Anayasa Mahkemesinin, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğinin iptaline ilişkin gerekçeli kararında, ''Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gözetildiğinde, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenlemenin, yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır'' denildi.
İŞTE GEREKÇELİ KARAR - İNDİR
Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde başörtüsü düzenlemesine ilişkin Anayasa değişikliğini içeren maddelerin iptaline ilişkin gerekçeli kararını açıkladı. Laiklik vurgusu yapılan kararda, yapılan düzenlemenin laiklik ilkesinin zedeleyeceği, Anayasanın başlangıçta yer alan Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık ilkesine aykırı düştüğü kaydedildi.
Yüksek Mahkemenin, Anayasa'da üniversitelerde başörtüsü düzenlemesine ilişkin 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin iptaline ilişkin gerekçeli karar, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayınlandı.
Kararda, dava dilekçesinde yapılan düzenleme ile Anayasa'nın 10. maddesinin 4. fıkrasına 'bütün işlemlerinde' ibaresinden sonra 've her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında' ibaresinin, 42. madde yapılan değişiklikle ise altıncı fıkradan sonra
'Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın sınırları kanunla belirlenir' fıkrasının eklendiği hatırlatıldı. Söz konusu maddeler üzerinde Anayasa Komisyonu'nda ve Meclis Genel Kurulu'nda konuşmacıların ve grup sözcülerinin açıklamalarına yer verilen kararda, 'Yönelinen temel hedefin, kamu hizmetlerinden yararlanan veya yükseköğrenim hakkını kullananlar için dini amaçlı örtünme serbestisi tanınması, bu şekilde örtünenlerin kamu hizmetlerinden yararlanmalarını önleyecek düzenleme veya yaptırımların engellenmesi olduğu anlaşılmaktadır' denildi.
Başörtüsü düzenlemesinin Anayasa Komisyonu'ndaki görüşmelerine değinilen karada, 'Türban yasasının' mimarlarından biri olarak nitelendirilen Komisyon Başkanı'nın, 'Açıkça yapamayız çünkü. Açıkça deyince, açıkça teklif nasıl getirilir, böyle bir şey olabilir mi yani? İlk dört madde açıkça teklif burada nasıl görüşülür' şeklinde komisyon tutanağına 121. sayfasına yansıyan görüşünün bu düşüncenin bir örneği olduğuna vurgu yapıldı.
'SÖZKONUSU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ SİYASAL GÜNDEME TÜRBAN YASASI OLARAK GİRMİŞTİR'
Söz konusu Anayasa değişikliğinin Türkiye'nin siyasal gündemine 'Türban yasası' olarak girdiği belirtilen kararda, bu teklifi hazırlayıp imzalayan milletvekillerinin, Başbakanın, Adalet ve Kalkınma Partisi üst düzey yöneticilerinin, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ile üst düzey yöneticilerinin açıklamalarının da bu saptamayı doğruladığına işaret edildi.
Yapılan düzenleme ile açıklanan hedefe ulaşmak için adı konulmadan ve dolaylı bir biçimde dini amaçlı örtünme, dini kıyafet dahil her türlü simge ve üniformayı içerecek kapsamlı bir kıyafet serbesti tanındığı belirtilen kararda, şu ifadelere yer verildi; 'Çünkü, 09 Şubat 2008 tarih ve 5735 sayılı Kanunun 1. maddesinde yapılan düzenlemeyle, devlet organları ve idare makamlarına, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uymak yükümlülüğünün yanı sıra kamu hizmetlerinden kişilerin kanun önünde eşitlik ilkesine uygun bir biçimde yararlanmalarını sağlamak yükümlülüğü; kişilere de devlet organları ve idare makamlarından sundukları kamu hizmetlerinden kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak yararlanmalarını sağlamasını istemek imkanı getirilmiştir. Olaya kıyafet açısından bakıldığında, bu hüküm karşısında devlet organları ve idare makamlarının, kişilere kıyafetleri nedeniyle yasak uygulayarak kamu hizmeti vermekten kaçınamayacaklarını; kişilerin kamu hizmetlerinden yararlanmalarını da, kıyafet nedeniyle yapılan yasaklamalarla engelleyemeyeceklerini söylemek gerekmektedir.'
'YAPILAN DÜZENLEME KAMU HİZMETİNDEN YARARLANILMASINDAKİ ÖLÇÜTTE BELİRSİZLİĞE NEDEN OLACAKTIR'
Yapılan düzenleme ile yer alan 'kamu hizmetinden yararlanılmasında' ölçütün, hem hizmet alan hem de hizmet veren konumundaki kimseler için bir belirsizliğe neden olacağının ortada olduğuna dikkat çekilen kararda, şu ifadelere yer verildi: 'Örneğin; üniversitelerdeki araştırma görevlileri öğrenim vererek kamu hizmeti sunduklarında getirilen kıyafet serbestisinin kapsamı dışında kalırken, yüksek lisans bağlamında öğrenim gören yani kamu hizmetinden yararlanan kimlikleri ile, getirilen kıyafet serbestliğinden kanun önünde eşitlik ilkesi çerçevesinde yararlanmak konumunda olacaktır.
Eğitim fakültelerinin 3 ve 4. sınıf öğrencilerinin, 'Okul uygulaması, öğretmenlik deneyimi' dersleri kapsamında ilköğretimde 'stajyer öğretmen' statüsünde derslere türbanlı girmelerinin önünün açılacak olması, bunun örneklerinden biridir. Bu durumda, kamu hizmeti alanla verenin ayırımını kim yapacaktır? Yine benzer bir durumun tıp fakültelerinde yaşanması da kaçınılmaz olacaktır.
Bu düzenlemeden yararlanılarak türban, dini kıyafet ve simgeler dahil her türlü kıyafet ilköğretimden yükseköğretime, öğretim hizmetlerinden yararlanma bağlamında herhangi bir engelle karşılaşmadan yayılabilecektir.' 5735 sayılı Kanunun 2. maddesinde ise, kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği bildirildiği kaydedilerek, 'Yükseköğretim kurumlarında dini amaçlı örtünme nedeniyle öğrenim hakkından yararlanmanın engellenmesinin de önüne geçilmektedir. Bunun da, yasa ile açıkça yasaklanmadıkça yükseköğretimde kıyafetin, (türban, dini amaçlı örtünme, dini ve siyasi üniforma dahil) serbest bırakıldığı; yükseköğrenim hakkını kullananlara bu kıyafetleri taşımaktan dolayı yüksek öğrenim hakk teklifi hazırlayıp imzalayan miını kullanmaktan mahrumiyet sonucunu doğuracak bir yaptırım getirilemeyeceği ve uygulanamayacağı anlamına geldiğinde kuşku yoktur. Halbuki dini amaçlı kıyafetlerin serbest bırakılması, Anayasa Mahkemesi'nce Anayasaya aykırı bulunmuştur' denildi.
'LAİKLİK İLKESİNE VURGU YAPILDI'
Kararda laiklik ilkesine de vurgu yapıldı. Atatürk devrimlerinde önemli bir yer tutan laiklik ilkesinin değerlendirilmesinde, söz konusu kurallar ile Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlarda ulaşılan sonuçların gözönünde bulundurulması gerektiğine işaret edilen kararda, şu ifadelere yer verildi;
'5735 Sayılı Kanunun 1 ve 2. maddelerinde yapılan düzenlemelerin, laiklik ilkesini zedelemekle, başlangıçta yer alan 'Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık' ilkesine de aykırı düştüğünü ifade etmek gerekmektedir. Atatürk ilke ve devrimlerinin en önemlisi laikliktir. Söz konusu düzenlemeler, laiklik ilkesinin yanı sıra, Anayasa Mahkemesinin E.1989/1, K.1989/12 sayı ve 7 Mart 1989 tarihli kararından da anlaşılacağı gibi, en önemli devrimlerden olan kıyafet devriminin ve özellikle 3.12.1934 tarih ve 2596 sayılı Kanunun amacı ile de bağdaşmamaktadır.
Çünkü bu amaç, önemsiz kıyafet farklılıklarının, kamu düzenini bozmasını önlemek, halkın huzur ve sükununu korumaktır.
1 ve 2. maddelerde yapılan düzenlemeler ise herhangi bir sınırlama ve koşul getirmeksizin her türlü kıyafete serbesti tanımakla, kamu düzenini, toplum huzur ve sükununu tehlikeye atmaktadır. 2596 sayılı Kanunun ve kıyafet devriminin amaçları ile bağdaşmayan böyle bir durumun da 'Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık' ve 'çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma azmi' hususlarına aykırı düşeceği açıktır. 5735 sayılı Kanunun 1 ve 2. maddelerinde yer alan düzenlemelerin, Anayasanın Başlangıç kısmında yer alan 'laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı' ilkesine de aykırı düştüğü görülmektedir.'