Dolar

34,9477

Euro

36,7178

Altın

2.978,32

Bist

10.125,46

Çiçek : O basının sevcısı değil

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, 'Deniz Feneri ile ilgili niye harekete geçilmiyor' diyenlere cevap verdi.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-24 16:29:00

Çiçek : O basının sevcısı değil

 

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, 'Deniz Feneri ile ilgili niye harekete geçilmiyor' diyenlere cevap verdi. Çiçek, yapılan çifte standardı gözler önüne serdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Türkiye'de evvela medeni bir tartışma ortamının oluşturulması gerektiğini belirterek, sorumluluk noktalarının çok iyi belirlenmesi gerektiğini söyledi.

Çiçek, Ankara Sanayi Odası'nın (ASO) Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de geçici gündem maddelerinin bulunduğunu kaydederek, bu gündem maddelerinin konjonktürel olduğunu ve bazen bir gün, bazen bir hafta, bazen de bir ay sürdüğünü belirtti. Konunun belli bir süre konuşulduktan sonra ya konunun kendisinin gündemden kalktığını ya konunun artık cazip olmadığını ya da medya açısından gündemde tutmakta bir fayda olmaması nedeniyle gündemden kalktığını anlatarak, şöyle devam etti:

''Bir de belli aylara mahsus bir gündem olur. Mesela, Ramazan ayında ayrı bir gündem vardır. Her sene gelir gider, kara bulut gibi. Her ramazanda bir Ali Kalkancı, bir Müslüm Gündüz işlerini yaşadık ama bu ramazan niye gündeme gelmedi doğrusu, buna ben de hayret ettim. Şimdi bunları konuşuruz, ederiz ama bir yere de bağlamadan. Neden var, niçin var, bu işleri konuştuk da ne oldu, niye gündeme geldi?

Esas itibariyle, bizim ülkenin esas gündemine bakmamız lazım. Peki öbür gündemler neden geliyor? Biraz o işlere de ilgi duyuyoruz galiba. O tür işleri konuşmakta da bir şey mi görüyoruz, kendi yönümüzden bir rahatlama mıdır nedir? O işlerde arz talep meselesi. İlgi duydukça da onlar geliyor, beriki konular biraz gündem dışında kalıyor.

Konuyu konuşacaksak, tartışacaksak herkesin görev, yetki ve sorumluluğunu bilerek tartışması lazım ki bir yere varalım. Aksi halde, karanlığa kurşun sıkmış oluruz. Aşağı mahallenin muhtarının yapacağı işi, yukarı mahallenin muhtarından umut etmeye çalışırız. Halbuki o aşağıdan sorumlu, yukarısı başka. Bugün dahi tartıştığımız konularda böyle. Mesele böyle olunca da kim kimi suçluyor, sorumlu kim, bu işin faili kim, böyle tartışmakla ne elde ediyoruz? Evvela şu tartışma üslubumuzu bir değerlendirme konusu yapmış olsaydık belki, zaman zaman yaşadığımız gerginliklere ve bunun ortaya koyduğu olumsuz sonuçlara hiç birimiz ve bizim toplumumuzda muhatap olmazdı.''

Türkiye'nin bir anayasal devlet olduğunu ve anayasası olan bir devlet olduğunu ifade eden Çiçek, yasamanın, yürütmenin ve yargının görevlerinin belli olduğunu söyledi ve şöyle konuştu:

''Yürütme içerisinde ise aman siyasetçiyi bulaştırmayalım, siyasetçi bu işe bulaşırsa, bu işi berbat eder. Onun için bir kısım kuruluş der ki bunların bir kısmı ekonomi ile alakalı, bir kısmı başka alanlarla ve siyasetçiye müdahale ettirmeyelim bunlar ekonominin kuralları ne ise, bilimin kuralları ne ise, bu işin olması gereken kuralları ne ise, ona göre karar versinler. Çünkü siyasetçiler, seçim yaklaşınca farklı davranır, şu olur, bu olur düşüncesi ile yürütme içerisinde de ayrı bağımsız kurullar oluşur. Şimdi Türkiye'de görev, yetki ve sorumluluk dağılımı, net olarak vatandaşlarımız tarafından çok iyi bilinmediği için, kimin hesabı kimden sorulacak ona bir bakmamız lazım. Eğer bir kısım şeylerin hesabını ben burada vereceksem, onun yetkisinin de ben de olması lazım. EPDK'nın hesabını ben niye vereceğim veya yargının hesabını ben niye vereceğim burada diye düşünüyorum. Bir takım işlerde batıdan misaller veriyoruz, bir mukayese yapacaksak, fotoğrafın tümünü karşılıklı olarak koymamız lazım, nerelerde benzediğimiz noktalar var, nerelerde ayrışmalar var.''

YARGI BAĞIMSIZLIĞI

Çiçek, Türkiye'de tartışılan konular arasında yargı bağımsızlığının bulunduğunu söyledi ve ''yargıya hükümetin müdahale etmemesi gerektiği, yargının bağımsız, müstakil olması gerektiği ve hiç kimsenin karışmaması gerektiğinin'' ifade edildiğini ve bu söylenenlerin doğru olduğunu kaydetti.

''Peki yargı bağımsızlığını gölgeleyen ne var?'' diyen Çiçek, şöyle devam etti:

''Adalet Bakanı, Kurulun Başkanı, Müsteşar da oranın üyesi. En önemli yargı bağımsızlığına gölge düşürdüğü iddia edilen konu bu. Yargı bağımsız olacak, doğru olan da budur. Hiç kimseden telkin ve tavsiye almadan hukuktan ve kendi vicdanından talimat alarak, suç teşkil eden bir şey varsa kendisi el koyacak, kendisi soruşturacak.

Dün gazetede bir şey var, gündemdeki olayla ilgili olarak. Hükümet diyor, savcıya baskı yapmalı diyor, bu konuda soruşturma açtırmalı. Şimdi daha bir kaç gün, bir hafta, bir ay evvel yargıya kimse müdahale etmemeli demedik mi. Şimdi diyoruz ki hükümet baskı yapmalı filanca konuda.

Bir başka taraftan bakıyoruz, yine gündemdeki konu ile ilgili. Bir yürekli savcı isteniyor, şimdi geri kalan savcıların tamamı yüreksiz, cesaretsiz korkak, çekingen, emir ve talimat alan ama bir tane yürekli, elinde yalın kılıç, işin üzerine dalacak bir yürekli savcı isteniyor. Savcılar aşağılanıyor, bunların hukukunu korumak adına kimsenin bir şey dediği yok. Bunlar Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyetin savcısı, ne iktidarın savcısı, ne muhalefetin, ne de basının savcısıdır. Bunlar, bir suç teşkil eden fiil varsa, şikayete bağlı bir iki suç dışında doğrudan harekete geçerler ve geçmelidirler. Çünkü her suç, büyük ya da küçük kamu düzeninin ihlalidir. Kamu düzenini korumak üzere de cumhuriyet savcıları görev yaparlar. Hele hele bu iddialar, yolsuzluk gibi hepimizi yerinden hoplatan, vicdanen rahatsız eden bir önemli olay ise o takdirde bu savcılar kendiliklerinden bugüne kadar görev yaptı, görev yaparlar. Nitekim neyi, nasıl yaptıkları da geçmişte televizyonda maç nakleder gibi de nakledildi.

Şimdi burada söylemek istediğim, yeri geldiği zaman yargıya hükümet müdahale etsin, baskı yapsın, filanca konuda dava açtırsın, yeri geldiği zaman, aman hükümet bu işlerin içine girmesin, Adalet Bakanı bile oradan çıksın, ne işi var bu işlerde, dolayısı ile savcılar, yargı kendiliğinden karar versin. Şimdi ortada tartıştığımız bir olay var da buna bir savcı müdahale edecek bir soruşturma yapacak ise kim mani olmuş, kim mani oluyor, kim bu işin üstesinden gelmeyin diyor. Kim bu işi örtbas etmek istiyor. Bakınız yargıyı korumak adına bildiriyi yayımlayanların da savcılara bu kadar hakaret edildiği bir ortamda sesi solu çıkmıyor.''

