Ömrünü, ``an``ları fotoğraflarla yansıtmaya adayan sanatçı İbrahim Demirel, fotoğraf karelerinde yalnız gerçekliği sunmuyor; tıpkı bir ressam gibi onu biçimlendirip, bakanları somuttan soyuta doğru bir yolculuğa sürüklüyor. Duyguyu, rengi ve anı baştan sona bir şiir gibi estetik dille fotoğraf karelerine taşıyan Demirel, eserleriyle, var olanla imgenin insanın ruhunda yeniden bütünleşmesini sağlayarak doğaya bakanları yeniden düşünmeye sevk ediyor. Demirel`in fotoğraflarında, gerçekle düş dünyasının hakikatle hayalin birbirine girdiği, kesinliklerin yok olduğu yeni bir dünya başlıyor.
Sanatında 40 yılını dolduran İbrahim Demirel, artık cep telefonlarıyla bile fotoğraf çekilebilmesinin bu sanata bakışı nasıl etkilediğini anlattı. Kendisine ``Fotoğrafçı`` denmesi ``zulüm gibi`` gördüğün ifade ederek, yaptıklarının sanat olduğunu vurgulayan Demirel, ``herkesin diline `fotoğraf çekme` tabirinin yerleştiğini ama bu işin ``çekmek`` değil, ``yapmak`` fiiliyle ifade edilebileceğini`` söyledi.
Fotoğraf değil resim yapıyor
``Fotoğraf yapma``nın doğayı kopya etmek değil, ondan yararlanarak yeni ve özgün bir eser oluşturmak olduğuna dikkati çeken Demirel, ``Fotoğrafı, üç yaşındaki bir çocuk, gözü görmeyen biri de çeker ama fotoğraf yapmak ayrı bir şey. Binlerce kişi fotoğraf çekiyor ama bunların bir kompozisyon bütünlüğü olması gerekiyor ki bir sanat olsun. Doğadan yararlanılarak çekildiğinde bize ait olmuş olur, o zaman bizim eserimiz haline gelir`` dedi.
Demirel, resimde tuval, boya gibi birçok materyal kullanıldığını ama fotoğraf ``yapanların`` elinde bir tek fotoğraf makinesi bulunduğunu anımsatarak, ``Teknoloji ile sadece makine değişiyor ama üslubu ve fotoğrafı insanlar yapar. Sen makineyi kullanacaksın, makine seni değil. Bu makineyle değil, kişinin bilgisiyle orantılıdır`` diye konuştu.
Sanat olması için yapılanın bir üslubu, tarzı olması gerektiğini ama Türkiye`de fotoğrafta bunun henüz yerleşmediğini belirten Demirel, ``Dünyada fotoğraf ve resimde, o fotoğraf ve resme bakıldığında, altında bir yazı olmadan kime ait olduğu fark edilir, çünkü bir üslup ve kişiliği vardır. Türkiye`de bu yok`` dedi.
Demirel, birçok kişinin kendisine ``fotoğraf değil, resim yaptığını`` söylediğini ifade ederek, hep tek konu çalıştığını ve onun çekimi, sergisi, kitabı bitene kadar başka hiçbir işle uğraşmadığını anlattı. Fotoğraflarında, flaş kullanımına karşı olduğunu, eserlerini ortaya çıkarırken biçime çok önem verdiğini ve genellikle ters ışık kullandığını dile getiren Demirel, bir kişinin ``fotoğraf çekmek değil yapmak istiyorsa`` önce neyi, neden fotoğrafladığını bilmesi gerektiğini dile getirdi. Fotoğraf sanatında kendisini 3. kuşak olarak tanımlayan ve yeni kuşağı daha şanslı gören Demirel, ``Onlar bizim kadar yorulmadılar. Biz fotoğrafla ilgili banyodan tutun da içine konacak sıvıya kadar her şeyi kendimiz hazırladık. Şimdi çekiyorlar, dijitalde oynuyorlar ama çekerken bilinçli çekmek lazım. Gençler teknoloji içinde yetiştiği için avantajlı. Fotoğraf sanatı Türkiye`de de mutlaka gelişecektir, üslup da oturacaktır`` diye konuştu.
Sanatındaki 40 yılını değerlendiren Demirel, fotoğrafla bağını ``Beğeni olması bir sorumluluktur, daha iyisini yapmayı gerektirir. Bu iş, fotoğraf ve sanat benim için yaşam biçimi...`` sözleriyle anlattı.
Türkiye`nin insan ve yaşam haritasını çizdiği ``Anadolu`yum Ben``, ``Toprak Ana`` ve ``Anadolu`dan Can Pazarı`` üçlemesi ile ``Tek Ağaçlar``, ``Kurban``, ``Kırk`` gibi eserlerinden doğan arşivinin zenginliğinin hatırlatılması üzerine Demirel, kendisinde Türkiye`nin görsel tarihinin bulunduğunu ifade etti. Demirel, sanatını zevkle devam ettireceğini, çünkü her yaşadığı durumun kendisine yeni malzemeler çıkardığını dile getirerek, şunları söyledi:
``1968 yılından bu yana hiç aralıksız fotoğraf yaptım. Hocalık, sergi var ama fotoğrafa hiç ara vermedim. Türkiye`yi karış karış gezdim. Şimdi de dünyayı dolaşacağım 30-40 ülkeyi dolaştım. Fotoğraf sanatı sevmekle ilgilidir. Her gün yeni şeyler öğreniyorum. Geçmiş fotoğraflarımdan bazılarına bakınca ben bunu niye çekmişim diyorum. Bunun sonu yok, `oldum` deniniz mi, heyecan bitince her şey biter.``
Hayali fotoğraf müzesi kurmak
Elinde bir müze açılacak kadar fotoğraf bulunduğunu ve aynı zamanda bir resim koleksiyoneri olduğunu vurgulayan Demirel, şöyle devam etti: ``Bende, Türk sinemasının bütün yönetmen, yapımcıları gibi tüm önemli isimleri ile yazarların portresi var, toplam 550 tane. Bu arşiv bir tek bende var. Şimdi de tiyatrocuları çekiyorum. Kitapların tüm dünyadaki 76 fotoğraf müzesinin tamamına, üniversitelere gidiyor, amaç satış değil, insanların ulaşması.
Bunun yanında, dünyanın en büyük resim koleksiyonu bende var. Elimdeki tüm eserleri sergileyebilmem için 2 bin metrekare yer lazım. Bu nedenle aslında başkente bir resim müzesi kurulması benim idealim. Yıllardır bunun mücadelesini veriyorum. Kimseden bir şey istemiyorum, sadece resimleri vereceğim ve tek talebim yer.``
Yeni projelerinden de bahseden Demirel, Yemen`de mimari ve insan ağırlıklı çalışma yaptığını, 12 Şubatta ``Kireç Beyazı``, daha sonra da ``Dünya çocukları`` ile ilgili sergisinin açılacağını, ``Pencereler`` ve ``Yemen`` kitabının hazırlandığını anlattı. Baskıya hazırlanan ``Kınık`` başlıklı çalışmayı da Teoman Altınok ve Haluk Güldür ile yürüttüklerini belirten Demirel, tüm bu projelerin yıl içinde tamamlanacağını bildirdi.
Öte yandan arşivinde, kendisine ait 650 portresi bulunan Demirel, ``hiç kimsede kendisinin resmedildiği bu kadar portre bulunmadığını`` sözlerine ekledi.
Fotoğraf çekmiyor, yapıyor
Kendisine 'Fotoğrafçı' denmesini 'zulüm gibi' gördüğünü ifade eden İbrahim Demirel, yaptığı fiilin 'fotoğraf yapmak ' olduğunu söyledi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-02-14 11:25:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara