Bu, gıda gibi herkesin iştigal edebildiği gerçekte gelişmiş ülkelerin kılı kırk yardığı bir sektör için en azından bir başlangıç diye sevinçle karşılanması gereken önemli bir gelişme. Bibere kiremit tozu katmak, baklavada Antep fıstığı yerine öğütülmüş bezelye kullanmak, kaşar peynirini palm yağı ile ucuza getirmek... Daha neler, neler... Hepsi bu ülkede tüketicilerin karşı karşıya kaldığı suistimallerden sadece birkaçı. Yurtdışında tarladan sofraya kadar geçen her bir safha adım adım denetlenirken bizde bir başıboşluk hakim. Gıdada ihmal ya da kusuru sabit kişi veya firmalar, ömür boyu ticari faaliyetten men ediliyor gelişmiş ülkelerde. Türkiye'de bunu tespit edecek mekanizma bütün iyi niyetli girişimlere rağmen hâlâ tesis edilemedi. İhraç edilen ürünün kalitesinin denetlenmesi ülke ekonomisi açısından elbette çok hayati. Ancak Rusya'ya giden domateste aranan kriterlerin kaçta kaçı iç pazara sunulan domatesler için geçerli? Kâğıt üstündeki hükümlerden bahsetmiyorum. Yalın gerçek ne diyor? Üreticinin atadan, babadan görme usullerle zirai ilaç kullandığı (sayıları sınırlı kurumsallaşmış tarım işletmeleri hariç), yaz kış açık kasa kamyonlarla yurdun bir ucundan öbür ucuna taşınan sebze meyvelerin soğutma sistemi olmayan şehir hallerine istif edildiği, gıda kontrolörlerinin sayısının yetmediği Türkiye'de maalesef vicdan ile cüzdan arasında bir manzara söz konusu. Pazarda markette, manavdan alınan sebzenin ne kadar denetimden geçtiğine dair bir belge ya da süt ambalajındaki gibi bilgilendirici etiketler var mı? Bu konuda bir sertifikasyon, standardizasyondan bahsedilebilir mi? Gümrükten dönen malların büyük bölümünün boşluklardan müstefit yine vatandaşa satılıyor olduğu gerçeği buz gibi karşımızda duruyor.
Tarım Bakanlığı, aflatoksinli ya da ilaç kalıntılı olduğu için geri gönderilen ürünlerin imha edildiğini belirtse de bununla ilgili şeffaf, geriye dönük bilgilere kamuoyu vâkıf değil. Daha düne kadar AB ülkelerinde yasaklanan bazı ilaçlar çiftçiye bizzat bakanlık tarafından tavsiye ediliyordu. Zaman, Eylül 2005'te konuyu gündeme getirdiğinde Dialifos, Bromophos, Parathion-methyl ve Nuarimol gibi zehirli ilaçların satıldığından gıda ile uğraşanların çoğu haberdar değildi. O gün Zaman'ı yanlış haber yapmakla suçlayanlar, bir süre sonra tehlikenin farkına vardı ve artık söz konusu ilaçlar Türkiye'de satılamıyor. Bu tartışma aynı zamanda zirai ilaçların reçete ile çiftçiye ulaştırılması mecburiyetini de getirdi ki önemli bir boşluk ortadan kalkmış oldu. Aynı şekilde iç pazarda sebze meyvenin daha sağlıklı bir safahattan sonra tüketiciye ulaşmasını sağlayacak adımlar da bir an önce atılmalı. Aksi takdirde kaliteli ve sağlıklı sebze meyve yabancıya, oradan artakalan da vatandaşa mı satılıyor şüphesi zihinleri kemirmeye devam edecek. Bu konu ne kadar tartışılırsa o kadar çok mesafe kat edileceği muhakkak.
Madem toplum sağlığı ülkenin geleceği için vazgeçilmez bir husus. Öyleyse 'bunlar abartılı yorumlar' demek yerine herkes şapkasını önüne koymalı. 'İhraç edilebilecek kadar sağlıklı' domates-biber-patlıcan 71,5 milyona çok görülmemeli. (Zaman)
Pazardaki domatesin hormonunu kim denetliyor?
Rusya'ya ihraç edilen domates, biber ile elma ve armudun limitlerin üzerinde ilaçlı olması yetkilileri harekete geçirdi. Antalya'da 15 ihracatçı firma, savcıların önünde ifade verecek.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-02-24 10:57:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara