Dolar

34,8712

Euro

36,6784

Altın

3.036,13

Bist

10.058,47

Arap - İran ilişkilerinin geleceği

İslamcı düşünür Münir Şefik, Araplarla İran arasındaki ilişkilerin geleceğini bakın nasıl özetliyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2008-11-13 18:13:00

Arap - İran ilişkilerinin geleceği

 

Haber Merkezi / TİMETURK

İran stratejik açıdan kendisiyle birlikte olunması durumunda müttefikine yararı dokunacak ya da karşı safına geçildiğinde zarar verecek bir güç faktörü müdür? Onun stratejik gücünün değeri anlaşılamıyor mu ya da iki tarafın da buluşabileceği bir proje gerçekleştirilemez mi? 

Birincisi: İran büyük bir İslam devletidir ve Daru?l İslam içerisindedir. Bu hem tarihin hem de İslam?ın teyit ettiği bir husustur.

İkincisi: İran İslam Devrimi (Arap ve Müslümanlar için) olumsuz bir faktör olan ve bölgede Arapların özgürlük mücadelesine karşı çeşitli ittifaklar kuran İran Şahı?nı devirmiştir. Ayrıca İran İslam Devrimi Şah?ı devirdiğinde bölgede büyük bir sarsıntı yaratmış ve bölgedeki güç dengelerini, değişim ve özgürleşme yanlılarının lehine çevirmiştir.

Doğal olarak uğursuz Irak-İran savaşı, iki tarafın da aleyhine olmuş bir savaştır. Bu dönemde hem Irak?ın hem de İran?ın etkisi sınırlanmış ve bu nedenle de günümüze kadar olumsuz etkileri sürmüştür. Kimsenin bugün o savaşı hayırla yad edeceğini ya da  olumlu bir etki bırakmış olduğundan dem vuracağını zannetmiyorum.

Sonra bir takım gelişmeler oldu. İran, İsrail işgaline karşı mücadele veren Filistin direnişini ve Lübnan?da Hizbullah?ı destekledi. Şüphesiz bu, ümmetin stratejisine son derece olumlu katkı sağlamış bir siyasettir. Hatta bu katkının son dönemlerde çok daha etkili olduğunu ve büyüdüğünü söyleyebilirim. İran İslam Devrimi?nden bu yana İran Filistin davasını desteklemekte, Kudüs davasını benimsemekteydi, ancak son günlerde Filistin davasına olan fiili ve maddi desteği (özellikle son 15 sene içerisinde) sürekli yükselen bir grafik gösterdi. 

İran son 15 sene içerisinde bilimsel, enformasyon, siyasi ve askeri alanda büyük atılımlar kaydetti, dünyada çok önemli bir devlet haline geldi. Şimdi de barışçıl amaçlarla nükleer bir tesis inşa etmeyi planlıyor. Bu nedenle de stratejik olarak Amerikan baskısı altına giriyor. Son üç yıl içerisinde İran, ABD?nin ve Siyonistlerin bölge politikalarındaki listenin başına oturdu. Amaçları, İran?ın nükleer programına bir son vermek ve aynı zamanda İran?ın gerçekleştirmekte olduğu tüm bu başarıları yok etmekti. 

Bu nedenlerden dolayı ben, İran?ın dış ilişkilerinde ortaklık ve birlikte hareket etme ilkelerinin ağırlık kazandığını düşünüyorum. Son günlerde iyi olan başka bir gelişme ise İran?ın başka ülkelerle olan ilişkilerinin daha iyiye gidiyor olmasıdır. Başka ülkelerle İran arasındaki gerginlikler neredeyse son bulmuş durumda.

