Milli Gazete Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Bekaroğlu ile İstanbul ve Millî Görüş'ün belediyeciliği üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Millî Görüş'ten hiçbir zaman ayrılmadığını vurgulayan Bekaroğlu önemli tespitlerde bulundu ve 'Saadet Partisi bu milletin vicdanıdır. Millet vicdanını 29 Mart'ta ayağa kaldırmalı' dedi.
Hala 40 yıllık yalanı söylüyorlar
'AKP'liler 'Oyları bölmeyin. Saadet Partisi'ne vereceğiniz oylar, CHP'ye gider' propagandası yapıyor. Bu 40 yıllık bir yalan. Demirel'in icadı. Ne zamanki millet Millî Görüş'e döndü, müthiş şeyler oldu Türkiye'de. Bırakın AKP'liler, CHP, herkes Millî Görüşçü olmaya çalışıyor. 40'lı yıllarda Kur'an Kurslarını yasaklayan CHP, şimdi 'Her mahalleye Kur'an Kursları açacağız' diyor. Eğer Çağlayan mitingi olmasaydı Davos olmazdı. 'Saadet'e vereceğiniz her oy emperyalizme karşı sıkılan yumruktur' diyoruz.
Sayın Bekaroğlu, Adaylığınız, İstanbulumuza, Milletimize hayırlı olsun. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oluş sürecini anlatır mısınız?
Genel Başkanımız Prof. Dr. Numan Kurtulmuş bey ile Büyük Kongre'den itibaren istişare ediyorduk. Yerel seçimler gelince Genel Başkan ve partimizin büyükleri istişare etmişler. 'Bekaroğlu'nun aktif siyasetten uzakta kalmak, pasif durmak gibi bir lüksü yoktur. Bekaroğlu'nun aktif siyasete girmesi ve Yeniden Büyük Türkiye Hareketi'ne katkıda bulunması gerekir' demişler. Sayın Genel Başkanımızla konuştuk. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığını teklif ettiler. Ben de bunu bir görev olarak gördüm. 'Eyvallah' dedim ve kabul ettim. Allah mahcup etmesin. Yani Bekaroğlu'nun Saadet'e yeniden geri dönmesi diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü biz söylemlerimizle, çalışmalarımızla bu camianın zaten içindeydik. Buradaydık.
En önemli sorun yönetim biçimi
İstanbul'un en önemli sorunları neler?
İstanbul'un problemlerini sokaktaki insana da sorsanız 1,2,3,4 diye sıralar. Biz bu sorunların envanterini çıkardık. Yani İstanbul'un röntgen filmini çektik. Çalışmaya devam ediyoruz. Bütün bu sorunların üstesinden gelmeyi engelleyen bir temel sorun var: O da yönetim biçimidir. İstanbul'u geziyorum. İnsanları dinliyorum. Bu konuda yapılan anketleri inceliyorum. İstanbullu 'Şehrinizin en önemli sorunu nedir?' şeklindeki soruya; Türkiye genelinde olduğu gibi,
1- 'Yolsuzluk' diyor.
2-'AK Parti ANAP'laştı' diyor.
3-'Trafik' diyor.
4-'Deprem' diyor.
5- 'Su' diyor.
Bizim dünyaya temel bakışımızın da ışığında bir kentte, insanların bulunduğu bir yerde en önemli konu; can güvenliğidir. İstanbul'da kimin ne ile karşılaşacağını kimse bilemiyor. Uzmanlar önümüzdeki yıllarda büyük bir depremin olacağını anlatıyorlar. Bu önemli bir şey. Biz bu işi bilenlere soruyor ve onlardan öğreniyoruz. Niye? Yönetim tarzı dedim. Eğer siz gerçekten demokratik, katılımcı, denetlenebilir insanlarla, saydam bir belediye yönetimi kurmazsanız, başta yolsuzluk olmak üzere bu sorunlardan hiçbirini çözemezsiniz.
Kentsel değil; rantsal dönüşüm!
Siz bu sorunları nasıl çözeceksiniz?
İstanbul'da kamuya ait büyük araziler, 'kentsel dönüşüm' adı altında 'rantsal dönüşüm'e uğruyor. Örneğin İETT'ye ait arazi satılıyor. Büyük iş merkezleri rezidanslar, oteller yapılıyor. Zaten en temel sorunlardan biri olan trafiği daha da çıkılmaz hale getiriyorlar. Bunu İstanbullulara sorsalardı, belki de halk orasının yeşil alan olmasını isteyecekti. Neyse, ben temel zihniyetimizi söylüyorum. Biz, yolsuzluk dahil, bu sorunları; İstanbul'u İstanbullularla yöneterek çözeceğiz.
1-Biz bütün projeleri teknolojideki gelişmeleri, interneti kullanarak, referandumlarla(halka sorarak) yapacağız.
2- Denetlenebilir bir belediye yönetimi kuracağız. Denetlenebilir bir yerde haksızlık, hukuksuzluk olmaz. Biz İstanbul Belediyesi'nin bütün çalışmalarını şeffaf hale getireceğiz. İstanbul'la ilgili ihaleleri naklen yayınlayacağız. İhaleleri halka açık stadyumlarda düzenleyeceğiz. Böylece yolsuzlukları ortadan kaldıracağız.
Haksız yere rant dağıtımını önleyeceğiz. İşi ehline vereceğiz. Sorunları uzmanlarla çözeceğiz. Bunun örneğini vererek İstanbul'a gelir gelmez, muhtemel depremi göz önüne alarak ilk ziyaretimizi Jeoloji Mühendisleri Odası'na yaptık. Farklı üniversitelerden öğretim üyelerinden depremle ilgili neler yapıldı, neler yapılması gerekir konusunda bilgi aldık. İstanbul belediyesi, şehrin zemin planını Japon firmasına ihale etmiş. Halbuki dünya kadar mühendisimiz var. Japon firması iki sene çalıştı, yüzüne gözüne bulaştırdı. Bizim Jeoloji Mühendisleri Odası'na geldiler. Türkiye'deki mühendislere 'Bize yardımcı olun' dediler. Şimdi yeniden etüd plana başlandı.
Deniz ulaşımı geliştirilmeli
Trafik problemini nasıl çözeceksiniz?
15 milyonluk bir şehrin trafik sorununu 'geldiğimiz an hemen çözeceğiz' demek inandırıcı olmaz. Ama yeniden keşfe gerek yok. İstanbul'un trafik çözümü metrodan geçer. Metrobüs, muhterem Hocamızın deyimiyle pansuman tedbiridir. Ayrıca sayın Topbaş metrobüsü yeni keşfetmiş gibi övünüp duruyor. Yeni değildir. Metrobüs daha önceden uygulanıp, uygulamadan kaldırılan, tercihli yoldur. Ayrıca İBB'nin ihmal ettiği fakat son yıllarda yatırım yapmaya başladığı deniz ulaşımına da büyük önem verilmeli ve bu ölçüde deniz ulaşımı geliştirilmelidir.
İmarda büyük rant!
İstanbul Belediyesi denetlenmiyor mu?
Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni denetleyen herhangi bir kurum yok. Ne yasa buna izin veriyor, ne de uygulamalarda denetim görebiliyoruz. Kararlar, tamamen kapalı kapılar arkasında veriliyor, aldıkları kararları kendileri uyguluyorlar. Özellikle neredeyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesini aşan BİT'ler, yani Belediye Şirketleri, asla ve asla denetlenmiyor. Ne alıyor, ne satıyor, bilançosu nedir? Zararı nedir? Finansal borçları nedir? Diğer borçları nedir konusunda kimsenin bildiği bir şey yok.
İmarda rant çarkı iddiaları var. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Farz edelim sizin bir arsanız var. Birisi bu arsaya müşteri oluyor. Hatta 5 liraysa 7 lira veriyor. Siz de kârlı alış-veriş diye elinizdeki arsayı satıyorsunuz. Aradan 6 ay veya bir sene geçtikten sonra belediye imar komisyonu bir imar değişikliği yapıyor. O 7 liralık arsanız 700 hatta 7 bin liralık oluyor. Mesela, önceden o arsaya 5 dairelik imar durumu görünürken, 50 dairelik imar durumu veriyorlar. Bu hem arsanın ilk sahibine büyük bir haksızlık, hem de bütün insanlarla ilgili kul hakkı var. Orada yeşil alanı, çevreyi, gelecek kuşakları katlediyorlar. Niye bunlar yapılıyor? Kapalı kapılar ardında ihale yapıldığı için.
'Biz hep kazanırız'
İnşaallah, biz hep kazanırız. Bunu kimse unutmasın. Sebeplerle uğraşmak bizim işimiz. Sonuçlar bizim değil Allah'ın takdirindedir. Allah ne dilerse o olacak. Daha 40 gün var. Ne olacağını kimse bilemez. Ama ne olursa olsun. Biz bu millete gerçekleri anlatmakta kararlıyız. Biz bunların maskelerini düşürmekte kararlıyız. Örneğin, '2010 İstanbul Avrupa'nın kültür Başkenti olacak' projesi var. 'İstanbul'u Avrupa'nın kültür başkenti yapacağım' demek, insanları aptal yerine koymak demektir. İstanbul birlikte yaşamak kültürüyle yoğrulmuş bir medeniyetin başkentidir. Gölge etmeyin, yeter. İstanbul aşığı olduğunu söyleyen Sayın Topbaş'ı bırakın, Sayın Başbakan'ın Belediye Başkanlığı döneminde
'İstanbul'a gök kafesi yaptırmam' diyen sözünü hatırlayın. Başbakan'ın döneminde başlayan, Topbaş döneminde biten yüzlerce gök kafes sayabilirsiniz. Biz geldiğimizde İstanbul'u ahlakın başkenti yapacağız. Bu medeniyeti, insanlığı, adaleti yeniden inşa etmenin sevdasındayız.Emperyalizme, sömürüye direnmek, mazlumların ve mağdurların yanında olmak doğru bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı kayboldu. Bu ciddi bir şey. O nedenle Saadet Partisi'nin 29 Mart'ta alacağı oylar son derece önemli. Saadet Partisi bu milletin vicdanıdır. Millet vicdanını 29 Mart'ta ayağa kaldırmalı. Saadet Partisi, Milli Görüş yönetimde olmadığı on senede bu millet neler neler kaybetti? Bunu tek tek anlatacağız.
Etiğe bakan yok
Belediye hizmetleri denilince aklınıza ne geliyor?
Mühendislik, estetik ve etik geliyor. Mühendislik hizmetleri bir şekilde, şöyle ya da böyle yapılıyor. Ama estetik ve etik yok. Etik derken insani, vicdani, manevi olanı kast ediyorum. Bir alt geçit veya bir üst geçit yapılırken, sadece mühendisliğine ve rantına bakılıyor. 'Ne para getiriyor? Kime ihale edeceğiz?' Etiğine bakılmıyor. İstanbul'un görüntüsüne uyuyor mu uymuyor mu? Trafiğe gerçekten faydası olacak mı olmayacak mı? Estetik olmadan belediye yönetilmez. Bir şehrin güzel olması gerekir. Orada insanlar yaşıyor. Biz medeniyet iddiasında olan bir siyasi topluluğuz. Yeni bir Dünya diyoruz. Halbuki Batı'nın insanları ezip geçen silah, savaş, borsa, kar, zarar gibi kapitalist anlayışı var. Bizim medeniyet iddiamız çok farklı. Bizde alın teri, helal, insani, vicdani, hak, hukuk, adalet gibi anlayışlar var. Dolayısıyla estetiği asla ve asla ihmal edemeyiz. İstanbul'un ranta yönelik kentsel dönüşümle bırakın bir medeniyeti, geçmiş kuşakların kurdukları medeniyetin izlerini de yok ediyorlar.
Dinin toplumdaki ruhu
Gündemde tartışmalara yol açan cip/başörtüsü meselesi var. Cipe binen başörtülü kadın bana oy vermesin mi dediniz?
Bunu derken şunu söylüyorum. Bizim Adalet ve Kalkınma Partisi'nden farkımızı ortaya koymamız gerekir. Ben de bunu örneklerle ortaya koyuyorum. Bir durakta başörtülü bir hanım 2 çocuğuyla birlikte yağmurda çamurda otobüse binmeye çalışırken, erkekler arasında bulunmaktan utanırken, o kareye başka bir manzara giriyor. Tam o sırada otobüs gibi pahalı bir jip duruyor. Başında 800 dolarlık başörtüsü, ayağında 2 bin dolarlık çizmesi, bin 500 dolarlık mantosuyla başörtülü bir cip sürücüsü duruyor. Belki öteki hanımın üzerine çamur sıçratıyor. Bu büyük bir çelişkidir. Bu olay AKP'nin farkıdır. Bu olmaz. Kim ne kadar namaz kılıyor, hacca gidiyor? Buna biz karışmayız.
BU dinin topluma taalluk eden esasları adalettir, tevazudur, haktır, hukuktur, vicdandır, insanlıktır. Bizi buraya getiren, medeniyetimizi oluşturan değerler bunlardır. Mustafa Sandal'ın şarkısında geçen 'Arabası var ama ruhu yok' mısrası gibi. Batı medeniyetinin de teknolojisi var ama ruhu yok. Bizim farkımız budur. Maalesef AKP bu ruhu da ortadan kaldırdı. Bu daha tehlikeli. Hem inançlı gözüküyor, hem de o ruhu, topluma taalluk eden adalet, insaf, tevazu, vicdan gibi şeyleri ortadan kaldırıyor. 'Efendim biz onu da yaparız, zekatı da veririz' diyemezsiniz. Dinimize göre, 'Bu parayı ben kazandım. İstediğim gibi harcarım' diyemezsiniz. Yani helal kazancını israf edemezsin. Gösteriş yapamazsın. Nasıl kazanacağınız ve nasıl harcayacağınız sınırlıdır. Biz kapitalizme karşıyız. Biz sermaye ve güç yerine insanlığı ve vicdanı koyuyoruz. İşte İslam uygarlığı, atalarımızın uygarlığı, Fatih'in şehri İstanbul böyle kuruldu. Dolayısıyla biz böyle bir ruh getiriyoruz. Kimse alınmasın. Sözlerimden birileri rahatsız oluyor. Vicdanları rahatsız. Yaptıkları işin yanlış olduğunu biliyorlar. Başörtüsü iffetin, mağduriyetin, mazlumiyetin simgesidir. Teşhirin ve gösterişin simgesi olamaz. Bunları topluma deşifre edeceğiz.
Mehmet Bekaroğlu kimdir?
1954'de Rize'de doğdu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde psikiyatri uzmanlığı yaptı. İngiltere'de Aston Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Akademik kariyerini Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı iken noktalayan Bekaroğlu, 1980 sonrasında yedek subaylığını yaparken Metris ve Gaziantep özel tip cezaevlerinde psikiyatrist olarak görevlendirildi. Siyasete Refah Partisi'nde başladı. Rize Milletvekili olarak Meclis'e girdi. RP kapatılınca Fazilet Partisi'ne geçti. FP de kapatılınca siyasete Saadet Partisi'nde Genel Başkan Yardımcısı olarak devam etti.