alanda yaşamaya devam ettiler. Sekülerizasyonun felsefi ve kültürel seviyelerde tamamen başarılmasını önleyen de bu birimlerin varlıklarını sürdürmesiydi. ?Kendi?nin sekülerleşmesi rağbet görmedi ve buradan söylev ve kavramlardaki yanlış anlaşılamaz farklılık ilk kadın özgürlüğü dalgası tarafından teşhir edildi. 19. yüzyılın sonlarıyla birlikte böyle bir hareket büyük oranda dini değerlere kök salmış ve bir ideal ve tesis edilmiş bir norm olarak aileye teslim olmuştu.[13]
Ancak, en azından söylev düzeyinde, kadın özgürlüğünün seküler savunucuları (aktivist İslamcı kadınlara karşı olanlar) gündem ve fikirlerini değiştirdiler. Bir küreselleşme çağında genel eşitlik taleplerinden vazgeçtiler ve feministlerin geniş uluslararası gündemini giderek daha fazla benimsediler. Dine yönelik benzeri bir eleştirileri olmasa da onun ?erkek/ataerkil tefsiri? olarak gördükleri şeye karşı oldukça eleştirildiler. Arap ve Müslüman toplumlarda dinin (halen) güçlü bir şekilde mevcudiyeti nedeniyle erkeklik ve kadınlığın yeniden tanımı, cinsellik ve evliliğin ayrılması, eşcinsellik gibi konular tartışılmadan bırakıldı.
Yasal alan başından beri hedeflerinden birisi olmasına rağmen hareket kadın sorunlarına kanuni yaklaşım hususunda giderek ağırlığını koymaya başladı. Modernleşen toplumlarda aile krizleri aynı düzeyde önemli görünmedi.[14] Mısır?da evlilik sözleşmesinde kadınların çalışma, seyehat vs. özgürlüğünü göz önüne alan koşullarla destekleyerek değişiklik yapmak için başta profesyonel avukatlar olmak üzere, feministlerin yakın zamandaki kampanyası ve daha fazla ?eşitlik?i teminat altına almak üzere kişisel kanunu değiştirmek için devam eden kampanyalar çarpıcı örneklerdir.[15]
IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan Yapısal Düzenleme Programları altındaki bir yaşamın temel koşullarında artan yoksulluk ve bir bozulmayla yüz yüze gelen toplumsal yapılar içinde eşitlik sorgulaması eleştiriye açık olabilir, ancak olan kapitalizm ve onun sekülerist felsefi temellerinin, kapitalist olmayan ancak halen seküler bir referans çerçevesi ile nasıl karşılanacağı sorusu Arap feministlerinin büyük bir bölümünce gündeme getirilmemiştir. Verilecek bir cevap devletin sosyal ve ekonomik politikalarının daha derinlikli tartışılmasına yol açabilir, ancak bu oluşum ve gruplar, devletin kendi gündemlerini onaylamasını temin etmekten ve onu yasal değişikliklere taşımaktan umutsuz oldukları için rejim ile karşı karşıya gelmeye istekli değildirler.[16]
Meşrulaşmış feminist varlığı etkileyen siyasi şartlar kısıtlayıcıdır. Bir pazarlık aracı olarak yasa, şimdiye dek feministler kadar devlet tarafından da suistimal edilmiştir. Bu hassas siyasi dengede seküler kadın özgürlüğü hareketi ?köktenci tehdit?e karşı rejimin müttefiklerinden birisi olagelmiştir.[17] İslam?a doğrudan bir saldırıyı hoşgörüyle karşılamayacak kadın kitlelerinin desteğini kaybetmemek için söylevlerinde, Şeriat?ın tamamen uygulanması sorununu tartışmayı (eleştirmeyi) en aza indirmek durumundaydılar. Böylece eşitlik ve kadınların yasal hakları sorunu bağlamında, İslam dünyasındaki feministlerin gerçek çelişkilerinin anlaşılmasında, epistemolojik ve politik yaklaşımlar çok önemli olmaktadır.
Bu analiz, uluslararası sivil toplum örgütleri ağı ve bu örgütlerin Yeni Dünya Düzeni?nin ajanları olarak Kuzey-Güney ilişkilerindeki rolleri kadar uluslararası yasaya da hitap edilerek, uluslararası düzeye de uygulanmadıkça durum tam olarak anlaşılamayacaktır.
Aydınlanma projesi başladığında önceden fark edilemeyen, ancak şimdi önceden tartışılan tüm toplumsal ve ahlaki çelişkileriyle birlikte bir çok şekilde görülebilen aynı tuzaklara düşmemek hayati bir öneme sahiptir. Şu anda, yanlışın nerede olduğunu görüp kendi modernitemizi kurmak için altın bir fırsatımız vardır. Batı?daki sosyologların postmodern devirde toplumsal ilişkilerin değişen doğasını dikkatli bir şekilde araştırmak için harcadıkları çabalar bizim için çok önemli bir analizle sonuçlandı. Onları kaybetmeden ya da çürümelerini çaresizce seyretmeden, sosyal yapılarmızda değişiklik, ilişkileri daha ?eşit? ve daha adil bir çerçevede geliştirmek için bir şansımız vardır. Kadınları özgürleştirebilir ve aileyi hala koruyabilirsek, bir birliktelik şekliyle yola gelmek zorunda kalmayız.[18] Batı?nın geçmişini düyanın geri kalanının geleceği haline dönüştürmek durumunda olmayız.
Adalet ve insan onuru mücadelesi ile ilgilenen sosyal bilimcilerin keşfetmeleri gereken kadın yaşamının karmaşık yönleri çok fazladır. Yakın zamandaki sosyo-antropoloji çalışmaları (yerli araştırmacıların üstlenmesine genellikle izin verilmezken, Batılı araştırmacıların girişebildiği), kadınların kendi kaderlerine nasıl hükmedebileceklerini hayatta kalmak ve çocukları kadar kendi yaşamlarını da iyileştirmek için toplum ve akrabalık bağlarından nasıl yararlanabileceklerini keşfetmek amacıyla kadınların büyük bir bölümünün (ezilmiş ve zayıf oldukları varsayılan) hayatına yaklaşım gösterdiler.[19] Kadının kendi yararına kullanabileceği resmi olmayan bir sektör olarak aile ekonomisinin önemi de şimdilerde mercek altındadır.[20]
İslam dünyasındaki eğitimli pek çok kadın, kendi dini geleneklerinin özgürleştirici potansiyelini yeniden keşfetmektedir. Saygı talebinde bulunmakta, halihazırda ekonomik ve siyasi süreçlere katılmakta, ancak aynı zamanda annelikten bir değer olarak gurur duymakta, toplumsal bir kurum olarak aileye inanmakta ve kendilerini kültürün bekçisi olarak görmektedirler. Sayıları giderek artan, bir kısmı bazen kendi ?ataerkil? aileleri istemese de geniş İslami uyanışa katılmayı tercih etmektedirler. Kısıtlamalar, ayrımcılık ve otoritelerin insan haklarını ihlal etmesinin sıkıntısını çekmektedirler. Hayatları, incelenmeye ve daha da ötesi kimlik ve bilinçleri göz önüne alınarak yapılan basitleyici yaklaşımların yeniden gözden geçirilmeye ihtiyaç duyduklarını göstermek için ibret almaya değerdir.
Kendilerini feminist olarak tarif etmeyi ya da tanımlanmayı tercih etmese de çoğu uzmanın bu kadınları böyle adlandırmakta ısrar etmesi üzücü bir durumdur. Bu tanım, aile, ahlak, dinin ölçek ve rolü ile pek çok diğer sorun dikkate alındığında İslami trend ile feminist epistemoloji/söylev arasındaki derin farklılığı sadece daha fazla gizlemektedir.[21]
Bazı seküleristler ictihad ve yeniden tefsir adına dini gelenekleri yıkarak uçurumu kapatmaya çalıştılar. Ancak Batılı feminist söylevin sosyolojik ve felsefi sınırlarını araştırmak için paralel bir girişim olmadı. Kanıta gerek duymayan kültürlerarası bir geçerlilik taşıdığı varsayımıyla sadece basit olarak eşitlikçi ve özgürlükçü olarak kabul edildi. Arap dünyasındaki seküler çevrelerde, Üçüncü dünyadaki feminizm politikaları ve diğerleri arasında seküler bir referans çerçevesi olarak onu destekleyen eski kapitalizmi göz önüne alıp endişelerini açıklamayı aklına getiren neredeyse bir tane bile uzman yoktu.
