Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Çiçek: 'Hukuk toplumun oksijenidir'

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, hukukun uygulamasındaki en büyük engelin meslek dayanışması olduğunu söyledi.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-01-15 15:34:00

Çiçek: 'Hukuk toplumun oksijenidir'


TÜSİAD En İyi Genç Hukukçu Ödülü'nün sahibine verildiği törende konuşan Cemil Çiçek, devletin ve cumhuriyetin niteliği olarak hep hukuku konuştuklarını, hukuka vurgu yaptıklarının anlatarak, 'Sadece vurgu yapmak değil esas olan gereğini yapmaktır. Gereğini yapmadığınız bir iş kavramı sadece bir söylem bir sohbet konusu olarak kalır, bundan berelenen faydaları yeterince elde edemeyiz' dedi.

Hukukun, toplumun, devletin ve demokrasinin oksijeni olduğunu ifade eden Çiçek 'Buna göre Oksijen azlığının ağlık üzerinde ne kadar etkili olduğunu biliyoruz. Eğer ağlıklı bir toplum sağlıklı devlet yapısı ve standardı yüksek bir demokrasi arzu ediyorsak, hiç şüphesiz bunun alt yapısını oluşturacak hukuktur. Dolayısıyla bu konuya ne kadar önem versek azdır.

Yaşadığım tecrübeler gösteriyor ki bir toplumun sosyal ve ekonomik yönden gelişmesinde büyük ölçüde hukuka bağlıdır' şeklinde konuştu.

Türkiye'de yatırım yapmak isteyen firmaların ve ülkelerin Türkiye'deki hukuk düzenini araştırdığını belirterek Kriz döneminde Türkiye'nin çok yönlü kalkınma çabalarının en önemli dinamiği, motoru hukuk olduğunu düşündüğünü söyledi.

İnsan hakları özgürlükleri toplumsal barışı sağlanmasında, dayanışmamada, uygar bir toplum olmada en önemli unsur olduğunu dile getiren Çiçek 'Bütün bunlarda yola çıkarak barış içerisinde bir toplumun hak ve özgürlüklerin teminat altında olduğu bir toplum aynı zamanda sosyal ve ekonomik gelişmeleri sürdürmek isteyen bir toplum hukukuna önem ve öncelik vermek zorundadır. Belki teorik olarak bahsettiğimiz hukuk gereğini yerine getirdiğimiz konusunda biz öz eleştiriye, muhasebeye hepimizin her kurumun ve başta siyaset yapanların böyle bir muhasebe yapmasında ciddi fayda olduğunu düşünüyorum' diye konuştu.

Hukuk gereğini yapmanın birinci yolu hukuka uymak, ikincisi'nin ise hukuku uygulamak olduğunu ifade eden 'Son günlerde yapılan bir kısım yargısal faaliyetleri örnek vererek hukuki çabalar var, yasalar yürürlükte olduğu sürece herkesin o yasalara uyma mecburiyeti var' dedi.

Çiçek, Anayasa'nın 138. maddesine göre hiçbir organ, makam ya da merciin mahkemelere, hakimlere emir ve talimat veremeyeceğinin öngörüldüğünü, TCK'nın 288'inci maddesine göre, bir olayla ilgili başlatılan soruşturma ve kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme ya da tanıkları etkilemek amacıyla sözlü ya da yazılı beyanda bulunmanın cezalandırılmasına hükmedildiğini anlatarak 'Değerli basın mensupları da var, onları da ilgilendiren Basın Kanunu'nun 19. maddesi de var. Buna göre hazırlık soruşturmasının başlatılmasından sonuçlanıncaya kadar geçen süre içinde cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme işlemleri ve soruşturmayla ilgili diğer bilgilerin içeriğini yayımlayanlara para cezası öngörülüyor' diye konuştu.

Çiçek, ''Bu temel maddeler açısından baktığımızda, olup bitenleri değerlendirdiğimizde biz hukuk devletinin neresinde bulunuyoruz, yargı bağımsızlığının neresinde bulunuyoruz?'' diye konuştu.

Bu yasa maddelerinin, eğer gereksizse kaldırılabileceğini, ama bunun da ancak hukuk yoluyla yapılabileceğini söyleyen Çiçek, ''Kime mikrofon uzatılırsa görülmekte olan davayla ilgili konuşuyorsa, içeriğini bilmeden, ne olduğunu bilmeden bunları çarşaf çarşaf yayımlıyorsa, sonra da hukuk devletinden bahsediyorsa, biz bir tiyatro oynuyoruz, bir rol kesiyoruz demektir. Yani, hukuk konusu bir rol konusu değildir. Uyulması gereken kurallar bütünüdür. Bizim toplumumuzda maalesef böyle bir keyfiliği
yaşıyoruz' şeklinde konuştu.

'Hukuku uygulamakta en büyük zorluk ayrıcalıklar'
Türkiye'de hukukun uygulamasında ciddi zorluklar olduğunu düşündüğünün dile getiren Bakan Çiçek, 'Hukuk uygulayanların özellikle yargı mensuplarının ne sıkıntılar çektiğini bilen bir inan olarak hukuku uygulamanın bu ülkede ne kadar zor olduğunu görmeliyiz' diye konuştu.

Hukuku uygulamakta en büyük zorluk ayrıcalıklar olduğunu belirten Çiçek, 'Ayrıcalıkların yasadan ve anayasadan doğanları da dahil sadece bundan kaynaklanmıyor. Kendi beynimizde kendi zihnimizde ayrıcalıklar var. Adeta çıkarılan kanunlar toplumun avam tabakası için kimsesiz, sahipsiz kişilere uygulanacak gibi toplum da yer edinmiş anlayışa gelmişiz' dedi.

Meslek dayanışmasının Türkiye'de hukukun uygulanmasındaki en büyük engel olduğunu ifade eden Bakan Çiçek, 'Meslek dayanışması yasların ve kuralların önüne geçiyor. Suçu meslekler işlemez, suçu insanlar işler ve her meslekte bu suçu işleyen insanlar olabilir. Neden bu noktada bir ayrıma bir ayrıcalığa gidiyoruz. Meslek dayanışması kol kırılır yen içinde kalır. Bunu ifşa etmeyelim, yasları mevzuatı o işi kapatma noktasında, bir dayanışmanın içerisine giriyor. Bunu geriye dönük olaylara baktığınızda görebilirsiniz. Bir çok yolsuzluk olayının üzerine gidilmemesi, bu meslek dayanışmasından kaynaklanıyor' şeklinde konuştu.

Bakan Çiçek hukukun uygulamasında engeller bir diğerinin ise bölgecilik, hemşericilik ve ideolojik olduğunu kaydetti.

Yargının bağımsızlığına inanan bir insan olduğunu söyleyen Bakan Çicek 'Yargının bağımsızlığı yargının tarafsızlığı için önemlidir. Sadece bağımsızlık yetmez hem bağımsız hem de tarafsız olmalı. Yargını bağımsızlığı hem yasamaya hem yürütmeye hem de yargının kendine karşıdır' dedi.

Bir ülkenin başına gelecek en büyük felaketin yargının siyasallaşması olduğunu vurgulayan Çiçek 'bugün benim menfaati bu ülkenin başına dert çaç onu hepimiz yargının bu manada bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve hukuk çerçevesinde karar vermesinde elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Hiç kimse kendisini yargınn da yazılı beyanda bulunmanın cezalandırılmasınaın yerine koyarak insanları mahkumda, berat ettirmemeli' şeklinde konuştu.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, ise Türkiye'nin son 10 yılda demokratikleşme yönünde aldığı mesafenin azımsamaması gerektiğini ve demokratikleşme paketleri adı altında peşi sıra gerçekleştirilen anayasal ve yasal düzenlemelerin kamu yönetimi ve siyasal reformlar konusunda mesafe kat edilmesini sağladığını söyledi.

Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD olarak, uzun zamandır ekonomik, sosyal ve siyasi konularda araştırma raporu yayınlama, konferans düzenleme ve görüş açıklamanın yanı sıra teşvik edilmesinde yarar görülen alanlarda 'ödüller' tesis ettiklerini belirterek, 'Geçen yıl, kamuoyunda hukuk devleti bilincinin güçlendirilmesine katkı sağlamak ve genç hukukçuları özgün çalışmalar yapmaya teşvik etmek amacıyla 'En İyi Genç Hukukçu Ödülü'nü oluşturduk. Önümüzdeki yıl ise bu ödüllerimize, 'En İyi Genç İktisatçı Ödülü' ile devam etmek arzusundayız' dedi.

Türkiye'de bu tür ödüllerin, uzmanlık alanlarında başarılı kişilerin ve kurumların toplumda daha çok tanınmasını sağladığını ve ödül verilen alanlarda çalışan araştırmacıları teşvik edici bir rol oynadığını ifade eden Yalçındağ, 'Hepimizin bildiği gibi, istikrarlı kalkınma refah düzeyinin yükseltilebilmesinin ön koşuludur. Nitekim Biz de TÜSİAD olarak, rekabetçi piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını, iş ve yatırım ortamının geliştirilmesini bu amaç çerçevesinde yıllardır savunuyoruz' diye konuştu.

Yalçındağ, istikrarlı kalkınmanın ancak demokratik standartları makul bir eşiğe ulaşmış, katılımcı demokrasinin benimsendiği, birey hak arama özgürlüğünün garanti altına alındığı bir hukuk devleti ortamında mümkün olduğunu ve demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri tam olarak yerleşmeden, ulaşılan refah düzeyinin kalıcılığının sağlanamayacağına inandıklarını söyledi.

Gelişmiş ekonomilerin, rekabet politikalarının temeline hukuk güvenliğini ve bu bağlamda iş ve yatırım ortamının öngörülebilirliğini oturtmakta olduklarına işaret eden Yalçındağ, 'İstikrarlı kalkınma ve refah düzeyi ile hukuksal altyapının sağlamlığı ve öngörülebilirliği arasında doğrusal ve belirgin bir ilişki mevcuttur. İstikrarlı toplumsal gelişim ancak ve ancak işleyen bir hukuk devleti ortamında gerçekleştirilebilir' dedi.

Hukuk devleti kavramının, her şeyden önce, hukuka saygı ve hukukun üstünlüğü olarak anlaşılması gerektiğini belirten Yalçındağ sözlerini şöyle sürdürdü: 'Her tür dokunulmazlık ve ayrıcalıkların kaldırılması, hukuk devletinin ve kanun önünde eşitliğin vazgeçilmez bir unsuru olarak ortaya çıkıyor. Hukuk devleti ilkesinin tam anlamıyla yerleşmesi için, hukuku uygulayacak organların bağımsızlığı ve hukuku uygulama kapasitesi de büyük önem taşıyor. Bağımsız yargı ve özgür savunma makamının hayata geçmesinin yanı sıra adaletin gecikmemesi, çağdaş fiziki şartların sağlanması ve nitelikli yargı personelinin varlığının çağdaş bir adalet sistemine sahip olmamız için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.'

Tüm kesimlerin şikâyetçi olduğu 1982 Anayasası, birçok değişikliğe uğradığı halde, yargı bağımsızlığını, denetim ve denge kavramını ve hukukun üstünlüğünü hayata tam anlamıyla geçirecek bir yapıya henüz ulaşamadığını ifade eden Yalçındağ, 'Bugün, yargı erkinin işlevinin ve sınırlarının halen yoğun olarak tartışılıyor olması, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerinin tam arzulanan düzeye henüz ulaşmadığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Bununla birlikte, Türkiye'nin son 10 yılda demokratikleşme yönünde aldığı mesafeyi de azımsamamamız gerekiyor. Demokratikleşme paketleri adı altında peşi sıra gerçekleştirilen anayasal ve yasal düzenlemeler şüphesiz kamu yönetimi ve siyasal reformlar konusunda mesafe kat etmemizi sağladı' dedi.


Haber Ara