Dolar

35,4856

Euro

36,4774

Altın

3.091,70

Bist

9.977,94

Tarık Tufan'a göre 'Ahmet Hakanlaşma'

'Ahmet Hakanlaşma sendromu gelişti' diyen Tufan, Hürriyet'ten teklif gelse kabul eder miydi?

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-02-26 14:23:00

Tarık Tufan'a göre 'Ahmet Hakanlaşma'

İzdiham Kültür Sanat Dergisi Tarık Tufan ile 4. sayısında bir söyleşi gerçekleştirdi.

Son dönemde insanların çoğunluğu sizi Tv?den tanıdı. Oysa on yıldan fazla bir radyoculuk geçmişiniz var. Radyoculuğun edebi anlamda size bir şeyler kazandırdığını düşünüyor musunuz?

1993?ten bu yana radyoculuk yapıyorum. Bu konuda oldukça ciddi emek harcadığımı söylemeliyim. Bu kadar emek harcamışken ?çoğunluk? dediğinizin tv?den tanıması sanırım benimle ilgili bir şey değil. ?Görünmeyen?in yok sayılması modern dünyaya ait bir zihinsel tutumdur. Görsel alanların bu kadar yaygın, yerleşik ve popüler hale dönüşmesi sadece araçlarla izah edilebilir bir şey değil. Bu bir zihinsel dönüşümün ifadesi olsa gerek.

Radyoculuk edebi anlamda bir şeyler kazandırmış olabilir. Tersine kaybettirmiş de olabilir. Yani söylenmiş bir şeyin yeniden söylenmesi bana hep zor gelir. Öte yandan bir şeyi edebi söyleme alışkanlığı da geliştirmiş olabilir. Galiba ikinci durum daha doğru. Radyoda dilin bütün imkânlarını kullanma zorunluluğu doğuyor. Çünkü dinleyiciyle kurabileceğiniz ilişkinin tek aracı dil.

Bir kitap hangi ihtiyaçtan yazılır, nedir o ihtiyacı doğuran şey? Bir yerde insanın artık boğazına kadar geliyor ve ?bunu yazmalıyım? mı diyor?

Buna nesnel bir yanıt vermek zor. Her yazarı, yazmaya iten dürtü farklı olabilir. Sadece sevgilime söylemek istediğim şeyleri yazdım diyebilir birisi. ??Yazmazsam ölecektim?? diyenleri de tanıyoruz öyle değil mi? Neticede yazmazsam olmaz durumuna gelmeden yazılmıyor. Benim için de bir sürü sebep var. Sonuçta yazıyor olmak bir hayat tercihi haline dönüşüyor. Dünyaya etki ettiğim vehmine kapılıyorum yazınca? Kim bilir belki vehimden de öte bir durumdur!

Beni eleştiren insanlar da benimle bir çeşit popüler ilişki kurduklarının farkında değiller. Yani beni bir medya aracından tanıyan insanlar bunun da bir çeşit popülerlik olduğunu düşünmez mi?

Popülerlik bilinçli bir durum değil. Beni eleştiren insanlar da benimle bir çeşit popüler ilişki kurduklarının farkında değiller. Yani beni bir medya aracından tanıyan insanlar bunun da bir çeşit popülerlik olduğunu düşünmez mi?

Radyodan tanıyanlar var, tv?de görünmeye başlayınca bu kez medyanın başka bir aracından tanıyan ve sayıca fazla insan kitlesi oluşuyor. Şöyle ya da böyle bu eleştiriyi getiren insanlar popüler bir ortamdan beni tanıyorlar. Nitelik değişmiyor.

Bir de popüler kültür artık o kadar güçlü ki ?popüler? olana eleştiri getiren adamları da, ?muhalif duruşu? da popüler bir alana taşıyor.

Bukowski popüler midir?

Sezai Karakoç mesela popüler midir? Ne bileyim Kafka, Kozinski, Adorno popüler midir?

Korkutucu popülerlik nedir? İşte bir sürü kafa karışıklığı.

Ben kendi eleştirimi daha güçlü argümanlarla yapıyorum!

Bir röportajınızda, ?Bir kere yazar olarak anılmak istiyorum sahiden.? demiştiniz, ama ramazan ayında belediye başkanıyla yoksul evlere gidip insanların ?acılı? hayatlarını ekrana getirip buna ?alışmama? neden olan bir Tarık Tufan beni üzmüştü. Neden yaptınız o programları diye sormak elbette haddimiz değil ama şunu gerçekten merak ediyorum: Hangi duyguydu o ki siz ?o programı yapmalıyım? dediniz? Buna gerçekten ihtiyacınız olduğunu düşündünüz mü?

Bence durumu yanlış açıdan eleştiriyorsun. ?Yoksul evlere gidip, insanların acılı hayatlarını ekrana getirip, buna alışmama neden bir Tarık Tufan beni üzmüştü? cümlesinden çabuk yırtarım.

O zaman ?Ne demek kardeşim, o vakit bütün acılara uzak kalalım ve görmeden yaşayalım. Görür görmez duyarsızlaşacak kadar katı bir kalbimiz olamaz? filan deyip çıkarım. Bence eleştiriyi daha güçlü argümanlarla yapmalısın.

