Sürprizlerin pek yaşanmadığı Amerika'da tatsız sürprizlerin çok etkili olduğunu bilmek lazım. Şu günlerde ABD'de patlayacak bir bomba, düşecek bir uçak, rüzgârı tersine çevirebilir.
Aksiyon Dergisi'nin haberine göre, yıllar önce muzip bir sanatçımız, 'Amerikan seçimlerinde ben de oy kullanmak istiyorum. Yöneticimi seçmek benim de hakkım!' ironisinde bulunurken acaba haksız mıydı? Dünya ekonomisi ve politikasının direksiyonunda bulunan bu tek süper gücün her hareketi, Türkiye'yi de etkiliyor. Bu yalın gerçek, Amerikan seçimlerini herkes için önemli kılıyor.
IRAK SAVAŞI VE EKONOMİK KRİZ BAŞKANIN ADINI KOYACAK
ABD, özellikle 11 Eylül şokundan sonra farklı politikalara girdi. Irak Savaşı, bu yanlış politikanın en sorunlu ürünüydü. Irak'a savaşmaya giden Amerikan askerleri arasında yapılan araştırmanın en ilginç bölümü, çoğunun 11 Eylül'ün intikamını alacağına inanmasıydı. Amerikan başkanlık seçimleri konusuna Irak Savaşı'yla girmemizin geçerli bir sebebi var: Bu seçimin kaderini Irak Savaşı'nın geleceği ve bu savaşın tetiklediği son ekonomik kriz belirleyecek.
Saddam'lı Irak'ın nükleer silahlara sahipolması yüzünden işgal edildiği yalanı ortaya çıkınca, geçen yedi yılı sorgulayan sokaktaki Amerikalıların aklına şu soru takıldı: 'Madem Irak'a petrol için girdik, öyle ise savaştan önce galonu 1 dolar olan benzin için şimdi neden 4 dolar ödüyoruz?' Bazı aydınlar ise şunu sordular: 'Savaş sebebiyle Amerikalılar her geçen gün daha da fakirleşirken, tırmanan petrol fiyatları ile 11 Eylül'ün sorumlusu gördüğümüz Ortadoğuluların kasalarını doldurmuyor muyuz?'
KRİZ, AMERİKALILARI DERİNDEN SARSIYOR
Görüldüğü gibi söz döndü dolaştı 'para'ya dayandı. Zaten, Amerikalılardan bahsediyorsak bu gerçeği bir kenara koyamayız. 40 yıldır Cumhuriyetçilere oy veren, hatta arabasında 'Irak'tan sonra sıra İran'da' çıkartması olan komşumu Obama'nın seçim kampanyasında görünce, bana 'Bu kez oyum Obama'ya' dedi. Evinin mortgage ücretini ödemekte zorlanan komşum, Obama'nın 'Bizi bu duruma sokan bankerleri değil, evini ve işini kaybeden halkımızı kurtaralım' çıkışından oldukça etkilenmiş. Bir okyanus uzakta süren savaş, ilk önceleri Amerikalıların gururunu okşamış, intikam hislerini tatmin etmiş olabilirdi ama artık zülfüyâre dokunuyordu. Yani cüzdana...
1920'lerden sonraki en büyük kriz, Yeni Dünya'yı oldukça zorluyor. Benzin istasyonlarında 'full' çekenler azalıyor. Yeni ve 8 silindirli olmazsa arabaya binmeyen Amerikalılar şimdi 4 silindirli kullanılmış arabaları almak için yarışıyor. Geçen yıllarla kıyaslanamayacak sayıda dükkân kapatılıyor. Lüks tüketim ürünleri neredeyse hiç satılmazken üretimleri de kaldırılıyor. Kapatılan her mağaza, kaldırılan her ürün işsiz ordusunu büyütüyor. Bütün bunlar, yaklaşan büyük bir fırtınanın gök gürültüleri.
Bu ülkede yaşayan yabancı kökenliler için başlarını çekip gideceği bir yer belki var; fakat sosyal dayanışmanın neredeyse hiç yaşanmadığı bu toplumda işini ve evini kaybeden bir Amerikalı için fazla seçenek yok. Bugün için çaresizlik ve önü alınmaz bir telaş yaşandığı söylenemez ancak her şeyini kaybeden, çadırlara sığınan hatta intihar eden Amerikalılar olduğu da bir gerçek.
BUSH 'SOSYALİSTLİK'LE SUÇLANDI
Başkan Bush'un batan bankaları kurtarma operasyonu için teklif ettiği 700 milyar dolarlık bütçe, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçilerin itirazı ile başta reddedildi. 'Ekonomik kriz' kelimeleri her geçtiğinde Obama'nın oyları yükseldiği için, Demokratların tasarıyı geciktirmesi mantıklı görülebilirdi; ancak Cumhuriyetçilerin itirazına ne demeli! Kendi partilileri, başkanlarına muhalefetle Bush'un 'topal ördek'liğini kanıtlamış oldu. En ateşli Cumhuriyetçi yazarlar dahi Bush'u sosyalistlikle suçladı. Demokratlar ise daha acımasız bir cümle buldular: 'Fakirler için kapitalizm, zenginler için sosyalizm!' Yeri geldiği için yazalım, Washington, Washington olalı böyle zulüm görmedi!
Halka sıcak gelecek eklemelerle 'tatlılaştırılan' ve 850 milyar dolara çıkarılarak apar topar kanunlaştırılan ekonomiye destek pansumanının akut kanamayı ne kadar durduracağı net değil. Evinin aylık ödemelerini hâlen yapamayan ya da zorlanarak yapan milyonlarca Amerikalı ve onların bankalara olan trilyonlarca dolarlık borcu buz dağının görünmeyen kısmı kadar büyük ve tehlikeli.
SAVAŞ AMERİKA'NIN DİRENME GÜCÜNÜ TÜKETTİ
Diğer pek çok konuda olduğu gibi, ekonomik kriz politikalarında da Cumhuriyetçilerle Demokratların görüşleri arasında uçurumlar yok. Bütün mesele konuya bakış açısı ve önceliklerde saklı. Amerikan bürokrasisi sağlam bir yapıya sahip. Ekonomi dâhil pek çok devlet kurumu etkin, bilgili ve tecrübeli bürokratlarca idare ediliyor. Hükûmet rahat ve güvenli bir iş ortamı sağlarsa, yıllardır tıkır tıkır işleyen sistemin yeniden rayına oturmaması için hiçbir sebep yok.
Son ekonomik krizde treni raydan çıkaran, neoconların önü alınamaz savaş arzuları oldu. Demokrat Başkan Yardımcısı adayı Biden'ın tabiri ile 'Irak Savaşı'nın üç haftalık faturası, Afganistan'ın 7 yılda baştan sona imarına denkti.' Her gün milyarlarca dolara mal olan, 7 yıldır Amerika'nın enerjisini ve onurunu sömüren Irak Savaşı ne hükûmette ne de bürokratlarda salim kafa ile karar verme gücü bıraktı. Savunmasını yitiren AIDS'li bir bünyenin nezle ile yere serilmesi gibi, Amerikan ekonomisi de Irak Savaşı'nın ardından mortgage krizinin kurbanı oldu.
Her iki partinin başkan ve yardımcı adayları ekonomik alanda uzman değil; ancak konuya yaklaşım ve öncelik açısından Obama ve Biden ikilisi halka daha fazla ümit veriyor. Daha aday adayı bile değilken savaşı bitireceğini kesin bir dille açıklayan Obama'nın bu vaadinin ekonomiyi de düzelteceğine inanılıyor. McCain ve Palin ikilisi, ne savaş ne de kriz konusunda Bush yönetiminden büyük bir farkları olduğuna dair kimseyi ikna edebilmiş değil.
BİDEN, DIŞ POLİTİKADA ETKİLİ OLABİLİR
Ekonomiden sonra seçimlerde etkili olan diğer bir konu ise dış politika. 11 Eylül, Irak Savaşı ve global ekonomik kriz, özelde neoconlara, genelde Amerikalılara 'dünyanın kaç bucak olduğunu' öğretti. Yeryüzünün sadece Amerika'dan ibaret olduğunu sananlar, güçlerinin ve etkilerinin bir sınırı olduğunu anladı. 11 Eylül günü dünyaya 'Ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız!' sözüyle meydan okuyan Bush ve ekibinden eser kalmadı. Son bir-iki yılda, BM toplantılarında süt dökmüş kedi misali oturan bir Başkan ve uluslararası destek bulmak için Avrupa, Asya ve hatta Arap ülkelerini dolaşan bir Dışişleri Bakanı var artık.
Obama ve Biden ikilisinin en iddialı olacağı konulardan birinin dışişleri olacağını söylemek yanlış olmaz. Dış politika tecrübesi çok olmayan Obama, yarışta yanına aldığı Biden ile bu açığını büyük oranda kapatmayı başardı. Yıllardır Kongre Dış İlişkiler Komisyonu'nda bulunan Biden'ın, tecrübesi ile Amerika'nın yıpranan itibarını tamir edebileceği konuşuluyor. McCain ve Palin ikilisinin dış ilişkiler konusundaki tecrübesine dair hiçbir yorum yok. McCain'in en bariz dış ilişkisi savaşmak için gittiği Vietnam. Palin'in Amerikan haritasının dahi dışında bulunan Alaska eyaletinden kaç kere dışarı çıktığı tartışılır. McCain, 8 Ekim'de Obama ile tartışmasında, Afganistan ve Rusya sorunlarını çözmek için akıl almaz bir çıkış yaptı: 'Her iki sorunlu bölgeye daha fazla asker göndermeliyiz'. Savaş kelimesine alerjisi artan Amerikalılar için seçim öncesinde söylenecek en son söz bu olmalıydı.
MCCAİN'İN KONUSU: 'VATAN, MİLLET, MİSSİSSİPPİ'
Seçimi etkileyecek diğer bir konu ise 'Ulusal Güvenlik'. 11 Eylül'den beri bir numara olan fakat şimdi gerilere itilen bu konu McCain ve Palin ikilisinin favori olduğu tek alan. Bunun için olsa gerek, konu ne olursa olsun ne yapıp edip cümleyi ulusal güvelikle bitiriyorlar. Mesela, Washinton'da şahsen katıldığım, McCain ve Palin'in konuşma yaptığı Cumhuriyetçi Parti mitinginin asıl konusu sözde 'enerji'ydi ama yarım saatlik 'savaş, kahramanlık, ulusal bütünlük, tehdit edilen birlik' nutkunun ardından McCain konuşmasını şöyle bitirdi: 'Arkadaşlarım, müsaadenizle enerjiyle ilgili de bir şey söyleyeyim: Biz, alternatif enerjiye önem vererek, OPEC'in tekeline son vereceğiz.'
Nasıl ki ekonomik kriz Obama'ya 'yazıyor'sa, her türlü ulusal tehdit algılaması da McCain'e 'yazıyor'. Gürcistan'ın Rusya tarafından işgal edildiği hafta, McCain anketlerde 3-5 puan birden yükseldi. Yemen'deki Amerikan elçiliğine saldırı gününde de aynı şey oldu. Öte yandan Irak'tan gelen her baskın ve ölüm haberi aksi tesir yapıyor.
OBAMA'YI NASIL VURMAK İSTİYORLAR?
Cumhuriyetçilerin favorisi olan 'Ulusal Güvenlik', Demokrat Parti adaylarının yumuşak karnı. McCain ve ekibi sürekli olarak Obama'nın Amerika'yı ve çıkarlarını yeterince koruyamayacağını, ülke savunmasının tehlikeye gireceğini işleyerek oy kazanmaya çalışıyor. Partinin resmî ağızları bu konularda hiçbir şey söylemese de kamuoyuna el altından pompalanan 'Obama'nın gizli Müslüman olduğu', 'zenci ve göçmen bir babanın çocuğu olarak Amerikalıları temsil edemeyeceği' söylentilerinin kaynağının Cumhuriyetçiler olduğu aşikâr. Obama, 'Müslüman olmadığını ama eğer olsaydı bunu çekinmeden söyleyeceğini' ifade ederek bu saldırıyı göğüslerken, 'ulusal güvenlik' konusunda zaaf göstermeyeceğini ispat için kampanyalarda bu konuya yer ayırıyor.
Seçimi ve Irak Savaşı'nı etkileyen görünmeyen bir sebep ise 'Amerikan gururu'. 2004'te Bush'u ikinci kez seçtiren sebep de buydu. Amerika'yı dünyanın merkezine koyan, en zengin, en büyük ve en güçlü olduklarına inanan Amerikalıların 11 Eylül'de gururları incindi. Bush'u başarılı bulmasalar da ikinci bir dönem daha görevde tutarak onurlarını kurtarmak istediler. Amerikan gururu ekonomik kriz ile tırpanlanmış olsa da McCain gibi bir gazi ile onur savaşını sürdürmek isteyenler olacaktır. Seçim günü öncesinde, ABD içinde yaşanacak en küçük bir saldırı McCain'i Beyaz Saray'a götürecektir.
TÜRKİYE AÇISINDAN HANGİ ADAY DAHA İYİ?
Her iki adaya Türkiye çıkarları açısından bakacak olursak, karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor. Bir asra yaklaşan Amerika-Türkiye ilişkisi tek bir Ermeni tasarısına indirgenecek olursa McCain, Türklere daha sıcak gelebilir. Zira emekli bir asker olan McCain'in zaten Cumhuriyetçi geleneğin devamı olarak Türkiye'nin önemini bileceği düşünülebilir. Obama ve Biden'ın Ermeni tasarısını destekledikleri ise baştan beri bilindiği için bize soğuk ve sevimsiz gelmesi normal.
8 yıldır iktidardaki, yine Cumhuriyetçi ve yine gazi olan Bush'un Türkiye'ye bu süre içinde nasıl müspet(!) bir katkıda bulunduğu ispat edilebilirse, aynı ekiple devam edeceği tahmin edilen McCain'in de Türkiye için o kadar faydalı olacağı kesin! Öte yandan Ermeni tasarısını 1992'de destekleyerek başkan seçilen ama 8 yıllık 'tadı damakta kalan' başkanlığı döneminde tam bir Türk dostu olan Demokrat Bill Clinton örneğini gözden kaçırmamak gerek. Eğri oturup doğru konuşalım: Bizim politikacılarımız verdikleri her vaadi tutuyorlar mı?
TEHDİTLE YAŞAMAK TÜRKİYE'YE YAKIŞMAZ
Türk dostu politikacılar, Ermeni diasporasının pompaladığı sözde 'Soykırım Tasarısı' yüzünden; ABD, Türkiye ve Ermenistan'ın bu kadar karşı karşıya gelmesini hiçbiri için faydalı bulmuyor. Türkiye açısından bakıldığında, bu problemin Demokles'in kılıcı gibi tepemizde döndüğünü düşünmek bile Türk dış politikasına hakaret. Dışişleri Bakanlığı ve Amerika'daki Türk Büyükelçiliği her işi bırakıp Amerikan Kongresi'nin vereceği bir karara mı kilitlenecek? Daha açık yazarsak, kendi politikasını üretmeden ABD'nin ağzına mı bakacak?
