Adil Yurtkuran / Endonezya / TİMETURK
Güneydoğu Asya?nın 230 milyonluk nüfusa sahip dev ülkesi Endonezya 1998?de başlattığı demokrasi atağını sürdürmek istiyor. Kimi siyasal gözlemciler tarafından henüz ulusallaşma sürecini tamamlayamamış olması ile potansiyel bölünme tehlikelerini ve toplumsal çatışmaların her an gündemde olduğu ülkenin umutlu geleceği ekonomik ve toplumsal kalkınmaya bağlı. Söz konusu kalkınmanın hazırlayıcısı olarak da sivillerin dışındaki güçlerin demokratik sürece müdahale etmediği, halkın özgür iradesiyle sivil yöneticilerini belirlediği bir süreç büyük bir anlam ifade ediyor. Ayrıca, bu seçimler ülke siyasal haritasında önemli değişikliklere de gebe. Özellikle görece yeni siyasal partilerden Demokrat Parti köklü partileri geride bırakarak yarışı birinci sırada bitirmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bir başka ilginç gelişme, ülkenin %89?unun Müslüman olmasına rağmen, İslamcı partilerin giderek kan kaybetme olduğu da gözleniyor. Bunda önemli etkenlerden birinin, seçmenlerin %49.3?ünün kendilerini, ülkenin önde gelen NU ve Muhammediyye başta olmak üzere herhangi bir cemaate bağlı hissetmemelerinin ve dolayısıyla bireyselleşmenin rolü olduğu düşünülebilir. Seçimler sonunda İslamcı partilerdeki bu gerileme somut bir şekilde ortaya çıktığında, söz konusu partilerin geleceklerini gözden geçirme gereği duyacaklar.
İşte bu nedenle, gelecek beş yıla damgasını vuracak yerel ve ulusal parlamentolar ile devlet başkan ve yardımcısının belirleneceği bu yılki seçimler, gerek ülke içinde gerekse dışında büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Türkiye ile Endonezya ilişkilerine de değinildiği bu yazı söz konusu seçimlerle ilgili kısa bir analiz özelliği taşıyor.
Suharto Sonrası Siyasal Yapılanma
Endonezya siyasal yaşamında yeni bir devreye girilmek üzere. Gerek 32 yıllık iktidarının ardından 1998 yılı Mayıs ayında siyasal erki terk etmek zorunda kalan Suharto?nun ardından başlayan ve ülke halklarına daha fazla özgürlük ve refah getirme yolunda gündeme gelen reform döneminin devamı için, gerekse, küresel ekonomik ve siyasal fotoğrafında istikrarlı bir yer edinmek isteyen Endonezya 9 Nisan 2009 ulusal ve yerel seçimleri ve yaklaşık üç ay sonra 7 Temmuz?da gerçekleştirilecek devlet başkanlığı seçimleri ile dünyada yakından takip ediliyor.
Ülke siyasal yaşamına damgasını vuran Suharto?nun kurduğu bir devlet partisi olan Golkar ve ülkenin kurucu babası Sukarno?nun kızı Megawati?nin liderliğindeki PDI-P?nin yanı sıra, 2001 yılında eski bir reformcu general Susilo Bambang Yudyohono liderliğinde kurulan Demokrat Parti?nin ağırlığı hissediliyor. Yudyohono, 2004 yılı seçimlerinde PDI-P?nin kadim rakibi Golkar?ın yanı sıra PAN, PKS, PPP gibi İslamcı partilerle yaptığı koalisyon sonucu, PDI-P lideri Megawati?ye karşı üstünlük sağlamayı başardı. Söz konusu bu başarının somut göstergesini 2004 seçimleri sonucu kurulan kabinedeki bakanların partilere göre dağılımına bakarak bulmak mümkün.
Mevcut Siyasal İdoller
Bugünkü siyasal fotoğraf içerisinde dikkat çeken ve siyasal idol haline gelmiş isimler arasında üçü asker kökenli: SBY, Prabowo Subianto (Suharto?nun üvey oğlu) ve Wiranto. Ultra-milliyetçi çevrelerin temsilcisi: Megawati Sukarnoputri. Cogcakarta Özel Bölge valisi ve aynı zamanda, sembolik olarak devam eden Cogcakarta Sultanlığının başında bulunan Sultan 10. Hamengkubuwono. PKS eski lideri ve şu an Ulusal Danışma Meclisi başkanı Hidayat Nur Vahid. Golkar lideri Yusuf Kalla.
Bu isimler arasında, PKS istisna tutulursa, İslamcı partilerin herhangi bir güçlü adayla halkın karşısına çıkamadıkları görülür. Bu bağlamda, yukarıda değinildiği üzere, önümüzdeki dönem, İslamcı partilerin geleceği için ayrı bir önem taşıyacağı görülüyor.
Endonezya siyasetinde, kuruluşdan bu yana devletbaşkanlığı sürekli Cava kökenlilerin elinde oldu. Bugüne kadar kırılamayan bir ?geleneğin? bu seçimde de değişmesi beklenmiyor. Bu durum, Cava kökenli ülke yönetici elitlerinin ülkenin başka adalarından bir siyasal lideri başkent Cakarta?da görmeye henüz hazır olmadıklarını ortaya koyuyor. Mevcut devlet başkanlığı için adı geçen adaylar arasında sadece Yusuf Kalla, Cava Adası dışından, Makassarlı.
Seçim Takvimi
24 siyasal partinin katıldığı 2004 yılı seçimlerinin ardından bu yılki seçimlere 38 ulusal parti katılacak. 2009 seçimleri, ülkenin 64 yıllık modern tarihinde ikinci doğrudan başkanlık seçimine tanık olmasından ötürü önem arzediyor. Seçim takvimi şöyle işleyecek: 9 Nisan milletvekili seçimlerinin kesin sonuçları 9 Mayıs?ta duyurulacak. 10 Mayıs?ta alınan oylara göre partiler devlet başkanlığı adaylarını açıklayacaklar. 8 Haziran?da devlet başkanlığı seçimine katılacak adaylar belirlenecek. 7 Temmuz?da halkın doğrudan oyları ile devlet başkanlığı seçimi yapılacak. Sonuçlar 25 Temmuz?da ilân edilecek.
İlk tur seçimde herhangi bir adayın %50?nin üzerinde oy alamaması halinde 8 Eylül?de ikinci tur seçime gidilecek. İkinci tur seçim sonuçları ise 8 Ekim?de ilân edilecek. 20 Ekim tarihinde ise devlet başkan ve devlet başkan yardımcısının kimler olacağı kesinleşecek. Bu süreçte mevcut hükümet 20 Ekim?e kadar görevini sürdürecek.
Kayıtlı 171.068.667 seçmenin oy kullanacağı parlamento ve başkanlık seçimlerinde 38 ulusal partiden 11.215 aday ulusal parlamento (DPR), 1109 bölge temsilciler meclisi (DPD), onbinlerce aday bölge meclisleri için, onlarca aday da devlet başkanlığı ve başkan yardımcılığı için yarışacak. Ayrıca yerel parlamento seçimleri bağlamında Açe Eyaleti?nde geçerli olmak üzere altı yerel parti 38 ulusal partiye ilâve olarak seçimlerde yer alacak.
Bütün bu seçim sürecinin ardından, 550 üyeli Ulusal Temsilciler Meclisi (DPR: Dewan Perwakilan Rakyat), Bölge Temsilciler Meclisi (DPD: Dewan Perwakilan Daerah) 700 üyeli Ulusal Danışma Meclisi ?Senato- (MPR: Majelis Pemusarawatan Rakyat) belirlenmiş olacak. Ulusal Danışma Meclisi yani senato, Ulusal Temsilciler Meclisi (DPR)?ni oluşturan 550 üye, Bölge Temsiciler Meclisi üyeleri ve her eyaletten bağımsız üyelerin de katılımıyla Ulusal Danışma Meclisi teşkil edilecek.
Reforma Devam mı?
2009 seçimleri tam anlamıyla Endonezya?da reform sürecine devam mı edileceği, yoksa Suharto dönemi düzenine geri mi dönüleceğini belirlemesi açısından hayati önem taşıyor. Her ne kadar, Suharto?yu temsil eden üzerinde anlaşılmış bir lider olmasa da, bürokraside ve ordu içinde ülkede reform sürecinin önünü alabilecek yapılanmalar devam ediyor. Böylesi bir gelişme, geniş bir coğrafyaya yayılmış yüzlerce etnik yapıyı bir arada barındıran ülkede geniş kesimlerin demokratikleşme, sivil toplum ve insan haklarından istifadesinin önü tıkanmış olacak.
Özellikle statükocu ve yandaşlarının aradan geçen 10 yıllık süreçte reform çabaları karşısındaki duruşları, ülke geleceğinin bu politik temsilcilerin eline geçmesi halinde Endonezya halkları için hiç de umut verici olmayan bir durumu ortaya çıkarabilir.
Demokrasi Yolunda Olası Güçlükler
Söz konusu bu seçimler, ülkenin demokrasiye adaptasyonunda, sürecin doğru bir seyir takip ettiği imajını ortaya koysa da, seçim hazırlıklarında yaşanan eksiklikler, seçimler sonrası memnuniyetsiz parti seçmenlerinin şiddete başvurması olasılığını da gündemde tutmakta fayda var. Özellikle ordu ve polis gücünün ülke siyasal yaşamına doğrudan ve dolaylı etkisinin devam ettiği ve kimi partilerin bu iki güçten destek aldıkları hesaba katıldığında özellikle kırsalda oyların manipülasyonu gibi bir ihtimal her zaman varlığını koruyor.
Uzmanlar, seçim hazırlıklarındaki eksiklikler nedeniyle 9 Nisan seçimleri sonrasında toplumsal kaos ortamı doğacağı uyarısında bulunuyorlar. Seçmen listelerinin kimi bölgelerde henüz hazırlanmamış olması ya da listelerde usulsüzlük gibi gelişmeler bu konudaki olumsuz öngörülerin artmasına yol açıyor.
Örneğin Doğu Cava?da bir seçim bölgesinde polis müdürünün de adının karıştığı ve hayali seçmen listesinin oluşturulduğu bir olay bu konuda sıcak bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ayrıca, geçen aylarda yapılan bazı bölgelerdeki valilik seçimlerinde seçim sonuçlarına itirazedilmesi üzerine seçimlerin yenilenmesi de yakın geçmişte yaşanan bir tecrübe olarak hatıralarda yer tutuyor.
Ülke İçi Sorunlar
Ülkenin karşı karşıya kaldığı önemli iç sorunlar çok çeşitli etnik yapının yanı sıra, gerek dinler arası gerekse belirli dinlerin kendi içindeki hizipleşmeler ?kimi yerlerde giderek durulma eğilimi gösterse de- sosyal yapıyı tehdit eden önemli konu olarak hala gündemdeki yerini koruyor. Bu bağlamda Batı Papua patlamaya hazır bir bomba ve her an ülke içerisinde yeni bir şiddet dalgasının ortaya çıkmasına yol açabilir. Öte yandan, üç yılı aşkın bir süredir başarıyla devam ettirilen Açe Barışı?ndan hoşnut olmayan kimi önemli çıkar çevrelerinin varlığı potansiyel bir tehdit unsuru. Bu çerçevede halen Cava ırkının ülkenin geniş etnik coğrafyası içerisindeki öncü ve ayrıcalıklı konumu merkez-çevre ilişkilerini sınırlandırıyor.
Yolsuzlukla Mücadele Kurumu yetkilileri, bürokraside arzu edilen reformların yerine getirilemediğini dile getirmek suretiyle ülkenin en önde gelen sorunu yolsuzluğun devamının da nedenini ortaya koymuş oluyorlar.
Kır nüfusunun yoğunluğu, şehirlerin plansız büyümesi, alt yapı eksiklikleri, bürokratik yaşamda kapsamlı reform çabaları, genel anlamda endüstrileşmenin ve tarımda makinalaşmanın geliştirilememiş olması üretim noktasında sıkıntıları beraberinde getiriyor.
Ülke demokrasisi, sivil toplum inşası ve insan hakları gibi konular acil çözüm bekleyen konular arasında bulunuyor. Suharto döneminin bakiyesi insan hakları ihlallerinin, uzun süre Açe?de ve Doğu Timor?da hakim olmuş sıkıyönetim döneminde sivillere yönelik işkencelerin, toplu kıyımların sorumluluranın adalet önüne çıkarılması sürecin başladığını ortaya koyacak. Ancak bugüne kadar herhangi bir gelişme olmaması, insanlarda umutsuzluğa yol açıyor. Maalesef bu umutsuzluğu pekiştiren ipuçlarını siyaset sahnesinde görmek mümkün. Örneğin, insan hakları suçlarına bulaşmış ordu mensupları, emekliliklerinin ardından kendi partilerini kurarak ve bilinmeyen mali kaynaklarla siyasal yaşamda yer alarak güç ve imkanlarını sivil alanda devam ettirme yarışına girdiler. Sayıları 38?i bulan ulusal siyasal partilerin kaçının insan hakları, sivil toplumun geliştirilmesi, demokratikleşme gibi konuları icra gücüne sahip olduklarını ortaya koyacak şekilde ciddi bir seçim propagandasına dönüştürememeleri de bir başka handikap.
Bu durumu gözden kaçırmayan seçmenlerin %16?lık gibi önemli bir kesimi kararsızları oluşturuyor. Bu kararsızların oranı siyasete güvensizliği ortaya koyduğu kadar, seçim günü verecekleri muhtemel kararla ülke siyasetinde büyük değişikliğe yol açabilecekler.
2009 Seçimleri ve Uluslararası İlişkiler
Endonezya?nın uluslararası ilişkileri ülkenin diğer alanlardaki eksikliğinin bir yansımasını taşıyor. Resmi olarak 1949 yılında biten sömürgecilik döneminin ardından, 1954 yılında Bandung konferansı ile, Türkiye?nin de içinde yer aldığı Asya ve Afrika ülkelerinin büyük bir bölümünü Bandung?da toplayarak bağlantısızlar birliği adı altında bir birlik oluşturma konusunda liderlik yapan Endonezya bu oluşumun devamını getiremedi. Komünist Rusya ile ilişkiler kurma eğiliminde olan Sukarno?nun ardından, Suharto?nun daha yönetimi ele geçirme günlerinden başlayarak diktacı ve Amerikan çıkarlarına odaklı bir politik yönelim sergilemesi ülkenin başlattığı liderlik imajında etkin bir gelişme kaydetmesini engelledi. Suharto?lu yılların ardından, tıpkı iç siyasette ve toplumsal yaşamda ortaya çıkan demokratikleşme ve sivil yaşam alanlarını genişletme çabası gibi, uluslararası ilişkiler de ivme kazandığı ve bu bağlamda karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir sürece girildiği görülüyor.
Katolik Parahyangan Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Asep Warlan Yusuf, 50 yıllık tek adam iktidarı, 10 yıllık reform dönemi boyunca Endonezya?nın uluslararası politik dengeleri olmadığını söylüyor. Buna neden olarak da, ülkeyi yöneten kadroların Grand Politics sahibi olmamasına bağlıyor. Ülkenin önemli siyasetçilerinden ve şu anki kabinede Kadından Sorumlu Bakan Mutia Hatta da, uluslararası arenada ülkenin öncelikli sorununun kendini kanıtlayacak bir ilişkiler zinciri oluşturamamasında yattığını belirtiyor.
Bu seçimlerde devlet başkanı seçilecek kişinin, uluslararası arenada Endonezya?yı temsil kapasitesine sahip olması büyük önem taşıyor. Pek çok yeraltı ve yerüstü zenginliğe sahip olması, Doğu Asya ile Hint Okyanusu ve Ortadoğu arasında stratejik öneme sahip Malaka Boğazı?nın güney sahillerini toprakları içinde barındırması bağlamındaki avantajları, uluslararası ilişkilerde bu zenginliğin paylaşımında gündeme gelen pazarlıklar gerek bölge gerek küresel güçlerle kurulan ilişkileri daha da önemli hale getiriyor.
Örneğin Afrika?nın ekonomik kalkınması ve dünyada giderek söz sahibi olmaya başlaması; Latin Amerika?da yeni sosyalizmin giderek gücünü hissettirmesi; Rusya?da gücünü kanıtlayan yönetim; İran?ınki gibi egemenlik konusundaki kararlılık; Avrupa Birliği?nin para birimi Avro?nun dünya para piyasalarındaki egemenliği; Asya?da Çin ve Hindistan?ın temsil ettiği yeni ekonomik güç bloğu Endonezya?nın yeni devlet başkanının ülkeyi bu oluşumlar karşısındaki yerini belirlemesini zorunlu kılıyor.
Güneydoğu Asya?nın en büyük ülkesi, ASEAN?ın kurucu ülkesi olması hasebiyle de bölge ülkelerinin gerek ekonomik gelişmesi gerekse siyasal anlamda demokratikleşmesi konusunda da diğer üye ülkelere model teşkil edecek bir potansiyele sahip. Bölgesel güç olma bağlamında, kurucuları arasında yer aldığı ASEAN?ın yeniden yapılandırılmasın da da önemli çaba harcayan Endonezya, Burma gibi diktatörlükle yönetilen veya insan hakları ile mücadelede uluslararası standartların gerisinde kalan üye ülkelerde reform çabalarına destek veriyor.
Sahip olduğu Müslüman nüfusu ile dünyada ilk sırada yer alan Endonezya çeşitli vesileler ile İslam ülkeleri arasında liderliğe oynama atılımlarından da geri kalmıyor. ABD?yi demokratik bir ülke olarak kendine model seçen Endonezya?nın, ABD?nin Güneydoğu Asya?da güvenlik kuşağı içinde önemli bir yeri bulunuyor. Ülkedeki İslamcı hareketlerin ve partilerin, Amerikan çıkarlarına karşı bir blokta yer almaları ihtimaline karşı sürekli dirsek temasında bulunduğu Endonezya yönetimini bugüne kadar yaptığı ve gelecekte yapacağı reformlar bağlamında tam destek veriyor.
Yeni seçilen ABD yönetiminde Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Doğu Asya?ya yaptığı ziyaretler vesilesiyle Endonezya?ya da gelerek devlet başkanı Yudyohono ile ikili temaslarda bulundu ve ülkedeki reform sürecinin devamı konusunda destek verdi. Demokrasi, İslam, modernleşme ve kadın hakları konusundaki gelişmeleri diğer İslam ülkeleri için örnek teşkil ettiğini vurgulayan Mrs. Clinton, Endonezya?nın dünyanın üçüncü en büyük demokrasi olmasının yanı sıra, belki de daha önemlisi bu sıfata sahip olduğu en yoğun Müslüman nüfusu ile dikkat çektiğine vurgu yaptı. Amerika tarafında, demokratikleşme ve sivil hakların yaygınlaşmasındaki başarısı Endonezya?yı İslam ülkeleri arasında öncü bir rol oynamaya götürebileceği de gözden uzak tutulmuyor.
