Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünya gündeminin ilk sırasına yerleşen Gazze çıkışı, pek çok habere konu oldu, Peki Türkiye'nin önde gelen köşe yazarları bu olayı nasıl değerlendirdi? İşte Türk basınından bir köşe yazarı seçkisi
Fehmi Koru (Yeni Şafak): Sahici, kendiliğinden ve insancıl...
Davos'ta yaşananların Türkiye'ye ve dünyanın dört bir köşesine yansımaları herkesi düşündürmeli. 'Güçlü olan haklıdır' yanlış felsefesine isyan noktasına kadar gelen global kitleler, Tayyip Erdoğan'ın kişiliğinde, kendilerine dişli ve sözünü sakınmayan bir lider buldu.
Bazıları 'sözünü sakınmama' özelliğini bir eksiklik sayma eğilimindeler. Oysa hem yeri (dünya liderlerinin toplandığı Davos) hem de zamanlaması (üç hafta süren İsrail saldırılarının sebep olduğu Gazze'deki insanlık trajedisinin ertesi) açısından Başbakan Erdoğan'ın sergilediği -sözlerine de yansıyan- öfke, Gazze trajedisine dünyanın dört bir tarafında duyulan hisleri birebir yansıtıyor.
Öylesine kendiliğinden, sahici ve insancıl bir tepki sağanağı...
Türkiye İsrail'in ve İsrail'de yaşayan insanların yabancısı olan bir ülke değil; iki ülkenin insanları arasındaki ilişki 500 yıl öncesine dayanıyor. İsrail'i ilk tanıyan ülkelerden biriydi Türkiye ve yedi yıldır iktidarda bulunan Ak Parti ikili ilişkileri daha da geliştirmek için bugüne kadar sürekli çaba gösterdi; en yakın tabanından gelen itirazlara, uzak çevrelerin akıl almaz yakıştırmalarına rağmen...
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Bir başbakan, bir lider, bir duruş...
En çarpıcı ifade şuydu:
'Gezegendeki çok kişinin söylemek istediklerini dile getirdi...'
Bu sözler Türkiye'den değil Yunanistan'dan. Bu ülkenin devlet televizyonu NET Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki gün Davos'ta malum panelde söylediklerini ve tavrını böyle yorumladı.
İlk yorumlarında tarzı yüzünden, tarzını bahane ederek Başbakan'a 'saldırma'ya hazırlanan politik ve medyatik muhalifler dahi dün gün içinde tavırlarını değiştirmek zorunda kaldılar.
Şunu hemen söylemek gerek:
Başbakan'ın Davos'ta Simon Peres karşısında ve o koşullarda aldığı tavır ve söylediği sözler hem iç hem dış politikada sonuç verecek niteliktedir.
Başbakan'ın ne denli 'sahici' olduğu, doğru zamanda, yerinde, hızlı, cesur ve sonuç veren tepkileriyle bir kez daha ortaya çıkmış, üstelik bu kez dış politik arenada çıkmıştır.
Bu özellikler, bir lideri tarif eder.
Mehmet Altan (Star): Gazete tomarını karıştırırken...
Bir tanesi dikkatimi çekiyor...
Çünkü...
Sürmanşetinde '7 yıldır ilk doğru işini yaptı' başlığı var...
Doğru iş ne?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres'e:'Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz' demesi.
Bunu Saadet Partisi'nin yayın organı Milli Gazete söylemekte...
* * *
Milli Gazete Başbakan'a bir de öğüt veriyor:
'Sakın yine geri adım atma'...
Çünkü iddiaya göre tekerlekli sandalye mahkûmu Şeyh Ahmet Yasin sabah namazı çıkışı İsrail tarafından öldürüldüğünde, Erdoğan İsrail için, 'soykırım' ifadesini kullanmış ama sonra 'geri adım' atmış...
Ahmet Kekeç (Star)
Tabii, siz geleneksel sağır duyarlığınız gereği 'aşağılama' yolunu tercih edeceksiniz...
'Davos'ta Kasımpaşa havası' diyeceksiniz...
'Erdoğan'ın Peres'in tuzağına düştüğünü' söyleyeceksiniz...
'Pazarlamacı Başbakan, Azarlamacı Başbakan oldu...' diye tekerlemeler üreteceksiniz...
'Bir çuval inciri berbat ettiğinden' yakınacaksınız.
'Erdoğan büyük takibe alındı' diye aba altından sopa gösterme cihetine gideceksiniz...
'Türkiye'nin dış politikada çuvalladığını' öne süreceksiniz...
'Bu mu derin strateji?' diyerek, zaten hedef tahtasına koyduğunuz danışmanla yarım kalmış hesabınızı göreceksiniz...
'Davos ruhunun öldüğünden' dem vuracaksınız...
Elinizin altındaki değerlere, 'alemi kör, milleti sersem' yerine koyan analiz yazıları yazdıracaksınız...
Herşey mümkün...
Herşey beklenir sizden...
Mahir Kaynak (Star): Düello
İki kişi yarıştığında taraflardan biri galip gelir ama hiçbiri yok olmaz ve yeniden yarışabilirler. Ancak düello bir kere yapılır ve tekrarlanamaz.
Erdoğan ile Peres arasındaki tartışma bir yarış mı yoksa bir düello muydu? Şüphesiz söz konusu olan iki ülkeden birinin yok olması değil, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerdir. İsrail'in Gazze'deki operasyonu normal sınırların dışına taştı, öldürülen insanların sayısı ve kimlikleri, özellikle çocukların hedef alınması büyük bir tepki yarattı.
Erdoğan'ın kullandığı dilin diplomatik teamüllerin dışına çıktığını söyleyenler, olayların da teamüllerin dışında olduğunu ve bir saldırıya karşılık vermenin ötesine taştığını gözardı edemez. İsrail Hamas'ın saldırısı karşısında kendini savunduğunu söyleyebilir ama savunmanın her önüne geleni öldürmek olduğunu söyleyemez.
Mustafa ERDOĞAN (star): Davos kimin krizi?
Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta düzenlenen Gazze konulu paneli son anda terk etmesi geniş yankı uyandırdı.
Tahmin edilebileceği gibi, Başbakanın konuşması ve izleyen tepkisi İslám dünyasında ve Türkiye'de adeta bir coşku havası yaratırken, Batı dünyasında şimdilik belirgin bir Türkiye karşıtlığına neden olmamış görünüyor.
İlginç olan şu: Aynı paneldeki konuşmasında ülkesinin Gazze'ye saldırısını hararetle savunan ve Başbakan Erdoğan'a karşı sesini yükselten İsrail Cumhurbaşkanı Perez daha sonra bu tutumundan dolayı Erdoğan'ı arayarak özür diledi. Buna karşılık, Türkiyeli kimi yorumcular -saçmalayan 'uluslararası ilişkiler' profesörleri dahil- olayın bu şekilde gelişmesinin suçunu Başbakana yükledi ve bunun Türkiye'nin dış politikasını darbeleyeceğini buyurdular.
Başbakan Erdoğan'ın söz konusu panelde sergilediği tutumun böyle ortamlarda izlenebilecek ideal bir tarzı yansıtmadığı açık. Başbakan toplantıyı öfkesini açıkça yansıtan jestlerle terk etmek yerine, her şeye rağmen sükûnetini muhafaza ederek, meramını daha özlü bir şekilde ifade etme yolunu seçebilirdi. Ne var ki, bu durumda uluslararası camiadan belki hiç tepki çekmezdi, ama bu sefer de uluslararası kamuoyunun dikkatini İsrail'in zulmüne çekmek mümkün olmazdı.
Taha Akyol (Milliyet): Erdoğan iyi mi yaptı?
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Başbakan'ın Davos'taki konuşma ve tavırlarında doğrularla yanlışlar iç içe... Elbette Libya lideri Kaddafi'nin çadırında hakaretleri kuzu kuzu dinleyen Erbakan gibi davranmamalıydı. Paneli yöneten David Ignatius'un tarafsızlık ve nezaket kurallarına aykırı tutumuna elbette tepki göstermeliydi. Paneli terk etmesi de anlaşılabilir bir davranıştı.
Peres'in 'Mübarek ve Abbas durumu sizden çok daha iyi biliyor... İstanbul'a füze yağsa siz ne yapardınız?' gibi nezaketsiz laflar ederek yüksek sesle konuşmasına karşı da elbette Türkiye'nin Başbakan'ı bir tepki göstermeliydi...
Engin Ardıç (Sabah): Türkiye, Osmanlı olduğunu hatırlıyor
Hadi hadi, dürüst olun, açık konuşun: Başbakan, açık oturumun yöneticisi David Ignatius'a da, Şimon Peres'e de 'bozuğunu atıp' toplantıyı terkedince içinizden 'ulan helal olsun' demediniz mi?
Peki, gecenin köründe onu karşılamak üzere Yeşilköy'e koşan binlerce kişiyi görünce aklınızdan 'hop ninnayı ninnayı, Kılıçdaroğlu aldı havayı' şeklinde bir türkü de mi geçmedi?
Hatta 'AKP'ye oy vermeyecektim ama şimdi vereceğim' diye düşünenler de mi çıkmadı aranızdan?
Yalan söylüyorsunuz.
Bu yalan, George Bush'a ayakkabı fırlatan Arap gazeteciyi alkışlayıp şimdi de 'Erdoğan yanlış yaptı' edebiyatına yatanların ikiyüzlü çıkarcılığını andırıyor...
Aydın Doğan'a daha iyi uşaklık edebilme kuyruğuna girenlerinki kadar zavallı bir tutum bu.
Haşmet Babaoğlu (Sabah): Davos'a bakmak: Samimiyet testi!
Davos'ta olup biteni izlerken... İlk tepki olarak şu sözler dudaklarımdan döküldü: 'Ohh! Nihayet!..'
Evet, nihayet birisi kalkıp dünyanın gözü önünde üzerindeki politikacı kılığını sıyırıp atmış ve içinden geldiği gibi; en doğal tavrıyla konuşmuştu...
O birisi, bizim Başbakan'dı.
Ne diplomatik nezaketin bizi yıllardır bıktıran sahtelikleri ne politikanın dolambaçlı anlatım yolları...
Peres'in muhataplarını küçümseyen yaklaşımı ve oturumun moderatörünün saygısız tutumu karşısında Başbakan düşüncelerini en sert biçimde dile getirmiş, sözü kesilmek istendiğinde de çekip gitmişti.
Bunları izlemenin yarattığı ferahlık duygusunu bilmeyene anlatmak zor.
Mehmet Barlas (Sabah): Doğru olan böyle bir açık oturumun yapılmamasıydı
Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki açık oturumu öfkeyle terk etmesine doğal olarak farklı kesimlerden değişik yorumlar geliyor.
Bunların arasında iki kıdemli diplomatımızın Erdoğan'ın davranışına yönelttikleri eleştirileri, Milliyet'ten Bahar Bakır şöyle haberleştirmişti:
İlter Türkmen Bu öfkeli tutumun çok yansımaları olacak, vahim bir durum. Ne olursa olsun iki ülke arasında sert rüzgârlar esecek. Erdoğan son zamanlarda fazla duygusal ve sinirliydi. Başbakan'ın en büyük hatası Hamas ile paralellik kurması.
Özdem Sanberk- Erdoğan haklı olduğu yerde haksız duruma düşürdü kendini. Erdoğan, tam bir dış politika gafı yapmıştır.
Başbakan Erdoğan, Davos'taki davranışına bu tür eleştirilerin geleceğini biliyordu. İstanbul'a dönüşünde gece yarısı basın toplantısı yaparken, 'Ben diplomasiden değil, siyasetten geldim. Davranışlarım diplomatlarınkine, hele monşer diplomatlara hiç benzemez' doğrultusunda bir ön-savunma bile yapmıştı.
Aslında diplomatların hiç öfkelenmeyecekleri ve duygularını gizlemeyi başarabilecekleri konulu düşüncelerin pek doğru olmadığını, Türk diplomasisinin yakın tarihinden iki örnek vererek kanıtlayabiliriz.
Ayşe Böhürler (Yeni Şafak): 'Davos böyle rajon görmedi'
Havaalanında başbakanı karşılamaya gelen kalabalığın ellerindeki pankartlardan birisinde yazan bu yazı aslında kalabalığın duygusunu çok iyi ifade ediyordu. İzlediğimiz her saniyede kanımızı donduran ve herkese 'helal olsun insanlığını konuşturdu' dedirten başbakanımızın Davos'ta ki tutumu Türkiye'de ulusal gururu adeta şahlandırdı. Sadece bununla da kalmadı tüm dünya halklarının gözünde politik hesapların ötesinde insanca bir çıkışın, onurlu ve kimlikli bir duruşun sembolü oldu. Tayyip Erdoğan'ı dünyayı etkileyen ve değiştiren liderler arasına yerleştirdi.
Bu ülkenin başbakanı kendisine haksızlık yapılmasına ve kendisini hedef alan yüksek tonda yapılan bir konuşmayı kabullenmeyerek ülkesinin onurunu korudu. Ambargo, abluka ve bombalar altında yaşamaya zorlanan bir halkı savundu, Hamas'ı değil.
' Bizi Hüsnü Mübarek anlıyor, Mahmut Abbas anlıyor, siz anlamıyorsunuz' sözlerine, 'ben onlardan farklıyım, çaresiz insanların öldürülmesine ses çıkarmamazlık edemem' itirazını içeren hareketi ve söylemi ile insanlığını politikanın önüne yerleştirdi. Sadece bugün sokağa dökülen Gazzelilerin 'Gazze seni seviyor' yazdığı pankartlara değil, insanlığın kalbine de ismini yazdırdı.
Erhan Başyurt (Bugün): Erdoğan haklı olmasaydı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta çektiği rest, ilk anda şok etkisi yaptı.
Bugüne kadar hiçbir başbakanın restini, böyle canlı izlememiştik. Üstelik rest çekilen isim, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres idi.
Peki Başbakan, gösterdiği sert tepkide haklı mıydı?
Cevabım, 3 nedenden dolayı 'evet, haklıydı'.
Birincisi, Erdoğan'a 12 dakika söz hakkı verilmesine rağmen, Peres'e 25 dakika konuşma imkanı sağlandı.
Oysa bu tür toplantıların adabı, bütün konuşmacılara eşit imkan tanımak. Açıkça bir söz hakkı gaspı var.
***
İkincisi, Peres konuşmasını yüksek sesle ve zaman zaman Erdoğan'a dönerek, el hareketleriyle yapıyor.
Dahası, konuşmasında Erdoğan'a oldukça yakışıksız cümleler kullanıyor.
'Mübarek ve Abbas, sizden daha iyi biliyor..'
'İstanbul'a her gün, 10- 100 roket düşse ne yaparsınız?'
Türkiye'nin PKK terör örgütü ile mücadelesini diline dolayan İsrailliler, bir şeyi gözden kaçırıyor.
Ahmet Taşgetiren (Bugün): Bebek katili, terörist kim? Gazze'de?
Bebek katili' deyince bizde kim hatırlanır?
-İmralı sakini... -Peki İmralı sakininin tanımı nedir? -Terörist! -Peki, kaç bebeğin katlinden sorumludur İmralı sakini? -? -Üç, beş, on, yirmi, otuz? -Eh, işte o kadar! ....
Gazze'de 'Bebek katili' tanımlamasına en çok uyan kimdir? -Herhalde bombardımanlarıyla 400 çocuğun ölümüne yol açanlar. -Peki onu yapan İsrail ise, terör örgütü neden İsrail olmuyor da, Hamas oluyor? -Hamas örgüt, İsrail devlet, herhalde onun için. -Demek devlet olarak yüzlerce bebeği öldürseniz terörist olmuyorsunuz, örgüt olarak üç-beş tane roket atsanız terörist oluyorsunuz. Bu diyalog, 'Hamas terör örgütü' ön yargısından yola çıkıp, Türkiye - Hamas ilişkisini AK Parti hükümetinin günah hanesine yazmak ve son olarak DAVOS'tan, Başbakan Erdoğan adına 'Skandal' çıkarmak isteyenlerin mugalata mantığının ne kadar çürük olduğunu ifade ediyor. Gazze'de 'gerçek terörist'i görmek istemeyenlerin birisinin Şimon Peres olması yadırganmaz. Ama Türkiye'den kalkıp Peres'in arkasında saf tutmak yadırganır. Hatta, o, moderatör adına skandal, Peres adına ayıp görüntülerden sonra, telefon açıp Başbakan Erdoğan'dan özür dileyen Şimon Peres bile onlardan daha masum kalır. Gazze deyince insanlık adına Tayyip Erdoğan'ın alnının ışıdığını söylemek sadece hakşinaslık olacaktır.
Kürşat Bumin (Yeni Şafak): Sühûletle
Medyada yer alan haber ve yorumlardan da anlaşıldığı gibi Başbakan'ın Davos'ta ortaya koyduğu tepki toplumda büyük bir kabul görüyor.
Sadece dünkü gazete manşetleri bile Davos'ta estirilen havanın başta gazeteci milleti olmak üzere toplumun büyük bölümünü nasıl mutlu kıldığının bir delili. Hatta öyle ki, 'tokat'lı ve 'şamarlı' manşetler bir yana, olaylı oturum karşısında Posta gazetesi bile heyecanını gizleyememiş: 'Biri bunları söylemeliydi'. Bu ortak ruh hali o derece güçlü ki, hükümet karşısındaki tavrı bugüne kadar malum olan Yeni Çağ da kayıtsız kalamamış; 'Helal olsun' diyor manşetinde.
Yeri gelmişken Radikal gazetesinin dünkü manşetine de değinelim, eksik kalmasın. Gazetenin 'Davos'ta Kasımpaşa havası' manşeti -olay sonrası ülkeyi saran 'politik pathos'a katılmasak da- en 'acımasız' başlıklardan birisiydi herhalde. Başbakan'ın toplantıda ortaya koyduğu ve bütününde değil ama parçalarına ayırmak şartıyla eleştiriyi hak eden tepkisinin bu türden tamamen 'iç polemikler'i çağrıştıran bir üslupla baş sayfaya taşınması aydınlatıcı olmaması bir yana tamamen yanlış bir seçimdi.
Davos olayına ilişkin yayınlarda hakim olan yorum 'yeni bir tarihin yazıldığı' yönünde.
