Haber Merkezi / TİMETURK
Son iki yıl içerisinde çıkan kitaplar ve yapılan araştırmalar ABD?nin dünya genelinde siyasi gücünün azaldığını ekonomide dümeni körfez ülkelerinden ve Çin?den gelen yabancı yatırımlara kaptırdığı için finansal krizde hâkimiyetini kaybettiğini, Ebu Gureyb, Guantanamo gibi skandallarıyla telefon dinleme, tutuklama ve sınırdışı etmeye izin veren kararnamelerden dolayı sözüm ona ahlâki değerlerini yitirdiğini ortaya koyuyor.
Amerika ve hasımları için 11 Eylül tarihi bir dönüm noktası olarak kalmaya devam edecektir. Amerikan halkı için de. Her yıl düzenlenen 11 Eylülü anma etkinlikleri bunu gösteriyor. Seçim kampanyalarında sık sık dile getirilen ve Barack Obama ile Sarah Palin?in ulusal güvenlik konularında yetersiz olduğu iddiaları ulusal güvenlik konusunun Washington?daki karar alma mekanizmalarında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor. Ancak ulusal güvenlik konusuna verilen bunca önem Amerika?nın saygınlığını, popülaritesini ya da caydırıcılığını artırmadı. Bush?un başlattığı ve halen devam eden savaşlar Amerikan sempatisini yükseltmedi. Yapılan birçok anket dünyada Amerikan aleyhtarlığının giderek yükseldiğini gösteriyor. Hatta 11 Eylül saldırılarının arkasında el-Kaide?nin olmadığının iddia edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Öyleki Almanya ve Fransa gibi birçok Avrupa ülkesinde dünya için Amerika?nın bugünkü siyaseti ve tutumuyla İran?dan daha tehlikeli olduğunu söyleyenlerin sayısı hiçte azımsanacak gibi değil.
Amerika?nın hegemonyasının gerilediğini ya da sarsıldığını iddia eden ?Tek Kutuplu Olmayan Dünya? ve ?Dünya Yuvarlak Değildir? başlıklı kitapların raflarda yerini alması gayet doğal. Bu kitaplar arasında en dikkat çekeni bu hafta Türkiye?de yayına başlayacak olan Amerika?nın haftalık Newsweek dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Ferid Zekeriya (Fareed Zakaria) tarafından yazılan ?Amerika Sonrası Dünya? (The Post-American World) adlı kitaptır. 292 sayfadan oluşan kitap New York Norton and Partners yayınevi tarafından Mayıs 2008?de yayınlandı. Zekeria bu kitabında Amerika?nın tutumunu ve izlediği politikayı eleştiriyor ve dünya sahnesine yeni güçlerin çıkacağını öngörüyor. Ancak yazar Prof. Kennedy?nin aksine Amerika?nın konumunu tümüyle yitireceği iddiasında bulunmuyor. Yazara göre dünya sahnesi daha birçok aktöre yetecek genişlikte.
Yazar daha kitabın başında Amerika?nın sonu geldi diye bir iddiasının olmadığını dünyada başka güçlerin ortaya çıkmaya başladığını vurguluyor. New York Times eleştirmeni Michiko Kakutani?nin ?Amerika daha ne kadar tek süper güç olmaya devam edecek? sözüne atıfta bulunuyor. Doğudan yükselen yeni güçlerin bu süper güce dur diyeceğini ileri sürüyor. Tabi doğudan kastımız Hindistan?dan Çin?e kadar uzanan Asya kıtasıdır.
?Dünya üzerinde meydana gelen muazzam dönüşümü? yazmak istediğini söyleyen Ferid Zekeriya şu an için yaşadığımız dünyanın boyutlarını aşan bu dönüşümün boyutlarını iyi algılamamız lazım diyor. 15. ve 18. yüzyıl arasındaki dönemde insanların hayatını kökünden değiştiren ve ?devrim? olarak nitelendirilebilecek değişimler kadar radikal olan bu değişimin erken başladığını ileri süren Zekeriya bu değişimin dramatik bir hal aldığını söylüyor. Zekeriya ?Bilim ve Teknoloji + Ticaret ve Kapitalizm + Tarım ve Sanayi Devrimi? denklemiyle formüle ettiği modernizmin batılı devletlere uzun bir süre siyasi bir hegemonya imkânı verdiğinin altını çiziyor. Etki bakımından jeolojik zamanlardaki değişimlere yakın olan bu dönüşümlerden sonra 19.yüzyıl sonlarından günümüze kadar varlığını sürdüren siyasi bir güç olan Amerika Birleşik Devletleri olgusunu ortaya çıktı.
