Bu faturayı belki de en ağır ödeyenler, metropollerde kâğıt toplayarak hayatlarını sürdürmeye çalışan kâğıt işçileridir. Zorunlu göç mağdurları olan kâğıtçıların öyküsü esasında öyküsünü bizlere anlatır.
Mithat Kutlar'ın onlarla yaptığı söyleşi:
Yer: İmrahor/ Ankara
Tarih: 17.12.2006
İsim: Ramazan
Soyadı: Temel
Yaş: 35
Kendinizi biraz tanıtır mısınız?
Ramazan Temel:
Otuz beş yaşındayım. Van'ın Gürpınar ilçesine bağlı Kürtçe adı Bêrok olan köydenim. Orada doğdum ve hayatımın büyük bir kısmını orada geçirdim. Evliyim. Bu yılı da sayarsak on beş senedir evliyim. Dört çocuğum var, ellerinden öperler. 1994'e kadar oradaydım. 1994'ten beri de köyümün dışında yaşıyorum. Köyden göç etmek zorunda kaldık. Gördüğünüz gibi kâğıt toplayarak hayatımı sürdürüyorum.
Köyde kaç aile göç ettiniz?
Köylülerin tamamı göç etti. Biz Bêrok köylüleri, on iki aileydik. Zaten köyün tamamı amcalarım ve ikinci dereceden akrabalarımızdan oluşuyordu. Herkes bir diğerinin akrabasıydı. Babam dört kardeşi ile birlikte 1994'te köyü boşaltma kararını almak zorunda kaldılar. Ondan sonra da ailenin her bir parçası bir yere dağıldı. Kimi Adana'ya kimi İstanbul'a kimi Van'a göç etti, bir kısmımız ise buraya Ankara'ya geldik.
Ne kadar süredir Ankara'dasınız?
Yaklaşık olarak sekiz yıldır Ankara'dayım. Fakat Ankara'ya gelmeden önce Van'da kalıyorduk. Köyden göç ettikten sonra yaklaşık dört yıl boyunca, köydeyken biriktirdiğimiz sermayeyle, Van'da geçinmeye çalışıyorduk. Sermayemiz tükendikten sonra, artık ekmek kazanmanın yollarını aramaya başladık. Sonunda da Ankara'ya geldik.
Buraya gelme fikri nereden oluştu?
Ankara'da da önceden kâğıt işini yapan tanıdıklarımız vardı. Bizim durumumuzun kötü olduğunu bildikleri için, bize, Ankara'ya gelip kâğıt toplamayı önerdiler. Bizim de başka seçeneğimiz olmadığı için mecbur kaldık ve Van'dan Ankara'ya ikinci bir göç yaşadık.
Siz şimdi Ankara'da geçiminizi kâğıt toplayarak sağlıyorsunuz. Köyden Ankara'ya sizi getiren neden neydi? Köydeki yaşam koşulları istediğiniz gibi değil miydi? Biraz anlatır mısınız?
Hayır hayır? Köyde iken durumumuzun kötü oluşundan değildi. Zaten köyden çıkışımız, maddi olarak daha iyi para kazanma isteğinden kaynaklı değildi. Biz ?daha çok kazanalım, hal-i vaktimiz yerinde olsun? diye çıkmadık köyümüzden. Böyle bir sebepten olamaz çünkü bizim durumumuz zaten köydeyken çok çok iyiydi. Bizler köydeki yaşamımızdan her yönüyle memnunduk. Bizi buralara kadar getiren sebepler aksine siyasi nedenlerdir. Biz köyümüzden kendi isteğimizle çıkmadık ki. Zorla çıkarıldık, çıkmak zorunda kaldık.
Nasıl yani, biraz anlatır mısınız?
Köyün yakınlarında sık sık çatışmalar çıkıyordu. Askerler PKK'ye karşı operasyonlar düzenliyordu. Köylülerin PKK'ye ekmek ve benzeri yardımlarda bulunduğu yönünde asılsız gerekçelerle korucu olmaları isteniliyordu. Bu olaylardan dolayı, devletin askerleri her seferinde köye baskın yapıp bize ?ya korucu olursunuz ya da köyü boşaltacaksınız? diyordu. Askerler PKK ile sınır bölgelerinde her çatışmaya girdiklerinde biz korkuyla beklerdik. Çünkü olaylardan sonra bize korucu olmamız için baskı yapıyorlardı. Tüm baskılara rağmen biz ne korucu olacağız ne de köyümüzü terk edeceğiz dedik. Hatta bir ara bütün köylüler komutana, korucu olmak istemiyoruz talebiyle gittiklerinde komutanın cevabı; ?ya köyü boşaltırsınız ya da beşinci gün köyü havan topu'na tutarım? oldu. Koruculuğu kabul etmediğimiz için bizim PKK'li olduğumuzu iddia ediyorlardı. Askerler, birçok insanı asılsız iddialarla tutuklayıp tehdit etmeye başlayınca biz de artık tek çözümün köyden çıkmak, kaçmak olacağını ve köyde o şartlarda yaşayamayacağımıza kanaat getirdik. Bunun üzerine köyü boşaltmak zorunda kaldık. Aksi takdirde isteğimizle köyümüzü terk etmedik. Hiçbir insan o köyü-Bêrok- kendi isteğimizle boşalttığımızı ya da şehirlerde yaşamak istediğimizi söyleyerek bize iftira etmemeli.