Taha Kıvanç (Yeni Şafak): Davos'ta komplo
Eskiden olsa Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e sert çıktığı paneli, İsviçre'nin Davos kentindeki salonda kanlı-canlı izlerdim; son yıllarda toplanıp dağılıyorlar, nice sonra haberimiz oluyor.
'Dünya Ekonomik Forumu' (DEF) adını taşıyacaksınız, dünyanın 1929'dan buyana yaşadığı krizi öngöremeyeceksiniz; olur şey mi bu? 'Bırakalım, kongre eğlensin' deyip çoğumuz insanın soğuğu iliklerine kadar hissettiği Davos'tan uzak duruyoruz.
Bu yüzden tarihin belki de en önemli politik restine sahne olan oturumu kanlı-canlı izleme fırsatını kaçırmış oldum. 'Benim için bu son' sözünü tutar ve Davos'tan uzak durursa Tayyip Bey, gelecek yıldan itibaren politik katılım da düşer...
TTayyip Erdoğan yüzsüzlüğe, vurdumduymazlığa, başkalarını hiçe sayan aldırmaz tavra isyan etmekle kalmadı Davos'ta, İsrail'in yüzüne de ayna tutmuş oldu. Nobel Barış Ödülü sahibi Şimon Peres toplantıda söylediklerine, söyleme tarzına, ses tonuna, yüz ifadelerine bir daha bir daha göz atsın; sanki baktığı kendisi değilmiş gibi göz atsın ama, bir saniyesini bile beğenmediğini fark edecektir...
Nuh Gönültaş (Bugün): İsrail Türkiye'siz yapamaz!
Doğrusunu isterseniz Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta yaptığı konuşmayı duyunca nasılda heyecanlandığımı anlatmaya kalksam buna kelimeler yetmez!
Şimon Peres'in küstahça, sesini yükselterek, İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamı överek sürdürdüğü konuşmasına verilen cevap kelimenin tam anlamıyla 'Tam yerine geldi manzara koyduk' tarzındaydı.
Gözlemim o ki, Tayyip Bey'in İsrail'e posta koyması Türk Milleti'nin içindeki, büyük devlet olma, etkin devlet olma, imparatorluk varisi olma duygularını ateşliyor. Bu konuşma İsrail kurulduğundan beri Türk milletinin hiç duymadığı bir sert çıkışı ifade ediyor. Bu yüzden olacak millet, Davos dönüşü, hem de gece yarısında Başbakan'ı karşılamak için yollara döküldü. Binlerce İstanbullu gece yarısı saat 3'e kadar Başbakan'ı karşılamak için havaalanında bekledi.p>
OO saatte, trafiğin en sakin olduğu bir saatte E-5 karayolu tıkalıydı. Türk bayrakları ile Filistin bayraklarını yan yana dalgalandırıyordu vatandaşlar. Pankartlardaki 'Dünya böyle lider görmedi', 'Başbakanın kralı, Kasımpaşalı', 'Sana helal olsun Kasımpaşalı' gibi sözler halkın İsrail Cumhurbaşkanı'na atılan Osmanlı Tokatından dolayı coşkusunu, memnuniyetini yansıtıyordu. Herkes birbirine 'İşte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı böyle olmalı' diyordu. Gerektiğinde yumruğunu masaya vuracak... Dik durması gerektiğinde dik duracak... Zalimin karşısında mazlumun yanında olacak...
Hakan Aygün (Bugün): Gözyaşlarımı zaptedemedim...
Öncelikle belirtmeliyim ki, ben de olsam Erdoğan'ın yaptığını yapardım.
'Dış politikadaki sümsüklüğümüzün' yıprattığı gururum tamir oldu, ağlayabilirdim bile.... Zaten, dün Gazze'deki Türk bayraklı Erdoğan mitingini görünce, gözyaşlarımı daha fazla zaptedemedim...
Erdoğan'ın açıklamalarıyla iç kamuoyunda ve Arap dünyasında büyük puan topladığı tartışmasız. Ama unutmamalıyız ki, Araplar kutsal topraklar konusunda Türkiye'nin öne çıkmasından içten içe nefret edecektir. Geçmişte hep böyle oldu, yine öyle olacak.
Çünkü sonuçta Arap değiliz. Araplar işe böyle bakar! Batı dünyası ise Erdoğan'ı bambaşka algılayacak. Çünkü Erdoğan, bütün bu çıkışlarını Müslüman bir ülkenin Başbakanı olarak yaptı. Batı'da algılanması giderek anti-semitizm şeklinde olacaktır. AKP iktidarı şimdiye kadar ABD ve İsrail'le iyi ilişkiler götürdü. ABD ve İsrail, Türkiye'deki ulusalcı muhalefete karşı AKP'yi ehven-i şer görerek destekledi. Peres'in Erdoğan'ı arayıp 'barış çubuğu' tüttürmesine bakmayın. Artık 'alttan oyma' harekatı başlayacaktır. Çünkü diplomasi, 'posta atma' değil 'politika yapma sanatı'dır.
Çetin Altan (Milliyet): Sonra... Sonradan sonra soğan doğra...
Şimdi Davos'ta olup bitenler hakkında da, kim bilir ne gümbürtüler kopacak:
- Türkiye'nin prestijine gölge düştü...
- ...
- Türkiye'nin prestiji asıl şimdi yükseldi.
- ...
- Diplomatik bir skandal.
- ...
- Skandal göze alınmadıkça, kahraman olunmuyor.
- ...
- Türkiye nereye süpürülüyor?
- ...
- Kimsenin gücü yetmez Türkiye'yi istediği yere süpürmeye.
* * *
2009 yılı, hani sanki bir engerek ıslığı gibi başladı.
Gizli ve resmi çetelerin 'abi'lerini bile taşladı; yönetilen çaresiz yığınların da, geçimlerini haşladı.
* * *
Hiç değilse, biraz güneş açaydı.
Melih Aşık (Milliyet): Gazze savaşı!
Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta Gazze panelini terketmesi, yabancılar karşısında ezilmeyen hatta gereğinde tepki koyan bir Başbakan özleyen halkımızda olumlu duygular yarattı.
Evet panel moderatörü (yöneticisi) saygısızdı. Ancak gösterilen öfke ölçülü müydü?
CHP'li Onur Öymen soruyor:
- Sayın Başbakan aynı öfkeyi neden Irak'ta askerimizin başına çuval geçirildiğinde göstermedi. Irak'ta yüz binlerce masum öldürüldü. Halen Afganistan'da kadın çoluk çocuk yüzlerce insan, yüzlerce müslüman öldürülüyor. Sayın Başbakan'ın neden hiç sesi çıkmıyor?
Bu çifte standardın iki sebebi olabilir... Birincisi iç siyasete yönelik gösteri ihtiyacı... İkincisi Başbakan'ın Hamas'a özel ilgisi...
PPeki nedendir bu sempati?
Fikret Bila (Milliyet): Başbakan haklıydı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta gösterdiği tepki hem Türkiye'de hem de dünyada yankı uyandırdı. Lehte ve aleyhte tepkilere yol açtı.
Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki panelde haklı bir tepki gösterdiğini düşünüyorum. Gerek İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in gerek paneli yöneten Washington Post yazarı David Ignatius'un sözleri ve tavırları böyle bir tepkiyi hak etmişti.
Güneri Cıvaoğlu (Milliyet)
Davos'un anatomisi
DAVOS'ta yaşanan tam bir talihsizliktir. Önce Peres...
'Konuşurken sesini yükseltmek, bunu yapanı daha haklı göstermez.
İsrail Cumhurbaşkanı Peres, -daha sonra yaptığı sudan açıklamalar bir yana- ortama ve kendisine yakışmayan yüksek volümde konuştu.
Buyurgan sesi ve beden dili ötesinde, söyleminin içeriği de provokatifti.
Cumhurbaşkanı Peres ile birkaç kez konuşmuştum.
Duyarlı, nazik, gün görmüş bir devlet adamı izlenimini almıştım.
Zaten Ortadoğu'da çözüm oluşturmak misyonu yüklenen 'akil adamlar' grubundadır.
Ayrıca Filistin sorununa farklı yaklaşan politikalar üretmiş ve uygulamıştır.
Filistin kesimine hastane, okullar, havaalanı yaparak Filistin topraklarını da kalkındırarak, ortak yararlarla ortak paydalar hedeflemişti.
İsrail'in şahinlerinden değildir.
Bu özelliklerini bildiğim için Davos'taki üslubunu, ses volümünü, beden dilini yadırgadım.'
Can Dündar (Milliyet): Hem vicdan hem izan lazım
Sezar'ın hakkı Sezar'a: Erdoğan Davos'ta parmağını gözüne sokarcasına sallayarak konuşan Peres'ten sonra söz alıp tepki vermeseydi, Kaddafi karşısındaki Erbakan gibi fırça yedikten sonra hakaretleri sineye çekip dönseydi, bugün hepimiz 'Yazıklar olsun' yazıları yazıyor olacaktık.
Erbakan'a öyle yapmadık mı?
Peres'in tavrının yanıtsız kalması sadece Erdoğan'ın değil, Türkiye'nin itibarını da iki paralık ederdi.
Semih İdiz (Milliyet): Kasımpaşa'dan niçin diplomat çıkmadığı anlaşılmıştır
Önce işin haber boyutunu verelim. Türk Atlantik Konseyi'nin Antalya'da düzenlediği ve bizim de konuşmacı olarak katıldığımız konferans sırasında dün Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e ayaküstü şunu sorduk:
'Davos'taki kavgadan sonra Türk ve İsrail silahlı kuvvetleri arasındaki işbirliği ve iki ülke arasındaki savunma sanayii projeleri sürebilir mi?'
Türkiye'ye zaman zaman 'kelle koltukta' yıllarca hizmet etmiş olan diplomatlarımızı aşağılayan, ayrıca 'siyasetten gelmekle' övünerek 'diplomatik hassasiyetleri' hiçe sayan Başbakan Erdoğan'ın aksine, 'devlet geleneğinden' gelen Gönül'ün tek cümlelik yanıtı 'Devlette devamlılık esastır' oldu.
Bundan, Türk-İsrail ilişkilerindeki ana eksenin, Erdoğan'a rağmen, etkilenmeyeceği anlaşılmaktadır. Dış politikasını aşırı pragmatizm üzerine oturtmuş olan İsrail'in esas duymak istediği de zaten budur. Çünkü, ulusal çıkarları açısından, Türkiye ile ilişkilere hâlâ büyük önem atfetmektedir.
Hakan Albayrak (Yeni Şafak): Başbakan Erdoğan'a Açık Mektup
Sevgili Başbakanım, Şu anda size karşı öyle muhabbet doluyum ki, muhabbetim öyle dolup taşıyor ki, kendimi öyle tutamıyorum ki, saygısızlık gibi algılayabileceğinizi hiç umursamadan 'Sevgili Başbakanım' diye hitap ediyorum size.
Sevgili Başbakanım...
Cân-ı gönülden Sevgili Başbakanım...
Bu satırları Libya'nın başkenti Trablus'ta bir otel odasında yazıyorum.
29 Ocak 2009'u 30 Ocak 2009'a bağlayan gecenin üçünde, tarihî bir dönüm noktasının tam ortasında yazıyorum.
Sizi tebrik etmek için yazıyorum.
Sizi tebrik etmek...
Ama nasıl?
Bugün yaptığınız şeyin, bugün olduğunuz şeyin hakkını verecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorum.
Hem dün hem bugün.
Hem Davos'ta hem Yeşilköy'de.
Hasan Pulur (Milliyet): Davos'ta siz olsanız ne yapardınız?...
SİZ olsaydınız ne yapardınız? Yani Davos'taki panelde karşınızdaki adama sizden daha fazla konuşma süresi tanıyan, sizi konuşturmayan, üstelik, eliyle omuzunuza birkaç kere dokunan, iteleyen, rahatsız eden, hatta taciz eden adama ne yapardınız?
O sizi rahatsız eden elini tuttuğunuz gibi iter, savurur, yüzüne çarpar, karşınızdakine de ağzınıza ne gelirse söyler, sonra çeker giderdiniz.
* * *
TABİİ siz olsaydınız, biz olsaydık...
Lakin Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan'ı olunca, 'özdenetimli' olmak zorundasınız.
Evet, ama nereye kadar diyeceksiniz?
Aslında bu soru da yersiz...
Başbakan Erdoğan için, meydanda kendisine bağıran, 'Anamızı ağlattın!' diyen çiftçiye 'Al ananı git!' demekle, İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e 'Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz!' demenin bir farkı yok...
Bu bir tarz meselesi, tavır meselesi, anlayış meselesi...
Başbakan Erdoğan, bu tavrını, tarzını dünden bugüne elde etmiş değil, böyle yetişmiş, böyle yaşamış, etrafındakilere de bunu kabul ettirmiş...
Lakin, bir devletin başbakanına eliyle dokunarak, uyararak, iteleyerek engel olmak pek mi uygun, çok mu yakışıklı?
Derya Sazak (Milliyet): Davos Tepkisi
İsrail, Hamas füzelerini gerekçe göstererek Gazze'yi üç hafta bombaladı. 1500'e yakın sivil insan öldürüldü. Okullar, hastaneler bombalandı. Dünya seyretti.
Davos'ta Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e 'Çocukları öldürdünüz' deyince kıyamet koptu!
Erdoğan'ın terk ettiği paneli, CNN Türk'ün 'canlı yayını'nda baştan sona izledim. 'Gazze, Ortadoğu için Model' adlı tartışmanın böyle sona ereceğini doğrusu beklemiyordum.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa da İsrail'i eleştirdiler.
Başbakan Erdoğan'ın konuşması, Peres'in 'Mübarek durumu sizden daha iyi biliyor, sizin üzerinize roketler atılsa ne yapardınız?' tepkisini doğuracak ölçüde sert değildi.
Filistinliler İsrail'in havadan yağdırdığı bombalarla öldükten sonra, Peres'in, en azından 'Böyle olmasını istemezdik. Hamas'ın yol açtığı bu durumun sonuçlarından biz de üzüntü duyuyoruz' demesi gerekmez miydi?
Meral Tamer (Milliyet): Erdoğan haklıydı, ama bir çuval inciri berbat
Dünya Ekonomik Forumu toplantılarını 10 yıldır izliyorum. Daha önce hiç böyle kötü yönetilen bir oturuma rastlamadım.
Sabahtan akşama kadar toplantıların biri bitip diğeri başladığı için, oturumların değişmez bir akışı vardır. Moderatör, tüm konuşmacılara 3 ya da 5'er dakikalık söz hakkı tanır, bu sürenin aşılmasına izin vermez. Dolayısıyla her konuşmacı 2-3 tur konuşabildiği gibi, son 15-20 dakikada salondaki katılımcılardan soru alınıp yanıtlanır.
Olaylı Gazze oturumunu yöneten Washington Post'un deneyimli köşe yazarı David Ignatius, her nedense kimseye müdahale etmedi. İlk söz hakkı verdiği Başbakan Erdoğan da hayli uzun konuştu (12 dakikaymış, sonradan öğrendik). İkinci söz verilen Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa 20 dakika, son konuşmacı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres de 25 dakika konuşunca, oturumun süresi zaten aşılmış oldu.
Osman Ulagay (Milliyet): Davos'ta şokun şoku
Başbakan Erdoğan'ın önceki akşam katıldığı oturumun sonunda sergilediği davranış biçimi, o akşam toplantının yapıldığı salonda bulunup olayı izlemiş olan Türk işadamlarında tam bir şok yaratmış durumda.
Dün akşam İsviçre televizyonunu izlemiş olan bir holdingimizin tepe yöneticisi, 'Olay birinci haber olarak verildi ve Dünya Ekonomik Forumu'nun tarihinde böyle bir olayın ilk kez yaşandığı vurgulandı', diyor.
Davos'ta bulunan işadamlarımız önceki akşam yaşadıkları şokun etkisini üzerlerinden atabilmiş değil.
Erdoğan'ın yaptığı açış konuşmasının içeriği konusunda farklı değerlendirmeler yapılıyor ama oturumun son bölümünde, yanında oturan İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e dönerek yönelttiği suçlamaların içeriği ve tonu orada bulunan herkesi ciddi biçimde rahatsız etmiş durumda. Türkiye'de 'ananı da al git' diyebilen bir başbakanın, benzer bir tavrı böyle bir uluslararası toplantıda sergilemiş olmasının, yıllardan beri bu tür toplantıları izleyen işadamlarımıza çok ters geldiği anlaşılıyor.
Oktay EKŞİ (Hürriyet): Yine o üslup
DUYGULARA hitap etmek kolay. Hele serde biraz da kabadayılık varsa, 'kodum mu oturturum' kültürüyle çok şeyi çözebileceğinizi sanırsınız.
Ama gerçek durum öyle değildir. Yumrukla, sertlikle, babayiğitlikle birçok şeyi çözemezsiniz ama o şekilde çözemediklerinizi akılla, nezaketle, diyalogla çözebilirsiniz.
Anlatmak istediğimiz bu.
Tufan TÜRENÇ (Hürriyet): İnce ve tehlikeli çizgi
DAVID Ignatius, Washington Post yazarı... Ortadoğu uzmanı...
Davos'taki olay panelin moderatörü... Fitilin ateşlenmesinde önemli rolü var.
Ignatius, Peres'in konuşmasından sonra söz isteyen Erdoğan'a söz vermek istemiyor. Erdoğan ısrar edince razı olmak zorunda kalıyor.
Ama Erdoğan sözünü bitirmeden kesmesi için omzuna dokunuyor.
İşte o dokunuş olayın patlamasına neden oluyor.
Ignatius'un bu hareketi kaba ve saygısızcaydı.
Bu hareket düpedüz terbiyesizlikti.
Tayyip Bey, moderatöre tepki göstermekte yerden göğe kadar haklıdır.
Ama ona kızıp Davos'u boykot etmesi ve paneli terk etmesi gereksizdi.
Ertuğrul ÖZKÖK (Hürriyet): Masadan kalkmanın tarihi anlamı
ÖNCEKİ gün Davos'tan, kendimce çok beğendiğim ve önemsediğim bir yazı yazmıştım.
Boston Filarmoni Orkestrası'nın şefi Benjamin Zaden'in 'Karmaşıklığı yönetmek' konulu panelini izlemiştim.
