Cemal Arefe*
İlk defasında olaya sıradan bir hadiseymiş gibi bakılabilir.. Hızlı giden bir araba yolundan çıkarak şoför kontrolü kaybediyor ve ölüyor.. Gazetelerin arka sayfalarında küçük bir haber olarak geçebilecek sıradan bir haber.. Ancak öldürülen kişinin kimliği nedeniyle olay Avusturya?da süprizden de öte şok yaratmış ve olayla ilgili yabancı parmağının olup olmadığı sorularını gündeme getirmiş durumda.. Maktul, Avusturya?da iki hafta önce yapılan seçimlerde yüksek bir oy oranı elde etmiş sağın en önemli partisinin lideriydi. Geçtiğimiz Eylül ayındaki seçimlerde elde ettiği başarının ardından siyasi arenaya daha güçlü bir şekilde dönecekti. 1999 yılındaki seçimlerin ardından kendisine karşı dünyayı ayağa kaldıran ve hükümete girmesini engelleyen Yahudilere meydan okuyarak bu kez bakan olarak değil, başbakan olarak dönecekti.
Yahudilerin kendisini anti-semitist diye nitelediği Haider, birçok Arap liderinin arkadaşıydı ve ABD?yle İsrail?e karşıtlığıyla biliniyordu. Libya lideri?nin oğlu Seyfulislam Kaddafi ve Irak lideri Saddam Hüseyin?le dostluk ilişkileri vardı. Irak ve İran?ı ziyaret etmek istiyordu, el-Cezire TV kanalında Bush?a olan kızgınlığını dile getiriyor, ABD?yi sert bir dille eleştiriyordu.
Bütün bunlar, araba kazası konusundaki tahminde bulunmak için yeterli bir altyapı sağlıyordu. Haberler, geçtiğimiz hafta Alplerde Cumartesi tatilinde meydana gelen olayın beklenmedik bir olay olduğunu ifade ediyor. 1950 yılında doğan, Avusturyalıların gündemini yaklaşık 20 yıldır işgal eden ve kendisi hakkındaki tartışmaları ustalıkla yöneten siyasetçi, belirsizliğe gömülmüş bir olayda, arkasında en ufak bir iz bırakmadan hayata gözlerini yumdu. Ölüm kimseden izin almaz, bu doğru.. Ancak Haider?ın ölümü, ülkedeki siyaset sahnesindeki yeni yükseliş süreci içerisinde son derece dikkat çekiciydi: sanki son yükselişi kendisine veda edilen cenaze merasimiydi. Haider?ın partisi geçtiğimiz Eylül ayında yapılan parlamento seçimlerinde sandalyelerin %12?sini alırken 1986?da kurup da daha sonra 2005 yılında terk ettiği Özgürlük Partisi ise oyların %18?ini almıştı.
Dolayısıyla Avusturya?daki sağcı partilerin oy oranı, parlamentonun %30?dan fazlasını ele geçirmiş ve koalisyon hükümeti kurmak için gerekli olan oyları toplamış oluyordu. Bu gelişmeler, Siyonistler ve belki de Amerikalıların onun iktidara yürüyüşünü engellemek için bu işe karışmış olabileceği yönünde soru işaretlerinin sorulmasına neden oluyor. Tahkikatta bir takım durumların belirsizlik taşıdığı ve şüphe çektiği kesin. Olaya bakıldığında sanki uluslararası bir istihbarat örgütü olaya kaza süsü vermeye çalışmış. Özellikle de Heider ve Yahudilerin kuşatmasından çıkmaya çalışan BM eski Genel Sekreteri ve Avusturya eski Başbakanı Kurt Waldheim, İsveç Başbakanı Olof Palme gibi birçok ismin ölümünün ardında Siyonist bağlantıların bulunduğu göz önüne alındığında?
Örneğin Heider 1999 seçimlerinde seçmenlerin oylarının %27?sini alıp ülkede ikinci parti haline gelerek 2000 yılında koalisyon hükümeti kurduğunda, Siyonist lobinin baskısına maruz kalmış; Siyonistleri ve Avrupa devletlerini çılgına çevirmişti. Hemen AB, Avusturya?yı boykot ederek ülkenin AB üyeliğini askıya almış ve üyeliğe geri alınması için Haider?ın koalisyon hükümetinden çekilmesi gerektiğini kaydetmişti. Tüm bu baskılar karşısında dayanamayan Heider, partisinden istifa etmek zorunda kalmıştı.
Amerikalı Yahudilerin ve Siyonist lobisiyle Avrupa ülkelerinin şiddetli baskısı sonucunda Özgürlük Partisi?nden Aralık 1999?unda istifa etmek zorunda kalan Heider, bunun üzerine yeni partisi ?Avusturya?nın Geleceği Koalisyonu?nu kurmak zorunda kalmıştı. Siyonistlerin takip ve baskıları bu partiyi kurmasıyla da sona ermedi.
Daha önce 1991 yılında Hitler hükümeti dönemindeki siyasetlere övgüler düzen Heider, 1995?te ise Nazilere bağlı SS örgütünün Alman ordusunun bir parçası olduğunu ve bu nedenle saygı duyulması gerektiğini söylemişti. Haider?ın Avusturya parlamentosunda sarf ettiği ?Nazi kampları, basit eğitim kamplarıydı? şeklindeki sözleri ise ortalığı karıştırmaya ve Yahudileri korkutmaya yetmişti.
Tartışma yaratan sözleri, 1999 yılında Carintine ilinde vali seçilmesine engel olamamıştı. 2004 yılında ise yeniden bu ilin valisi seçilmiş; aynı sene parlamentoya girmeyi başarmıştı.
2006 seçimlerinde parlamentodaki meclis sayısı 52?den 14?e düştüğünde dünyanın her yerinde Siyonistlere karşı mücadele eden Haider?ın yıldızının söndüğü düşünülmeye başlanmıştı. O moralini bozmamış, Eylül seçimlerine sonuna kadar asılarak oyların %12?isini almayı başarmıştı. Bu durumdan ABD ve İsrail, rahatsız olmuştu. Özellikle de küresel finans krizinin ardından Avrupa?daki sağ partilerin yükselişe geçişi, bu iki ülkeyi oldukça endişelendirmişti..
Onları esas rahatsız eden şey, Haider?ın şimdiye kadar Siyonistlerin hâkimiyetini reddetme konusundaki tavırlarından hiç taviz vermemiş olmasıydı. Siyonistlere ve fanatik Yahudilere karşı mücadelesini sürdüren Haider, Amerika ve Avusturya?daki sıradan Yahudilere karşı herhangi bir karşıtlık içerisinde değildi, hatta yardımcısının Yahudi olduğu bilinmektedir.
Haider, Araplar ve Müslümanlar
Müslümanlar açısından dikkat çekici olan Haider?ın son dönemlerde siyasi çizgisine İslamophobia?yı da ekleyerek, vali olduğu bölgelerde mescit ve cami inşasına izin vermemesiydi. Bu politikaları, Batı?nın geçmekte olduğu döneme ayak uydurmak için yapmış olma ihtimali büyüktü. Hâlbuki onun bu tür şeyleri savunduğuna kimse şahit olmamıştı. Ancak İslamophobia?nın dayanılmaz cazibesi, seçimlerde oylarını arttırmak isteyen politikacılar açısından kendisine direnilmesi mümkün olmayan bir konuydu.
Ancak Haider?ın cami inşasına izin vermemesi, onun Müslümanlara karşı tavrını ifade için yeterli olmaz. Ona yakın olanlar, birçok vesileyle Haider?ın Müslümanlara karşı nefret içerisinde olmadığını, hatta bir keresinde İslam?ı bir din olarak beğendiğini ve Kahire ziyareti sırasında İslam?a girmeyi düşündüğünü ifade eden bazı cümleler sarf ettiğini söylüyorlar.
Öyle görünüyor ki o, Doğu?ya âşıktı. Bu dönemde Haider?ın giderek Araplaştığını/Müslümanlaştığını gösteren resimleri peş peşe basında yer alıyordu. Resimlerinde Arap kefiyesi giyen Heider, bazen nargile içiyor bazen de bir Doğu lokantasında yemek yerken görüntüleniyordu.
Doğu?ya âşık olduğu dönemde, 2000?li yılların başlarında çok dikkat çekici adımlar attı. Libya?nın kuşatılma altına alındığı dönemde, Kaddafi?yi ziyaret etmişti. Aynı şekilde Irak?ın uluslararası kuşatma altına alınarak ambargo uygulandığı sırada da Saddam Hüseyin?in yanına gitmiş ve Irak?a uygulanan ambargoya karşı olduğunu dile getirerek ABD Başkanı Bush?u sert bir biçimde eleştirmişti.
Haider?ın 24 Nisan 2002 yılında el-Cezire kanalında Ahmet Mansur?un programında görünmesi ve burada Doğu?ya duyduğu hayranlığı dile getirmesi ise onun yöneliminin doğrultusunun fiili bir göstergesiydi. Bu programın hemen ardından bir açıklama yapan Libya lideri Kaddafi?nin Viyana?da eğitim gören oğlu Seyfulislam Kaddafi, onun Arap kökenli Katolik bir aileden geldiğini ve aslında Müslümanların kullandığı Haydar ismiyle Heider arasında hiçbir fark olmadığını, bu ismin Haydar?ın bozulmuş bir hali olduğunu dile getirmişti.
Ölümünden bir hafta önce ve seçimlerden zaferle çıkmasından kısa bir süre sonra İsrail, Haider?ın koalisyon hükümetine dâhil olması durumunda, onun anti-Siyonist ve Yahudi karşıtı söylemi nedeniyle Viyana?daki elçiliğini çekmek ve Avusturya?ya yaptırım uygulanması için ellerinden geleni yapmakla tehdit etmişti.
ABD de İsrail?e katılmış ve Haider?ın hükümete alınması konusunda Avusturya?yı uyarmıştı. Ayrıca AB, Haider?ın hükümete dâhil olmasına sessiz kalmayacağını ilan etmişti.
Bazıları da İsrail?in, Heider?ın yeni kurulacak hükümette bakan olarak değil başbakan olarak bulunacağını ilan etmesinin ardından, ondan kurtulmayı istediğini ve bunun Siyonistlerin çıkarına olacağını ifade ediyor.
Bazı internet sitelerinde, daha kurulalı iki yılı geçmeden Haider?ın partisinin seçimlerde %12 oy almasının ve popülerliğinden hiçbir şey kaybetmemesinin İsrail?i ürküttüğünü kaydediyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail?deki Yediot Ahronot gazetesinde yayınlanan bir açıklamasıyla endişelerini gizlemediğini açıkça göstermişti. Haider?ın seçimleri kazanmasının ardından sadece iki gün sonra çıkan bu haberde, Dışişleri yetkilisi, İsrail?in soykırımı reddeden ve Nazi siyasetini benimseyen bir partinin iktidara doğru yükselişinden son derece endişeli olduğunu dile getirmişti.
İsrail Dışişleri Bakanı sözcüsü Haider?ın kurduğu yeni partinin bu kadar yüksek bir oy oranı elde etmesinin rahatsız gedici bir gelişme olduğunu, İsrail?in bu gelişmeleri yakından ve ciddiyetle takip ettiğini ifade etmişti.
Siyonistler tıpkı İsveç Başbakanı Olof Palme?yi, Arap nükleer mühendisleri ve bilim adamlarını, Iraklı akademisyenleri, Yaser Arafat?ı, Ebu Cihad?ı, Ebi İyad?ı ve kendisine karşı çıkan herkesi öldürdüğü gibi Haider?ı da öldürmüş müydü?
Siyonist terörün eli, seçimleri kazanmasının ardından kaçınılmaz bir şekilde iktidarın bir parçası haline gelecek olan Haider?ı öldürerek ondan kurtulmak mı istemişti?
Tıpkı Avusturya eski Başbakanı ve BM eski Genel Sekreteri Kurt Waldheim?ı II. Dünya Savaşı?nda Alman ordusunda asker olarak bulunduğu gerekçesiyle öldürdükleri gibi, onu siyaseten yok edemeyince fiziken mi ortadan kaldırmak istemişlerdi? Kanıtlar bunu gösteriyor.
* Mısırlı gazeteci-yazar.
Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK.com için tercüme edilmiştir.