Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Gazzeli Nabris?in günlükleri

Gazzeli Basim en-Nabris, günlerdir yaşadıklarının güncesini tuttu. Nabris'in anlattıkları Gazze'de yaşanan insanlık dramını gözler önüne seriyor. İşte Nabris?in günlükleri..

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-01-12 13:33:00

Gazzeli Nabris?in günlükleri

Haber Merkezi / TİMETURK 

Gazze?den Basim en-Nabris 
Hayal kırıklığı! Evet, bunların takındığı feci tavrın en hafif tanımı belki de bu kelime: hayal kırıklığı!

Savaş başladıktan bu yana Cebaliye kampındaki kız kardeşime telefon açmaya çalışıyorum ama ulaşamıyorum, sabit hatları ve cep telefonu şebekesini çökermişler. Neyseki bir şekilde ulaşabildim kızkardeşime, halini ve çocuklarının durumunu sordum, kampın durumunu öğrenmeye çalıştım. Kız kardeşimin çocukları eski yönetim birimlerinde çalıştığı için Fetih?i destekliyor. Bununla birlikte kendileriyle Hamas?a mensubu komşuları arasındaki sosyal dayanışma ve ilişkiler çok iyi durumda. Morallerinin çok yüksek olduğunu dile getirdi. Kampta hemen hemen herkes evini savunmaya hazırmış. Bıçakla ve odun sopalarıyla olsa bile. Kızkardeşim cesetlerimizi? der demez gayri ihtiyari güldüm ve tamamladım: çiğnemeden geçemezler. Başka seçenek yok. Onlar bizi Filistin?den asıl vatanımızdan çıkarıp Gazze?deki kamplara sürdüler. Bu kamplardan başka seçeneğimiz de yok zaten. Arkamızda deniz önümüzde ateş var. Kaçmayacağız. Nakba?dan bir defa kaçtık. Evimizde ölürüz, bu bizim için daha onurlu olur. Bıçaklarla dahi olsa kendimizi savunacağız. Bu bir intihar mantığı mı? Nazist siyonistler bu mantık dışında bize başka bir mantık bıraktı mı?

     Geçemezler! 
Ebu Avde ailesine ait apartmanı yerle bir ettiler. Üç kattan oluşan evde yaklaşık 70 kişi yaşıyor. Sadece iki dakika önce onlara telefon açıp evi hemen boşaltmalarını istediler. Telefondan sadece birkaç dakika sonra apartmanın çatısına bir uyarı roket düştü. Roket su depolarına isabet etti. Herkes kendisini panikle evin dışına atmaya çalıştı. İçeride genç bir hanım kalmıştı. Kocası daha kapıdayken onu kaybettiğini anlayınca var gücüyle karısını çağırdı, ailesi ise kocaya bir daha içeri girme diye bağırıyordu. Ancak o geri döndü ve karısının çekmecenin yanında korkudan tir tir titrediğini gördü. Onu hemen kucakladı ve bağırış çağırış sesleri arasında hızla kendisini dışarı attı. Allah?a hamdederek. Herkes apartmandan birkaç adım uzaklaşmıştı ki bir F-16 o korkunç gürültüsüyle iki devasa füze fırlatıverdi. Bina birkaç saniyede olduğu gibi enkaza dönüştü.

Bu olay geçen salı günü sabah 9.30 civarında meydana geldi. Evim olay yerinden yalnızca 30 metre uzak olduğu için evin duvarları sallandı, pencerenin tekinin plastik aksamı uçuştu. Çocuklar, annem, kızkardeşim ve eşim hepsi ayaktaydı. Kızlar panikle bağırmaya başladı. Ben ise yatağımdan kalktım ve yapabildiğim kadar onları sakinleştirmeye çalıştım.


Birkaç dakika sonra mahallenin gençleri ve erkekleri ile kadınları toplandı. Her gün önünden geçtiğim evi gördüm, sahiplerinden birisine selam verdim, dükkânında ev gereçlerini satıyordu. Ev sanki depreme maruz kalmış gibi dökülmüş ve yıkılmıştı. Oturduğumuz evinin bulunduğu okul sokağı acımızı anlamak ve yardım etmek isteyenlerin yanısıra fuzuli kimselerle doldu taştı.

Hergün selam verdiğim adamı aramaya başladım. Onunla kucaklaştım ve ağlamaya başladım. Onun karşısında kendimi tutmayı o kadar istiyordum ki. Hikâyemiz tersine dönmüştü. Ben onun moralini yükselteceğime o bana moral vermeye çalışıyordu. Bu zaafımı bağışlayamam. Tamamen insani olmasına rağmen bu bir zaaftır. Bu tür anlarda yapılmaması gereken uygunsuz bir davranıştır.