Orada anlattığı çok güzel bir hikáye vardı ve 'konuşurken kontrolü kaybetmekle' ilgiliydi.
Ancak Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında geçen tartışma bomba gibi ortaya düşünce, Hürriyet'in şehir baskılarında bu yazıyı kaldırdım.
Çünkü yazının, Başbakan'ın o gün Davos'taki çıkışıyla ilişkilendirileceği endişesine kapıldım.
Tekrar ediyorum, yazı çok güzeldi ve bence çok önemliydi.
O nedenle internet sitemize de koyduracağım.
* * *
O yazının yerine yenisini yazmadım.
Böyle kritik zamanlarda anlık tepki vermekten kaçınıyorum.
Mümkün olduğunca anlık duygularımın etkisinden kurtulmak istiyorum.
Dolayısıyla bu yazıyı, olayın üstünden 18 saat geçtikten sonra yazıyorum.
Anlık duygularımın etkisi geçti.
Olaya daha rasyonel bakabiliyorum.
Gördüğüm tablo şu:
Oturumu yöneten moderatör gerçekten berbattı.
Böyle kritik bir oturumu çok daha incelikle yönetmek gerekiyordu.
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'i yıllardır tanıyorum.
O hep 'mutedilliğin' insanı oldu.
Oysa önceki akşam aşırı derecede gergindi.
Konuşurken çok öfkeliydi.
Ağzından neredeyse tükürükler saçılıyordu.
Tanıdığım Peres gitmiş, yerine feci bir karakter gelmişti.
Bu da Erdoğan'ın çıkışına haklılık kazandırıyordu.
Buna karşılık Peres'in de haklı olduğu bir nokta vardı.
Oturumda konuşan 4 kişiden 3'ü İsrail aleyhineydi.
Dolayısıyla oturum dengesizdi.
Her biri 15'er dakika konuşunca Peres'e biraz daha fazla süre tanımak, tarafsızlık açısından kabul edilebilir bir şeydi.
Resul Tosun: 'Erdoğan'dan Peres'e Osmanlı tokadı'
Bu ifade İslamon line web sitesinin manşetiydi. Dünkü Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinin manşeti de hemen hemen aynıydı. İlginçtir sürekli başbakan aleyhine yayın yapan Tercüman gazetesinin manşeti de, 'Davos'ta tarihi Türk şamarı' şeklindeydi. Başbakana şiddetli muhalefetiyle bilinen Yeniçağ gazetesi de dün 'Helal sana' diye manşet atmıştı. AK Parti'nin en ciddi muhalefeti SP'nin Genel Başkanı da başbakanın arkasında olduğunu açıkladı.
Fanatikleri değerlendirmeye gerek görmüyorum. Muhalifiyle muvafıkıyla başbakanın bu insani ve milli duruşuna herkes destek verdi. Bu destek siyasi bir destek olmanın ötesinde vicdani ve milli bir duruşa verilen milli bir destek oldu.
Çünkü Tayyip bey orada devletimizin bir başbakanı olarak oturuyordu.
Birinci turda yaptığı konuşma Filistin sorununu özellikle de Gazze dramını objektif olarak ortaya koydu ve Türkiye'nin misyonunu açıkladı. Ne HAMAS'ın avukatlığını yaptı ne de olayın bir tarafı gibi konuştu. Gazze'deki fotoğrafı çekti.
Mehmet Y. YILMAZ (Hürriyet): Davos Fatihi'nin Davos'ta ne işi vardı?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Davos'tan dönüşünde ellerinde Filistin ve Türk bayrakları olan kalabalık bir grup tarafından karşılanmış.
Bu karşılama ile ilgili fotoğraflara baktım. Kalabalığın ellerindeki pankartlarda 'Hoş Geldin Dünya Lideri' ve 'Dünya Başbakan Görsün' sloganları yazılıydı.
Belli ki Başbakan, önümüzdeki seçim döneminde tepe tepe kullanacağı şahane bir koz elde etmiş bulunuyor: 'Davos Fatihi!'
Başbakan'ın sık sık sözünü ettiği 'krizi fırsata çevirmek' tam da bu olsa gerek.
Devlet adamı terbiyesi görmemiş olmanın yarattığı bir sorundan bir halk kahramanı çıkacak!
Zaten içinde bulunduğumuz coğrafyanın en büyük sorunu da budur.
Yalçın DOĞAN (Hürriyet): En büyük kabadayı bizim kabadayı
KRUSÇEV ile Chaves. İkisinin de, sağı solu belli değil. Uluslararası politikada ikisi de, aklı başında lider ve ülkeler tarafından yalnız bırakılıyor.
Yaklaşık elli yıl önce Krusçev Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşurken ayakkabısını çıkartıyor ve kürsüye vuruyor. Haklı olduğuna yürekten inanan hazret çok kızgın. Bu skandal elli yıldır unutulmuyor, ne zaman anımsansa, gülümsemeyle karşılanıyor.
Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chaves'in marifeti çok, ama yenisi var. Bir panelde konuşurken, İspanya eski başbakanına 'sen uşaksın' diyor. Orada bulunan İspanya Kralı Carlos fena sinirleniyor, 'sen sus ve otur yerine' diyerek, Chaves'i azarlıyor.
Nerede, nasıl konuşacağını bilmeyenler dünyada azarlanıyor. Daha kötüsü, uluslararası arenada yalnızlığa itiliyor.
Enis BERBEROĞLU (Hürriyet): Seçimi kazandı, ya iktidarı?
ÖNCELİKLE Başbakan Tayyip Erdoğan'ı öfke krizine sokan süreci hatırlayalım. Kendi ifadesine göre;
1) Büyük Oyun başlıklı Davos oturumunda, İlham Aliyev ile birlikte diğer katılımcıları 20 dakika beklemek zorunda kalması. (Bu oturum 14.30 yerine 14.50'de başladı.) 2) Gazze oturumunda Şimon Peres'in kendisine bağırması, 3) David İgnatius isimli gazeteci/moderatörün Peres'e, Erdoğan'ın, Ban Ki-Moon, Amr Musa'nın iki katı konuşma süresi tanıması, 4) Yine aynı moderatörün Erdoğan konuşmak isteyince eline, koluna hatta omzuna dokunarak müdahalesi...
Türk Başbakanı sinirine hákim olamayınca;
İsrail Cumhurbaşkanı'na 'katil' demeye getirdi,
'Davos benim için bitmiştir' ifadesini kullandı.
Salonu terk edip çıktığında üslubu yine çok sertti.
Emine Erdoğan gözyaşlarını tutamadı.
* * *
Sukûnete avdet edince Erdoğan'da ilk değişim başgösterdi. Daha yarım saat önce eleştirdiği Davos toplantılarını düzenleyen Klaus Schwab ile aynı masaya oturdu, ortak basın toplantısı düzenledi.
Yazılı metinden yaptığı konuşmasında ne Şimon Peres'i, ne de İsrail devletini hedef aldı.
Uzun uzun moderatörün yanlı yönetim tarzından, konuşma süresinde adaletsizlikten şikáyet etti.
Türkiye'ye döner dönmez yine notlarından konuştu, muhalefete ve medyaya yüklendi.
Bence korkulacak mesele yok, Başbakan yeniden Türkiye'nin resmi çizgisine döndü.
Yalçın BAYER (Hürriyet): At pazarlığından Davos tavrına
BAŞBAKAN Erdoğan ve yandaşları, Davos'ta yaşananları, kendilerini ezmeye çalışanlara başkaldırı gibi yorumluyorlar. Ama iş işten çokta geçti. Bunu bakanlarını ABD'ye 'at pazarlığı' için göndermeden önce düşünecektin derler adama.
İsterseniz biraz açalım. Rahmetli meslektaşımız Turan Yavuz'un 'Çuvallayan İttifak' isimli kitabında ayrıntıları ile anlatılan bir 'at pazarlığı' hikáyesi vardır.
Birinci Körfez Savaşı'nda Turgut Özal'ın 'Bir koyup üç alma!' politikasında uğradığı zararı unutmayan AKP, tezkereyi geçirmek için Amerika'dan para istiyordu. o dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet Bakanı Ali Babacan, Bush'a gittiler, 92 milyar dolar yardım istediler. Oysa Amerika toplam 6 milyar dolar yardım veriyordu. Bush, bir ara iki Türk bakana, 'Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz?' diye sordu; sonra da at pazarlığının nasıl yapıldığını anlattı:
'Teksas'ta at pazarlığı nasıl yapılır bilir misiniz? Cebinizde para vardır, at pazarına gelirsiniz, bir atı gözünüze kestirip pazarlık yaparsınız, etraftan gelenler olur, sonra bir bakmışsınız cebinizdeki para da gitmiş, at da...'
HANGİ RUH
Erdoğan'ın dünkü konuşmasında ise Gazi Mustafa Kemal'i sadece Çanakkale Savaşı'nda referans göstermesi eksik kaldı. Çünkü Çanakkale, Osmanlı'nın mağlubu olduğu büyük bir savaşın içindeki en önemli zaferdir. Bağımsızlık ve emperyalizme karşı bir referans kullanılacaksa o da Kurtuluş Savaşı olmalıydı.