ABD?nin Irak?ı işgalinin ardından ortaya çıkmış ihtilaflı bir takım meseleler var. Bunların önemli bir bölümü Irak?taki durumların karmaşıklığından ve çatışmanın taraflar arasında derin ayrılıklar meydana getirmesinden kaynaklanıyor. Irak?ın durumu Şiilerle Sünniler, Irak?la diğer ülkeler ve Araplarla Kürtlerin birbirleriyle olan ilişkileri açısından tamamen belirsiz hale geldi. Bunun nedeni ise işgalden, Irak?ın Şiiler ve Sünniler ya da Araplar ve Kürtler şeklinde bölünmesinden kaynaklanıyordu. Tüm bunlar Irak?ın saflığını bozdu. Bu nedenle buradaki meselelerin her şeyi düzeltecek ve meseleleri yerli yerinde değerlendirecek şekilde ela alınması ve temel meselenin üstünü örtecek şekilde ortaya konmaması gerekir. Esas mesele Filistin davası ve Siyonizm?e karşı verilen mücadeledir. Ayrıca İran, şu an kendisine karşı açılması beklenen büyük bir savaş ihtimaliyle karşı karşıyadır. Tüm bunlar basit meseleler değildir.  

Bazıları, İran?ın Hamas ve Hizbullah?a yönelik desteğinin nedeninin İran?ın bölgeye girme çabalarının bir devamı olarak görüyor. İran bu politikaları sayesinde Mısır?la komşu olabilmekte, sınırları Suriye?ye kadar uzanmaktadır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

-Bu soruyu, Hamas ve Hizbullah?a ya da İslami Cihad hareketlerine sormak gerekir. Onlar İran?a sırtlarını çeviriyorlar mı?

Amerika, Hamas?la el-Fetih?in ya da Hamas?la Mahmut Abbas?ın yeniden barış masasına oturmasına izin vermeyeceğini açıkça söyledi. ABD, Filistin?deki bölünmeye aleni bir şekilde destek veriyor. İran ise karşılıklı anlaşma ve birlik olmaktan yana. Ayrıca Gazze?deki kuşatmaya karşı destek verdi. Hamas?ın ve el-Fetih?in tam bir bağımsızlıkla hareket ettiklerini düşünüyorum.

Lübnan?a gelince, bana göre İran, Hizbullah?ın arkasından gitmektedir, Hizbullah İran arkasından gitmiyor. Bunun nedeni ise Hizbullah?ın gerçekleştirdiği başarılar. Hizbullah?ın sözü, Lübnan?daki herhangi bir parti ya da kurumdan çok daha güçlü. Hatta İran hükümetinin kendisinden de güçlü diyebiliriz. Lübnan?daki İslami direniş herkesin saygısını kazandı, İsrail ordusunu mağlup etti.  

Arap dünyasındaki mezhebi ve etnik çoğulculuk konusunda neler söyleyeceksiniz? Bu Arap bünyesinin içerisindeki bir çelişki unsuru mudur yoksa Arap dünyasında bölünme ve çatışmayla ilgili yeni bir döneme mi giriyoruz? 

ABD Irak?ta yenildi bir başka ifadeyle işgali başarısızlığa uğradı. Emperyalizm bölgede büyük bir vartanın içine girerken, Lübnan?da siyonist düşman alt edildi, kuşatma altındaki Gazze bütün gücüyle direndi, ABD?nin temel stratejisi bölgedeki mezhebi ve etnik çekişmeleri körüklemek oldu.

ABD, 11 Eylül olaylarından sonraki ilk dört yılda çıkarlarını sağlayabilmek için değişimi güçle ve zorla dayatmak istiyordu. Bu yüzden iç çatışmaları körüklemek ve etnik-mezhebi ayrılıkları kışkırtmak için çalıştı. Şimdi ise Irak?ta Türklerle Kürtler ve Araplarla Türkler arasındaki ayrılıkların oluşturduğu yangının üzerine benzin döküyor.Sünni-Şii, Şii-Sünni, Arap-İranlı, Arap-Arap, Filistinli-Filistinli, Lübnanlı-Lübnanlı?vs..

