Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Yeni kutuplaşmaların ayak sesleri

Ortadoğu ülkelerinin politikalarını gözden geçirmeleri için uygun bir zaman diyen Mısırlı ünlü yazar Fehmi Huveydi, yeni kutuplaşmalara dikkat çekti.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-04-01 12:30:00

Yeni kutuplaşmaların ayak sesleri


Haber Merkezi / TİMETURK

Fehmi Huveydi*

Uluslararası siyaset zıt kutupların yakınlaşma demeçlerine sahne olurken, Arap siyasi sahnesi dost ve müttefik ülkelerin kutuplaşma eğilimlerine tanık oluyor.

1) ABD Başkanı Barak Obama 20 Mart tarihinde Nevruz bayramı münasebetiyle yaptığı konuşmada İran?la yeni bir sayfa açmak için çağrıda bulunduğunda selefi olan Bush?dan farklı bir strateji benimsediğini gösteren bir adım atmış oldu. Obama?nın bu siyaseti New York Times gazetesinin 08 Mart?ta kendisiyle yaptığı röportajda da kendisini belli etmişti. Obama?nın konuşması bir önceki başkanın konuşmalarında kullandığı tehdit ve kendini beğenmişlikten uzak bir konuşmaydı. Obama konuşmasında terörizmden, şer üçgeninden ne bir başka ülkeye demokrasi getirmekten nede önceki ABD başkanının sekiz yıllık başkanlığı döneminde dilinden hiç düşürmediği argümanlardan hiç söz etmedi. Aksine Obama müşterek hedeflerden söz ederek birlikte yaşamayı mümkün kılacak ortak bir zeminin arayışından ve dayanışma içinde herkesle uzlaşma niyetinde olduğunu belirtti. Hatta Irak?ta ?istikrar?ı sağlama noktasındaki başarıyı ?İslamcıların bizimle çalışma eğilimlerinde olan liderlerine? Amerikan komutanlarının el uzatması, işbirliği yapmaları sayesinde gerçekleştirebildiklerini itiraf etti.

10 Mart?ta yayınlanmış olan Newsweek dergisini aldığımızda bu mesajın ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliriz. Derginin belirtilen tarihli sayısı?Radikal İslam hayatın bir gerçeği. Bizler onunla nasıl diyalog geliştirebiliriz?? kapak ismiyle çıkıyor. Dergi editörü Ferid Zekeriya?nın yazdığı ve ?radikal İslam?la birlikte yaşamayı öğrenme? başlığını taşıyan makalesinde Zekeriya şunları söylüyor: ?Suçluları taşlamak mecburiyetinde değiliz. Müslümanlara top yekûn terörist muamelesi yapmaktan vazgeçmeliyiz.

Müslüman dünyayı ılımlılar ve radikaller diye ikiye ayırmak Amerikan siyasetinde yeni bir olgudur. Obama?nın sözünü ettiği Irak tecrübesini Afganistan?a aktarma ve Taliban?ın içinde ılımlı bir kanadı yaratma düşüncesinin arkasında büyük bir olasılıkla bu ayrım yatmaktadır.

2. Yeni Amerikan başkanı hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesle diyalog kurmaya hevesli görünüyor ama konuşmasında dikkatimi çeken iki şeyin altını çizmem gerekiyor. Birincisi: Obama Amerikan?ın belirlediği hedeflerden vazgeçeceğini ifade etmiyor. Sadece yöntem değişikliğine gideceğini bildiriyor. Amerikan stratejisi neyse her hangi bir sapma olmadan aynen sürdürülecek. Fakat şu anda Amerikan makamlarınca dillendirilen şey bu stratejinin nasıl uygulanacağıyla ilgili farklı söylemlerdir. Benzer durumlarda kaba kuvvete başvuran selefinden farklı olarak Obama ?yumuşak güç? tezini hayata geçirmeyi planlıyor.

İkincisi: Obama Arap İsrail sorununda BM üzerinde küçümsenemeyecek ölçüde güçlü lobilere sahip İsrail?in tarafından meseleye baktığını açıkça ortaya koyuyor. Hatta Obama her hangi bir konuda ?örneğin yerleşim alanlarının genişletilmesi- Tel Aviv ile ters düşse dahi bu bir şekilde İsrail?in çıkarlarını gerçekleştirmek şeklinde sonuçlanacak ufak bir görüş ayrılığından başka bir şey olamaz.

Yalnız Obama?nın sözünü ettiği ?Ilımlı Taliban? formülü zamanlama açısından İngiltere?nin Lübnan Hizbullah hareketi ve ?terörist cemaatler? le diyalog geliştirmeye yönelik kararını açıklaması ile aynı döneme denk gelmiştir. Aynı tarihlerde Avrupa parlamentosunu temsil eden bir heyet Suriye?nin başkenti Şam?a giderek Hamas siyasi büro şefi Halid Meşal ve İslami Cihad Hareketinin Genel Sekreteri Ramazan Abdullah ve diğer direniş örgütlerinin liderleri ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Geçtiğimiz hafta Suriye?nin başkentine ziyaretlerde bulunan Kongre yetkilileri kanalıyla Washington benzer mesajları Suriye?ye iletmişti.

Yeni Amerikan idaresinin Rusya ile de yeni bir sayfa açma arzusunda olduğunu gözlerden kaçırmamak gerekir. Ayrıca Amerika Kuzey Kore ile de diyalog geliştirme niyetini açıkça dillendirmiştir. Bunun yanında Amerikan Kongresi vatandaşlarına Küba?ya gitmeleri noktasında geçmişte açıkladığı sakıncalı durumu kısmen de olsa kaldıran bir yasa çıkarttı. Amerikan yönetimi Küba üzerinde uygulanan ambargoyu hafifletecek ilaç yardımları yaparak Kuzey Kore ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışmaktadır.

Bağdat Hükümetinin elimine etmeye çalıştığı Baas Partisi üyeleri de dâhil olmak üzere Amerikan?ın bütün düşmanları ile arasında diyalog ve anlayış köprüleri kurmaya yöneldiğini söylemek istemiyorum. İçinden geçtiğimiz sürecin bir özelliğidir bu. Bu atmosferi doğuran çok çeşitli faktörler mevcuttur. Yaşanan son ekonomik kriz çözüm için tüm çabalarının birleştirilmesinin gereğini orta çıkardı. Ayrıca Amerikan yönetimi Afganistan ve ırak?ta girdiği iki savaşta da başarısız oldu. Amerika?nın İran?a vurması için İsrail?in oluşturmaya çalıştığı uluslar arası baskılar sonuçsuz kaldı. Bütün bunlar bölgede meydana gelen gerilimi ve istikrarsızlığı en yüksek seviyeye çıkartmaktaydı. Bir diğer açıdan İsrail?in Gazze?de siviller üzerine gerçekleştirdiği vahşi saldırılarının güçlü bir direnişle karşılaşması batılı politika yapımcıları nezdinde Filistinlilerin silahla boyun eğdirilemeyeceği noktasında bir kanaatin oluşmasına neden oldu.

3. Bu önemli gelişmeler batılı siyasi ve medyatik çevrelerde bir takım tartışmaları gündeme getirdi. Tartışmanın ekseninde artık Amerikan ve Avrupa hükümetlerinin İran, Hamas ve Hizbullah?la bir diyaloga girip girmeyecekleri değil bu diyalogun nasıl kurulacağı ve bu diyalogla neyin hedefleneceği konuları vardır.

İngiliz Times gazetesi 26 Şubat?ta ?Müslüman dünyayla iletişim ancak Hamas?la kurulacak diyalogla mümkündür? başlıklı bir rapor yayınladı. Bu raporun altına İngiltere ve İngiltere dışından siyasi çevrelerce tanınmış 11 şahsiyet imza koymuştur. Avrupa Birliği Eski Komiseri Lord Chris Patten, Bosna Hersek?in Uluslararası Toplum nezdinde ki Eski Direktörü Lord Paddy Ashdown, Eski İsrail Dışişleri Bakanı Shlomo Ben-Ami ve Avustralya Eski Dışişleri Bakanı Gareth Evans bu siyasilerden sadece bir kaçıdır. Mart ayının 4 ve 5. günlerinde Roma?da bulunan ve NATO ya bağlı bir kurum olan Savunma Fakültesinde Obama?nın yeni Ortadoğu politikaları konulu bir zirve gerçekleştirildi. Bu uluslar arası zirvede ABD, Avrupa ve Ortadoğu?dan birçok katılımcı hazır bulundu. 3 Mart tarihli Ha?aretz gazetesi Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının yetkililerinin hazırladığı Washington ve Tahran arasındaki diyalogun korunmasını içeren belgeyi yayınladı. İsrail makamları İsrail?in tavrının dikkate alınması için belgeyi ABD Dışişleri Bakanlığına sunacaklarını bayan ettiler. Şahsen ben İran ile nasıl bir diyalog geliştirilebileceğine dair Washington Post gazetesi yazarlarından David Ognatheos?un sunduğu ?reçete?yi daha önce okumuştum. Ognatheos makalesinde 2006 yılında Irak'ta ki durumu incelemek üzere görevlendirilmiş olan heyete başkanlık eden Indiana eski Kongre üyesi Lee Hamilton?un raporunu özetleyen bir değerlendirme sunmaktadır. Yazar sözünü ettiğimiz makalesinde Hamilton?u ?İran?a karşı daha serinkanlı politikalar geliştirilmesini önerdiğini belirtmektedir.

Bunlara ilaveten Katar?ın başkenti Doha?da 8 ve 9 Mart tarihinde gerçekleştirilen ?Medya ve Güç? konulu konferansa katılmak için dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen tanınmış gazetecilerle gerçekleştirdiğim söyleşilerde edindiğim izlenimleri de aktarmak istiyorum:

? Gırtlağına kadar ekonomik krize batmış, içerden ve dışarıdan Iraktan çekilme talepleri ile karşı karşıya olan ve Afganistan?da beklediğinden daha karmaşık sorunlarla yüz yüze olan başkan Obama elinde bölgedeki özelliklede Filistin sorunuyla alakalı durumu resmeden yeterli fotoğraf bulunmasına rağmen henüz Ortadoğu dosyasını açmış değildir. Görevde olduğu sırasında Filistin sorununu gündemine alanlardan birisi Eski Amerikan Başkan?ı Jimmy Carter idi. Şimdi bu dosyalar Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve yardımcılarına devredilmiş durumdadır.

? Dışişleri bakanlığında görev yapan bir takım bürokratlar Başkan Obama?yla tam olarak görüş birliği içinde değiller. Bakan Clinton Hamas hareketinin bitirilmesi konusunda çok katı bir tutuma sahip. Aynı şekilde İran dosyasıyla ilgilenen Amerikan elçisi Dennis Ross Tahran?la ilişkilerin geliştirilmesine karşı bir duruşa sahiptir. Bu saydığımız nedenlerden dolayı muhalif kanadı temsil eden siyasi çevreler Amerikan politikalarının gidişatını etkileyebilir. The New Yorker Editörü Seymour Hersh Bayan Clinton?un bu tutumundan dolayı koltuğunu uzun süre koruyamayacağını düşünüyor.

? Türkiye bölge politikalarında inisiyatif sahibi bir ülkedir. Çünkü tarafların anlaşmasında önemli role sahiptir. Amerikan Dışişleri Bakanı iki hafta önce Türkiye?nin Başkenti Ankara?ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında bu mesajı iletmişti. Önümüzdeki Nisan ayında Türkiye?ye bir ziyaret gerçekleştirecek olan Obama?nın Türkiye üzerinden İslam âlemine seslenme isteği de Türkiye?nin rolünü artırmaktadır. Türkiye?nin bölge politikaları çerçevesinde üstlendiği rol yeni değildir. Daha önce Suriye ve İsrail arasında da arabuluculuk rolü üstlenmişti. Aynı şekilde Kahire, Filistin barışının gerçekleştirilmesi konusunda her hangi bir inisiyatif almakta çekingen davranırken Türkiye inisiyatif üstlenmişti. Şu anda da Amerikan kuvvetlerinin Irak?ı terk etmesinin ardından bölgedeki durumu kontrol etmek adına ortak bir politika geliştirmek için Türkiye, İran, Suriye ve Irak arasında görüşmeler sürdürülmektedir. Son haftalarda Haşimi Rafzancani?nin Irak ziyareti, Abdullah Gül?ün ve Maliki?nin Tahran ziyaretleri bu kapsamda gerçekleşmiştir.

? İran ve ABD arasındaki uzlaşma zaten birçok kanaldan gerçekleşmektedir. Bunlardan birisi son haftalarda Cenevre?de gerçekleşmiştir. İran bu görüşmelerde ustaca bir diplomasi sürdürdü. Önce İran ve Amerika arasındaki görüşmelerin başlaması için bir zaman belirlenmesi fikrine karşı çıktı. Amerikalı meslektaşına, İsrail-Filistin görüşmeleri için bir zaman belirlenmesi koşuluyla kendilerinin de Amerika ile görüşmeler için bir zaman tayin edebileceklerini söyledi.

4. Şu anda cevaplanması gereken soru şudur: Arap dünyası bu yeni esen rüzgâra hazırlıklı mı?
Bu soruyu cevaplamanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Arap rejimleri öncelikle kendi iç siyasi çatışmaları ile yüzleşemeye hazır değilken yeni Amerikan politikalarını benimsemeye nasıl hazır olabilir. Çünkü bu Arap ülkelerinin iç siyasetinde ciddi anlamda yapısal değişikliklere gitmeyi zorunlu kılmaktadır. Kendi iç siyasetlerinde en ufak bir değişikliğe hazır olmayan bu devletler dış siyasetlerinde yapısal değişikliklere gitmeye hiç hazır değillerdir.

Müttefik ve dost ülkeler arasında ilişkileri geliştirme bağlamında Arap çevrelerinde gündeme getirilen taleplerin boş sözler olduğunu düşünüyorum. Bu talepler Kuveyt iktisat zirvesinde Suudi Arabistan kralı Abdullah tarafından gündeme getirilmişti. Nitekim bizler bu hedefi gerçekleştirmek üzere bazı liderlerin girişimlerine tanık olduk. Bu girişimlerin bölgedeki atmosferi değiştirmediği açıktır. Şimdiye kadar yapılan görüşmelerde Mısır ve Suudi Arabistan?ın başını çektiği Amerikan politikalarına olumlu bakan ılımlı kanatla İran ve Suriye?nin başını çektiği karşı kutup arasında henüz sağlıklı bir diyalog geliştirilememiştir. İki taraf arasında çok derin ve stratejik anlaşmazlıklar vardır. Mısır ve Suudi Arabistan İran tehdidini öne çıkartmakta ve İsrail?le siyasi ilişkilerin normalleşmesi gerektiğini savunmaktadır. Suriye ve İran ise İsrail?i bölge için tehdit olarak algılamakta ve direnişi desteklemektedir. İki taraf arasındaki derin anlaşmazlıklar kutuplaşmayı körüklemekte ve sözünü ettiğimiz ülkeler arasında görüşmelerin bir türlü gerçekleştirilememesine neden olmaktadır.

Bundan dolayı?Suudi Arabistan kralının davet ettiği ve Suriye Cumhurbaşkanı hariç Mısır devlet başkanı ve Kuveyt Emiri?nin katıldığı- son Riyad zirvesinin ardından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad gayet temkinli bir açıklama yaptı. Beşşar Esad açıklamasında: bu zirvenin ararlındaki görüş ayrılıklarını sonuçlandırmadığı sadece ihtilaf edilen konular üzerinde konuşulması noktasında bir yakınlaşmaya neden olabileceğini açıkladı.


Katar'ın başkenti Doha'daki zirveye katılan Hugo Chavez elinde 'Arap Devrimi' adlı bir kitap ile..

Elbette söylediklerimiz sözü edilen ülkeler arasında ittifak kapılarının tamamen kapalı olduğu anlamına gelmiyor. Ancak çok zorlu bir süreç olduğunu söylemek gerekir. Bağımsız, cesur bir irade ve her iki tarafın da yüksek Arap çıkarları ortak paydasında dengeli politik bir tercihe yanaşmaları mümkün olabilirse belki bu zorluklar kısmen aşılabilir. Umarım Amerikan Devlet Başkanı Obama?nın İran?la ilgili verdiği mesajın estirdiği ılımlı rüzgâr ve beraberinde oluşan sıcak atmosfer parçalanmış ve tarihi yörüngesinden çıkma noktasına gelmiş olan Arap bloğunda ve umutsuzluğun hâkim olduğu bölgemizde her iki kutbun doğru stratejik kararlar almalarına neden olur.

*Mısırlı ünlü gazeteci-yazar.

Bu makale Abdurrahim Şen tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.


Haber Ara