Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tüm şiirler ve gözyaşları Gazze için

Yeni Dünya dergisinin düzenlediği ?Gazze için Şiir Akşamı?nda şiirler okundu, yürekler yandı, gözyaşları döküldü...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-01-15 12:49:00

Tüm şiirler ve gözyaşları Gazze için

 

İlk şiiri okuyan Nurettin Durman Mehmet Akif'i hatırlatıyor. Çanakkale şiirini yazan büyük şairin, bu milletin hislerine tercüman olduğunu, sonraki nesillerin Çanakkale'yi bu kadar önemsemesindeki payını anlatıyor şair. İki şiir okumayı düşünüyor ve ilk şiiri Nizar Kabbani'den okuyor. İngiltere'de büyükelçilik yapan, eşini İsrail'in bombardımanında kaybeden büyük şair. Arap dünyasını uyanışa çağıran Filistinli yürek: ' Bu Yahudi asrı yalnızca bir vehim/ kapanacak dizlerimize bir gün geldiğimizde kendimize...'

Ve sonra gözyaşlarına katık edilmiş şiiri çıkageliyor Nurettin Durman'ın:

Sustum artık. Konuşsam kalbim çıkacak.

Ciğerim yanacak Afrika gibi.

Asya'nın çekik gözleri tutacak beni

Kan tutar gibi olacağım biliyorum

Ben coğrafyası mazlum bahtı karayım

Afrika'yım; gözleri karayım

Bağdat'ta kâfir kıranım

Kudüs'te Müslüman...  

Sustum artık. Bana ne tabip lazım

Ne de kurşun döksünler bundan böyle

Zaten kurşun dökmüyorlar artık

Kurşunu çocukların göğsüne saplıyorlar

Yoksul Afganlıları vuruyorlar

Çeçen milletini imha ediyorlar

Sesim yok; kör olasın kör kurşun

Kör mü sağır mı dünya; bilemiyorum.  

Sustum artık. Sustuğumu duysun dünya.

Ey yaralı yürekler başı belalı topraklar

Afrika'ya sunulan ölümün müsebbibi

Karasineklerin çağı, ucuz ölümlerin

Bahanesi zalimin, bahanesi altın mı?

Kara elmas mı, metan mı, petrol mü?

Peki, Irak bize ne kadar ırak kardeşim

Bir ahla vuralım mı alnından düşmanı?  

Senin askerlerin kiralık katil

Senin ölümün kanser, hayatın cinayet

Bir taş ataydım da vuraydım alnından

Alnın ki zifiri karanlık,

Alnın ki cehennem kuyusu...

Biteydi bu keder, bu acı, bu soy kırım

Kudüs'ün açaydı çiçekleri ne olurdu

Filistin'in biteydi ağıtsız geceleri.  

Sustum. Silahlar sussun diye sustum.

Bir taş gibi bağrıma bastığım öfkemle

Sustum ki karışayım artık dünyaya.

Düşmanım kurşun sıktıkça kalbime

Kalbimde güller açsın

Daha da çoğalsın umudum.   

Umudum ki Müslüman

Umudum ki Allahuekber...

Şeref Akbaba, mazlumdan yana olmak kadar bir duyarlılığı olamayacağını söylüyor müminlerin.  Filistin'li Çocuk şiiri çocukların öldüğü coğrafyadan hüzünler taşıyor:  

Sus payı kalmadı çocukların

İntifada taş yağmuru

Kılıç tutan elin

El olduğunu biliyorlar  

Göğüslerinde özgürlük haritası

Taşınan bir şarapnel

Mezar taşlarına yazılmıştır kader

Çocuk, silah ve zaman  

Kınında durmaz zulüm

Anne bağrındaki taşlar

Emeklemek yok çocuk

Her mevsim kan sofrası  

Kuş seslerinin uyuttuğu sabah

Toprak susan kalem

Ağlayan nar çiçeği

Ve beşik beşik ölüm  

Tırpan vurdular merhametine

Adını Filistin koydular

Çocuk, silah ve zaman

Çocuklar ölüyor akşam olmadan   

Bestami Yazgan, gönlünü genişçe açıyor. 'Gönlü muhabbete yurt olanlara, Düşmanına bile mert olanlara, Fakat öz nefsine sert olanlara, Tâ cânı gönülden tazele selam, Sevgiye, dostluğa, güzele selam...' diyor ve  'Tanıdım Seni Katil' şiiriyle Gazze'ye hiçbir şairin duyarsız kalamayacağının  işaretlerini veriyor:  

Çocuğa kurşun değse

Kırılan çiçek olur,

Çocuk ölmesin diye

Çırpınan yürek olur,  

Eğer çocuk ölürse

Yoldaşı melek olur,

Yorganı ak yıldızlar,

Döşeği ipek olur.  

Çocuğa kurşun değse

Titreyen tüfek olur,

Utancından namlular

Kıpkırmızı renk olur,  

Bu çağda böyle vahşet

Hayvanlara denk olur!

Çocuğa kurşun sıkan

Eli kanlı kâtilin

Adını bilmem ama

Soyadı köpek olur...  

Medyada çalışan bir şairin yüreğini en çok ne yakar? İnsan eksenli, sevgi, saygı yazılarına gönlünü açan şairin yüreğini ne yaralar. Kulak verdik Ferman Karaçam'a ve satır aralarını okuduk: 'Bugün, üç yaşlarında bir çocuk annesi dedi ki, bir haftadan beri çocuğumu sevemiyorum. Hepimizin ciğerleri bu ölçüde yanıyor.

Bugün bir gazeteci diyor ki köşesinde 'Filistin konusunu çok fazla abarttık' Ciğeri yanan annelerin farkına varmış gazeteci, anneler sokaklara döküldü, miting alanlarına çıktı, sokaktaki heyecan televizyon ekranlarına yansıdı. Bu gazeteci arkadaşın muhabirlerinden birileri varsa şu manşeti atsınlar: Biz kendisini seviyoruz, çünkü Yaratan'dan ötürü yaratılanı sevmek bizim şiarımızdır. İsrail'i bu kadar kınamamak gerekir diyor. Biz İsrail'i kınamıyoruz. Sokaklara çıkıp haykıran insanlar olarak  dün Bosna'da evvelsi gün Irak'ta, daha evvelsi gün Afganistan'da zalimler onlara zulmettiklerinde de sokaklara dökülmüştük.

Biz o gazeteci arkadaşı seviyoruz, Yaratandan dolayı sayıyoruz, çünkü kendimize saygımız var. Biz Filistin meselesini fazla abartmadık. Orda bir zulüm var, katliam var, orda çocukları katleden zalimler var. O yüzden arkadaşlar kalemlerinizi adam gibi kullanın. Sizi seviyoruz, sayıyoruz, bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz ama, şunu da biliyoruz; sırtımızı size dönerek yaşamak bizim için tehlikelidir, bunu da çok iyi biliyoruz.'

Ferman Karaçam yürek yangınlarından 'Filistin'i Susmak'ı çıkardı. İşte o şiirden bir bölüm:

Bütün bildiklerimi sustum/ bir nefeste içtim kelimelerin hepsini/ ustura gibi alnıma vurduğunuz bu kirli damgayı/ günü gelince safra gibi vereceğim elinize/ suyum ekmeğim etim zeytinim/ bütün kutsallarımı sustum/ bildiklerimi bilmediklerimi uyluk kemiklerimi kaburgalarımı/ her şeyi yağmalayıp yediniz/ bir daha aslına rücu etmesin diye tarihi/ bir ulus yaratmak uğruna piç yaptınız/ kırılsın elleriniz/ yıkılsın göğünüz/ ben Gazze miyim ki haykırayım/ içime sustum işte/ içime ki gördünüz/ oradan kıpkızıl yağlı bir urgan gibi fışkırıyor/ onları içip içip yok ettiniz Harlem'de/ yani kükürt kokan koridorlarınıza sızacağım bir gün/ baykuş yüzlü gökdelenlerinizden/ Guantanamo üssünden yüzünüze yapışacağım bir gün/ ateşe vereceğim petrol kuyularınızı/ ve Ebu Gureyb'deki evrensel zilletimizin belgesi kadınlarımızla/ ve pamuk pamuk sakalları arasına barutlar gizlediğimiz dedelerimizle/ çıkarıp hançerelerimizden la ile bilenmiş kılıç yüzlü kelimelerimizi/ bir gün dayanacağız kapılarınıza. (...)

Yarım asırlık ömrümde hiç bu kadar acziyet yaşamamıştım diyor Ahmet Mercan. İsrail de hiç bu kadar özgür olmamıştı diye de ekliyor: 'Biz Bosna'da da bu kadar acziyet yaşamamıştık. 1917den beri bu zillet sürüyor. O gün İngiliz kolonisindeki Yahudi yerleşimciler 56 bin kişiydiler, 1 milyon Filistinli vardı.

Bugün 9 milyon Filistinli yurt dışında mülteci, o topraklarda 4 milyondan fazla Yahudi yaşıyor. İsrailliler kararlı bir politikayı hiç sapmadan kendi tahrif ettikleri kitap doğrultusunda gerçekleştiriyorlar. Karşılarındaki o iki milyarlık iradeden hiçbir plan, hiçbir strateji, hiçbir yardım yok, yani tamamen ihanet tarihi var. İki milyarlık dünyayı İKÖ temsil ediyor ve sadece tavsiye kararı alabiliyor. Kahredici bir yalnızlık içindeyiz. Sokaklara çıkalım ama yetmezlikler üzerinde de duralım. AB, İsrail'in savunma hakkı dedi, ABD öyle.  Uluslararası hukuk diye bir şey yok, adalet mekanizması yok. Köy Derneği ile BM  arasında hiçbir fark yok. Bizimle dalga geçiyorlar: Füzelerin sapan taşlarından korunma hakkı var sadece...'

Ahmet Mercan, Gazzeli Gülsüm şiirini okudu gecede. Abdülbaki Kömür 'Vicdan azabına müsekkin' dedi yüreği yanan insanlara...

Hüseyin Akın şair duyarlılığıyla mısralarını dinleyenlere ulaştırırken Adem Turan, Davut Akgül, şiirleriyle şair coğrafyasından acı haberler sundular...

Anlaşılan o ki, şair yüreği de ana yüreği de yanmaya devam edecek. Ahmet Mercan'ın dediği gibi, 'Füzelerin sapan taşlarından korunma hakkı var sadece...'

Sanatalemi.net

Haber Ara