ZANA'laşmak ve TRT Şeş'in rövanşı
Erbil'de, Kürt Sorunu'nun konuşulduğu Abant Platformu'nda üzerinde durulan konu tam da buydu;
'Çözüm dili' Demokratikleşme yönünde adımlar atılırken 'tarafların kullandıkları üsluba dikkat etmesi çağrısı' yapılıyordu. Birbirini rencide edici, ötekileştirici ve tahrikkar ifadeler/tavırlar olmamalı deniyordu.
Ahmet Türk, DTP grubunda Kürtçe konuşurken ister istemez aklımıza Leyla Zana'nın yaptığı konuşma geldi. O dönemleri hatırlayalım. Rahmetli Özal, yok sayılan Kürtler'i ve sorunu ortaya koymuş, o dönem için radikal sayılabilecek adımları atmıştı.
1991'de Leyla Zana ve arkadaşları Kürtçe yemin ederek istenmeyen olayların yaşandığı bir süreci tetiklemiş oldu. Tek neden değildi ama önemli bir faktördü. Demokratikleşme çalışmaları kesintiye uğradı. Faili meçhullerin, çatışmaların, şehitlerin arttığı 90'lı yılları yaşadık.
Türk'ün çıkışı Zana'nın Kürtçe konuşmasıyla benzerlik arz ediyor. AK Parti radikal adımlar atıyor. Bir zamanlar telaffuz dahi edilemeyen konular rahatlıkla konuşuluyor. TRT Kürtçe yayında. Muhtemelen yerel seçim sonrası özgürlükçü bir anayasa konusunda da ilerlemeler sağlanacak.
Ahmet Türk tecrübeli bir isim. DTP Meclis Grubu'nda Kürtçe konuşmanın hem iç tüzük hem de kanunlar nezdinde sıkıntı çıkartacağını bilir. Fakat asıl hükümetin attığı demokratikleşme yönündeki adımları tıkayacağını da bilir. Nitekim CHP ve MHP, Türk'ün tavrına sert tepki verirken 'TRT'den Kürtçe yayın yaparsanız daha neler olur neler' mealinde ifadeler kullandılar. Seçim sonrası özgürlükçü bir anayasa teklifi gelirse de 'hayır' diyeceklerdir.
DTP, hükümetin attığı açılımlara ve TRT Şeş'e kendince cevap vermiş oldu. Kaldı ki Türk'ün 'Zana
Kürtçe konuşarak çözümsüzlüğe katkı sağladı' türü açıklamaları hâlâ hafızalarda. Seçim yatırımı olarak 'gerginlik üreteceği' beklentilerini de boşa çıkarmadı. DTP demokratikleşme sürecini sabote etmeye devam edecek gibi.
ÇOCUKLARI SİYASETE ALET ETMEK
Türkiye'de dedikodu etkili bir siyaset aracıdır. Olmamış hadiselerya olmuş gibi anlatılır ya da abartılarak kulaktan kulağa yayılır.
Son örnek Patnos'tan. Çok tartışılan sosyal yardımlar kapsamında dağıtılan tasarruflu ampuller 'içinde gizli kamera var' denilerek kırıldı. Efsaneye göre 'devlet Kürtler'i takip etmek için ampullere gizli kamera ve dinleme cihazı koymuş'tu.Ampuller kırıldığıyla kaldı.
Gülüp geçilebilinecek bu olay aslında vahim bir tabloyu da ortaya koyuyor. Örgüt kaynaklı benzer senaryolaryıllardır dolaşımda. Çocuklara anlatılan ve ' yok artık' dedirtecek hikayeler var. Üstelik bu propaganda yöntemi İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da da var.
1996 yılı, İzmir Kadifekale'de Nevruz kutlamalarını izliyordum. Dönemin emniyet müdür yardımcısı çocuklara şeker dağıtıyordu.
Normal şartlarda her çocuk bu teklife karşı koyamaz. Ama şekerleri alan çocuklar yere atıp üzerinde tepiniyordu. Nedenini sorduğum çocuklar 'İçinde zehir var. Kürt çocuklarını öldürmek için zehir koydular' demişti.
Başbakan'ın son Diyarbakır mitingi için bu şehirdeyken yine bir emniyet müdüründen dinlemiştim. Karakola gelen baklavaları jest olsun diye bitişikteki okula yollamış karakol amiri. Fakat baklavaları alan çocuklar yere atmışlar. Karakol amiri ısrarla yollamış, çocuklar da ısrarla baklava ve çikolataları yememişler. Cevap benzer: 'İçinde zehir var.' Kısırlaştıracak diye aşı yaptırmayan anneleri de bölgede çok gördük.
İlginçtir, bu dedikodular şehirler farklı olsa da içerik olarak benzer. Yani tek elden üretildiği ve yayıldığı belli. Ekim ayında Başbakan'ınVan mitinginde şahit olmuştum. Bütün gün çatışmaları izledim, molotof kokteyllerinin sıcaklığını bizzat hissettim. Mitingden sonra bir çay ocağında yazımı yazarken 'keskin nişancılar çocuk vurmuş, panzer gencin birini ezmiş' türü şeyler dinledim çevredeki esnaftan. Öyle bir şey olmamıştı ama vatandaş dolaşıma sokulan senaryoya çoktan inanmıştı. Bu nifak tohumlarını ekmeye kimsenin hakkı yok.
Adem Yavuz Arslan / BUGÜN