Mevcut Batı siyaset teorisindeki vatandaşlık fikri revizyon ve yıkıma uğrarken, Arap feministleri, terimden ne kastetikleri ya da sosyal değişim için kapsamlı siyasi proje hakkında doyurucu bir tez sunmadan, kendi taleplerini ?eşit vatandaşlık? bayrağı altında yerleştirmekte ısrar ettiler.[22]
Onlar eleştirilirken belki de çok dikkatli olunmalıdır. Feministlerin bu hayati fikirlere hitab etmekte, eşitlik, katılım ve sosyal adalet üzerine yeni düşünceler üretmekte ve toplumlarımızda arzu edilen değişikliği gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan araçları geliştirmekteki başarısızlıklarına kendi içinde verimsiz olan siyasi ve kültürel bir bağlam katkıda bulunmuştur.
Bir küreselleşme çağında fikirlerin araştırılmasına ve dünyanın diğer bölgelerinde yer alan toplumsal değişikliklerdeki gidişatların karşılaştırılmasına gerçekten ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumlarımız, başka toplumların olduğu gibi yüksek bedeli ödemek zorundadır. Aynı zamanda, kökleri dini geleneğe uzanan sosyal örgütlenmelerin yeni şekilleri planlanmak suretiyle mevcut kutuplaşmayı azaltmaya ihtiyacımız vardır. Bunun yanında, bireylerin, sosyal birimlerin ve cemaatlerin temel haklarına tam saygı beklerken zamanımızın meydan okumalarına da cevap verebilmeliyiz.
Makalenin birinci bölümü için tıklayın:
Sekülerizm, Devlet ve Sosyal Bağ
*Mısırlı ünlü sosyolog ve siyaset bilimcisi kadın yazar.
Bu makale Gürkan Bayır tarafından TİMETURK.com için tercüme edilmiştir.
[1] Gary Becker, A Treatise on the Family, Cambridge, MA: Harvard University Press, 1981, s. 245, 251.
[2] Susan S.M Edwards, Policing Domestic Violence: Women, the Law and the State, London: Sage, 1991.
[3] Evans, Sexual Citizenship, s. 270.
[4] Berger and Carlson, The Family, s. vi.
[5] Örneğin bkz.: Sue Wilkinson and Celia Kitzinger, Heterosexuality: A Femisnism and Psychology Reader, London: Sage, 1993.
[6] Ahlaki açıdan yüksek bir yerde durma iddiasında bulunan lezbiyen yazılar, dikkatli ve derin bir analiz isteyen bir örnek olarak, bu bağlamda oldukça ilginçtirler. Bunun genellikle, anneliğin ?geleneksel? nosyonları ve temel aile değerlerine saldırmak suretiyle gerçekleştirildiğinden bahsedilmelidir. Onların iddia ettiği gibi çeşitlilik belirtileri değil, daha çok heteroseksüelliğe ve klasik ?aile? tanımına yönelik acımasız bir saldırı vardır. Cinsiyet hakkında ilgili eleştirel yazılar , beden ve ?üreme?, ?aile?yi parçalamayı hedefleyen karşı bir ideolojinin resmini teşkil etmektedirler. Örneğin bkz.: Eve B. Cole ve S. C. McQuin (editörler), Explorations in Feminist Ethics: Theory and Practice?ten Sarah Lucia Hoagland, ?Lesbian Ethics and Female Agency?, Indianapolis: Indiana UP, 1992, s. 156-164; ve Judith Butler, Bodies That Matter ? On the Discourse Limits of Sex, London: Routledge, 1993.
[7] Lezbiyen ve gay hareketlerinin ortaya çıkması ve lezbiyen epistemolojisinin güçlü teorileşmesiyle, pek çok kadının gözü korktu. Son (seküler) tahlilde aile; sabit, önyargılı ve modern öncesi ölçütlerle tanımlanmamalıdır. En hafif suçlama ?homofobi?, en sert köktencilik, olabilir. Örneğin bkz.: Sandra Harding, The Science Question in Femisnism, Ithaca, NY: Cornell University Press, 1986.
[8] Richard Rorty, ?Religion as a Conservation-Stopper?, Common Knowledge, Spring 1994, cilt 3, no. 7, s.6.
[9] Örneğin bkz.: Hilde Lindeman Nelson?un (ed.) Stories and Their Limits: Narrative Approaches to Bioethics?den Sidney Callahan, ?Gays, Lesbians, and the Use of Alternative Reproductive Technologies?, NY, Routledge, 1997, s. 188-202 ve Sara Ruddick, Age?den ?The Idea of Fatherhood?, s. 205-220.
[10] Betty Friedan, Beyond Gender: The New Poltics of Work and Family, Baltimore, MD: John Hopkins University Press, 1998.
[11] Geoff Dench (ed.), Rewriting the Sexual Contact, London: Institute of Community Studies, 1998.
[12] Berger and Carlson, The Family, s. 4-6.
[13] Ayrıca bkz.: Beth Baron, The Woman?s Awakening In Egypt: Culture, Society and the Press; New Haven, CT: Yale University Press, 1994.
[14] Örneğin bkz.: 1994?te Mısır?da düzenlenen ICPD-UN Konferansı?nda takdim edildiği gibi, The Report of the Committee for the Empowerment of Women in Society; Dr. Hassan Abu Bakr, Legal Status and Problems of Women in Urban and Rural Areas in Egypt, Cairo: Amideast, 1997; Nadia Abdel Wahab ve Amal Abdel Hadi (editörler), The Feminist Movement in the Arab World, Cairo: New Woman Research Centre, 1995; ve Women, Law and Development, Cairo: New Woman Research Centre, 1997.
[15] Yeni evlilik sözleşmesi için bkz. Aziza Hussein, The Legal Rights of Egyptian Women between Theory and Practice, Cairo: Women?s Affairs Committee, 1992.
[16] Orta Doğu?da, özellikle Mısır?da STÖ?lerin teori ve pratikteki çelişkileri için bkz. Dawn Chatty ve Annika Rabo, Organizing Women: Formal and Informal Women?s Groups in the Middle East?ten Nadia Sadig Al-Ali, ?Feminism and Contemporary Debates in Egypt?, Oxford: Berg, 1997.
[17] Seküleristlerin siyaset arenasındaki entelektüel ifadeleri, niyetlerine bakılmaksızın yönetimler için entelektüel destek olmuştur. Maalesef seküleristler bir noktada, Nasr Hamed Abu Zeid?in durumundaki gibi farklı siyasi eğilimler arasında devletin kanunla belirlenmemiş rolünde, günah keçisi haline gelmişlerdir. Örneğin bkz.: Nasr Hamed Abu Zeid, ?Women: The Missing Dimension in Current Religious Discourse?, Cairo, no. 123, Feb. 1993; Sanaa Al Masri, Behind the Veil, Cairo: Dar Sinai, 1989 (Arapça); ve Abdel Baki El Hermassi (ed.), Religion in the Arab Society?den Leial Abdel Wahab, ?The Influence of Islamic Movements on the Social Consciousness of Women?, Beirut: Centre for Arab Unity Studies, 1990.
[18] Batı toplumlarında ?birliktelik? için bkz. Bauman, Intimations of Postmodernity.
[19] Örneğin bkz.: Unni Wikan, Tomorrow ? God Willing, University of Chicago Press, 1996.
[20] Örneğin bkz.: Diane Singermann, Avenues of Partipication: Families, Politics and Networks in an Urban Quarter of Cairo, Princeton University Press, 1995 ve Diane Singermann and Homa Hoodfar, Development, Change and Gender in Cairo: A View from the Household, Indianapolis, IN: Indiana University Press.
[21] Örneğin bkz.: Azza Karam, Women, Islamism and the State: Contemporary Feminism in Egypt, London: Macmillan, 1998, s. 4-13. Margot Badran, son yüzyılda Arap dünyasındaki kadınlara ait tüm yazıları ?feminist? olarak adlandırmaktadır. Örneğin bkz.: Margot Badran ve Miriam Cook, Opening the Gates: A Century of Arab Feminist Writings, Indianapolis: Indiana University Press, 1990. Fatıma Mermissi, ilk dönem İslam?da kadın konseptini de da genişletmektedir! Örneğin bkz.: Fatıma Mermissi, Women?s Rebellion and Islamic Memory, London: Zed, 1996, s. 113-115.
[22] Örneğin bkz.: Marlene Tadrus, Incomplete Citizenship, Cairo: Centre for Legal and Human Rights Information and Research, 1995.