M. K. Bhadrakumar*
'Efendim, Hindistan?ı gururlandırdınız.? Bu sözler, Aden Körfezinde Salı akşamı güneş batarken, INS Tabar isimli firkateyn?de korsanlarla yaptığı deniz savaşında zafer kazanan Hindistan deniz kuvvetleri komutanı Amiral Sureesh Mehta?ya hitaben Delhi?de bir televizyon kanalı spikerinin sarfettiği kelimelerdi.
Bu sözler, 16. yüzyıl İngiliz denizcisi ve Elizabeth döneminin esir taciri ve politikacı Sir Francis Drake?i gerçekten kıskandırırdı. 1595?de San Juan, Porto Rico?ya saldırırken dizanteri nedeniyle yaşamı son bulan Sir Francis?in hayatta ünlü olmak için daha büyük iddiaları vardı.
Yurtsever Hint medyasının silahlı kuvvetlere minnetini ve güvenini bir kere daha görev aşkıyla ifade etmesi şaşırtıcı değil. Silahlı kuvvetler de Hindu radikaller tarafından estirilen terör faaliyetlerine askerlerin iddia edilen katılımı hakkındaki öfkeli tartışmadan böylece yüzünü çevirme fırsatı kazandı. Hindistan deniz kuvvetleri Bangladeş savaşından beri 37 yıllık uzun bir aradan sonra ?aksiyon? gördü.
Deniz kuvvetlerinin dikkatlice kaleme alınmış beyanında korsanların Tabar?a saldırdıkları ve bunların ?kendilerini savunmak için misilleme? yaptıkları ve ana gemiye ateş açtıkları belirtilmekte. Hint donanması bir korsan botunu batırırken korsanlar ?karanlığa doğru kaçmayı? başardı. Olay geniş ölçüde uluslararası dikkati celbetti. Ancak aynı zamanda akılda sorular da uyandırdı.
Somali açıklarındaki deniz haydutluğu uzun zamandır dünya kamuoyunun dikkatini çekmekte. En son Suudi Arabistan?ın günlük üretiminin (2 milyon varil) çeyreğini tutacak kadar büyük bir süper tanker olan Sirius Star petrol tankerinin kaçırılması sorunun artan boyutlarını çarpıcı bir şekilde gün yüzüne çıkardı. Zayıf işleyen Somali hükümeti ise limanlarından denize açılan ve düzenli sefer yapan kargo gemilerini ele geçiren korsanları engelleyemiyor.
Sirius Star gemisindeki korsanlar, 25 milyon dolar fidye talep etti ve para ödenmezse ?felaketle? sonuçlanacak şekilde müdahale edecekleri uyarısında bulundular.
Çizgi romanlarda ve filmlerde saklandığına inanılan bir ceza hortlamış görünüyor. Ancak eski deniz eşkıyalarından farklı olarak Somali korsanları iyi silahlı ve iki ya da üç birlikte örgütlenmiş durumda. Denizcilik faaliyetini Hint Okyanusundan Kızıl Deniz ve Basra Körfezine karıştırabilirler. Afrika Boynuzu ile Arap yarımadası arasında gidip gelen gemilerin sigorta primleri 10 kat arttı ve ek masraflarla birlikte yıllık olarak toplam 400 milyon dolar tutuyor.
Perşembe günü dünyanın en büyük denizcilik şirketi Maersk artık tankerlerini Somali korsanlarının kaçırma riskine atmayacağını ilan etti. Maersk 50 güçlü petrol tankeri filosunu daha uzun ve daha pahalı bir rota olan güney Afrika?nın ucundaki Ümit Burnu aracılığıyla yeniden rota belirleyeceklerini söyledi.
Dış güçlerin deniz gücü varlığı bu problemi çözemez. Yıllık olarak Basra Körfezinden 20.000?den fazla geminin geçtiği varsayılırken, Somali açıklarında Kuzey Atlantik Paktı (NATO) dâhil çeşitli ülkelerden yaklaşık 14 savaş gemisi bulunmakta. Ayrıca bu savaş gemilerinin operasyonlarının yasallığı konusunda da akıllarda soru işaretleri kalmakta. NATO uluslararası Somali sularında çalışmayı yasaklamayı üstlenmek için Birleşmiş Milletler genel sekreterliğinden güvence isterken, aynı şey Rusya veya Hindistan için söylenemez. Rusya, Somali hükümetinden yardım talep ettiğini ancak Mogadişu?da gerçekte görevde kimsenin bulunmadığını iddia ediyor. Hindistan deniz kuvvetleri beyanında savaş gemilerinin ?kendilerini savunmak için misilleme yaptıklarının? altını çizmeleri dikkate değerdir.
Açıkça yapılacak olan, gücü olan ya da gücünü geliştirmek için yardım edilebilecek kıyı ülkeleri ve Afrika Birliğini de tercihen dâhil ederek, Birleşmiş Milletler mandası altında hareket etmekti. Ancak böyle olmadı. Basra Körfezi ile Malaka Boğazı arasındaki Hint Okyanusundaki deniz rotası kontrolü için Büyük Oyun baş gösterdiği şüphesi giderek artıyor. Bu deniz rotası Asya ile Avrupa arasında taşınan petrol, silah ve imalat malları gibi kargoları içeren ticaret için şüphesiz en hassas suyollarından biridir. Aslında Malaka Boğazının tıkanma noktasında korsanlık ya da kaçırma olaylarını engellemede etkin bölgesel işbirliği faydalı bir model sağlamalıdır.
Korsanların uluslararası terörist gruplarına muhafaza sağlayabileceği yönünde söylentiler var. ?Terör? uzmanları zaten vites değiştirdiler ve Somalili korsanların çalışma yöntemini örnek göstererek el Kaide hakkında spekülasyonlara başladılar bile. Deniz korsancılığını da dâhil ederek ?terör yüzünden savaşa? biraz daha mı yaklaşıyoruz?
Somali?de baskın çıkan anarşik şartların anlaşılması kolay olduğundan böyle düşünmek yazık olur. İstikrar veya demokrasinin hiçbir zaman parlayan yıldızı olamayan Afganistan gibi Somali de bozuk işleyen bir ülke. İslam Mahkemeleri Birliği (ICU) 2006 başlarında kontrolü ele geçirdiğinde her şey açıkça daha iyiye gider tarzda değişti. İslam Mahkemeleri Birliği, kabile rekabetleri ve şiddet ile ülkede parçalanan hukuk ve düzeni yeniden kurmakta başarılı oldu.
Ancak daha sonra George W. Bush hükümeti bunu kabul edilemez buldu. 11 Eylül 2001 mantığına ters olarak bir İslami hükümetin nasıl olur da iyi bir yönetimin öncüsü olmasına izin verilebilirdi? Sonuç 2007 yılında ABD desteği ile Hıristiyan Etiyopya tarafından istila edilmesiydi. İstila kesin sonuçlar üretmekte başarısız oldu ve onun yerine sadece İslam Mahkemeleri Birliğini parçalara ayırtmakta yardımcı oldu ve Şebab (Gençler) diye bilinen radikal unsurlar üst yönetimi ele geçirdi.
Sonuç açıkça görülüyor. Bu nedenle korsancılık probleminin Somali açıklarında olmasında sorun yok. Ancak yeterince olan problemler eğer askerler ve jeostratejistler biraz bir kenara çekilirse bir çözüme ulaşabilir. Yani en azından Katie Stuhldreher?in uzman düşüncesi böyle. Son zamanlarda Christian Science Monitor?da yazıyor ve Somali problemine üç yönlü bir yaklaşım getiriyor. Birincisi, uluslararası toplum Somali?deki korsancılığın, ton balığı zengini kıyı sularında yabancı ticari gemilerin illegal avlanmalarıyla rekabet etmek zorunda olan üzgün balıkçılar arasından çıktığını takdir etmeli.
Bu eşit olmayan savaş fakirleşen yerel bir nüfusa yol açtı. Aynı zamanda yabancı gemilerin Somali sularına utanmadan atıklarını boşaltmaları kıyı nüfusu arasında kinlenmeye neden oldu. Zarara uğrayan bu üzgün balıkçılar yabancı balıkçı gemilerine saldırmak ve tazminat talep etmek için örgütlendi. Seferleri başarılı oldu ve pek çok genç adamı ?otomatik Kalaşnikof tüfekleri için balık ağlarını salmalarına? teşvik etti.
Stuhldreher şunu öneriyor; 'Kıyı bölgelerini tekrar yerel balıkçılar için kazançlı hale getirmek korsanların yasal geçim kaynaklarına geri dönmelerine teşvik edebilir.' Bu nedenle diyor, 'Bir balıkçılık koruma gücü korsanların meşruluk kaynaklarını ortadan kaldıracaktır.? Bu Birleşmiş Milletler ya da Afrika Birliği veya ?gönüllü bir koalisyon? himayesi altında yapılabilirdi.
En önemlisi ?Yerel sanayiyi korumak için gönderilen uluslar arası bir güç savaş gemilerinin hedefini daha kabul edilebilir bir şekilde başaracaktır. Somali sahili boyunca süren korsancılığın başlıca nedeni bu suları koruyacak kıyı otoritesinin olmamasıdır. Silahlı yabancı gemiler boşluğu doldurma ve saldırıları yıldırma görevine hizmet edecektir ama kesinlikle Somali?nin insanlarına hizmet etme misyonunu amaç edinmeli. Çünkü bu insanların yabancı askeri müdahalelerden nefret etmek için yeterince nedenleri var ve savaş gemilerinin varlığını gözdağı olarak gördükleri muhtemeldir.'
Ancak ABD, NATO ve Avrupa üyesi ülkeler, Rusya veya Hindistan arasında Afrika?da ?ulus inşa etme? görevini üstlenecekler çıkacak mıdır? Muhtemelen çıkmayacaktır. İdeal olarak uluslar arası toplum İslam Mahkemeleri Birliği?nin arta kalan unsurlarını da içeren bir uzlaşma süreci başlatmalıdır. Geçmişe bakarsak, Taliban olayında Afganistan?da olduğu gibi İslamcılığın uygun anlaşılması Somali?yi istikrarlaştırmada İslam Mahkemeleri Birliği?nin değerini takdir etmeye yardım edecektir.
Diğer taraftan, deniz korsancılığına karşı savaşın geniş ölçeğinde tanık olduğumuz şey müdahale eden güçler tarafından yapılan denizcilik faaliyetinden tamamen farklı bir şablondur. ABD Pentagon?da ayrı bir Afrika Kumandanlığı kurdu. NATO ve AB Avrupa sahnesini bıraktı ve Hint Okyanusu alanına girdi. Rusya Aden?de Sovyet dönemi deniz kuvvetleri üssünün yeniden açılmasını istiyor. Hindistan Basra Körfezinde kalıcı bir deniz kuvvetleri varlığını kurmak için eşi görülmemiş bir hareketle Umman?da savaş gemileri için rıhtım tesislerini ele geçirdi. Hint Okyanusu Büyük Oyun?da yeni bir sahne haline geliyor. Çin?in ortaya çıkması bir an meselesi görünüyor.
Elbette Çin, Hint Okyanusunda yeni ortaya çıkan bir ülke değil. 1405?de Ming Hanedanlığı?nın İmparator Yung-lo hükümranlığı esnasında ünlü deniz kuvvetleri komutanı Ching-Ho, Kandy?nin tepe kasabasındaki ünlü Buda tapınağına sunmak için tütsü taşıyan Seylan?ı (şu anda Sri Lanka olarak biliniyor) ziyaret etti. Ancak Singala Kralı Wijayo Bahu VI tarafından pusu kuruldu ve gemilerine doğru kaçtı. İntikam almak için Çin birkaç yıl sonra Ching-Ho?yu gönderdi. Singala kralını ve ailesini esir aldı ve onları hapse gönderdi. Ancak mahkûmları görünce Çin imparatoru acımadan ?ailenin en zekisinin kral seçilmesi? şartıyla onların geri gönderilmesini emretti. Yeni kral Sri Prakrama Bahu?ya resmi mühür verildi ve Çin imparatoruna tabi oldu. Seylan 1448?e kadar Çin?e yıllık vergi ödeyerek bu şekilde yönetilmeye devam etti.
Amiral Mehta?nın tarihinde ilk kez Afrika?da adalelerini gevşetmek için isteksiz ülkesinin gönlünü alabileceğinin değerli bir örneği var önünde. En iyi iddiası erken liderliği ele almadıkça Ching-Ho?nun Hint Okyanusunda yeniden ortaya çıkabileceği olacaktır. Ancak bu sefer de Salı akşamı siste gözden kaybolan korsanların INS Tabar?ı aramak için geri dönebileceği riski özünde görülüyor.
*Hindistan Dışişleri'nde görev yapmış kariyerli bir emekli diplomat. Uzun yıllar birçok ülkede büyükelçilik yaptı. Görev yaptığı ülkeler arasında Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye bulunmakta.
Bu makale Hale Akman tarafından Timeturk.com için tercüme edilmiştir.