Uzmanlar; bu tasarı bir gün kabul edilirse, Türkiye gibi asırlık stratejik bir dostunu inciteceği kesin olan bu yanlış kararın, ABD Kongresi'ne ait büyük bir hata ve ayıptan ibaret olacağı görüşünde. Ancak yine de buna 'her şeyin biteceği, kıyametin kopacağı' türü aşırı anlamlar yüklemenin yanlış olacağını düşünüyorlar. Türkiye'nin son Ermenistan politikaları ile yakaladığı ivme, kendi politikasını üreterek kendi sorunlarını çözme girişimi olarak görülüyor. Ermenistan'la kurulacak her köprü, Ermeni lobisinin kozlarını elinden alacak ve ABD'ye tasarıyı kabul etme gibi bir hata işletmeyecektir. Her şey bir yana, Amerika'da daha güçlü bir lobi olan ve 'soykırım'ın meyvelerini bir başka toplulukla paylaşmak istemeyen birilerinin de olduğunu unutmamak lazım.
SEÇİM KAMPANYALARI OLDUKÇA RENKLİ GEÇTİ
Her iki adayı da mitinglerde izleme imkânımız oldu. Parti teşkilatlanması ve toplumu işin içine katmada Cumhuriyetçiler tartışılmaz. Lider gelmeden izleyicilerin müzik ve sloganlarla coşturulması, McCain'in hitabı öncesinde papazın duası ve Irak'ta ölen askerler için toplu saygı duruşu, daha önce Demokrat olan ama 'tövbe ederek' Cumhuriyetçiliğe avdet eden bir partilinin gözyaşları, evinize giderken bedava dağıtılan parti çıkartmaları, afişler ve posterler bir Amerikalının gönlünü rahatça çelebilir kıvamda. Ancak bir nokta var ki kayda değer. McCain bunca konfeti, ışıltı ve gürültü arasında kayboluyor. Mitinge gelenlerin aklında McCain'in sözleri değil mitingde dinledikleri ünlü 'İlk Kan' filminin müziği olan 'Rocky' kalıyor. Bir eski askerin kasabasına döndüğünde her yeri yakıp yıkmasını anlatan film ve müzik, eski bir asker olan McCain ile uyum sağlasa da bir fark var: McCain kasabaya değil, Washington'a geliyor!
Demokrat Parti'nin mitinginde ise Obama'dan başka hiçbir şey yok. Obama afişi ya da çıkartması almak istiyorsanız 'pamuk eller cebe'. Bu gelirler kampanyaya aktarılıyor. Obama, mitingden evine dönenlere, komşularına anlatacak en az üç beş cümle hediye ediyor. Rakibinin aksine, interneti çok etkili kullanan Obama ekibi medyanın ilgisinden memnun. Her kampanyayı yüzlerce basın mensubu izlerken, McCain partisinin kameraları dışında bir iki gazeteci tarafından takip ediliyordu, ta ki Palin ortaya çıkana dek.
NEDEN PALİN?
Palin'in tercih edilmesi, Hillary Clinton'ın ne başkan ne de başkan yardımcısı adayı olamamasının avantajını kullanıp kadın oylarına göz diken Cumhuriyetçilerin 'Şark kurnazlığı'. Palin bir kadın, diğer politikacılara oranla genç ve güzel, ağzı laf yapıyor, yüzü gülerken saldırabiliyor. Beş çocuğu var, bir çocuğunu zekâ özürlü olduğunu bilmesine rağmen doğurmuş, bir çocuğu Irak'ta asker. Tablo, muhafazakâr ve vatanperver her bir Amerikalıyı damarından yakalıyor. Palin'in özürlü çocuğu ile katıldığı mitinglerde, 'yürü bebek yürü' diye bağıran katılımcılardan ağlayanları gördük. Çoğu taşralı ve duygulu seçmen için bu saf ve güzel özellikler yeterli olsa da aklıselim sahibi olanlar bir başkan yardımcısında başka özellikler de arıyor. Demokratlar, '5-10 çocuklu Amish veya Mormon ailelerinin yaşadığı kasabalarda Palin gibi yüzlercesi var!' diye takılıyorlar.
TARTIŞMALARIN MAĞLUBU YOK AMA GALİBİ VAR
Bu haber yazılırken Obama ve McCain'in iki, Biden ve Palin'in de ilk ve son canlı yayın tartışmaları tamamlanmıştı. Obama ve McCain seçimden önce son bir kez daha karşı karşıya gelecek. İlk iki tartışmada Obama, yaşlı ve tecrübeli rakibi karşısında saldırgan bir tavır almaktan son derece kaçınırken; McCain bu özelliklerini kullanarak Obama'yı mahkûm etmeye çalıştı. Amerikan kültüründe, hele politikada bir insandan bahsederken söylenmesi ayıp karşılanan 'that one (en yakın tercümesi: bu şey!)' kelimesini milyonların huzurunda Obama'nın yüzüne söyledi. Adayların tartışmalarda ne konuştukları kadar ne kadar centilmen olduklarına da önem veren Amerikalı seçmen için Obama galipti. Cumhuriyetçiler, Obama'nın McCain'e kibarca söylediği 'haklısınız' kelimesini zaferlerine delil gösterdi.
Palin ve Biden tartışması ise zenci gazeteci Gwen Ifill ile daha renkliydi. Kurt politikacı Biden, kadın seçmenleri ürkütmemek için Palin karşısında 'pençelerini' saklamak zorundaydı. En iyi performansını sergileyen Palin ise gaflarıyla seçmenden notunu aldı.
NEDEN OBAMA?
Yazının burasına kadar geldiyseniz, satır aralarından yarışı kazanmada kimin daha şanslı olacağını çoktan anlamışsınızdır. Evet, her şey ve herkes Obama'yı işaret ediyor. Barrack Hüseyin Obama, Demokrat Parti'nin aday adayı iken dahi kendisini 'sürpriz aday' olarak tanıttı. Hiçbir adayı suçlamadı, hakaret etmedi ama hepsine kök söktürdü.
Elediği adaylar arasında John Edward gibi eski bir başkan yardımcısı adayı da vardı. Daha da önemlisi, Amerikan tarihinin en başarılı başkanlarından Bill Clinton'ın desteklediği eşi Hillary Clinton'ın bileğini büktü. Kampanyalarında yıldız gibi parlayan, milyonlarca dolar yardım toplayan Hillary'nin Demokrat aday olacağına o kadar kesin bakılıyordu ki Cumhuriyetçiler ona saldırmaktan Obama'ya zaman bile ayıramadılar. Obama'nın kısa politik hayatı bir dezavantajken, Cumhuriyetçilerin deşecekleri açığı olmadığı için bir anda avantaja döndü.
Obama, adaylığının gereğini fazlasıyla yerine getirdi. Gitmediği eyalet, değinmediği konu kalmadı. Planlarını, umutlarını, endişelerini halkla paylaştı. Kendisini tam olarak ifade etti. Mitinglerde ne kâğıttan okudu ne de ezberden konuştu. Konulara hâkimiyeti yanında hitap ettiği topluluğu avucunda tutmada da başarılıydı. Sıkı Cumhuriyetçi bir bürokrat arkadaşımın ifadesi ile 'bu adam her konuşmasında yüzde beş götürüyordu.'
OBAMA, TİFFANY İÇİN BAŞKAN OLMALI
Obama'nın başkan olması en çok 9 yaşındaki 'Tiffany' için önemli. O, Washington DC'nin gettolarından biri olan 5. Cadde'de yıkık dökük bir evde yaşıyor. Babası uyuşturucu satmaktan hapis. Yine bir bağımlı olan annesi hayat kadınlığı yaparak geçiniyor. Beraber yaşadığı babaannesi, Tiffany'yi DC'nin zengin mahallelerinde geceleri işe çıkan arkadaşlarından korumaya çalışıyor. O, bütün bunları normal bir hayat olarak algılıyor. O, çoğu büyük şehirlerin kenar mahallelerinde yaşayan milyonlarca zenci çocuktan biri. Bir zenci ve babası göçmen olan Obama'nın seçilmesi, başka hiçbir şeye yaramasa bile Tiffany gibi binlerce çocuğa umut olacak.
NEDEN MCCAIN?
McCain'in; yaşı, tecrübesi, savaş gaziliği ve dürüstlüğü ile Amerikalıların güven duyacakları bir isim olduğu şüphesiz. Ronald Reagan gibi devlet idaresini bilen kişilere bırakıp kendisi koruyucu bir şemsiye görevi yaparak harika bir başkan olma ihtimali tabii ki var. Ancak, Bush gibi 'kötü bir insan olmayan' ama şahinlerin parmağında oynayan bir başkan olma ihtimali de yok değil. Bazı işaretler onu Bush'un izinde gösterse de bazıları da McCain'in neocon ekibi dağıtarak ılımlı bir siyasete döneceğini düşünüyor.
VE FİNAL YAKLAŞIRKEN!
Seçimlere çok az kaldı. Kamuoyu yoklamaları, şartlar ve rüzgâr şu anda Obama'dan yana görünüyor. Sürprizlerin pek yaşanmadığı Amerika'da tatsız sürprizlerin çok etkili olduğunu bilmek lazım. Şu günlerde patlayacak bir bomba, düşecek bir uçak, halkı endişelendirecek herhangi bir olay, rüzgârı tersine çevirebilir. Öte yandan, Üsame bin Ladin'in yakalandığı ya da öldürüldüğünü duyarsanız başkan kim olacak diye hiç sormayın, belli! Obama'yı cami içinde gösteren bir resim de maçı erken bitirebilir. Yazıyı, Demokrat Partili bir komşumun sözüyle bitirelim: 'Cumhuriyetçilerin sessizliği ya ellerinde gerçekten hiçbir şey olmadığından ya da fırtına öncesi sessizliğindendir.'
OBAMA İLE MCCAIN ARASINDAKİ 10 FARK
? Yaşları, meslekleri, renkleri, kültürleri, kökenleri, aileleri ve çevreleri birbirine benzemez.
? McCain iliklerine kadar devletçidir ama seçime kadar halka şirin görünmek zorundadır. Obama ise iliklerine kadar halkçıdır ama seçime kadar devlete şirin görünmek zorundadır.
? Mccain'in en az iki yenilgisi vardır. Obama ise siyasette henüz yenilgi tatmamıştır.
? McCain'in elediği adayların şansı yoktu, onları kimse tanımıyordu. Obama'ya ise adaylıkta şans verilmiyordu; çünkü rakiplerinden biri eski başkan karısı birisi de eski yardımcı adayıydı.
? McCain savaşarak çözüme ulaşmaya çalışır. Obama ise barışarak.
? McCain pazarlık yapmaz, saldırır; Obama saldırmaz, pazarlık yapar.
? McCain ezbere konuşur, Obama ezber bozar.
? McCain'in oy alanı taşradır, Obama'nınki ise şehirlerdir.
? Seçmenler, zenginleştikçe McCain'e, okuyup aydınlandıkça Obama'ya yaklaşırlar.
? McCain, partisinin kararlarına uyar; partisi Obama'nın kararına uyar.
OBAMA'NIN BAŞKAN OLMASI AMERİKA VE DÜNYA İÇİN NE DEMEK?
Amerikan halkının Obama'yı seçmesinin en büyük anlamı, Amerikalıların 'değişim'e evet demesidir. Zaten Obama'nın en güçlü seçim sloganı da bu kelime: Değişim.
Irak Savaşı en çok bir-iki yıl içinde biter ve Amerikan askeri çekilmeye başlar. Irak'ta mevcut yapı sürdürülür ya da federal bir yapıya geçilir. ABD ordusu, Bosna ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi, BM Barış Gücü'nün bir parçası olarak Irak'ta görev yapar.
ABD, sadece kendi çıkarlarını dayatan, içine kapanık bir dünya politikasından BM merkezli, diğer ülkeler ve liderleri de içine alan geniş ve objektif bir yaklaşıma geçer.
Mortgage krizi ile patlak veren 'batış'ın önüne bir set çekilebilir. Amerika savaşın ve krizin yaralarını sarmaya başlar.
MCCAIN'İN BAŞKAN OLMASI AMERİKA VE DÜNYA İÇİN NE DEMEK?
'Aynı tas aynı hamam' demek!