Çünkü ben kendi eleştirimi daha güçlü argümanlarla yapıyorum!

Senin eleştirinden bir şekilde sıyrılabilirim ama kendi eleştirilerimden, zihnimde dolanan kimi cümlelerden kurtulamıyorum.

Bir tv programı var fakirlere yardım ediliyor. ?Göstermesek abi??, ?Hayır. Göstermeyince insanlar yardım etmiyor!? , ?Peki? gibi konuşmalar geçiyor. Program boyunca insanlarla ilgili bütün hassasiyetleri gözettiğime inanıyorum ve fakat işin özü itibariyle eleştirilerim oluyor. Öncesinde çok düşünmedim. Başka bir yerde çalışmıyorum ve böyle bir teklif gelince kabul ettim. O kadar.

Sorun bir taraftan da şu; sadece yazarak hayatımı geçindirebileceğim bir imkân arıyorum. Kitaplardan alınan telif ücretlerini bilenler ne demek istediğimi anlar.

Hayal Meyal kitabı bana kalırsa edebi değeri, dili ve duygusu açısından diğer kitaplara oranla ileride duruyor.

Son kitabınız Hayal Meyal beni hayal kırıklığına uğrattı desem çok mu sert olur bilmiyorum ama daha önceki kitaplarınıza baktığımda böyle bir devam beklemiyordum. Kitabın sonu sanki baskıya yetişmesi için aceleyle yazılmış gibiydi. Buna benzer eleştiriler alıyor musunuz?

Dilediğin gibi söyleyebilirsin, sert olmaz. Kitaplarımda ben de aceleci bir durum seziyorum. Galiba kırk yaşına gelinceye kadar bu aceleci durum devam edecek. Öte yandan Hayal Meyal kitabı bana kalırsa edebi değeri, dili ve duygusu açısından diğer kitaplara oranla ileride duruyor. Üslup yakalama anlamında söylüyorum bunları.

Türkiye?deki Müslümanlar diye homojen bir grup olduğuna inanmıyorum.

Türkiye?nin son 10-15 yılda bir değişim geçirdiği şüphesiz. Müslümanca hassasiyetleri olan biri olarak bu sürecin Türkiye?deki Müslümanlara ne kazandırıp ne götürdüğünü düşünüyorsunuz?

Bunu bir röportaj sorusu olarak geçiştirmek istemiyorum. Uzun sosyolojik ve duygusal sözlerim var bu konuda. Ne kadarına imkân var!

Türkiye?deki Müslümanlar diye homojen bir grup olduğuna inanmıyorum.

Bir grup Müslüman bu süreçten çok karlı çıktı. Daha çok kazandı, varlığına varlık kattı, şirketler kurdular, para kazandılar, siyasi ağırlıkları oldu falan filan.

Ancak diğer bir grup kendi hüznünde, kırıklığında içe döndü. Yani artık Türkiye?deki Müslümanlar diye başlayan bir cümleyi kurarken uzun uzun düşünüyorum.

Fakat nihayetinde ?ne ki mütecellidir, iyidir??

Türkiye? de gerçek bir barış, özgürlük ortamının sağlanabilmesi için neye ihtiyacımız var? Başörtüsüyle, parti kapatmalarla, terörle v.b. uğraşmayacağımız günler ne zaman ve nasıl gelecek sizce?

Cevabı bilmiyorum.

Türkiye?ye bakıp ?burada yaşanmaz kardeşim ? dediğiniz oldu mu? Bir yere gitmek isteseniz orası neresi olur?

Doğrusu iç sızılarım gitgide artsa da umudum da artıyor. ?Ve sabır olmadan yeryüzünde bir tek gün bile yaşanabilir miydi? diye soruyor Usta. Mesele insanlık hallerine ilişkindir. Yaşadığınız ülkeyi değiştirmek bunu çözmez. Bu yüzden de her konuşmamın, yazılarımın kenarına bazı kavramları iliştiriyorum. Vicdan gibi, merhamet gibi?

Ben bizim mahallenin vicdanına sığınılabileceğini düşünürüm sürekli. Fakat şimdilerde rekabet edemeyen güçsüzlerin mahallede yaşamasının da zorlaştığını hissediyorum

?Bizim mahalle?de ki insanların sizi acıtan, yoran şeyleri oluyor mu? En çok canınızı yakan ne oldu hayatınızda? ?İşte şimdi acıdı? dediğiniz!

Bundan da bahsetmek istemiyorum. Bizim mahalleyi anlamak da gitgide zorlaşıyor. Yirmili yaşlarımda anlayabildiğimi düşündüğüm şeyleri aslında hiç de anlamadığımı fark ettim. Acıtan ve yoran şu aslında: Ben bizim mahallenin vicdanına sığınılabileceğini düşünürüm sürekli. Fakat şimdilerde rekabet edemeyen güçsüzlerin mahallede yaşamasının da zorlaştığını hissediyorum ki bu her şeyden acı. Hakan Albayrak?ın bir dizesi çınlayıp duruyor kafamda : ?bizi severken devletten farkları yoktu?