Endonezya-Türkiye İlişkileri
Türkiye, Endonezya?ya onbin kilometre uzaklıkta bir ülke. Endonezya okur-yazar Türk?ün aklında, Bali ile öne çıkan, tropiklerde bir tatil beldesi olarak bilinir. Oysa, doğusundan batısına beşbin kilometre uzunluğunda bir coğrafyayı içine alan adalar ülkesi Endonezya, batılı güçlerin sömürgecilik ve akabinde emperyalist emellerini ortaya koymada öncelikli bir öneme sahip olmuş ve Batı Avrupa?nın 16. yüzyıl başlarından itibaren maddi ilerlemesinde gözardı edilemeyecek bir önem taşımıştır.
Bugün, Türkiye?nin yüzünü doğuya çevirmişliğine tanık olduğumuzu söylemek zorlama bir cevap olur. 15 Ekim 1996 yılında Çırağan Sarayı?nda dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Prof. Dr. Necmeddin Erbakan öncülüğünde D-8 adıyla kurulan gelişmekte olan ülkeler birliği içerisinde Endonezya da bulunuyordu. Bu kurumun uluslararası arenada ortaya çıkması ile Türkiye birden dünyanın o zamanlar demokrasi alanında olmasa da, sahip olduğu en kalabalık Müslüman nüfusu ve sahip olduğu doğal zenginlikleri ile Güneydoğu Asya?nın bu ülkesini yanıbaşında hissetmeye başlamıştı. Ancak bu süreç akamete uğrayınca, bir daha Endonezya adını duymak 26 Aralık 2004?e kadar mümkün olmadı.
2005 yılı Şubat ayında sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tsunami mağduru Açelileri ve Açeyi bizzat görmek üzere Açe Eyaleti?ne gitti. Erdoğan?ın verdiği direktiflerle Türk Kızılay?ı başarılı işler yaptı. Şayet, Erdoğan?ın direktifleri olmasaydı -nedenleri ve niçinleri bize saklı kalsın şimdilik- böyle bir başarı ortaya çıkarmıydı diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Aradan geçen dört yıla rağmen, TİKA ofisinin bölgede açılmamış olması büyük bir eksiklik. Burada açılacak bir TİKA ofisi, öncelikle Açe?de tsunami yaralarının sarılması kadar, Endonezya?nın ve Güneydoğu Asya?nın diğer bölgelerinde her türlü kalkınma hamlelerine destek verebilecek.
Yıllar önce Etiyopya bağlamında Afrika için söylediğimizi, şimdi Güneydoğu Asya bağlamında Endonezya için söylemek zamanıdır ?aslında epeydir bir süredir de söylüyor ve paylaşıyoruz-. Endonezya, kimi zeminlerde Türkiye?yi temsil ettiği çıkarımıyla kendi adına bir dizi faaliyetlerde bulunan grupların harcı bir ülke değil. Ne de, -herhangi bir sivil oluşumu küçümsememekle birlikte-, Türkiye herhangi bir grubun temsil kabiliyetinde olabileceği küçüklükte bir ülke. Türkiye Hükümeti bu gerçeği görmeli ve Norveç?den İtalya?ya, Kanada?dan Avustralya?ya kadar dünyanın önde gelen ülkelerinin ?at koşturduğu? Endonezya sahasını boş bırakmamalı. Bu bağlamda, Endonezya?da, Türkiye?yi bir devlet olarak temsil kabiliyetindeki resmi kurumlarına ihtiyaç vardır. Bunu yaparken de, maalesef bugüne kadar yapıldığı üzere, tarihi ve bu tarihi bilen bilim adamları gözardı edilmemelidir.
Endonezya tarımdan, petrol ve doğalgaza, deniz ürünlerinden turizme değin sahip olduğu, yeraltı ve üstü zenginlikleri ile; sahip olduğu tüketici nüfusuyla orta ve uzun vadede ekonomik değerlerini başarıyla ortaya koyabilecek bir ülke. İslamla bağlarını -bölge bölge farklılık arz etse de-, kurmakta zorlanmayan, modernleşme yolunda ciddi adımlar atma arzusundaki genç ve dinamik bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, artık bugün ?tam kapasite ile faaliyete geçmese de, henüz gelişmekte olan- sahip olduğu uluslararası hava ve deniz limanları gibi maddi, tarihi çok eskilere dayanan Türk sevgisi gibi manevi bağlamda oldukça hazır bir coğrafya olarak Endonezya?nın batı ucundaki Açe Eayleti?den başlayarak Endonezya coğrafyasında büyük işler başarmaması için hiçbir neden bulunmuyor. Bu noktada, en büyük engel, çoğu zaman dillendirildiği üzere ancak ve ancak kendisi. Türkiye?yi modern Endonezya Cumhuriyeti ile yakın kılacak bir başka unsur, ülkenin kurucu babası Sukarno?nun 20. yüzyılın ilk yarısında, Endonezya Cumhuriyeti?ni kurma aşamasında etkilendiği önemli dünya liderlerinin başında Kemal Atatürk?ün geliyor olması.
Başkanlık Yarışının Güçlü İsimleri
Endonezya?da şu an devlet başkanlığı için adı sıkça geçen isimler arasında üç isim dikkat çekiyor. Bu yarışta, ordu kökenli reformcu Yudyohono yapılan anketlere göre başkanlık için adı ilk sırada geçiyor. Ardından seküler milliyetçi PDI-P lideri Megawati Sukarnoputri görülüyor. Çüncü sırada ise, 2004 yılı seçimlerinin ardından SBY?nin devlet başkan yardımcılığı görevini yürüten Golkar adayı Yusuf Kalla yer alıyor. Son beş yıla damgasını vuran Yudyohono-Kalla ikilisi icraatları ile görece tatminkar bir performans sergilediler.
Sadece ekonomik ve sosyal meselelerde değil, ülkenin çeşitli bölgelerinde, örneğin Açe?de olduğu gibi özgürlük hareketleri ve şiddet içerikli toplumsal çatışmaları başarılı bir şekilde sonuçlandırmaları ile de takdir topluyorlar. Aslında gözlemciler, söz konusu ikilinin çok rahat bir şekilde seçimden başarıyla çıkacaklarını ortaya koyuyor. Ancak, devlet partisi olması hasebiyle Golkar, kendi başkan adayını çıkarmayı bir onur meselesi saydığından, şu anki parti başkanı Yusuf Kalla?yı, çeşitli muhalefete rağmen, aday göstermiş durumda. Kalla, seçim yarışında geleneksel müslümanların oyuna da talip. Bu amaçla, ülkenin en önde gelen İslamcı hareketi Nahtadul Ulama?nın merkezi olan Doğu Cava?da merkezinde hareketin önde gelenleri ile görüşmeler yaptığı gibi, İslamcı partilerle ve PDI-P lideri ile ittifak görüşmeleri yapıyor.
Aşağıda, devlet başkanlığı için güçlü görülen adayların profiline yer vermemizin mevcut fotoğrafı daha net görmeye yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
Susilo Bambang Yudyohono
Susilo Bambang Yudyohono, Cavalı, eski bir general. Askerlik eğitiminin bir bölümünü Amerika?da tamamladı. Gözlemciler, reformcu bir ordu mensubu olmasını bir ölçüde Amerika?daki yıllarına bağlıyorlar. Abdurrahman Vahid ve Megawati?nin başkanlık dönemlerinde bakan olarak hükümette yer aldı. Daha sonra Demokrat Parti?yi kurdu.
Reformcu olarak bilinmesiyle birlikte, son beş yıldaki icraatlarında hareket kabiliyetindeki yavaşlık nedeniyle eleştirilere maruz kalıyor. Daha önceki devlet başkanlarının aksine, nepotizmi politika aracı olarak kullanmaması ile geniş halk katmanları nezdinde takdir topluyor. Bugün Demokrat Parti?nin tek başına %35?ler gibi yüksek bir oy oranına taşınıyor olmasında bunun önemli bir payı var. Başkanlık yarışının adaylar nezdinde geçtiği düşünüldüğüde Yudyohono?nun şansının çok daha fazla, yani %40 ilâ %60?lar civarında olduğu görülüyor. Yani, Yudyohono ikinci dönem başkanlığına hazırlık yaptığını söyleyebiliriz.
Seçim kampanyasının başladığı Eylül ayından bugüne siyasal yaşamda önemli değişimler yaşandı. Dünyada yaşanan ekonomik krizin vurduğu ülkelerden biri olan Endonezya?da 2008 yılında petrol fiyatlarına yapılan yaklaşık %30?luk zam halk nezdinde büyük hayal kırıklığı yarattı. Aslında bu ülke ekonomi uzmanlarının ve siyasetçilerinin halkın nabzını tutamadıklarının ifadesiydi. Endonezya gibi, kırılgan bir siyasal hayatın yaşandığı, seçmen kitlesinin her an karar değiştirme eğiliminde olduğu bir ?demokrasi?de böylesi bir ekonomik karardan istifade edecek kesimler ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldi. Ve öyle de oldu. Petrol fiyatlarına yapılan zamların ardından yapılan kamuoyu yoklamalarında, reformcu Susilo Bambang Yudyohono?nun karşısında rakip olarak yer alan ultra milliyetçi-statükocu Megawati ilk defa öne geçti.
Mevcut yönetim, Nisan?da yapılacak seçimler öncesinde bu gelişmenin doğuracağı siyasi zararı keşfetmiş olmalılar ki, kendi ipini kesme basiretsizliğinden dönmenin yollarını kısa sürede keşfetti ve aradan geçen süre zarfında petrol fiyatlarında üç kez indirime gitti. Akabinde, bu ekonomik kararın siyasi kazanımlarının da bir bir ortaya çıktığına tanık olundu. Mevcut Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudyohono ve başkanı olduğu Demokrat Parti giderek oylarını artırırken, yeniden ülkede bir güven havası tesis etmeyi başardı. Bugün gelinen noktada, son dönemde alınan ekonomik kararların olumlu yansıması Demokrat Parti?ye çıkmış gözüküyor. 2004 seçimlerinde aldığı %7?lik oya rağmen, güçlü kişiliği ile ittifak grubunun devlet başkanı adayı olmayı ve ardından da göreve gelmeyi başaran Yudyohono, bu sefer tek partisinin alacağı yaklaşık %35?lik oy oranı ile çok daha güçlenmiş bir şekilde göreve talip olacak.
Yudyohono?nun seçmen nezdinde gördüğü bu pozitif karşılığın önemli nedenlerinden biri de ailesini ve yakın çevresini siyasal alandan ve uzantılarından uzak tutmayı başarmış olmasında yatıyor. Bugüne kadar devlet başkanlığı görevinde bulunan siyasilerin nepozitmi politikalarında bir araç olarak kullanırken, Yudyohono, partisinin adında da içkin olduğu üzere, ilkeli duruşunu sürdürmeye devam ediyor.
Demokrat Parti?nin kazanacağı olası zafer ülke siyasal yaşamında bir devrim niteliği taşıyacak. Onyıllar boyunca diktatoryal bir yönetime tabi olan ülke, 21. yüzyılın başlarında tecrübe etmeye başladığı değişim rüzgârının hızının giderek artacağına tanık olacak. Demokrat Parti?nin birinci parti olması, özellikle kökü Sukarno?lu ve Suharto?lu yıllara dayanan İslamcı hareketlerin ve partilerin öz eleştiri yaparak ülkenin değişen siyasal atmosferinde etkin bir yer elde etme çabasına girmeleri kaçınılmaz olacaktır. Aksi halde, reform sürecinde görüldüğü üzere, görece küçük partiler olarak kalacak ve sadece devlet başkanlığı seçimlerinde koalisyon umutlarının yeşermesine yeşil ışık yakacak birer ?siyasal aktarma organı? olmaya mahkum olacaklar.
Demokrat Parti, 9 Nisan ertesinde oluşacak oy dağılımına göre, ittifak kuracağı partiyi belirleyecek. Bugüne kadar, Yudyohono, PKS, PKB gibi İslamcı partiler ile yakın temas kurduğu biliniyor. 1999 seçimleri ertesinde, ultra milliyetçi Megawati?yi seçtirmemek adına bir blok kuran İslamcı partiler, aynı sekilde 2004 yılında da Megawati karşısında ikinci turda Yudyuhono?yu başkan seçtirmesini bildiler. Bu senaryonun 2009 seçimlerinde de tekrarlanması kuvvetle muhtemel.
Başkanlığına kesin gözüyle bakılan Yudyohono?nun yardımcısı olarak kimi seçeceği ise büyük bir merak konusu. Bu noktada geçmiş iki seçimde yaşandığı üzere büyük bir çekişme yaşanacağı benziyor. Demokrat Partisi?nin başkan adayı SBY?nin olası başkan yardımcıları arasında son döneme kadar, Golkar Partisi başkanı Yusuf Kalla?nın adı geçiyordu. Ancak Kalla?nın Golkar?dan aday oluşu bu şansı ortadan kaldırmış gözüküyor. Olası başkan yardımcıları arasında PKS şura meclisi başkanı ve aynı zamanda, Halk Temsilciler Meclisi Meclisi başkanı Hidayat Nur Vahid, Maliye Bakanı Sri Mulyani Indrawati ve Kadından Sorumlu Devlet Başkanı Meutia Farida Hatta gibi politikacılar bulunuyor.
Yusuf Kalla
Ülkenin önde gelen zenginlerinden olan Kalla, reform dönemi boyunca ülkenin önemli çatışma alanları olan Maluku, Poso ve Açe?de barışı tesis eden isim olarak biliniyor. Kendine has yöntemleri ile siyasal alanın dışında barış konusunda gizli görüşmeleri yürüten Kalla, elde ettiği bu başarısı ile ülkenin reform sürecinde pratik katkıyı yapan en önemli politikacı olarak sahnede yer alıyor.
Kalla, aynı zamanda, Suharto?nun kurduğu ve bir devlet partisi hüviyetindeki Golkar?ın başkanı konumunda olmasına rağmen, tarihsel olarak ülkenin çeşitli çıkar gruplarını biraraya getiren bir parti olması nedeniyle Golkar içerisinde, özellikle bugünlerde birlikten bahsetmek mümkün değil. Bu nedenledir ki, devlet başkanlığı adaylığı için parti içerisinde bugüne değin ona yakın isim zikredildi. Kalla?nın bugüne kadar yapılan kamuoyu yoklamalarında başkanlık şansının düşük olmasının önemli nedenlerinden biri de parti içindeki farklılıklar içinde birlik tesis edilememiş olması geliyor.
Golkar?ın uzun yıllar statükoyu temsil eden bir siyasi parti oluşu, reformcu kişiliği ile politik arenada mücadele veren Kalla?nın işini zorlaştıran unsurlardan biri olarak dikkat çekiyor. Bununla birlikte, devlet partisi Golkar?da yoğunlaşan ve askerlerin güdümündeki siyasal oluşum, Suharto sonrasında parçalanmaya ve giderek çeşitli toplumsal çevrelerin yer aldığı bir yapılanmaya doğru gitti. Bu süreçte, halktan gelen talepler doğrultusunda, Golkar başta olmak üzere, siyasal partiler halkın demokrasi, eşitlik, refahtan pay alma gibi genel eğilimlerini dikkate alma zorunluluğu içerisinde değişim sürecine girdiler. Golkar?da yaşanan bu süreç kendi başına ele alınmayı hak edecek boyutlarda gerçekleşti. Golkar?da yaşanan bu değişimde başat unsuru ordunun bu parti içerisinde taşıdığı ağırlığın ve bu partiye verdiği desteğin giderek azalması şeklinde olduğu görülür.
Kalla?nın bir başka belki de en önemli sıkıntıyı aslen Makassarlı olmasıyla yaşıyor. 64 yıllık Endonezya Cumhuriyeti resim tarihinde Cavalı politikacıların üstünlüğü tartışılmaz. Reform döneminin en önemli açılımlarından biri ülkenin geniş bir coğrafyaya yayılan ülkede siyasal yaşamda yarışan farklı bölge ve etnik kökene sahip politikacıların da Cavalılar kadar şansı ele geçirmesi olacak. Ancak bugün için bu iddiayı pratiğe dökecek bir gelişmeye tanık olunmadı. Bu durum, gerek Megawati döneminde bakan olarak yer alan, gerek ülkenin çeşitli yerlerindeki dini ve etnik çatışma alanlarında sağlanan barışla toplumsal barışa büyük katkısı, gerekse de son beş yılda Yudyohono?nun yardımcısı konumuyla ülke yönetiminde yer alan Kalla?nın şansı pek bulunmuyor. Kalla, yoğun seçmen nüfusuna sahip Cava?da güçlü bir oy potansiyeline sahip değil.
Megawati Sukarnoputri
Siyasal yaşama, daha ülkenin bağımsızlık mücadelesi öncesinde 1920?li yıllarda babası Sukarno tarafından kurulan Endonezya Demokrasi Partisi?nde (PDI) başlayan ve parti içi çekişmeler sonunda, 1998 yılında Mücadeleci Endonezya Demokrasi Partisi?ni (PDI-P) kuran Megawati, Suharto döneminde reformcu kimliği ile ön plana çıktı. 1999 yılı seçimlerinde aldığı %33?lük oyla parlamentoda sandalyelerin çoğunluğu elde etmesi üzerine devlet başkanlığına kesin gözüyle bakılmasına rağmen, Amien Rais?in önderliğinde İslamcı partilerce kurulan Merkez Güç Birliği?nin büyük katkıları sonucu, başkanlığı Abdurrahman Vahid?e kaptırdı. Bununla birlikte, 2001 yılında, Ulusal Danışma Meclisi Vahid?in görevine son vermesi üzerine, üç yıl boyunca devlet başkanlığı koltuğunda oturdu. 2004 seçimlerinde devlet başkanlığı için SBY ile yarışan Megawati, özellikle İslamcı partilerin SBY?e verdiği destekle sonucu bu yarışdan da başarısız çıktı.
Ülke siyasal ve toplumsal yaşamına somut katkısını görmenin zor olduğu Megawati siyasi gücünü, daha çok ülke kurucularından ve ilk devlet başkanı Sukarno?nun kızı olmasından alıyor. Cava kökenli bir politikacı olması nedeniyle oylarının büyük bir bölümü Cava Adası ve Bali?deki seçmenlerden geliyor.
Megawati politik çevrelerde ülkeyi yönetecek vizyondan yoksun bir politik şahsiyet olarak tanınıyor. Özellikle, pek çok etnik yapıyı birarada barındıran ve bu bağlamda henüz ulusallaşma sürecini tamamlayamamış bir ülkede, Megawati sergilediği ultra-milliyetçi yaklaşımlar ile ülkedeki siyasal ve toplumsal sorunları çözmek bir yana, bunların kronikleşmesine yol açacağı endişesini zihinlerde uyandırıyor. Bunun ötesinde, Megawati, son dönemde ülkedeki bütün kitleleri yakından ilgilendiren ekonomik kriz konusunda da somut çözüm önerileri getirebilmiş değil.
1999 seçimlerinin ardından ortaya çıkan Abdurrahman Wahid ve Megawati hükümetleri, eğitimden sağlığa, yolsuzluktan yatırımlara kadar arzu edilen reformların hayata geçirilememesi üzerine halkta kısa sürede bir yılgınlık havasının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu öyle bir hal aldı ki, kimi çevrelerde Suharto?nun baskıcı, ancak istikrarı öncelleyen politik yıllarına dönüşün seslendirilmeye başlandığına tanık olundu.
YAZININ DEVAM İÇİN TIKLAYIN
Endonezya'da seçim öncesi son durum