Rabbim onlara sabır versin! 



§ Perşembe gecesi yoğun bir hava bombardımanı vardı. Hava yağışlı ve hava şartları çok kötü olmasına rağmen şehirde onlarca hedefi vurmaktan geri durmadılar. Hemen hemen her beş dakikada bir füze düşüyordu. İlk başta füzenin patlama sesini duyuyorsun. Bir kaç saniye sonra uçak sesini duyarsın. Şu dikkatimi çekti: Sadece Zennane?nin (küçük suikast uçağı) sesini duyuyorsun, F-16?nın değil. Bunun hikâyesi ne acaba? Mantıken F-16 sesini duyman lazım. Acaba bu Gazze semalarında denenmesi için getirilmiş yeni bir Zennane türü mü? Galiba öyle bir şey.

Sabahleyin dışarı çıktım caddeleri ve sokakları dolaşmaya başladım. Emel mahallesinde kampta ve şehirde es-Sinvar ailesinin ve onlarca kişinin evinin bombalandığını söylediler. Camiler, evler, kurumlar ve hayır cemiyetleri bombalanmıştı. Bütün bu saydığım yerler hep sivil yerlerdir. Bu da savaş generallerin ne tür bir çıkmazda olduğunu ve bir Hamas üyesini aramaktan aciz olduklarını gösteriyor. Onun için içinde Hamas?ın askeri kanadına mensup ya da sempatizan biri var diye buldukları her evi bombalıyorlar.

§ Yeğenimin Kassam?da çocukları var. İkinci intifada sona ermeden yeğenimin bir çocuğu kaldığı kampın onurunu savunurken şehit oldu. Yeğenimin zemin katta bulunan evi bombardıman tehdidiyle karşı karşıyadır. Eski evin anahtarını ona verdim. Bugünden itibaren kullanması için ısrarcı oldum. Annem ve kız kardeşim şu an evimdeler ve savaş bitinceye kadar orada kalacaklar. O yüzden evle bir işimiz yok. Yeğenimin evinin bombalanmamasını umuyorum. Ancak her halükarda kamp evi değil, benim bu evim de onun hizmetindedir. Ona dedim ki senin iki evin var onlardan istediğini seç, hepimiz senin hizmetindeyiz.

§ Filistin Camii?ne gidip ismimi ve kimlik numaramı yazdırdım ki bir torba un (50 kg) alabileyim. Sadece iki günlük unumuz var. O yüzden geri kalanını saklamayı uygun gördük. Zira daha zor ve kara günler bizi bekliyor. O yüzden gittim upuzun kuyruğa girdim. Biri bu kuyruğu saymış 489 kişinin beklediğini söyledi. Beş saat durdum ve beş saat sonra yalnızca 3 kg?lık bir ekmek alabildim. Sanki uzun süredir beklediğim bir ganimet elde etmişim gibi kendimi zafer kazanmış hissettim. Sıcak ekmeklerle eve döndüğümde bir saat içerisinde yarısını yediler. Savaş sırasında ne kadar iştahlı olduklarını gözlemliyorum. Kin, öfke ve yüksek gerilim mi onlara bu iştahı sağlıyor? Psikolojide bu görüşü destekleyen bir tez vardır.


§ Çocuklarımın annesi bana çok ilginç bir şey söyledi: bizim genç ve gebe kedimiz son iki gündür kendi üzerine işiyor. Bizim bu güzel güçlü ve çalışkan kedimiz eskiden evin avlusunda üç ağacın altında toprağa işiyordu. Kedimiz içerdeyken ve biz uyurken tuvaleti geldiğini bize seslenerek belli ediyordu. Miyavlamaya başlar ve gelir bizden birisine sürtünürdü ki uyanalım ve ona salonun kapısını açalım o da gitsin ihtiyacını gidersin. Şimdi ise bunu yapmıyor. Şimdi daha önce yapmadığı şekilde yatağında işiyor. Özellikle patlama sesi duyduğunda. Ya da duvarların sallandığını ve camların sarsıldığını hissettiğinde.

Gerçekten çok ilginç bir durum!

İlginç olmayan diğer bir durum ise şu: İki öz çocuğum da yatakta altlarına kaçırıyorlar. Evde güven ve huzur ortamı yaratmaya çalışmama rağmen korkuyorlar. Görevimi tamamıyla yerine getirmede başarılı olamadım. Yanımdayken korkmadıklarını gösteriyorlar bana. Ancak uyku esnasında bu bilinçleri işe yaramıyorum. Savaşta alışılmış bir durumdur bu.

§ Yoğun nüfuslu şehirlere girme ihtimalleri gittikçe düşüyor şu an. Radyolarından dinledim. Bu sonuca vardım. Kendi kendimi kandırıyor olmayı istemem. Zira biz genellikle temennilerimize temayül ederiz gerçeklere değil. Bu temenni tuzağına düşmek istemem. Olgunlaşmamış çocukların yaptığı gibi. Heyhat ki heyhat!


§ Eğer girerlerse Gazze bataklığına saplanacaklar. İnsanlar göğüs göğüse çarpışacak. Onlar son ana kadar bundan kaçınacaktır. Askerlerinin morali ve daha fazla asker kaybı olmaması için bundan kaçınıyorlar. Onlar Gazze?yi ve Gazze halkını tanıyorlar. Gazzeliler canlarını, evlerini şartlar ne olursa olsun en çetin şekilde savunacaklardır. Şunu rahatlıkla iddia edebilirim: Bizim çıplak cesaretimiz onların bu korku ve hırsını yenecektir. 



CUMA AKŞAMI

§ Karşılaştığım ve konuştuğum herkes bir hususta birleşiyor: Eğer illaki bir çözüm olacaksa çözüm ancak ambargonun komple kaldırılmasıyla olur.Kanlarımızın boşa akmasına müsaade etmeyiz.Bunu Fetih, Kurtuluş Cephesi ve Hamas mensubu her şerefli insan söylüyor.


Bu katliamın belki de en iyi neticesi  mücadele tarihimizde ilk defa despot devlete karşı bizi birleştiriyor olmasıdır.İsrail bundan sonra bizimle savaşmak için defalarca düşünmesi gerekecektir.Kararlılık ve sebatımızla birlikte bu bizim ikinci zaferimizdir.

Bizim korktuğumuz gibi onlar da ilk defa korkuyorlar, sığınaklara saklanıyorlar.Okullarımızın tatil olduğu gibi ilk defa onların da okulları tatil oldu.Dolayısıyla aynı dengede olmasa bile korku onları da sarmış durumda.

Yoksul ve savunmasız bir halk için bu da bir kazanımdır. 

Geçemezler!


Geçemezler! 

Bunlar yalnızca hamasi kelimeler ya da marşlar değildir.

Bu katliamın 14. gününde Gazzelilerin gerçeğidir.Zaafımızın ölçüsünü çok iyi biliyoruz.Ancak bu zaaftan bir kuvvet yaratacağız. ?Gücün zaafı? diye bir kavram varsa  buna karşılık ?zaafın gücü? diye bir kavram da vardır. 



CUMA GECESİ

§ Elektrik sıramızı beklemeye başladık. 24 saatte 2 saat. Benim gibi yedi yıl önce yazmayı bırakan ve artık bilgisayarda yeniden yazmayı deneyen bir yazar için iki saat nedir ki?

Velhasıl: kendimi güçlükle alıştırmaya çalışıyorum, sorun yok netice şimdilik kabul edilebilir.

§ El-Fahura katliamı haberleri gelmeye başladı. Okulda ikamet eden ve kurtulanlar arasında bulunan bir akrabam telefonla bana detayları anlattı. Adam şairdir, öğretmenlikten emekli. Baldızını çok ağır yaralı olarak bulmuşlar. Hayatta ölüm arasında. İki gün yoğun bakımda kaldıktan sonra vefat etmiş. Hiç kimse onun sağ elinin kopmuş olduğunu farkedememiş. Annesi ve kocası dâhil. Ancak otuz saat sonra olayı farketmişler. İşin ilginç tarafı elin okul bahçesine tamamen açık bir şekilde durduğunu görmüşler. Olaydan birkaç gün sonra annesi evlilik yüzüğünden elini tanımış kızının. Eli alıp mezarın yanına gömmüşler.


§ Gazeteci Ala Mürteci?nin şehadet haberi geldi. Henüz genç bir delikanlı olduğu günlerden tanışıyoruz. Bir gün fikrimi söylemem için kasidelerden birisini bana okudu. Çok ahlaklı ve muhterem bir insandır. Bakire bir kız gibi de utangaç. Bütün bunların yanı sıra son derece de yoksul. O ve annesi öldü. Bizi bunların vahşetinden kim koruyacak. Gazetecileri ve masumları kim koruyacak? Bu kelimeler senin hatırana selamdır ey şehit gazeteci kardeşim. Başkaları çeliği sevmeye, kelime ve şiiri öldürmeye devam etse de biz ?şiiri? sevmeye devam edeceğiz. Buna söz veriyoruz.

§ Başka bir katliam daha duydum. Zeytune Mahallesi?nde bir ev. Askerler işgal etmiş bu evi. Evin tüm sakinlerini (120 kişi) toplamışlar ve birkaç dakika sonra evden uzaklamışlar ve telsizle en yakın tanka işaret vermişler. Tank da eve üç adet fosfor mermisi atıyor. Evde bulunan çocuk, yaşlı ve kadınlardan 32 kişi hemen ölürken geri kalanlar yaralanıyor. Yaralılar ağır yaralı, çok ağır yaralı ve ömrünün sonuna kadar psikolojik travma yaşayacak yaralılar olarak değişiyor. Peki, bunlardan kurtulanlar bu vahşeti nasıl bağışlayacak, nasıl unutacaklar?

Kesinlikle şu an karşı karşıya kaldığımız en kötü şey düşmanın hastalıklı olmasıdır. 60 yıldır bu düşman hiçbir şekilde düzgün bir düşman olmadı ki.

Gücüyle hasta bir düşman. Şovenist kibriyle hasta bir düşman. Gururuyla hasta bir düşman. Hani sözüm ona Nobel barış ödüllü fahri devlet başkanları o kadar ileri gitti ki ?dünyadaki imajımızın hiçbir önemi yoktur? diyebildi. Onlar için önemli olan yalnızca hedeflerini gerçekleştirebilmeleridir. Bu çetecilik değil de nedir? Özellikle ?düşman? olarak bellediklerin silahsız ya da yarı silahsız ise?


İsrail hastadır. Dikkat edin. İsrail şifa bulmayacak çünkü İsrail hastalığına tapıyor! 

   CUMARTESİ SABAHI

§ Apachi mahallenin üzerinde uçuyor ve bombardımana başlıyor. Demirden bir dinazor gibi. Otomatik namlusundan kurşun yağdırıyor. Alışılmışın aksine alçaktan uçuyor. Evde ve civarda korku ve panik havası var. Kadın ve çocukların sesini duyuyorum. Kendimi tutmaya çalışıyorum, çocuklarımı, annemi ve eşimi düşünüyorum. Etrafıma toplanmış himaye istiyorlar. Ölüm hiç bu kadar bize yaklaşmamıştı bu savaş boyunca. Görünen ölüm. Elinle dokunabildiğin bir ölüm.

Son olarak Apachi gidiyor ve ev ile mahalle yavaş yavaş sakinleşiyor.


Yatağıma dönüyorum, kapkaranlık gecede düştüğüm acziyet için gözyaşı döküyorum, orada soğuk yatağımın kenarında. 

   CUMARTESİ KUŞLUK VAKTİ

§ Üç direnişçi şehit oldu, 18?i de yaralandı. Bu dinazorun şimdiki hasadı bu kadar. Üç hayat sonsuza kadar sustu, 18 hayat da İsrail ütüsüyle damgalandı belki o da sonsuza dek.

§ Cenazelerine katılıyorum. Nemli toprağı kazarak onlara toplu mezar hazırlıyoruz. Henüz hayatlarının baharında olan üç genç. Cesetlerinin tazeliği kazdığımız çukurun tazeliği gibi. İçlerinden biri henüz iki ay iki günlük damat. Gözyaşlarımı tutamıyorum. Yaşlı bir komşuyla eve dönüyorum. Karşılıklı susuyor yutkunup duruyoruz. Değersiz bir şey gibi kendimi eve atıyorum. Bir takıntı beni o ?meçhule? doğru çekiyor. Defterime birkaç satır karalıyorum: ?Bu kadar yakınlıktan sonra artık meçhul olmaktan çıkıyor. Bu kadar kandan sonra artık ondan korkmuyorum. Sadece yaralanmaktan ve sakatlıktan korkuyorum. Duruşma saatinden korkuyorum yalnızca. Acaba bu son anlarda durumum nasıl olacak? En iyi çözümün keyfini sürmek istiyorum: Derin bir baygınlık hali. Ne kimseyi ne de bir şeyi hissetmeyeyim. Derin baygınlık şanslı huzura getirenlerin ayrıcalığıdır. Rabbim beni de onlar gibi şanslı kıl. Rabbim füze darbesiyle olsa bile!Bu sabah Barak gibi kimseler onlarla aynı havayı soluyoruz diye lütfettiklerini sanıyorlar. Bre gafil! Eskiden peygamberlerle eşekler de aynı havayı teneffüs ediyordu.

 

SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara