Daire Sanat'ın yaptığı ACAYİP-TUHAF-YAMUK-BOZUK- YABANCI başlıklı sergi dün açıldı. 30 aralık gününe kadar devam edecek sergi, iktidarın dayattığı 'normlar' ve 'normlar dışında' kalanlar hakkında bir düzenleme şeklinde tanımlanıyor.
İbrahim Tokaslan, Deniz Üster, Ali Ekber Kumtepe, Berke Soyuer ve İsmet Doğan'ın yapıtlarıyla katıldığı serginin aynı zamanda küratörü olan İsmet Doğan, 'İktidarın beden üzerinden yeniden üretimi bedenin maddeleşmesine yol açar. Söylemlerin içselleşmesi aracılığıyla disipline eder, normalleştirir ya da normu maddeleştirir. Kültürel olarak kurulmuş bu bedenlerin arasında buradaki güncel sanatçılar tekil bedenler olarak tuhaf, acayip, yabancı, aykırı dururlar. Böyle işler üretmekte ısrar ettikleri için, onları yan yana, üst üste getiren bir sergi düzenledim.' diyerek tanımlıyordu sergiyi. Serginin sürpriz ismi ise çalışmalarında yalnızca görsel sanatlardan değil, ses-enstalasyonlarından, tiyatro performanslarına da el uzatan Halil İldeniz...
12 yaşında özel bir atölyede sanat eğitimi almaya başlayan, ardından da akademik eğitimini Marmara Üniversitesi'nin Resim bölümünde tamamladı. Mezuniyetinin ardından birçok çalışmasını değişik mekanlarda sergiledi Halil İldeniz...
'Sanatın galeri mekânı içinde yer alması bazı problemler doğuruyor. Çünkü o mekânların bir dayatması var ve üretilen şeyin oluşturmaya çalıştığı yapıyı kimi zaman kısıtlıyor. Sokağa döndüğünde ya da farklı mekânlar seçerek kendi üretiminin gereksinimine dair mekânlar aradığında güçlü bir iletişim doğurabiliyor, bu önemli bir şey. Dışarıya çıktığında, kamu alanının, bir biçimde belirlenmiş bürokratik alanın, belli kuralları öncesinde konulmuş alanın dışına çıkıyorsun. Sokak saydığım yapıların bir alan olsa da, her zaman kuralsızlaşan bir bölge. Protestonun olduğu, gündelik hayatın süregeldiği, herkesin o anda orada bulunabildiği bir alandan söz ediyoruz...'
İki aşamalı bir süreçten bahsediyoruz burada. Kendinizi ifade ettiğiniz yer galeri dışı alanlar ama galerilerle de çalışmaya hazırsınız artık...
Bazen belli bir durum içerisinde o durumla ilgili bir şeyler söylemek güçlü bir etki yaratabilir. Bu anlamda sanat üretiminin kendini gösterme anlamında belli sınırlar çizmemesi gerekiyor. Amaç daha fazla iletişim kurmaksa bunu çoklu alanlarda kurmak gerek. Belki işin talep ettiği mekân galeri olacak. İşin isteğini geri çeviremezsiniz. O anlamda galeriyi sadece kokteyllerden ibaret tanımlamamak gerek, kendini ayrı biçimde ifade etmeye çalışan galeriler de var artık... Sürekli yeni galeriler açılıyor. Yeni bakış açıları oluşturulmaya çalışılıyor.
Siz yaptığınız tüm işleri sokakta yaptınız ama...
Seçtiğim başka mekânlar da var, bu işler daha az kişinin haberdar oldukları, mesela; Amerikalı iki performans tiyatrocuyla, sanatçı İsmet Doğan'ın atölyesinde artperformans ve tiyatro sentezi bir gösteri yaptık. Metnini ve yapısını benim oluşturduğum oyunu üç kişi oynadık. Bu günümüz tiyatrosuyla ilişkiye giren bir çalışmaydı. Bu deneyim önemliydi çünkü, üretim aşamasında bir işi çoklu deneyimlerle farklı açılardan görmeye çalışıyordum. Seslendirme, dublaj üzerine çalışıyorum, bir zaman DJ performanslar yaptım, kimi doğal seslerin mixlenmesi üzerine çalışmaktayım. Oyunculuk da kendi figürümü, bedenimin mekânsal ilişkisini gözlemlemek açısından önemliydi. Bir performans kurarken bunların hepsi bir yerlerden yeni bir açılım getiriyor. Sanatçı atölyesinde sergilenen performansta mimikleri ve bununla ilişkilenen etkileşimleri daha iyi kavradığımı fark ettim. Günümüzde sanatla uğraşan birisinin çoklu disiplinlerle ilerlemesi lazım. Sinema, müzik, tiyatro... bu edinimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. O anlamda üretimin benim için üzerine düşünülmesi gereken kısa olmayan zamana, yapısı doğrultusunda karar verilmiş bir mekâna ihtiyacı var, elbette bittikten sonra da üzerine düşünmek devam ediyor. Ama sonuçta gelinen bir noktada karar veriyorsun ve onu o anda o şekilde ortaya koyuyorsun, ama dediğim gibi üzerine düşünmeye devam ediyorsun. Bu anlamda sanat yapan için yaşamının kendisi toplam bir sanatsal süreç, üretimlerse buna ilişkin izdüşümler.
Peki sokağın sanatı desteklediğini ya da açığa çıkardığını mı düşünüyorsunuz?
'Sanat ne yapar? Direnir...' bu anlamda oluşan düzenekte tamamiyle yıkıcı, dönüştürücü etkisi olmasa bile, çentik atma, yarık açma, müdahale etme durumu var. Ne olursa olsun böyle bir etkiye sahip. Bir çok dönemde sokaklar, duvarlar sanatçılar tarafından da kullanılmıştır. İnsanların söylemek istedikleri şey, bürokrasi, siyaset bunu yok saysa da, engellese de, söyleyeni hapse atsa da, sokak o illegal, özgür, anarşist duruşuyla etkisine devam eder. Kişiler gelir orada yazısını yazar, söyleyeceğini söyler. En yalın güçlü tepkiler sokakta olmaktadır. Ne kadar iletişim araçları gelişse de sokaktaki kadar etkili değil. Sokaktaki etkileşimin çok güçlü olduğuna inanıyorum.
Kaynak: Taraf/AYÇA ÖRER