Hangi insan sabahtan akşama kadar öteki insanların yiyip içtiklerini toplamayı tercih eder. Hangi insanın dileği, rezil görünümlü, iğrenç çöplerden kâğıt toplamak olabilir. Herkesin, bizim durumumuza biraz da olsa dürüst ve gerçekçi bakması gerekir. Kendi isteğimizle o güzelim köyümüzü boşaltmadık. Ayrıca dediğim gibi köyde zaten durumumuz çok iyiydi ve zengindik de diyebilirim. Bugün ise çöplüklerde hayat sürüyoruz.
Biraz köydeki hayatınızdan bahseder misiniz?
Bizim köyümüz her yönüyle güzeldi. Her köylünün 150-200'e yakın hayvanı vardı. Ekinimizi ekip, hayvanlarımızı yetiştirip besleyebildiğimiz, dost ve akrabalarımızla mutlu ve sorunsuz yaşadığımız bir yerdi. Köyün tamamı babam ve amcalarımın yani bizim ailenindi. Herkesin, yılın yedi sekiz ayını rahat geçirebilecek kadar kazancı olurdu. Herkesin hali vakti yerindeydi yani. Ne zaman ki biri evlendiğinde onun en az 100 ya da 150'e yakın koyunu olurdu. Çünkü ailemin ve amcalarımın o kadar çok sayıda koyunu vardı ki, evlilikle birlikte ayrılan olduğunda çok sayıda mal sahibi olabiliyordu. Köyümüz birçok köy gibi hayvancılığa elverişli idi. Yaz boyunca tarlayı ekip biçerdik ve üründen bolca kazanç elde ederdik. Yine yılın belli dönemlerinde yaylaya çıkardık, hayvanları uygun meralarda besleyip sonbahara doğru ise çoğalan koyun sayısıyla, kazancımızla köye dönerdik. Ama şimdi halimizi sorarsanız, gördüğünüz gibi sadece sefalet, rezillik derim. Kâğıt toplamadığımız ve çalışmadığımız zaman aç kalıyoruz.
Nasıl geçiniyorsunuz? Aylık kazancınız ne kadar?
Ben iki yiyenimle birlikte kâğıt topluyorum. Ayda yaklaşık 300?400 milyon kazanıyoruz. Tabiî ki bunun tamamı cebimizde kalmıyor. 30 milyon elektrik, 10?15 milyon su parası, 130 milyon kiraya gidince geri kalanı zar zor yeme ve içmemize kalıyor. Kazandığımız paranın sadece 30 milyonu kalıyor ha kalmıyor. Kaldığımız ev ise, insanın her gün mecburiyeti olmazsa gitmeyeceği türden kötü bir ev. Mecburuz ne yapalım.
Köyünüze dönmeyi düşünüyor musunuz?
Ebetteki dönmek istiyoruz. Fakat nasıl dönebiliriz ki, ne ev var, ne hayvanlarımız var, ne yolumuz var. Bir sürü sorun var. Bizim köydeki durumumuzun iyileştirilmesi için gerekli devlet desteği olmadan geri dönmemiz mümkün değil ki. Hepimiz orada nasıl yaşayabiliriz ki o kara kışta. Hem maddi hem de manevi destek almadan, güvenliğimiz sağlanmadan geri dönmemiz de fayda etmez ki.
Sizce çatışmalı ortam sona ererse sizin durumunuzda bir değişiklik yaratır mı?
Bugün, eğer köyünde her şeyi olduğu halde mecburen buralara gelip zorluklar yaşayan birisiysem tabiî ki benim durumumu değiştirir, etkiler. Bu savaş olmasaydı ben bugün tarlamı ekip biçecektim. Hayvanlarıma bakarak geçinecektim. Savaş biterse, barış ortamı olursa ve bize destek çıkılırsa biz de köylerimize geri döneriz, bu rezalet de biter. İnşallah bu kez devlet de barıştan yana tercihini yapar, bütün vatandaşları için.
Peki, son olarak; geleceğe dair beklentin nedir?
İnşallah barış olur ve bu sorunlar da biter. Başka bir isteğim, beklentim yoktur.
Söyleşi: Mithat Kutlar/
//