İsrail devleti tarafından Gazze saldırısı bahane edilerek hayata geçirilen uygulamalar, toplum üzerindeki baskıyı inanılmaz boyutlara taşıdı.
İsrail'in uygulamaları seyahat, haber alma, siyasi temsiliyet ve daha birçok alanda akıl almaz kısıtlamalar getiriyor. Savaş, gerilim ve korku ortamında hayata geçirilen kısıtlamalar, çarpıcı biçimde toplumda da geniş destek bulurken, son seçimlerin ardından mecliste görülen dikkat çekici sağcılaşma, İsrail'in giderek faşizan bir yönetim haline geldiği yorumlarına neden oluyor.
Fiili gösteri yasağı
İsrail polisinin son Gazze saldırısı esnasında yapılan protesto gösterilerine müdahalesinin ortaya koyduğu manzara, İsrail'de devlet baskısının geldiği noktayı özetliyor. İsrail gazetesi Haaretz'in verilerine göre, Gazze saldırıları esnasında düzenlenen 230 protesto gösterisinde, 277'si çocuk ve genç olmak üzere toplam 801 kişi tutuklandı. Tutuklama gerekçeleri arasında ise, 'barışa zarar vermek', 'Filistin bayrağı sallamak', 'ulusun moralini bozmak', vb. gerekçeler görenleri hayrete düşürüyor.
Yapılan tutuklamalar kadar, polisin göstericilere müdahalesi de tartışma yaratıyor. Göstericilere karşı çok sert tavır alan İsrail polisi, Gazze saldırıları sırasında yapılan gösterilerde 4 Filistinli göstericiyi üzerlerine ateş açarak öldürdü.
İsrail polisi ve gizli servisinin eylemlere katılanlar üzerinde uyguladığı psikolojik savaş ise toplumda korku yayıyor. Birçok 'mimli' gösterici, henüz kent girişinde engelleniyor; hatta bazılarının eylem günü evden çıkmasına bile izin verilmiyor.
Haber alma özgürlüğü yok gibi
İsrailli gazetecilerin Gazze Şeridi'ne girmelerini yasaklayan uygulama, ikinci yılını geride bıraktı. Geçen Kasım ayında ise, uluslararası gazetecilerin de Gazze'ye girmeleri yasaklandı.
Uluslararası gazetecilerden oluşan bir grup, uygulamayı İsrail Yüksek Mahkemesi'ne taşıdı. Ancak mahkeme, ilk duruşmayı ancak 31 Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirdi. Saldırıların sona ermesinin ardından, 20 Ocak 2009 tarihinde mahkemenin vardığı karar ise ilginçti. Mahkeme, uluslararası gazetecilerden oluşan yalnızca 8 kişilik bir grubun, yalnızca insani yardım faaliyetlerinin sürdüğü yerlerde, İsrail askerlerinin eşliğinde faaliyet gösterebileceği sonucuna vardı. Yabancı pasaport taşıyan İsrail kökenli gazetecilerin Gazze'ye girmesi ise yasaklanıyordu.
Arap partilerine seçim yasağı
İsrail'deki sağcı yükseliş ve baskıcı uygulamalar, belki de en çok ülkedeki Arap azınlığı vuruyor. Son seçimler öncesinde, ırkçı Yisrael Beiteinu üyesi bir grup milletvekili, İsrail Parlamentosu Merkezi Seçim Komitesi'ne 'Gazze saldırılarında gerçekleştirdikleri faaliyetlerden ötürü, Arap partilerinin seçime girmelerini yasaklayan' bir öneri sundu. Komite, öneriyi kabul ederek meclise sundu. Mecliste oylanan öneri, bir kısım Kadima ve İşçi Partisi üyesi milletvekillerinin de onayıyla çoğunluk tarafından kabul edildi. Böylece, 160 bin Arap seçmenin oyu seçimlerde temsil edilmedi.
Yisrael Beiteinu: Irkçılık odağı
Seçimlerden büyük başarıyla çıkan ırkçı Yisrael Beiteinu partisi ise, Arap toplumuna yönelik dışlayıcı girişimlerini meclis dışında da sürdürüyor. Özellikle Arap kitle örgütleri tarafından Gazze'ye yönelik yardım girişimleri, İsrail devleti ve Yisrael Beiteinu'nun 'ortak' çabalarıyla 'terörist faaliyet' muamelesi görüyor ve resmi ve gayriresmi birçok engellemeye maruz kalıyor.
Yisrael Beiteinu'nun başkanı Avigdor Liebermann ise, alenen ırkçılık yapmayı sürdürüyor. Libermann, resmi seçim programında 'İsrail devletine kayıtsız şartsız biatin sağlanması', 'tamamen Yahudi bir İsrail' ve benzeri vaatleri öne sürmüştü. Haaretz'in haberine göre, geçen 6 Şubat'ta Kuzey İsrail'de bir okulu ziyaret eden Liebermann, 'Araplara ölüm' ve 'Arap ırkını kazıyalım' sloganlarıyla karşılandı. (Sol)