Zekeriya bu konuyu daha iyi anlatmak için şunları söylüyor: ?Endüstriyel anlamda dönüşümlerini tamamlayan ABD, Roma İmparatorluğundan sonra dünyanın en büyük devleti haline geldi. Dolayısıyla ABD yirminci yüzyıl boyunca ekonomik, siyasi,bilim ve kültür alanında rakipsiz bir şekilde egemen devlet rolunu oynamayı sürdürdü. Bu modern tarihte benzeri olmayan bir olgu.?
Tarihin birbirini tamamlayan halkalardan oluştuğunu söyleyen yazar, tekerleğin halen hareket halinde olduğunu bu hareketin Amerikan hegemonyasına ciddi rakiplar ortaya çıkaracak yeni gelişmeleri beraberinde getireceğini söylüyor.
?Son dönemlerde ekonomik alanda kimsenin aklına gelmeyecek şekilde bazı devletler çok büyük büyüme kaydetti. Bu devletler büyüme konusunda gelgitler yaşamış olabilirler ancak genel gidişat büyüme yönünde olmuştur. Her ne kadar büyüme olgusu genel anlamda Asya kıtasında tezahür etse de büyüme sadece Asya?yla sınırlı değildir. Dolayısıyla bu satırlarda ?Asya?nın yıldızı parlıyor? diye bir şey bulamazsınız. 2006 ila 2007 yılları arasında 142 ülkenin yıllık olarak % 4 ve üzeri bir büyüme sağladığını bu ülkelerden otuzu Afrika kıtasında yer alıyor. Bu rakam kara kıtanın üçte biri anlamına geliyor. Latin Amerika?da Brezilya ve Arjantin, Afrika?da Güney Afrika, Pasifik?te Güney Kore, Hindistan ve Çin?deki bu gelişmelerden yola çıkan ekonomist çevreler, ?gelecek vadeden ekonomiler? kavramını ortaya attı. ?Okur şuan dünya haritası üzerinde meydana gelen gelişmeleri hafife almamalı,? diyor yazar Ferid Zekeriya.
Bu kitaba analitik bir gözle baktığımızda daha önce bazı analist ve düşünürlerin dünyada meydana gelen değişimlere ilişkin yaptığı uyarı ya da müjdeleri anımsattığını görüyoruz:
Örneğin Amerikalı gazeteci Thomas Friedman?ın ?Dünya yuvarlak değildir? isimli kitabında yer verdiği şu sözlere bakalım: Küreselleşme yerküre sakinleri arasında sağlam bir irtibat ağına dönüşmek üzere. Başkan Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski?nin Amerika uluslararası satranç oyununda büyük bir yalnızlıkla karşı karşıya olduğu şeklindeki sözlerini yeniden anımsıyoruz. Benzer uyarıların Harvard Üniversitesi Profesörü Joseph Nye?nin ?İmparatorluk Çelişkisi? isimli kitabında da görüyoruz. Nye, bu kitabında Amerika dünyanın en büyük süper gücü ya da tek süper gücü ya da dünyanın lideri ya da imparatoru sorumluluğunu yerine getiremez diyor.
Ferid Zekeriya ufukta tam olarak parlaklığını tamamlamadıysa parlamaya başlayan yıldızlar belirmeye başladığını söylüyor. Yazara göre Asya, Afrika, Rusya ve Latin Amerika?da bu ülkelerin yıldızının parlaması özgürlük, bireysel haklar, kapitalist sistemin benimsenmesi, birey ve toplum dinamizmi gibi değerler sayesinde oldu. Bütün bu düşünce, çağrı ve prensiplerin ABD çıkışlı olması ve ABD?nin bunları yaymak için altmış yıldır canla başla çalışması çok enteresan. İşin daha enteresan tarafı bu yeni sahneye çıkan politik güçlerin ABD?nin dünya genelindeki beliryeci rolüne kafa tutmak için bu düşüncelerden yararlanması. Yazara göre dünyanın öteki ülkelerinin tarihte ilk defa negatif seyirci konumundan pozitif katılımcı bir roy oynadığını görüyoruz. Kısacası tam anlamıyla yeni bir dünya düzeninin doğuşuna tanık oluyoruz.
YENİDÜNYA DÜZENİNDE ABD?NİN ROLÜ NE OLACAK?
Tabi bu arada şu can alıcı soruyu sormak gerekiyor: Bu yenidünya düzeninde Amerika?nın rolü ne olacak? Yazar bu soruya şu karşılığı veriyor: Siyasi ve askeri olarak ABD?nin halen tek süper güç olduğunu görüyoruz. Ancak sanayi, finans, eğitim, sosyal ve kültürel alanlarında gücün dağıldığını görüyoruz. Bütün bunlar ABD hegemonyasından uzak bir şekilde oluyor. Bu Amerika?ya düşman bir dünyaya doğru gidiyoruz anlamına gelmez. Ancak Amerika sonrası bir döneme kapı araladığımızı gösteriyoruz. Burada tekrar şu mantık sorusunu sorabiliriz: Bütün bu değişimlerin gölgesinde yaşamak ne anlama geliyor? Tabiki Amerika sonrası bir toplum, aşama ve dünya anlamına geliyor.
Önümüzdeki dönemde dünyanın geleceğini tartışan yazar Ferid Zekeriya, ABD?nin imtiyazlı konumunu korumasına rağmen yeni güç merkezlerinin ortaya çıkacağını söylüyor. Ancak ABD eskisi gibi karar almada tamamen yalnız olmayacaktır. Yazarın özellikle üzerinde durmak istediği konu ABD?nin güç bakımından yok olmaya doğru gitmediğini ancak kendisine çok ciddi kafa tutacak yeni güç odaklarının ortaya çıkacağını söylüyor.
Kitabın altıncı bölümünde yazar Amerika?ya, üzerinde güneş batmayan Britanya imparatorluğunun durumunu hatırlatıyor. Bu koca imparatorluğun ne hale düştüğünü anımsatıp iki büyük güç arasında kıyaslamalara gidiyor. Amerika?nın bugünkü konumunun yalnızca askeri gücüne bağlanmaması gerektiğini söylüyor. Aksine bu askeri gücünün eşsiz ekonomik ve teknolojik gücünden kaynaklandığını iddia ediyor: ABD?nin Çin, Hindistan, Rusya, Japonya, Brezilya ve Güney Afrika gibi dünyanın yeni yükselen güç merkezleri lehine azımsanmayacak ölçüde güç kaybettiği bir gerçek. Ancak buna rağmen ABD bilim, teknoloji ve endüstriyel ilerlemenin geleceğini aktif ve dinamik bir şekilde etkileyen bir dev olmaya devam edecektir. Fakat bütün bunlar hayati bir şarta bağlı. O da ABD?nin yol ayrımında kendisini bekleyen tehditlerle başarılı bir şekilde başa çıkması.
Buna rağmen yazar, ABD?nin hiç te gıpta edilecek bir konumda olmadığını söylüyor: ?Tamam ABD halen dünyanın en büyük gücünü teşkil ediyor. Ancak her gün kan kaybeden bir büyük güç olduğunu görüyoruz. Çok açık ekonomik problemler yaşadığını görüyoruz. Birçok alanda imajının ve görüntüsünün negatif hale geldiğini biliyoruz. İngiltere?den (evet İngiltere dâhil) Malezya?ya her yerde ABD?ye karşı bir düşmanlık dalgası yükseliyor. Ancak bütün bu eğilimlere rağmen çekici kültürü sayesinde ABD?nin uluslararası arenada daha dinamik ve daha etkili bir baş aktör olmaya devam edeceğini gösteriyor.?
Bu bağlamda kitap, ABD?nin Bush?un Avrupalı müttefiklerinin sempatisini dâhil kaybettirmesine neden olan tek kutuplu dünya siyasetinden vazgeçerek uluslararası arenada daha fazla aktöre izin vermesi gerektiğini iddia ediyor.