Fransızların neredeyse yüzde 80'i Türkiye'nin müstakbel AB üyeliğine itiraz ederken, 1988-1991 yılları arasında başbakanlık yapmış olan Michel Rocard, bütün Fransa'yı tahrik eden 'Türkiye'ye Evet' kitabını yazdı.
Eylül ayı başında yayınlanan ve kuvvetli bir şekilde 'tam üyeliği' savunan kitap, Fransa'nın AB dönem başkanı olduğu bir dönemde yayınlanırken kamuoyundaki tartışmaları körükledi. 'Türkiye'ye ilişkin muazzam bilgi eksikliği üzerine kitabı yazmaya karar verdim.' diyen Rocard, AB'nin geleceğinin Türkiye'den geçtiğini söylemekle yetinmiyor, Türkiye'nin 'yaşlı kıtanın' hayat sigortası olduğunun altını çiziyor.
Avrupa Parlamentosu'ndaki ofisinde Zaman'a konuşan eski Başbakan, ekonomi, nüfus, ortak dış politika, İslam âlemi ile ilişkiler ve enerji kaynaklarının Avrupa'ya güvenli ulaşımı için Türkiye'nin üyeliğini şart görüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Türkiye ile müzakereleri durdurmaya teşebbüs dahi edemeyeceğini kaydeden Rocard, böyle bir hamlenin hem Sarkozy'nin kendi kabinesinde mukavemet göreceğini hem de AB'yi 'felç edeceğini' düşünüyor. Rocard'a göre İslam âlemi ile sağlıklı ilişkiler kurabilmenin tek yolu Türkiye'nin üyeliği. Tarih olarak da 2023'ü veriyor, Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yıldönümünü.
78 yaşındaki Rocard, Türkiye'den merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la çalıştığını ve kendisini takdir ettiğini, şimdi de Başbakan Erdoğan ve Gül'ü başarılı bulduğunu kaydediyor. Fransa eski Başbakanı, ana başlıklar halinde özetle şunları söyledi:
Sarkozy: Türkiye'ye 'hayır' diyenlerin yolundan gitmeyi tercih etti. Ancak şimdi müzakerelerin başladığını ve AB'nin büyük bir kısmının müzakerelerin devamından yana olduğunu keşfediyor. Muhtemelen artık müzakereleri durduramayacağını kavradı, belki de bu yüzden son zamanlarda pek Türkiye'den bahsetmiyor. Türkiye'ye ilişkin kanaatini değiştirir mi bilmiyorum ancak hangi şartlarda siyaset yaptığını çok iyi biliyor. Müzakereleri durdurabilir ama buna cesaret edemez. Buna teşebbüs ettiğinde hem kendi hükümetinde mukavemetle karşılaşabilir hem de AB'yi felç edebilir. Tabii bunları söylerken Türkiye'nin hâlâ kat etmesi gereken uzunca bir masafesi olduğunu unutmamak gerekir.
Özal ve Erdoğan: Özal'la çalıştım ve kendisini takdir ederdim. Şimdi de Sn. Erdoğan ve Sn. Gül ile çalışıyoruz. AK Parti'nin yetkin, çalışkan ve ciddi bir parti olduğu kanaatindeyim. Gizli gündemleri olduğunu düşünmüyorum. Gizli gündemleri olsaydı, AB üyelik müzakereleri için bu kadar çaba göstermezlerdi herhalde.
Üyelik için 2023: 2023 yılı çok geç ise buna öncelikle Türkler karşılık vermeli. İnsan ve kadın hakları, piyasa ekonomisi konularında devasa reformlar yapmanız gerekiyor, Ermeni, Kıbrıs ve Kürt meselelerini çözmeniz bekleniyor. Bunların hepsi mümkün ama tabii vakit alacak.
Aslına bakarsanız Türkiye'yi haddinden fazla konuşuyoruz. İnsanlar hoparlörlerle konuşunca, Türkiye'nin pek de iyi olmayan şimdiki imajını takviye ediyoruz ve potansiyeli öldürüyoruz. Şu an teknik müzakerelerin süreceği, gürültüsüz, sakin ve sessiz bir döneme ihtiyacımız var. 5-10 yıl sonra tartışmaya döndüğümüzde önümüzde yepyeni bir Türkiye ile karşılaşacağız. Ben 2023 tarihini verirken, meselenin acil olmadığını, paniğe gerek olmadığını söylemeye çalışıyorum. 2023 ayrıca Cumhuriyet'in 100. yıldönümü, böyle bir tarih Türkiye'yi reformlar için seferber edebilir.
İslam âlemine model: 5 yüzyıl boyunca İslam muhteşem bir medeniyet oldu. Bizde hoşgörü yokken dünyaya hoşgörü yaydı. Ancak son birkaç yüzyıldır İslam âlemi bloke olmuş gibi, kendini tadil edemiyor. Bu yüzden Türkiye dışındaki İslam ülkelerinin hemen hemen tamamı diktatörlük. Türkiye'nin müstakbel üyeliği bütün İslam âleminde değişim çağrılarını kamçılayacak devasa bir hadise. Belki mevcut rejimler bundan hazzetmeyecekler ama sokaktaki insanlar daha çok demokrasi, daha iyi bir hayat, hukukun üstünlüğü, ifade hürriyeti istiyor. Türkiye'nin üyeliği sokaktaki Müslüman kitleleri derinden etkileyecek. AB üyeliği Türkiye'yi değiştirirken, İslam âlemine de model haline getirecek.
Türkiye AB'nin hayat sigortası: Türkiye AB'nin hayat sigortası dediğimde, bunu bölgede barış ve istikrar üretilmesi ile AB'nin dünyanın çok mühim bir bölgesine güvenli ve istikrarlı ulaşımı açısından söylüyorum. Hukuken tabii bu çok yüklü bir ifade ve siyasette her an her şey olabilir. İfade etmek istediğim şu: Türkiye'nin üyeliği ile AB kendi güneydoğusunu güvenlik altına alacak, enerji bölgelerine daha rahat ulaşacak ve sorunlu bölgelere diplomatik müdahaleleri daha kolayca yapacak.
Kuvvetli bir dış politika için Türkiye'ye ihtiyaç var: Türkiye, uzun süredir Ortadoğu'da ılımlı bir siyaset takip ederek hem İsrail ile hem de Filistin ile iyi ilişkiler tesis etti. Eğer AB, Ortadoğu'da bir aktör olmak istiyorsa Türkiye bu rolü takviye edecektir. AB üyeliği de Türkiye'nin pozisyonunu güçlendirecektir. Büyük petrol ve tabii gaz yataklarının bulunduğu Kafkaslar Türkiye'nin yanı başı ve Avrupa'nın stratejik güvenlik önceliklerinden biri enerji kaynaklarının salimen üye ülkelere ulaştırılması. Türkiye'nin üyeliği ile Avrupa bölgeye istikrar götürürken, enerji boru hatlarının tespitinde birinci derecede rol oynayacak ve Kafkaslar'a komşu olacak.
Son ama mühim bir konu da şu: Eğer bütün İslam aleminin terörist olmadığını düşünüyor ve bunu İslam âlemine ispat etmek istiyorsak, bir yolumuz var, o da Türkiye'nin üyeliği.
İmtiyazlı ortaklık Türklerin onayına bağlı: Eğer ortam bu kadar duygusal ve his yüklü olmasaydı, imtiyazlı ortaklık bir çözüm olabilirdi ve belki de sizin için daha iyi olurdu. Ancak şimdiye kadar hem Türk hükümeti hem Türk aydınları kuvvetli bir şekilde bu teklifi reddediyor. Ben bu fikre açığım ama Türklerin istemediği hatta zaman zaman hakaret olarak gördüğü bir tercihi desteklemem.
AB'den Türkiye'ye 1,76 milyar Euro'ya onay
AB Komisyonu, 2008-2010 yılları arasında Türkiye'ye ayırdığı 1 milyar 758,8 milyon Euro'luk hibeyi onayladı. Buna göre AB ortak bütçesinden Türkiye'ye bu yıl 538,7 milyon Euro, gelecek yıl 566,4 milyon Euro ve 2010'da 653,7 milyon Euro mali yardımda bulunacak. Mali yardımın öncelikli olarak ''temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının güçlendirilmesi, azınlıkların korunmasında kullanılacağı belirtildi.
Zaman- Selçuk Gültaşlı