Tüm emperyalist ülkelerin başkent İstanbul dahil Anadolu topraklarını işgal ettiği bir ortamda silah arkadaşlarıyla birlikte Samsun'dan mücadeleye başlayan Mustafa Kemal, İzmir'de düşmanı denize dökmüştü. Ve Atatürk, en yetkisiz anında düşman gemilerine bakıp 'Geldikleri gibi giderler' diyebilmiş, hayatını buna adamıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın bunu anlaması kolay değil.
Hadi ULUENGİN (Hürriyet): Hissiyatlar sokağı
İLKİN, kimse yeni bir komplo teorisi üretmesin!
Yani demek istiyorum ki, Davos Forumu'ndaki 'dalaşma' (!), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk ve Arap sokağında 'kahraman'a (!) dönüşmek için kasten uyguladığı ve önceden tasarlanmış bir 'şeytani plan' değildir.
Ne AKP liderinin Yeşilköy Havaalanı'nda álá ve valáyla karşılanması için, partizan İstanbul Belediyesi'nin perşembe gecesi saat üçe kadar metro çalıştırması; ne de aynı karşılayıcıların ellerindeki pankart ve bayraklarla alestá durması, yukarıdaki gerçeği değiştir.
Hayır, öküz altında buzağı aramanın álemi yok, bu tür bir danışıklı döğüş imkánsızdır.
Çünkü, Erdoğan veya kurmaylarının böyle bir kumpas kurabilmesi için, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in de o oyunda oynamayı kabul etmiş olması gerekirdi.
Eh, mümkün müdür, değil midir, cevabını sizin akl-ı seliminize havale ediyorum.
Mehmet Ali BİRAND (Posta): Türkiye, Erdoğan ile gurur duyuyor, ancak...
Beğenin beğenmeyin, Başbakan Erdoğan Davos çıkışıyla Türk kamuoyunda ve İslam dünyasında karizmasını parlattı. Kısa vadede kazançlı çıktı. Popularitesi inanılmaz şekilde arttı. Ancak, orta ve uzun vadede, kavgacı yaklaşımını sürdürürse, bu avantaj giderek erezyona uğrar ve ince ayar yapılmazsa, faturayı Erdoğan'ın önüne koyarlar.
Erdoğan'ın Davos çıkışı alınacak derslerle dolu.
Türk kamuoyu, Başbakanı cesaretinden, İsrail-ABD ortaklığına kafa tutmasından, üzerine toz kondurmamasından dolayı alkışlıyor. AKP'ye düşman gözüyle bakanlar dahi, Erdoğan'a hak veriyorlar.
Özetle, Türkiye'nin önemli bir kesimi, Erdoğan ile gurur duyuyor.
Ancak bu alkışlar hiçbir zaman uzun sürmez. Önemli olan, bundan sonra Türkiye'nin atacağı adımlardır.
Rauf TAMER (Posta): Tatmin olanlar olmayanlar
Bana sorarsanız, Erdoğan-Peres çatışması'ndan çok daha çetin'dir Türk'le Türk'ün yazışması.
Açın bu sabah gazeteleri bakın.
Bir kısım yazarlar Erdoğancı, bir kısım yazarlar (Erdoğancı olmadıkları için) mecburen Peresci.
Gözüm kapalı kimin ne yazdığını, kimin ne yazacağını size önceden söyleyebilirim.
Bir tarafta gurur duyduk diyenler, öbür tarafta rezil olduk diyenler.
Evet.
Delikanlılık raconu'ndan mutlu olanlarla, zarif diplomasi yanlıları karşı karşıya.
Eh...
Bu bizi 3-5 gün idare eder.
Cengiz ÇANDAR (Referans): Tayyip Erdoğan, Ortadoğu'nun 'kimsesizlerinin kimi' artık
Ortadoğu'nun yetimleri, Nasır'dan bu yana özlemini çektikleri liderlerini buldu. Recep Tayyip Erdoğan!
Türkiye'nin Başbakanı, 29 Ocak 2009 gecesinden itibaren sadece Türkiye halkına seslenen, gücünü sadece Türkiye'deki yandaşlarından alan bir siyaset adamı değil artık. İsmi, Türkiye sınırlarının çok ötelerinde, Ortadoğu'nun sokaklarında, Gazze'nin mülteci kamplarındaki bir İsrail bombardımanıyla yarın yerlerinde yeller esebilecek evlerin küçük odalarında, Kudüs'ün Filistinli her köşesinde, İslam dünyasının sathında dalgalanan bir bayrak haline geldi. Beş dakika içinde.
Tayyip Erdoğan'ın ister sevelim ister sevmeyelim, ister beğenelim ister beğenmeyelim, ister kızalım, ister eleştirelim; bu böyle. Birey iradelerinden bağımsız bir gerçeklik.
Bugüne dek, hiçbir lider, İsrail'in, üstelik tarihi bir şahsiyeti olan Cumhurbaşkanı'na tüm dünyanın gözleri önünde 'Sizin insanları nası öldürdüğünüzü biz çok iyi biliriz' diye haykırarak, BM Genel Sekreteri ve Arap Birliği Genel Sekreteri'nin önünde kağıtlarını toplayarak uzun boyu, gösterişli görüntüsü ile hem de Davos gibi dünya egemenlerinin forumunda podyumu öfke-vakar karışımı bir halde terkettiğine tanık olmamıştı. Tanık olması düşünülemezdi.
İsrail Cumhurbaşkanı'na bu sözlerle posta koyma ha. Roket atmadan, intihar saldırısına girişmeden, Arap olmadan ve hem de 72 milyonluk büyük bir ulusun, Osmanlı imparatorluk mirasının en önemli parçası üzerinde oturan, Batı sistemi içinde yer alan, NATO üyesi, AB katılımcı üyesi büyük bir ülkenin lideri tarafından İsrail'e konulan bir posta bu. Görülmemiş şey.
Meliha Okur (Sabah): 'Dikleşmesin, dik dursun!'
Avrupa Parlamenterler Konseyi ve AB Dışişleri Bakanları, geçen pazar günü özel 'Gazze' gündemiyle toplandı. Tavsiye niteliğinde bir karar aldı. Karar AB Dış İlişkiler Komisyon Başkanı Javier Solana'ya iletildi. Komisyon, 'Konsey'in aldığı bu karara saygı duyacağız' dedi.
Peki, tavsiye niteliğindeki bu karar neydi?
Kesin bir değişikliğe yol açmasa da AB'nin 'Hamas eksenini' dengeleyen bir yolun başlangıcıydı. AB; artık ne Hamas'ın yanında, ne de karşısında olmayı planlıyordu.
Bu yaklaşım Ortadoğu'da Hamas'a yakın duran Suriye-İran ilişkisine karşılık, Filistin Lideri Mahmud Abbas 'a yakın Mısır-Ürdün ekseninde yeni bir lego oluşturmanın somut bir göstergesiydi. Başbakan Erdoğan AB'nin aldığı bu tavsiye niteliğindeki kararın gücüyle olsa gerek, vakit kaybetmedi, ABD Başkanı Obama'ya, 'Ortadoğu'daki terör listeleri yeniden gözden geçirilmeli' diye seslendi.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor.
Davos'ta yaşanan gerilim bir anda dengeleri altüst etti. AB'nin aldığı kararın gücüyle ABD'ye karşı tonlaması farklı olan Türkiye'nin mesajının değeri bir anda düşüverdi. Soğukkanlı AB, henüz konuyla ilgili bir değerlendirme yapmadı, gelişmeleri izliyor. Ama Türkiye'nin ne yapacağı önemli!
Türkiye, derhal Ortadoğu'da 'Entegre Dış Politika' açılımından uzaklaşmalı. Aksi takdirde IMF ile süren görüşmelerde yapılan pazarlık gücü bir anda reste dönüşür!
Türkiye sıkışır ve kaybeder...
Mahmut Övür (Sabah): Davos sarsıntısı yerel seçimleri etkiler mi?
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki o konuşmasını izleyen herkes eminim aynı duyguyu paylaştı:
'İşte bu...'
O konuşmayı Başbakan Erdoğan'ın eski yol arkadaşlarından Saadet Partili Mukadder Başeğmez'le birlikte izliyorduk.
O kısa ve gerilimli anda Başeğmez'in nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum. Konuşma bitip, Başbakan salonu terk ettiğinde Başeğmez şöyle diyordu:
'Çok doğru bir çıkış, bana göre az bile yaptı... Ben olsam bir de tokat atardım...'
Başeğmez, bir anlamda siyasetçiden çok sokaktaki insanın duygusunu dile getirdi.
İlk anda birçok insan, 'Acaba bu çıkış Türkiye'yi zora sokar mı?' gibi bir kaygı taşısa da bu uzun sürmedi.
Başbakan'ın açıklaması kim ne derse desin, 1 Mart tezkeresi sonrası içeriden ve dışarıdan sıkıştırılan Türkiye toplumunun yüreğine su serpti.
O gece AK Parti'li, CHP'li, DP'li çok sayıda insandan telefon aldım. Hepsinin ortak
noktası aynıydı:
'Buna Türkiye'nin ihtiyacı vardı.'
Bu yaklaşımlar işin insani ve duygusal boyutu...
İşin bir de iç ve dış siyasi boyutu var.
Erdal Şafak (Sabah): O da bir şey mi?
Gün boyu Japonya'dan Kanada'ya, Güney Afrika'dan Finlandiya'ya kadar dünya medyasını taradık. Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki patlamasının küresel yankılarını ölçmek için.
Biriki istisna dışında tüm ülkelerin gazeteleri, ajansları, haber siteleri Erdoğan'ın çıkışını yansız, objektif ve dürüst biçimde kamuoylarına yansıttılar.
O kadar ki İsrail basını bile ihtiyatlı, hatta çekingen bir çizgide durdu. Çünkü, Gazze trajedisinin vicdanlarda onulmaz bir yara açtığını onlar da görüyorlar.
Çünkü İsrail içindeki ve dışındaki Musevi topluluğunda da vicdan sahiplerinin Gazze operasyonuna İsrail'i yerden yere vuran suçlamalarla, yenilir yutulur gibi olmayan ifadelerle isyan ettiklerini onlar da biliyorlar. Birkaçını aktaralım.
Fransa'da yaşayan Musevi yazar JeanMoise Braitberg, 'Le Monde' gazetesinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e hitaben bir açık mektup yayınladı. Şöyle diyor:
'Sayın İsrail Cumhurbaşkanı; size bu mektubu Nazi kurbanı Yahudiler'in anısına dikilen Yad Vashem anıtından 1943'te Treblinka toplama kampının gaz odasında can veren büyük dedem Moşe Brajtberg ile çeşitli toplama kamplarında öldürülmüş ailemin diğer üyelerinin adlarının silinmesine yardımcı olmanız için yazıyorum. Çünkü Gazze'de yaşananlar benim gözümde İsrail'in değerini sıfırladı. Sayın Cumhurbaşkanı; sadece tüm Yahudiler'i değil, Nazizm kurbanlarının anısını da temsil ettiği iddiasını taşıyan bir devleti yönetiyorsunuz. Ama İsrail'in bu iddiası benim için artık katlanılmaz hale geldi. Devletiniz Yad Vashem anıtında yakınlarımın adını koruyarak, ailemin anısını Siyonizm'in çelik telleri ardında hapsetmiş ve vicdansızlığının tutsağı yapmış oluyor. Lütfen silin o anıttan akrabalarımın adlarını...'
Yine Fransa'da yaşayan 86 yaşındaki Musevi kökenli akademisyon Andre Nouschi, İsrail'in Paris Büyükelçisi Daniel Shek'e bir mektup gönderdi. Buyurun ondan da birkaç cümle:
' İsrail'in caniyane politikaları karşısında artık susmam mümkün değil. Yaptıklarınızın Hitler'in Avusturya'da, Çekoslovakya'da, Avrupa'nın diğer ülkelerinde yaptıklarından hiç farkı yok. O nasıl Milletler Cemiyeti'nin kararlarını hiçe saydıysa, siz de Birleşmiş Milletler'in kararlarına omuz silkip geçiyorsunuz. Kadınları, çocukları öldürüyorsunuz. Bana sakın roket saldırılarını, İntifada'yı gerekçe göstermeye kalkmayın; onlar gayrı meşru ve gayrı ahlaki bir sömürgeciliğin sonuçlarından başka bir şey değil. Yahudiler nasıl kendilerine bu kadar acı çektiren cellatları Hitler'i taklit edebilirler? Yöneticilerinizle Nazi Almanyası yöneticileri arasında hiçbir fark kalmadı. Yazıklar olsun İsrail. '
Mehmet Şeker: Tarih böyle yazılır
Davos bir dünya zirvesi... Başbakan Erdoğan'ın 'Davos bitmiştir' dediğine bakmayın... Davos asıl şimdi başlıyor, Davos işte bu sözle başladı.
Oradan yükselen haysiyetli bir sesti.
Yankısını buldu.
'Lütfen katılın' diyerek, kırmızı halı döşeyeceklerdir, göreceksiniz.
* * *
Ayrıca bitse ne, bitmese ne!
Biz işimize bakalım. Gücümüzü fark edelim.
Davos olmazsa, Kartalkaya olur zirvenin adresi.
* * *
Zirvede zırvalayan İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e ancak bu şekilde cevap verilebilirdi.
Oturumu adaletsiz yöneten gazeteciye...
Ve o salonda bebek katillerini alkışlayanlara ancak bu şekilde ders verilebilirdi.
Helal olsun.
Tarih işte böyle yazılır.
Dücane Cündioğlu
'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh'un Osmanlıcası
Umudun parıltılarına yıkıntılar arasında rastlanılabilir ancak. Umudun, yani onurlu ve özgür bir yaşam umudunun...
İnsanın ve insanî değerlerin ezilip çiğnendiği bir dünyada insanoğlu bu kıyıcı gerçekliğe nasıl katlansın?
Yıkıntılar arasında ezikliğin acısıyla inim inim inlerken umudunu nasıl muhafaza etsin insan? İnsan'ın oğlu?
Gücün meşrû kıldığı şımarıklık gösterileri tahammül edilemez hâle gelmedikçe, zulüm had safhaya varmadıkça, umut pırıltısı çocukların yoksul gözlerinde ışıldamaz. Kadınlar ve yaşlılar yorgun gözlerini merakla semaya dikemezler aslâ.
Kriz yoksa, umut da yok demektir.
Yüksek erdemlerle karşılaşmak isteyenler ahlâksızlığın yaygınlaştığı toplumları gözlemlemeli.
Yasin Aktay: Siyaset ve diplomasi arasında Erdoğan
Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki Gazze Panelinde ortaya koyduğu tavır insan eliyle kurulmuş bazı zindanların, yıkılmaz zannedilen surların, devrilemeyeceği düşünülen putların aşılmasının, yıkılmasının, devrilmesinin anahtarının aslında insanın ne kadar yakınında, hemen elinin altında bir yerde olduğunu çarpıcı bir biçimde gösterdi.
Oysa Davos'ta, o gece her şey çok farklı bir şekilde de gelişebilirdi. Tam da monşörlerin dediği gibi yani... Böyle gelmiş olduğu gibi böyle gidebilirdi yani... Perez'in hem suçlu hem küstah çıkışlarına karşı bir Türk başbakanı, gözünde kubbe yapmış olduğu bir habbelik ülke menfaati için alttan alıp 'dostlar alışverişte görsün' hesabı, hani çok lazımsa, sadece bir-iki cılız eleştiriyle yetinebilirdi de... O takdirde belki Davos'taki olayı Türk diplomasi tarihinin rutin faaliyetleri arasında kaydedip geçerdi herkes. Rutin faaliyetler... Yani ne olursa olsun İsrail ile, veya Türkiye'nin kendisinden 'üstün' diye kodlamış olduğu ülkeler ile, belirlenmiş protokol kodlarnı hiçbir şekilde zorlamayan şahsiyetsiz, omurgasız dış-ilişkiler.
Özlem Albayrak (Yeni Şafak) Bir realpolitik örneği olarak; Peres'e azar
Eğer yanılmazsam, Davos gerilimiyle ilgili olarak bugün yine ikiye bölünmüş olacağız. Yine kuvvetle muhtemel ki, 'Bizi rezil etti'cilerin sesi daha bir yüksek perdeden çıkıyor olacak. Malumunuz, diklenmenin de, sesini yükseltmenin de, alaycılığın da hem ulusal, hem uluslararası patenti birilerinde ve o birilerinin 'uygun gördüklerinde'. Baykal olabilirdi Davos'u terkeden mesela, ama Erdoğan mı? Asla.
Şartlı refleks şahikası süper paradokslara bol bol rastlayacağız dolayısıyla. 'ABD ve AB'nin Ilımlı İslam projesi bunlar' diye bağıran, Ergenekon'a destek verip 'İran'la anlaşalım' rüyalarına yatanlar, birdenbire AB ve ABD sevdalısı kesilecek mesela. 'Artık yüzümüz Batı'ya dönük değil' diye dövüm dövüm dövünecek. 'Türkiye geriye mi götürülüyor' şeklindeki gazozu kaçmış soru, mücbir yöntemlerle hepimize yine ikram edilecek. Alan da dövülecek, almayan da. Sadece kendi halkına deli dumrul olanlar, yine dellenecek.
Reha Muhtar (Vatan): Moderatör denilen Ignatius müsveddesine...
David Ignatius denilen, Albans School'da okumuş, Harvard'ı bitirmiş, King's College'de dirsek çürütmüş, Cambridge havası teneffüs etmiş, yetmemiş Wasihgton Post gibi Amerika'nın en saygın gazetesinde köşe yazmış bir adam olacaksın, Amerikalılar'ın debate dediği bir açık oturumu yönetemekten bu kadar mı aciz olacaksın...
Dün, Başbakan Erdoğan'ın, İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in ve moderatör denilen Ermeni kökenli Amerikalı gazetecinin araya dalışlarını defalarca izledim...
Önce açık oturumu yöneten moderatör müsveddesine söyleyeceklerim var:
Gördün ki, Gazze saldırısı sinirleri gerdi... Erdoğan da, Peres de bir açık oturumdan ziyade karşılıklı bir polemiğe giden hamlelere soyunmakta... Sana moderatör dediysek, Gazze problemini çöz demedik...
Biri İsrail'in Cumhurbaşkanı, öteki Türkiye'nin Başbakanı...
Onlar çocuk değiller...
Çocuk gibi davranırlarsa da kendileri bilirler...
İsmet Berkan (Radikal): Excuse me... One minute...
Ekranın solundan bir el uzanıyor, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın omzuna dokunuyor.
Başbakan ya eli fark etmiyor ya da görmezden geliyor kısa bir süre. Ama el ısrarlı, dürtmeye, Başbakan'ın dikkatini çekmeye çalışıyor, bir yandan da o elin sahibi mikrofondan konuşuyor, yemeğe gidileceğinden, tartışmayı yeniden başlatmamaktan falan söz ediyor.
Başbakan sinirleniyor, İngilizce olarak 'Excuse me...' diyor önce, belki bu bağlamda 'Tamam ama' diye çevirebiliriz, sonra ekliyor 'One minute...' Yani 'Bir dakika...' Tekrar ediyor: 'One minute...' Bu arada omzundaki eli de uzaklaştırmaya çalışıyor. Sonra son kez ama epey sinirli biçimde 'One minute' diyor, bu arada kendisini uyarmaya çalışan ele karşı sert bir hareket de yapıyor, isabet kaydedip etmediğini göremiyoruz TV'den.
Gerisini bilmeyen yok. Başbakan çok sert sözler söylüyor, oturumdan ayrılıyor. Haklı mı? Haklı, hem de sonuna kadar haklı. İsrail Cumhurbaşkanı, hiç de yenir yutulur şeyler söylememiş. Türkiye'nin Başbakanı'na da bu sözlere cevap verme olanağı tanınmıyor.
Eğer meseleye buradan bakıyorsanız, Başbakan haklı. Oturumu terk ederek az
bile yapıyor hatta.
Namık Kemal Zeybek (Radikal): Başbakan'ı kutluyorum
Şimon Perez yalanlar söyledi... Şimon Perez Gazze'de katliamı utanmazca savundu... Şimon Perez, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın yüzüne bağıra bağıra saygısızlık yaptı.
Tartışmayı yöneten kişi ise Şimon Perez'i kayırdı ve Başbakan'ın sözünü, hem de elini de işin içine karıştırarak kesmeye kalktı...
Ne yapsaydı Başbakan?..
Sessiz sedasız duruma boyun büküp, yüzüne yapay bir gülücük yerleştirip meydanı zalimin fodulluğuna mı bıraksaydı?
O zaman ne denirdi?
Aferin ne de başarılı diplomat mı denilirdi?
Başbakan doğruyu yaptı...
Hem de zalimin zulmünü yüzüne karşı haykırdı; hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'nın onurunu kurtardı...
Necati Doğru (Vatan): Madara moderatör! Küstüm Tayyip!
Nikita Sergeyeviç Kruşçev de ayakkabısını masaya vurmuştu. O yıllarda Sovyetler Birliği, dünyanın iki süper gücünden biriydi. Kruşçev, iki süper güçten birinin sürükleyici lideriydi. New York'ta yani diğer süper gücün kendi evinde (BM toplantı salonunda) sol ayakkabısını ayağından çıkarmış, bütün gücüyle masaya indirmişti.
Yer yerinden oynamıştı.
Rusya'da halk sokaklara dökülmüş; Kruşçev'i 'Fatihimiz, dünyaya lider nasıl olurmuş gösterdin... Sömürücü kapitalist sistemin sözcüsü ABD'ye sosyalist onurumuzu hatırlattın' diye coşkulu gösteriler yapmıştı.
Yorumlar müthişti.
Yoldaş Kruşçev'in çıkışı ile 'Tarihin akışı mutlaka değişecektir' diyenler çoğunluktaydı.
Tersi oldu.
Tarih, Kruşçev'in bireysel çıkışına göre akmadı. Kruşçev'in masaya ayakkabı vuruşu 'diplomasi tarihinde bir yerlere yazıldı' fakat dünya tarihi kendi sosyolojik ve ekonomik birikiminin doğal akışı ile yürüdü; sosyalist süper güç, havlu attı.
Demek istiyorum ki!
Bizim Başbakan'ın yaptığı, diplomasi tarihine 'Madara moderatör-küstüm Tayyip-küstah Peres vakası' adıyla geçecektir.
Türker Alkan (Radikal): Kahraman bir diplomatın maceraları
Bravo Başbakan'ım! Sizinle iftihar ediyorum. Şimon Peres de kim oluyormuş? Kulağı bile duymayan bir ihtiyar. Kendi haline bakmadan bir de size karşı sesini yükseltiyor. Elbette ağzının payını verilmeliydi ve verildi de!
Sayın Erdoğan, yaptığınız çıkış eminim size bolca oy getirecek, seçimde başarılı olmanızı sağlayacaktır. Siz doğuştan kahraman bir kişisiniz. Elinizde değil işte, kahraman olmadan duramıyorsunuz. Camileri kışlaya, minareleri süngüye benzeten sıradan bir manzume okudunuz, birkaç ay içerde yattınız ve büyük bir kahraman oldunuz. Şimdi de İsrail lideri Şimon Peres'i azarlayarak, 'Küstüm, artık Davos'a bir daha gelmem' diyerek gene birdenbire kahraman oluverdiniz!
Yalnız neden Türkiye'ye dönme konusunda bu kadar acele ettiğinizi anlamadım doğrusu. Davos'ta azarlanacak tek adam yaşlı Şimon Peres miydi? Tabii ki değil. Keşke birkaç gün daha kalıp Fransız Cumhurbaşkanına şöyle okkalı bir tekme, Alman Başbakan'ın gözüne sıkı bir yumruk atsaydınız. Hepimizin yüreği soğurdu vallahi. Bu münasebetsizler tekmelenmeyi ve yumruklanmayı çoktan hak ettiler. Sizden başka bunu yapabilecek bir liderimiz de yok yazık ki! Dış politikayla ilgilenen Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Şükrü Sina Gürel, İtler Türkmen, Mümtaz Soysal.. gibi isimleri düşünüyorum, dış politikada 'Kasımpaşa modeline' ayak uydurmaları pek mümkün gözükmüyor.
Hakkı Devrim (Radikal): «Daha Davos'a gelmem!»
Tayyip Erdoğan adlı ortağın, Siyaset Apartmanı'ndaki arsa payını giderek artırdığının, diğer daire sahipleri (isterseniz doğrudan parti liderleri diyelim) ne derece farkındadır, bilemiyorum.
Laf ebeliği etmeden söyle derseniz, Tayyip Bey Türkiye'nin gündemindeki yerini her geçen gün biraz daha artırıyor, diyeceğim. Bu hal onun için bir başarı mıdır, yoksa endişe edilecek bir gidiş mi, orasını da kestiremiyorum.
Bir siyasetçiyi konuşuyoruz. Geldiği noktada kendi partisi içinde bir rakibi bulunmadığı gibi, başında bulunduğu partinin seçimlerde bileğini bükebilecek bir başka parti de siyaset ufuklarımızda pek görünmüyor. Demek ki Erdoğan başarılı, hem de çok başarılı bir parti başkanı ve siyasetçidir, anlamına gelir mi bu durum sizce?
? Olmasa, siz de ömrünüzü ona taraftar veya karşı çıkmakla, onun dediklerini ve yaptıklarını, bu arada elbette sizce yapması gerekirken yapmadıklarını da tartışmakla tüketmezdiniz, demezler mi insana?
Bana deseler, cevabım hazır:
? Çok zaman var ki biz, insan tarttığımız terazinin bozulan ayarını düzeltemedik, der keserim böyle anlamsız konuşmayı.
Şimdi gene günlerce gelsin Tayyip Bey yergileri ve övgüleri. Başbakan Davos'tan alelacele ayrılır ayrılmaz başlamadı mı zaten. Hiç yakışmadı o tavır, hem de dünyanın gözü önünde Türkiye'nin başbakanına! Hiç de değil, neden çekinip de doğru bildiğini söylemesindi, iyi etti, pekâlâ oldu. Şimdi göreceksiniz dünyadaki itibarı artacak, Türkiye de bundan faydalanacaktır.
Altan Öymen (Radikal): Diplomatlar 'monşer', eski hükümetler 'sünepe', Başbakanımız 'dünya lideri'
Başbakan'ın haklı nedenlere dayansa da çok tartışılan tepkisi, bir öfke patlaması mıydı? Yoksa hesaplı mıydı? Yoksa öfkeyle başlayıp hesaplı hale mi gelmişti? İstanbul'daki karşılama törenleri ise bunun iç politikayla ilgisini gösteriyor.
Davos'taki moderatörün, tartışmayı yönetmesi kötüydü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a haksızlık yaptı. Peres'in konuşması, tahrik ediciydi. Sesi yüksekti... Başbakan Erdoğan'ın bunlara cevap vermesi gerekliydi.
Tabii... Bütün bunlar doğru... Ama Başbakan bunlara daha münasip cevaplar verse, daha iyi olmaz mıydı?.. Muhatapları üzerinde çok daha etkili olabilecek şeyler söyleyebilseydi?..
Bir kere, moderatöre, Peres'e verdiği süre (25 dakika) ile kendisine verdiği süre (17 dak
DERLEYEN: ZAMAN ONLINE