''YIKILACAK DUVARIN ALTINA KİMSE OTURMAZ. TÜRKİYE, 2008'DE YIKILACAK DUVAR GÖRÜNTÜSÜ VERMİŞTİR''

Konuşmasında bir süre önce yapılan elektrik zammı ile ilgili görüşlerini dile getiren Çiçek, Türkiye'nin kullandığı enerjinin yüzde 95'ini dışarıdan karşıladığını anımsattı. Mecbur kalmadıkları sürece elektriğe zam yapmadıklarını belirten Çiçek, 5 yıldan bu yana zam yapmadıklarını belirterek, ''Doğru mu yoksa yanlış mı yaptık?'' diye sordu. Üyelerden birinin ''yanlış yaptınız'' demesi üzerine Çiçek, ''Yanlış yapılmış olabilir. Ama o zaman şöyle deseydiniz belki olur muydu diye söylüyorum (Bu fiyatlar zarar ediyor. Biraz artırın) denseydi belki olur muydu?'' diye sordu.

''Bizde yanlış yaparız. yapıyoruzdur'' diyen Çiçek, yanlışsız ilerlemenin olmayacağını ancak, iyi niyetli olduklarını kaydetti. İş adamlarının istihdam üzerindeki yüklerin indirilmesine ilişkin görüşleri hakkındaki düşüncelerini de dile getiren Çiçek, şunları kaydetti:

''İstihdam üzerindeki yükleri indirelim. Doğru. Ama oradan elde ettiğiniz geliri bir başka yerden de karşılamamız lazım. Şuna yapamadık. Bunu da lütfen siz anlayışla karşılayın. Maalesef bazı alanlarda vergileri indirmeye çalıştık. Ama buna karşılık bu alanda sigortalı sayısı artmadı. Tekstilci dostlarımız (2.5 milyonun üzerinde kişiye iş veriyor) diyoruz ama sosyal sigortalı sayısına baktığımızda bunun 3'de biri bile değil. Öyle mi? Kuralına uygun tekstil yapanla kaçak işçi çalıştıran. Ne olur bu noktada da iyileştirmeleri, düzenlemeleri hükümetten beklemeyin. Biz de sizin için varız. Belli ki bazı sektörlerdeki kayıt dışılık bir kısım işlerde daha cesaretle adım atılmasını, karar alınmasını zorlaştırıyor. Turizmde bizden teşvik isterken vergi indirimi isterken 1.5 milyon insana ekmek veriyoruz. Sigortalı sayısına bakıyoruz 240-250 bin. Şimdi burada işin bir başka gerçeği acaba her şeyi hükümet mi yapmalı? Hükümetin de her işi yapma noktasında bazı zorlukları var. Bunu hep beraber yapabilirsek bu mezarlığı hep beraber geçeriz tabiri caizse.''

BÜROKRASİ İŞ YAPMAKTA ZORLANIYOR

Türkiye'de bürokrasinin belli bir süreden beri iş yapmada, sorumluluk olmada ve imza atmada zorlandığını bunu birinci nedeninin başının derde girmemesi, ikinci nedeninin öbür türlü beklentilerden kaynaklandığını ifade eden Çiçek, her iki nedenin de işleri zorlaştırdığını kaydetti.

Bu yüzden her işin Bakan eliyle çözümlenmesi yoluna gidildiğini bir bakanın sorumluluğundaki bir işin de Bakanlar Kurulu kararıyla çözümlenmeye çalışıldığını anlatan Çiçek, 5 veya 8 maddede yapılması gereken bir kanunun aynı sıkıntılar nedeniyle 30 metreye ulaşabildiğini anlattı. Her sorun kanuni düzenleme ile çözümlenmeye çalışıldığında işin esnekliğinin kalmadığını belirten Çiçek, işin koşullarına göre karar vermenin de güç hale geldiğini belirtti.

AB konusuna da değinen Çiçek, AB'ye tam üyeliğin Türkiye'nin yararına olduğu gibi AB'nin de yararına olduğunu AB'nin Türkiye'nin sorun çözen bir güç haline gelmesinin kesinlikle mümkün olmadığını kaydetti.''AB bir güç olsaydı Bosna problemini çözebilirdi. Kosova'yı çözerdi. Ona bile okyanus ötesinden gelip müdahil oldular'' diyen Çiçek, Türkiye'nin AB'de önemli bir ülke olduğunu, önemli bir ülke olunca da başka önemli ülkelerin hesabını bozduğunu söyledi. Çiçek, Türkiye'nin AB'ye üyelik kapsamında önemli reformları gerçekleştirdiğini kaydetti.

AB üyesi ülkelerin bu reformların yapılabileceğini kestiremediklerini, müzakere süreci başlayınca da 40 dereden su getirdiklerini belirten Çiçek, AB'nin çifte standartlı davrandığını kaydetti. Çiçek, ''Özellikle insan hakları konusunda AB'nin acımasız bir çifte standart uyguladığını'' anlattı.

Türkiye'nin AB ile ilişkilerini sürdürürken kendi eksikliklerini görmeye başladığını da ifade eden Çiçek, ''Doğrusu biz iç politikanın geçici gündem maddeleriyle uğraşıp dururken nerede ne eksiğimiz var bunları yeteri kadar göremedik. İkincisi gördüklerimizi de zamanında yapamadık'' dedi.

Bugün insan hakları konusunda en büyük kastın terör sebebiyle Türkiye'de yapıldığını da belirten Çiçek, bunların hepsinin uluslararası camiada himaye gördüğünü anlattı.

''DİN ADINA TERÖR KOYAN DA VAR''

Uluslararası camiada terörle mücadelede kararlı bir işbirliğinin bulunmadığını belirten Çiçek, terörle mücadele kapsamında hüküm giyenlere göre yapılan tasnifte Türkiye'de 38 tane terör örgütünün bulunduğunu kaydetti. Terörün her türlüsünün Türkiye bulunduğuna işaret eden Çiçek ''Din adına terör koyan da var. (Cennete gideceğiz) diye adamları boğazlayıp, domuz bağıyla bağlayıp, hayatına kasteden örgütlerde var. Öbür tarafta çoluk, çocuk, yaşlı, genç demeden insanlara kast eden etnik terörde var. Dünyada ideolojisi kalmamış ama falanca ya da filanca gizli servislerin taşeronluğunu yapan bir kısım örgütler var'' dedi.

Terör meselesinin maalesef bir süre daha Türkiye'nin gündeminde olacağını belirten Çiçek, ''Çünkü bizim yaşadığımız coğrafya terörün su basan tarlasıdır'' diye konuştu.

Irak'ta yaşananların terör belası nedeniyle Irak halkı dışında en büyük zararı Türkiye'ye verdiğini de belirten Çiçek, terörün Türkiye'nin kalkınmasının önündeki en büyük handikap olduğunu kaydetti.

Dünyadaki tablo ne kadar kötü olsa da gelecek bakımından iyimser olduğunu söyleyen Çiçek, Türk insanının ihracat yapmayı öğrendiğini ifade etti.

Çiçek, Türkiye'nin esas gündem maddesinin ekonomi olduğunu belirterek, demokrasinin kalitesinin de bir ülkenin ekonomik gücü ile doğru orantılı olduğunu kaydetti. Bir ülkenin dış politikasındaki etkinliğinin en önemli faktörlerinden bir tanesinin de ekonomik gücü olduğuna dikkat çeken Çiçek, başta terör olmak üzere içeride yaşanan sorunların da ekonomi ile ciddi ölçüde bağlantısının bulunduğunu söyledi.

Ekonomi konusunun dünyanın en gelişmiş ülkelerinin de değişmez gündem maddesi olduğunu kaydeden Çiçek, ''Ekonomi meselesini hem meslek örgütleri olarak, hem devlet ve hükümetler olarak en öncelikli mesele olarak önümüzde tutmalıyız. Özellikle şu dönemlerde. Dünyada bir ekonomik kriz yaşanıyor, onunla ilgili çok değişik nitelemeler var. 1929 buhranından sonra dünyanın karşılaştığı en önemli buhran deniyor'' dedi.

Türkiye ekonomisinin yüzde 50'sinin kayıt dışı olduğunu ifade eden Çiçek, böyle bir rakamın bir Avrupa ülkesinde olamayacağını, çünkü söz konusu ülkelerde vatandaşlık bilincinin çok daha yüksek olduğunu söyledi.

Çiçek, Türkiye'de yolsuzluk konusunda da sorunların bulunduğunu ve bu konunun da vatandaşlık bilinci ile çözümlenebileceğini belirterek, ''Bazı işleri derli toplu, daha düzgün hale getireceksek, hepimize düşen görevler var'' dedi.

''DEVLET KRİZİNİN KAPISINDAN DÖNÜLDÜ''

Türkiye'nin 2008 yılında, bir devlet krizinin kapısından döndüğünü belirten Çiçek, şöyle devam etti:

''Neden? 6 ay süren bir kapatma davası her işi rölantiye almıştır. Dur bakalım ne olacak? Hem dışarıda, hem içeride. Yıkılacak duvarın altına kimse oturmasın. Türkiye 2008'de yıkılacak duvar görüntüsü vermiştir.

Bir güvenlik toplantısına gidiyorsunuz, bir ülkeye, konuşacağınız konular güvenlik ile ilgili. Daha ilk görüşmede, ikinci soru, Türkiye nereye gidiyor, partinizin durumu nedir diye sorulduğunda görüşmenin ondan sonraki kısmının hiçbir anlamı yok. Adam size (Ya arkadaş ben seninle bazı işleri konuşacağım ama sen kaç yıl daha iş başındasın, iş başında kalacak mısın, kalmayacak mısın? Siz var mısınız, yok musunuz?) Bunu soruyor. Ben bunları yaşadım, 6 ay bu iş nereye gidiyor. Türkiye'nin 6 ayı çok önemliydi. Bunun ekonomiye, siyasete getirdiği sıkıntıyı iyi tahlil etmemiz lazım. Bu ülkede iktidar değişimleri olacaksa, demokrasi yolundan olmalı, bir iş yapılacaksa hukuk çerçevesinden yapılmalı, olmalı, bitmeli ve biz bu işleri daha fazla gündemde tutmamalıyız. İkide bir Türkiye bu türlü yanlışlara düşmemelidir. İçinde yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz siyasi bunalımlar, çatışmalar gerginlikler ekonomiye ciddi ölçüde olumsuz tesir ediyor.''

Çiçek, yasaları değiştirdiklerini ve değiştirmeye devam ettiklerini belirterek, problemin çoğu zaman yasalardan değil insanlardan kaynaklandığını söyledi ve şöyle konuştu:

''TBMM bir kanun fabrikasına dönüştü. Niye her türlü eksikliği, insandan kaynaklanan eksikliği bile yasayla çözmeye çalışıyoruz. Halbuki bu yasaları bu kadar değiştirmeye gerek yok. Onun için Türkiye'nin temel sıkıntılarından bir tanesi buradan kaynaklanıyor, insan. Türkiye'nin eğitim problemi var, en temel problemi. Ekonomideki bir kısım maliyetlerin, rekabete olumsuz katkı sağlayan faktörlerin başında kendi insanımızı yeteri kadar eğitememiş olmak.''

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara