Abdulhamit Bilici'nin yazısı...
Herhalde çok az lider Başbakan Erdoğan'ın yerinde olmak ister. Çünkü öyle birbirine zıt suçlamalara hedef ki, anlamak mümkün değil. İçinde eski siyaset arkadaşlarının bulunduğu bir siyasi partiden ulusalcı çevrelere uzanan geniş bir koalisyona göre Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı.
Bu çevreye göre, Erdoğan Amerika'daki Musevi kuruluşlarından Cesaret Ödülü almış bir Yahudi dostu. Hatta Ergenekon sanığı Ergun Poyraz'ın kitabına bakarsanız, Yahudi kökenli biri.
Diğer tarafta ise İsrail'e yönelttiği ağır eleştirilerden dolayı Yahudi düşmanlığıyla suçlayan bir koalisyon var. Bu koalisyonda, Erdoğan'ın Hamas'a destek vererek Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırdığını söyleyenler; Türkiye'nin eksen değiştirdiğini düşünenler ve bu çıkışları seçim hesabıyla yaptığına inananlar bir arada.
ABD'deki 5 Yahudi örgütü de Erdoğan'ın çizgisi konusunda şüpheye düşmüş olacak ki, bir mektup yazarak Türkiye'de anti-semitizme karşı harekete geçmesini istediler. 4 yıl önce Başbakan'a ödül veren ADL Başkanı Abraham Foxman, şimdi Türkiye'de artan Yahudi karşıtı dalgadan Erdoğan'ın da sorumlu olduğunu söylemiş.
Amerikalı Yahudi liderler, Gazze'ye yapılan saldırıyı İsrail'in 'kendini savunma hakkı' çerçevesinde görmediği için Erdoğan'a sitem ediyorlar. Herhalde Birleşmiş Milletler'in açıkladığı bilançodan haberleri yok: İsrail'in 22 gün süren Gazze saldırılarında, 437'si çocuk, 110'u kadın 123'ü yaşlı erkek, 14'ü tıp görevlisi, 4'ü gazeteci toplam 1.330 Filistinli öldü. Yaralanan 5.450 kişiden 1.890'ı çocuk...
Bazı Yahudi kökenli önemli isimler bile Gazze'de yaşanan bu dramı insanlık suçu olarak görürken, Amerikalı Yahudi örgütlerinin İsrail'in yaptıklarında hiçbir mahzur görmemesi tuhaf değil mi? Erdoğan'ın İsrail'e yönelik sert eleştirileri ile artan Yahudi karşıtlığı arasında ilişki kurarken, asıl Gazze'deki bu korkunç bilançonun Yahudi düşmanlığını körüklediğini göz ardı etmek dramatik değil mi?
Peki dün Yahudi liderlerin elinden ödül almakta sakınca görmeyen, sinagogları saldırıya uğrayınca Hahambaşı'nı ziyaret etmekten çekinmeyen Erdoğan, birden Yahudi karşıtı kesildiği için mi İsrail'e bu kadar sert yüklendi?
Başta dış politika Başdanışmanı Prof. Ahmet Davudoğlu olmak üzere, Erdoğan'ın Gazze siyasetinde kilit rol oynayan isimlere göre bu sert tepkinin ardında birçok faktör var; ama Yahudi karşıtlığı bunlardan biri değil. Birinci faktör, İsrail saldırısının insani boyutu. Duygularını açıkça ortaya koymayı tercih eden Erdoğan'ın bu tablo karşısında sert konuşmalar yapması normal. Ayrıca bu ilk de değil. Hamas'ın manevi lideri Şeyh Yasin, tekerlekli sandalyesiyle evine giderken katledilince de Erdoğan, İsrail için ağır sözler söylemişti.
İkinci önemli faktör, saldırıdan 5 gün önce Ankara'ya gelen İsrail Başbakanı Olmert'in Erdoğan'ı içine düşürdüğü aldatılmışlık duygusu. Ankara'da 5 saat süren görüşmede, Erdoğan, Suriye ile İsrail arasında doğrudan görüşmelerin başlaması için ter döküyor. Bu çabalar karşılığında Başbakan İsrail'den iki şey istiyor: Bir, Gazze cephesinde gerilim çıkmasın. Lübnan'da Hizbullah'la bir gerilim yaşanmasın. Sadece 15 dakika kadar Gazze'de Hamas'la yaşanan durum ele alınıyor. Erdoğan, bu konuda gerilimin düşmesi için Türkiye'nin her türlü katkıya hazır olduğunu söylüyor. Olmert'e, Türkiye'nin Hamas'ın elindeki esir askerin salıverilmesi ve ateşkesin uzatılması konusunda devreye girebileceği söyleniyor. İsrail Başbakanı ise ekibiyle görüştükten sonra döneceğini belirtiyor. Ama Olmert'in dönüşü, Gazze'ye saldırı şeklinde oluyor.
Üçüncü faktör, Erdoğan'ın ateşkesi bozan tarafın Hamas değil İsrail olduğuna dair net bilgilere sahip olması ve seçim kazanan Hamas'ı dışlamanın yanlışlığına inanması.
Erdoğan'ın sert üslubu eleştirilebilir. Hatta İsrail'i kıyasıya eleştirirken, neden Dışişleri Bakanı Babacan'ın yaptığı gibi, Hamas'a da 'ya sandığı ya şiddeti tercih et' çağrısında bulunmadığı da sorulabilir. Ama yukarıdaki faktörleri göz ardı ederek, barış için bu kadar uğraşan Erdoğan'ı Yahudi karşıtı ilan etmek insafsızlık olur.