Her ülkede bu tür çelişkiler olduğu bilinir, ancak bu sorunlar bir şekilde halledilebilir ve rehabilite edilebilir türdendir. Şayet dışarıdan birileri müdahale eder ya da sorunu kaşırsa o zaman bu sorunlar iç savaşa dönüşebilir. Bizim arzumuz İslam ümmetinin birliğidir. Filistin?de, El-Fetih ve Hamas?ın birliğidir, Mısır?da Kıptilerle Müslümanların birliğidir. Lübnan?daki çatışan tüm tarafların birliğidir, Irak?ta Kürtler, Şiiler ve Sünnilerin birliğidir. Hepsi iç birliklerini ayakta tutacak politikalar geliştirmeli, işgali kovmalı, Irak?ın Arap ve İslam kimliğine sahip çıkmalıdır. Takınılması gereken tavır budur.

Bu çelişkileri kaşıyanlar, aslında bu saydığım yerlerde birlik istemeyen ve bölünmeden medet umanlardır. Bunun önüne geçmeliyiz, bu çelişkileri kaşımak bir yana üzerine kül döküp söndürmeli, hikmetli bir davranışla vahdeti gerçekleştirmeliyiz.  

Bütün suçun Amerika?ya atılması ve azınlıkların kullanıldığı düşüncesi bizi yeniden komplo teorilerinin içerisine sürüklemez mi? Bazıları da bu mantığı reddediyor ve sorunun bizden kaynaklandığını ve İslam dünyası içerisindeki sorunları yorumlama noktasında yeterli olmadığını söylüyorlar.  

Tavırlar farklı tabii. Bazıları ABD?ye biatlı. Bazıları ona karşı. İsrail?le normalleştirmeyi savunanlar var. İsrail?e karşı olanlar var.

Düşünce ve görüşler çok. Ancak bu görüşlerin bir kriteri olmalı, hangi görüşün doğru hangi görüşün yanlış olduğunu belirleyecek bir kriter?Temel sorun ve bakış açısı budur. Ben Amerika?nın bölgede meydana gelen bütün bu yıkım ve tahribatın arkasında olduğunu söylüyorum; bu bir komplo değil, açıkça hissedilen ve duyulan bir şeydir.

Amerika, Mahmut Abbas Hamas?la anlaştığı taktirde barış görüşmelerini durduracağını ve Abbas?ı izole edeceğini ilan etti. Bu sözün anlamı nedir? el-Fetih ve Hamas, Gazze ve Batı Şeria diye ikiye ayrılmadan önce ulusal birlik mevcuttu. ABD, Milli Birlik hükümeti?ni kuşatmamış mıydı? Yardımları kesip kuşatmayı daha da sıkılaştırmamış mıydı? Burada ABD ve İsrail?le ilgili komplo teorileri üretmiyoruz, bilakis gerçeklerden konuşuyoruz.  

Bu, Sudan?ın Darfur bölgesindeki karışıklıklara da uygulanabilir. Sudan?da durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiren kimdi? Kimin bundan çıkarı vardı? ABD ve İsrail?in ajanı olan Okambo, Sudan?daki gerilimi artırarak Ömer el-Beşir?i uluslararası mahkeme karşısına çıkarmak istemedi mi? Bu söz, komplocu bir bakış açısının ya da evhamın ürünü olmayıp çokça örneği olan bir şeyin sadece bir kısmını anlatmaktan ibarettir.

Yapılması gereken şey, güçlerin birleştirilmesi, farklı hareketler arasında uyumun sağlanması, hatta mümkünse bunu devletle halkı arasında sağlamak, bu baskılara karşı Arap ve İslam dayanışması üzerinde çalışmaktır.   

Şu anda ABD, İran?la çatışıyor ama Arap dünyasını ve özellikle de Körfez bölgesini savaş meydanına çeviriyorlar. Bu analiz sizce doğru bir analiz mi? Bu çatışmanın nedeninin söz konusu boşluğu dolduracak bir Arap projesinin olmamasından kaynaklandığını ifade edenler var. Siz ne dersiniz? 

Şu anda ABD, İran?da rejimi devirmek istiyor, İran?ın nükleer programını elinden almak istiyor. Bilindiği gibi bu tavır, barışçıl bile olsa bölgede nükleer tesislere sahip bir ülke istemeyen İsrail?in projesidir. Mısır da benzeri bir program yürütmek istemişti ancak üzerindeki baskılar artınca bu projeyi rafa kaldırmak durumunda kaldı. Ayrıca soruna bakmamız gerekiyor; İran ABD?nin yenilgileri sonucunda bölgedeki etkinliği giderek artan bir ülke. Arap ülkeleri içerisinde de bu boşluğu doldurabilecek hiçbir ülke yok. Ne Hamas ne de Hizbullah Arap dünyasındaki bu boşluğu doldurabilecek güce sahip değiller. Türkiye ve Katar, bölgede hiçbir rol oynayamayan ya da bu rolü oynamaktan vazgeçen bir çok büyük Arap ülkesinden çok daha etkili olabilmektedir.  

Şii Araplar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce onlar Arap ulusunun bir parçası mı? Bazıları onları Arap dünyasında mezhebi fitnenin kaynağı, huzursuzluk yaratan bir unsur ve İran?ın bir kozu olarak görüyorlar.  

Arap dünyasında bütünleşik, homojen ve tek bir Şii kitlesi yok, çok farklı yapılar mevcut. Her ülke ve durum için farklılık arz eden yapılar görüyorum. Bu nedenle Şiileri tek bir başlık altında değerlendiremem, ne fikri ne siyasi ne de akidevi açıdan. Şiiler çok geniş bir yelpazede arz-ı endam eden ve çeşitlilik az eden bir gruptur. 

Bu nedenle Irak?a Amerikan tanklarıyla birlikte giren Şiilerle işgale karşı direnen Şiileri birbirinden ayırt etmemiz gerekir. Bütün gayret ve enerjisini İsrail?e karşı mücadeleye veren Hizbullah?la Şiiliğin bölgede yayılmasından başka amaç gütmeyen Şirazileri birbirinden ayırmak gerekir. Irak?tan yayın yapan Şii uydu kanallarıyla bir de Hizbullah?a ait Lübnan?dan yayın yapan el-Menar kanallarını bir karşılaştırın bakalım. Birbirlerinden ne kadar farklılık arz ettiğini göreceksiniz. Bunları birbirinden ayırd etmek için mutlaka bir ölçüte sahip olmalıyız. Irak?ta örneğin, Irak?ı bölerek burada bir federal yapı kurmak isteyenler vardır?ki bu tipler çok kirli bir işlev üslenmektedir ve ben onları tasnif dışı sayıyorum-. Irak?ın birliğinden yana olan ve Irak?ın Arap olarak kalmasından yana olan insanlar vardır. Bunların içerisinde Arabı da Kürdü de Şiisi de var. Arap dünyasında maalesef çifte standart çok yaygın. Tek bir ölçüt üzerinde uzlaşamıyoruz.

Tüm bunlara rağmen, bölünmeler yeni değildir, uzun süreden beri vardı. Şah dönemi İranı?nda bölünmeler vardı, müteveffa başkan Cemal Abdünnasır döneminde de?.Filistinlilerin bölünmeleri 1936 yılına kadar gitmektedir. 1938 yılındaki bir ihtilaftan dolayı aralarında silahlı çatışma çıktı. Ayrıca toplumlar doğal olarak birbiriyle çatışma içerisindedir. 

Bu nedenle benim kabusum ABD, siyonizm ve İsrail?dir. Ümmeti parçalamak için uğraşıyorlar, BOP?u ortaya atan bunlar, bundaki amaçları da Arap ülkelerini küçük marjinal devletlere bölebilmek. Komplo teorisi çok açık. Başarısız olduklarında savaş stratejilerini devreye sokuyorlar. 

Irak?ta ABD ve Siyonizm, Irak devletini yıktı, orduyu tahrip etti ve Irak?ı parçaladı. Etnik ve mezhebi temele göre bir parlamento teşkil etti, Irak?ın bölünmesini sağlayacak anayasa ihdas etti. Bunu yapan Amerika ve Paul Bremer değil midir? Hatta bunu yapanlar ya da buna alet olanlar içerisinde Şiiler varsa aynı şekilde Sünni Kürtlerden de bunu yapanlar var.

Benim açımdan Irak?ta İran?ın tam olarak anlaşılamayan bir çok politikaları varsa da İran?ın bir çok politikası belirsiz değildir.  

Bu belirsiz olmayan düşünceler, ABD?nin bölgedeki özellikle de İran karşıtı politikalarıyla mı ilgili?  

Evet..Seneye seninle tekrar karşılaşsak muhtemelen şu anda sorduğun İran ya da Şiilerle ilgili soruları sormayacaksın. Tersine soruların Amerikan-Rus ilişkileri üzerine veya Çin ?Amerika ilişkileri üzerine ya da Arapların ABD ile Rusya arasındaki tercihleri üzerine olacak.

İki ay önce ana teması İslamophobia olan ?İslam Export? adlı bir sempozyum vardı. Bu sempozyumda da aynı şeyleri söyledim. Onlara ?Önümüzdeki sene artık bu konuyu tartışmıyor olacaksınız, çünkü bir sene sonra Batı, Rusya ve Çin?e saldırmaya başlayacak. Müslümanları da yanına çekerek onları Rus ve Çinlilere karşı kullanacak.? dedi.

Gürcistan olaylarını BBC ve CNN gibi kanallardan takip edenler Rusların saldırısını nasıl aktardıklarını görecektir. Bu kanallar Rus saldırısını, Sovyetlerin Budapeşte, Prag ve diğer şehirlere saldırısı gibi vermiştir. Rusya uluslararası arenaya döndüğünde SSCB?nin karşılaştığı muamelenin aynısıyla karşılaşacaktır. Ve Batı, Müslümanları yanına çekmeye çalışacaklardır. Temel ölçüt Rusya karşıtlığı olacaktır. Bilindiği gibi ideolojik belirlenim stratejik önceliklere bağlıdır. Batı?nın İslam?la olan ilişkisini 19. yüzyılda İslam?ın Batı?ya nispeten bir oryantalizm konusu ve Müslüman insanın, Türk insanının, Arap insanının yeniden şekillendirilmesi projesi olduğunu görürüz. Osmanlı devletinden sonra Emperyalizm gelip ülkelere girdiğinde anti-emperyalizm gibi yeni bir denge ortaya çıktı.

Soğuk savaş dönemine yeniden dönersek o dönem Arap milliyetçiliğine, Arap Birliği?ne ve Nasırizm?e karşı mücadele, İslam?a karşı mücadeleden daha önemliydi. SSCB çökünce İslam adında kökü kazınması gereken başka bir düşmanın varlığının farkına vardılar.

Neo-muhafazakarlar gelip de bölgedeki siyonist projeye ve Yeni Ortadoğu Projesi?ne gözlerini diktiklerinde İslam?a ve direnişe karşı mücadele, Batı?nın inancında kökleşmiş bir hale dönüştü. İslamophobia?yı keşfettiklerinde amaçları, demin bahsettiğim stratejiye hizmet etmekti. Onlar, bazılarının düşündüğü gibi bunu akaidi ve dini bir çatışma olarak görmüyorlardı. Bu nedenle İslam?la Batı arasındaki ilişkiler zikzaklı ilişkiler çizmekte ve stratejik önceliklere sahip olmakta.

 

*Filistinli yazar 

 Röportajın ilk bölümü için tıklayın:

Münir Şefik düşünsel dönüşümünü anlatıyor

 

 

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara