Dolar

34,8956

Euro

36,6715

Altın

3.013,01

Bist

10.058,63

Hukuku vicdanla bütünleştirmek...

Kutsal olan devlet değildir. Kutsal olan yurttaşlardır. Devlet, yurttaşların haklarını korumak ve kollamak için oluşmuştur.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-02-06 12:45:00

Hukuku vicdanla bütünleştirmek...


Aydın Işık*

Dokunulmazlıkları genel olarak ve bütün boyutlarıyla tartışmamız gerekir. Seçilmişler ve atanmışlar arasındaki farklılıkları, hayatın pratiklerine bakarak ortaya koymamız gerekmektedir. Seçilmişlerin, atanmışlar üzerindeki etkileri iddia edildiği gibi değildir. Seçilmişler halk tarafından sorgulanmaktadır. Seçilmişler zaman zaman da seçmenin çok sert tepkileriyle karşı karşıya gelmektedir. Halk vekillerden istediği taleplere bir cevap bulamadığı zaman, oylarıyla onları cezalandırmaktadır. Dolayısıyla, halk vekillere kısıtlı bir imkan vererek onları kendisi denetlemektedir.

Seçilmişlerin dokunulmazlıkları uzun vadeli bir süreci kapsamamaktadır. Fakat atanmışların dokunulmazlıkları da uzun vadeli bir süreci kapsar. Dolayısıyla da kimi liderlerin Kızılay Meydanı?nda politik aktörlükle, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için halka karşı ajitasyon yapması, bu davranışının samimi olmadığını gösterir. Politik aktörlerin, siyasette izledikleri yollar etik davranış kurallarına aykırılık arzetmektedir. Özellikle dokunulmazlık konusundaki samimiyet ve ciddiyet, kendisini Türkiye?nin etkili ve yetkili tek mercii gören ayrıcalıklı yaklaşık iki milyon beş yüz bin bürokrat sınıfın dokunulmazlıklarının kaldırılmasında gösterilmemektedir. Buna karşı ciddi bir tavır ortaya koymamız gerekmektedir.

İddia edildiği gibi, bugünkü iktidarın bürokrasinin üzerinde bir etkinliğinin olmadığını bizatihi Başbakanın ifadelerinde bulmak mümkündür. Şu anki Başbakanımızın ?iktidar olduk, ama muktedir olamadık? ifadesi dehşetengizdir ve ürkütücüdür.

Bizler demokrasiyle değil bürokratik diktatörlükle idare edilen bir ülkenin çocuklarıyız. Burası Ebedi ve ezeli dokunulmamazlıkları olan büroratların yaşadağı bir ülkedir. Kimi bürokratlar emekli olduktan sonrada mümtazlıkları devam ettirmekte onlar ve çevresi koruma altına alınmaktadır. Emekliliklerinden sonra çok önemli kurumların başına getirilmektedirler.

Atanmışlar halka hizmet etmek üzere ücret karşılığında kendilerine verilen sorumlulukları aksatmaksazın yerine getirmek üzere atanmışlardır. Ancak zaman zaman atanmışlar sorumluluk sınırların aşarak kendilerini ülkenin tek yetkili karar merci olarak lanse ederek halka karşı jakobence davranmaktadırlar.

Anayasayı tek başına değiştirebilecek güce sahip olan bugünkü hükümet bürokrasinin yanlış uygulamaları ve yanlış tutumu nedeniyle feveran etmektedir. Bunu, bürokratlar zaman zaman iktidara direnme gücünü kendinde bularak bariz şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla da iktidar olmanın muktedir olmakla aynı manaya gelmediğini müşahade etmekteyiz. İdeolojik bir sınıfın aba altında bir değil dört sopa birden gösterdiği ve zaman zaman da iktidarları tehdit ettiği, onları devirdiği, başbakanlarını idam ettiği bir demokratik geleneğe sahip olduğuna ve bunun varlığını sürdürdüğünü görmekteyiz.

Bu gelenek adeta dokunulmazlıklar konusunda bürokrasiyi şımartmış ve ona psikolojik destek sağlamıştır. Hiç kimse bu ülkedeki ortak değerleri kendi malıymış gibi ve salt bütün bu değerlere o sahiplik ediyormuş gibi yansıtmaya kalkma hakkına sahip değildir. Bu ülkede halklar tarafından ortak kabul edilen bütün değerler toplumun bütün katmanlarına aittir. Topluma ait dokular da birileri ben sahip çıktım gibi bir söylemde bulunamaz. Toplumun kendi dokularına kendisi sahip çıkmaktadır. Bu ülkedeki ortak değerler hepimizindir. Hiç kimsenin ideolojik davranmak hakkı ve yetkisi yoktur.

Hele birde yasama gücünü elinde bulundurma hakkı bulunanların hukuka aykırı, ayrıcalıklı bakış açısına sahip olmaları etik açısından, sosyal ve siyasal açıdan felaketleri beraberinde getirecektir. Bir zümrenin hukuku kendi elinde bulundurması ne kadar yanlışsa hukuku ideolojileştirmek bir o kadar yanlıştır. Yargıyı ve hukuku hertür etkileşmeden uzak tutmanın yolu vicdanla hukuku birleştirmekten geçer. Dolayısıyla rejimlerin hukuka gölge düşürmemesi için sistemin ideolojik yapılardan arınması gerekir. Ancak bu anlayışla bütün yurttaşlara eşit mesafeden bakarak adil olma yolu görünebilir. Aksi takdirde güvenin sarsılması kaçınılmaz olacaktır.

Hukukun gerçek kaynağı insandır. Vaz edilen yasalar keyfi olarak yürütülürse, o zaman yurttaşlar, kendilerine hükmedenlere karşı güvenlerini yitirirler. Özgürlük adına en uygun yönetim biçimi demokrasi diyeceksiniz. Bir yandan da keyfi davranacaksınız. Bu keyfilik sonucunda yurttaşların güvenlerini yitirmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Özgür ve şeffaf toplumlar ideolojilere ve keyfi muamelelere yaslanamaz. Hukuk normu etkin değilse meşruluğunu yitirir. Keyfi dayatmacalar toplumsal sözleşmeyi gölgeler, bu da bireyin haklarının korunması için sivil itaatsizliği kaçınmaz kılar.

Özgürlük devletin meşruluk ölçütüdür. Özgürlüğe giden yolları tıkamak hukukun önünü tıkamaktır. Bugün çok basit bireysel haklar talep etmek ciddi sorunlar çıkarmaktadır. Toplumsal olguları değerlendirirken toplumun öncelikli taleplerini dikkate almak ve hayatı yaşanabilir hale getirmek bugünkü sistemin sorumluluk alanına girmektedir.

Dokunulmazlıklar bugünün sorunu ve konusu değildir. Bugüne dayatmak ve iktidarın önünü kesmek ideolojik dayatmalardan başka bir anlam ifade etmez. Cumhuriyet tarihi boyunca dokunulmazlıklar süregelmiştir. Daha çok dokunulmazlık zırhına bürünmüş olanlar sistemle yakınlığıyla bilinenlerdir.

Bu ülkede seçkin bir sınıfın olduğunu, bu ülkenin imkanlarından diledikleri gibi yaralandıklarını ısrarla dillendirmeliyiz. Bu seçkin sınıfın üstünde bir güçte yoktur. Onlar da kendilerinden başka güç tanımadıklarını zaman zaman ortaya koyarlar. Alt ve üst kimlik tartışmasının yaşandığı bir toplumda; hukukun bağımsızlığının, toplumsal eşitliğin ve sosyal dengelerin sarsılması kaçınılmazdır. Etkin ve yetkili mercilerin daha fazla dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Türkiye, haraç, şantaj, insan ve silah kaçakcılığı, uyuşturucu gelirleri ve kayıt dışı paralarla yaklaşık 125 Milyar $ ekonomik yaranın bulunduğu bir ülkedir. Bu ülkenin hukuku ve vicdanı birleştirecek yeni açılımlara ihtiyacı vardır. İnsan haklarını veya tüketici haklarını tanımlamak yerine, hakları bütünsel olarak algılamak ve bütünsel olarak toplumun bütün katmanlarının yararına hayatın pratikleri haline getirmek, sorumluluk sahiplerinin alanlarına girmektedir. Bunu ihmal etmek toplumsal bütünlüğü yaralamak anlamına gelir. Her ihtilal döneminde bu ülkede ciddi yaralar olmuştur. Bu yaraların tedavisi halka ağır bedeller ödetmeye sebebiyet vermiştir. Hukukun önünde eşitlik ilkelerinin hayata dönüşmesi hepimizin talebi olmalıdır.

Kutsal olan devlet değildir. Kutsal olan yurttaşlardır. Devlet, yurttaşların haklarını korumak ve kollamak için oluşmuştur. Uygar tüm toplumlarda yurttaşların taleplerine öncelik verilir. Burada da kollanması gereken halklardır.


*Araştırmacı-yazar.

SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara