1994'te başımıza geldi ilk önce, tam artık geçti ve 2001 düzlüğe çıktık derken, 1999'da yeni bir hareketlenme başladı. Arkasından çok geçmeden 2001'deki meşhur Anayasa kitapçığı fırlatma olayı vuku buldu. Şimdi de 2007 yılı ortalarında gelen dünya finans krizinin etkileriyle karşı karşıyayız. Bu, hükümetler, çokuluslu şirketler ve büyük ölçekte iş yapan herkesi etkilediği gibi sade vatandaş ve 'tüketici' olarak bizi de etkiledi. Baş başa kaldığımız yeni ekonomik krizi daha kolay ve en az zararla atlatabilmek için belki geçmiş alışkanlıklarımızı terk etmek ve daha bilinçli davranmak zorundayız.
Örneğin, bankalar bu dönemde müşteriyi çekebilecek daha cazip önerilerle karşımıza çıkıyor. Sıfır faiz uygulaması artık bankaların en çok kullandığı argümanlardan biri. Konut, araç, beyaz eşya gibi konularda bunu görüyoruz. Oysa, ne Merkez Bankası sıfır faizle kredi veriyor ne de Hazine bonolarının faizi sıfır. Bu yüzden konunun uzmanlarına göre, bankadan alınan borcun faizinin sıfır olmasına imkan yok. Kredi kartında taksit ötelemesi, yani 'şimdi alın 3 ay sonra ödemeye başlayın' sloganıyla özendirilen uygulama da bu alanda çok sık kullanılan yöntemlerden biri. Peşin fiyatına taksitle ifadesi ise yıllardır zaten literatürümüzde olan bir kavram. Bu kadar uzun boylu olmasa da artık küçük miktarlardaki market alışverişlerimizi, kılık kıyafet alışverişlerimizi de peşin fiyatına taksitli olarak yapıyoruz. Yani, o anda nakit veya kredi kartından ödemek yerine, önümüzdeki aylarda ödemeyi taahhüt ediyoruz. Bize, bugün ödemediğimiz için, cazip gibi görünen sistem, aslında hiç cazip değil. Zira, ödeme planına almadığımız, ötelediğimiz bu borçlar birikiyor ve ileride daha büyük ve ödenemez meblağlar olarak karşımıza çıkıyor.
Bunu ölçmek, anlamak için artık iktisat bilmeye ve öyle ince hesaplar yapmaya gerek yok. Zira, tüketicilerin tüm borçları içinde kredi kartına yaptıkları borçlanmalar yüzde 36'yı buluyor. Yani, borçlarımızın üçte birini kredi kartı oluşturuyor. Bu rakam ise Türkiye genelinde 36 milyar liraya tekabül ediyor. Bugün halen 3 milyar ödenemez kredi kartı var. Bunun ödenememesinde tüketici davranışları ve ekonomik krizin etkileri var ancak, bankalar da kredi kartı borçlarından dolayı hemen hukuk takibi başlatmayı tercih etmiyorlar. Tüketiciyi elinde tutmak adına ve zaten işleyen bir faiz olduğundan dolayı, yani bir kayıp yaşamadıkları için sürekli borcu erteleme yönünde bir politika izliyorlar.
Peki bu durumda biz ne yapmalıyız? Bunun için, sıfır faiz, ekstra indirim, taksit erteleme gibi kampanyalara karşı reel bir mantıkla yaklaşmamız gerekiyor. Zira, bunların hepsi de bizim cebimizden çıkacak, hatta ileride yüklü bir miktarda çıkacak gidere işaret ediyor. Bunun için uzmanların önerisi ise ihtiyaçlarımızı doğru belirleyip doğru tercihlerde bulunmak, kredi kartı kullanımını da en doğru şekilde yapmak. [email protected]
Tasarruflu tüketim yapılmalı
Nazım Kaya/Tüketiciler Birliği Başkanı: Son dönemlerde alışverişe teşvik için pek çok yöntem deneniyor. Örneğin, üç ay ya da beş ay sonra ödemeli sistem, hem dünyadaki mali gelişmeler hem de ülkemizdeki kriz ortamında hiç uygun değil. Bugün ödeyemeyen beş ay sonra nasıl borçlandırılıyor? Bankalar, gelir belgesi olmadan çok yüksek limitlerle kredi kartı dağıtıyorlar. Bu, kasıtlı olarak borçlandırmaktır. Hükümetimiz kayıt dışını önlemek için kredi kartını cazip hale getirmiştir ama öyle bir hale geldik ki nakit alışveriş yapmak kredi kartından daha cazip değil. Sayın Başbakan'ımız 'kart mağduru ne demek, cebinde paran yoksa kullanma' diyor. Ben de diyorum ki silah dağıtalım ama kullanmasın, belinde bulunsun. Bu durumda, tüketici bilinçli olması için alışveriş listesi oluştururken reklamlara ve kredi kartı limitlerine göre oluşturmamalı. Yıllık bütçe oluşturmalı ve buna işi kaybetme riskini de eklemelidir. İkincisi aldığımız ürüne ne kadar ihtiyacımız olduğunu tespit etmeliyiz. Mutlaka tasarruflu tüketim yapılmalıdır. Kredi kartını tüketim amaçlı bol alışveriş amaçlı değil tasarruf amaçlı yanlarında bulundurmalılar. Borçlanma kaynağı değil, sadece ödeme aracı olarak kullanılmalı.
***
Ava giderken avlanmayın!
1-Teknoloji, ulaşım, medya, finans gibi günlük hayatın içinde ağırlığı artan bir şekilde yer alan kurumların faaliyetlerinde 'bedelsiz' kelimesi hızla günlük hayatımıza yerleşiyor. Bu kelimeye yaklaşırken, yani 'bedelsiz' kelimesi ile ikna olurken bir daha düşünün. Örneğin bedelsiz telefona sahip olmak için, GSM operatörüne aylık çok yüksek fatura ödemeyin.
2- Beyaz eşya firmaları olsun, teknoloji marketler veya süpermarketler olsun, 'en düşük fiyat' mantığıyla bazı ürünlerde indirime gidiyorlar. Bunun gerçekten en düşük fiyat olup olmadığını diğer yerlerle karşılaştırarak kontrol edin.
3- Eğer bir mağazanın vitrininde, 'Bir ürün alana ikincisi yüzde 50 indirimli' gibi bir duyuru görürseniz durup düşünün. Bu, sezon sonu fiyat düşürme öncesindeki son taktiktir. Ayrıca, sadece ihtiyacınız olan bir ürünü almak yerine, onun yanında ihtiyacınız olmayan ikinci bir ürünü ucuza almayı tercih etmeyin.
4- Hafta sonu yapılan ekstra ucuzluk duyuruları alışveriş isteğinizi tetiklemesin. Zira bu etkiyle alışveriş merkezinin yolunu tutan pek çok tüketici arasında kendinizi alışveriş maratonuna girmiş gibi hissedecek ve mutlaka alacak bir şey bulmaya çalışacaksınız.
5- Bir mağazada eğer alışveriş sonrasında elinize bir kart tutuşturup, aynı üründen 9 adet aldığınızda 10.su bedava deniyorsa buna da temkinli yaklaşın. Zira bu psikolojik olarak o üründen daha fazla tüketerek bedava olana ulaşma arzunuzu kamçılar.
6- Bedava bilet veren havayolları ya da karayolu şirketlerindeki fiyatlara dikkat edin. Alternatif havayolu ya da karayolu şirketlerinden de fiyatları kontrol edin ki, mil kazanmak adına pahalı bilet almayın.
7- Bazı alışveriş merkezlerinin uyguladığı, 'Şu kadar alışveriş yaptığınızda çekilişe katılabilirsiniz' diyerek, araba ve benzeri vaatleriyle de yine alışveriş arzunuzun kamçılanmasına izin vermeyin. Çünkü bu miktara ulaşmak sizin üzerinizde ister istemez bir psikolojik baskı oluşturur. (ZAMAN-PAZAR)