?Tarık Tufan Hürriyet?te!?

Aydın Doğan?dan, Hürriyet?te yazmanız için teklif gelse kabul eder misiniz? Neden?

Ederim. Daha önce Milli Gazetede yazdım. Şimdi Bugün gazetesinde yazıyorum. Yarın başka bir gazetede de yazabilirim. Aydın Doğan ya da bir başkası gelip de şunları yaz demedikçe sorun yok.

Bak şimdi fena fikir gibi gelmedi ?Tarık Tufan Hürriyet?te!?

Bunu Ahmet Hakan?a referansla sorduğunu anlıyorum tabii ki. Ahmet Hakanlaşma Sendromu diye bir şey gelişti ama bunun üzerinden rant arıyorlar gibi geliyor.

Eline cinayet işleme fırsatı geçmediği için masummuş gibi dolaşan adamların sağa sola bok atmalarını kabul edemiyorum. Ben her düzlemde insanın kalbinde ve zihninde kurduğu cümleleri kurabilmesinden yanayım.

Patron ve şirket dini herhangi bir kavramla başka bir anlam dünyasına dönüştürülemez. Bu işleyiş içinde ne kadar ahlaki durabildiğimiz önemli. Filan gazetede yazıyor olmakla ahlaklı olmuyoruz. Falan gazetede yazmakla da ahlaksız bir tutum geliştirmiş olmuyoruz bana kalırsa. Kurum kimlikleri önemli olsa da insani tutumlarımızla bunu kırabiliriz.

Ne zaman düşeceği belli olmayan adamların yürüyüşlerini anlatmak istiyorum. Tökezlemelerini, tutunmalarını, boyundan büyük aşklarını, kalbinden taşan öfkelerini filan yazayım istiyorum

Edebi tarzınız bundan sonra nasıl bir yön izleyecek. Mesela, politik içerikli bir kitap yazar mısınız? Ya da bir şiir kitabı?

Benim bir dilim ve dikkat kesildiğim bir dünyam var. Politik içerikli bir kitap ya da şiir kitabı düşünmüyorum. Şiir istesem de yazamam zaten.

Hayatın gölgede kalan kısmı daha çok ilgimi çekiyor. Bazen çok popüler olguların arasına sıkışmış bir hissi de kurcalamak hoşuma gidiyor.

Ne zaman düşeceği belli olmayan adamların yürüyüşlerini anlatmak istiyorum. Tökezlemelerini, tutunmalarını, boyundan büyük aşklarını, kalbinden taşan öfkelerini filan yazayım istiyorum

O adamların âşık olduğu kadınları yazmaktan hoşlanıyorum. Bütün bunları yazarken politik bir koku cümlelerin içine sızıyor. Ama aktüel politika hiç gündemimde yok. Aktüel politikanın zihnimde kışkırttığı kavramlar olabilir.

Çok sevdiğim bir sözünüz var : ?(1973-?) Özgeçmiş dediğin işte bu tire işaretidir. Hepsi bu?? Ölümle arası sürekli canlı olan biri olarak, bu dünyadan ayrıldıktan sonra o tire işaretinde nelerin kalmış olmasını istiyorsunuz?

Allah?ın merhametinin küçücük bir parçasına sebep olabilecek şeyler yeterli. Bu dünyadan ayrıldıktan sonra affolunmayı diliyorum. Şairin yakarışındaki içtenlik gibi ?affımı dilerim?

Ölmekten korkar mısınız? Böyle bir korkuyla nasıl baş ediyorsunuz? Yazmak bunun için sığınılabilecek bir liman mıdır mesela?

Yazmak ölmekten kaçış değil. Bilakis daha çabuk ölmek için yazıyorum. Ölümün hayatımıza katacağı çok geniş bilgi ve duygu alanı var. Ölüm bizi var kılıyor, insan kılıyor. Ölüme dair tek korkum affıma ilişkin atabileceğim bir adımın eksik kalması.

İzdihamcıların da yaralarına bakıp, şükretmeye ve direnmeye devam etmeliler. Hepimiz için önemli bu durum. Vicdanımızı bir kenara bırakmadan!

İzdiham.com? u hiç takip etme fırsatınız oldu mu? İzdihamcılara ne söylemek istersiniz?

Evet, takip ediyorum.

Sağ tarafa baktığımda alt alta dizili onlarca yazar beni heyecanlandırıyor. Birçoğu kalbimizi genişletecek türden adamlar. Aklımızı besleyecek adamlar. Bizi rahatsız edecek adamlar. Kanayan yaralarımızın kabuk tutabilme ihtimaline karşı, yaralarımızı sürekli kaşıyıp, kanamamızı devam ettirecek adamlar.

Bunu da çok önemsiyorum. Bu yaranın kanamasının sürmesi gerekir. Modern dünya sürekli yaraları kapatmaya çalışıyor.

Estetik denilen olgu da böyle. Kusurlar kapansın, yaralar kapansın, hiçbir iz kalmasın insanlığımıza dair.

Haber Ara