Asırlık Amerikan firmaları tek tek krize yenik düşüyor. Otoriteler, daha kaç şirketin yolda olduğunu artık tahmin etmekten vazgeçmiş durumda; ancak 'Yukarıdaki' bilir diyorlar.
Avrupa ve Japonya da bu krizden nasibini almaya başladı. Bu şartlar altında, aşırı tedirgin olan yatırımcılar, kasırganın merkezinden mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışıyor ve paralarını park edecekleri emniyetli bir sığınak arıyor. Çok sevdiğim büyüğüm Mehmet Bey, 'İhsan hoca' diyor, 'Bu krizde birileri kaybediyorsa birileri de kazanıyor demektir!' Bir yerde tecrübe konuşuyor, bu kriz kısmen bir para transferi olayıdır. 1990'ların sonunda borsa balonunun patlamasıyla ortada kalan para konut piyasasına gitti; kâğıt sahiplerini 'fakir', ev sahiplerini 'zengin' etti; konut balonunun patlamasıyla da ev sahiplerini 'üzdü', emtia tüccarlarını 'sevindirdi'. O yüzden John Kenneth Galbraith, 'tarih boyunca para hemen hemen herkese zulmetmiştir' der. 'Ya bol olmuş ama çok güvenilmez olmuştur ya da güvenilir olmuş ama çok kıt olmuştur!'
Anlaşılan, krizler birilerinin 'matemi' olurken birilerinin 'düğünü' olabiliyor. Geçenlerde bir polis memuru akrabamı ziyaret ettim. Beş katlı evini kardeşiyle yeni bitirmenin mutluluğunu yaşıyordu. Açıkçası bu 'başarının kaynağını' kafamda sorguladım bir an. Yemek sonrası muhabbette bir vesileyle ev sahibi, 'Her aklıma geldiğinde Ahmet Necdet Sezer ve Bülent Ecevit'e dua ediyorum.' dedi. Şaşırdım... 'Acaba dedim, onların zamanında polis teşkilatının imkanlarında önemli bir iyileştirme mi oldu?' 'Yok' dedi 'Ağabey, eğer Sezer o anayasa kitapçığını başbakanın üzerine fırlatmasaydı ben bu evi hayatta yapamazdım. 15 bin dolar gibi cüzi bir param vardı. Çöplük gibi yerlerden bile bir arsa almıyordu. Birden bu kriz patlayınca arsa fiyatları dibe vurdu ve benim 15 bin dolar üç kat değerlendi. Hem arsayı aldı hem de kaba inşaatıma yardım etti!' Tevekkeli değil, dünyaca ünlü Amerikan gayrimenkul milyarderi Donald Trump da zenginliğini krizlere borçlu olduğunu söylüyor. Geçen ay, Amerikan Türk Ticaret Odası'nın küresel krizin yıldönümü münasebetiyle düzenlemiş olduğu panele katılan dört konuşmacının özgeçmişine bakınca, kendim dahil hepimizin 'krizden ekmek yediğimizi' fark ettim. Şahsımın doktora tezinin önemli bir kısmı gelişmekte olan ülkelerdeki krizler hakkındaydı; diğer bir konuşmacının doktora tezi 1995 Meksika (Tekila) krizi üzerineydi. Bir diğeri doktorasını Mısır'ın tarihi borç krizi (duyun-u umumiyesi) üzerine yapmıştı. Emlak uzmanı konuşmacı arkadaş, 1994 döviz krizi üzerine Türkiye'yi terk eden ve Amerika'da çalıştığı firmanın tepelerine tırmanmış birisiydi.
Türkiye'nin sanki yükseklik korkusu var!
Son yıllarda herkes dünya birinci ligine namzet Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'in ekonomik başarılarını konuşuyordu. Bu ülkeler kısaca BRICS olarak biliniyor ve yükselen yıldızlar olarak alkışlanıyordu. Bir ara Doğu Avrupa ve Türkiye de potaya girme sinyalleri verince, bazı otoriteler BRICS yerine BRICET (Brazil, Russia, India, China, East Europe & Turkey) tabirini kullanmaya başladı. Ben de Amerika'da öğrettiğim her derste, yaptığım her konuşmada BRICET tabirini özellikle kullanmayı tercih ettim. Türkiye'yi de umut vaat eden ülkeler listesine aradan sokmayı ve kafalarda 'yükselen Türkiye' imajını pekiştirmeyi arzu ettim. Yalnız zaman geçti, Türkiye hızla makûs kaderini yenmek üzere refaha doğru tırmanırken, birden durdu ve aniden geri geri koşmaya başladı. Sanki bu ülkenin yükseklik korkusu var! Birden, reformlar hız kesti, Avrupa Birliği süreci yavaşladı, ülke e-muhtıra ile tanıştı, Cumhurbaşkanlığı krizi patlak verdi, iktidar partisi giyotinden son anda kurtuldu.
Bütün bunları biz kendi kendimize yaptık! BRICET adlı yıldızlar arasına girmişken birden ışıkları kapattık. Şu sıra bütün dünyada muazzam bir para kitlesi park edecek, hatta ömür boyu kalacak yer arıyor. Para, bütün gelişmiş ülkelerden ürkmüş, uzağa daha uzağa kaçma eğiliminde. Kendine emniyetli bir liman bakıyor. Umutların yeşerdiği, istikrarlı, barış ve huzurun hakim olduğu bir Türkiye, şu an para içinde yüzebilir ve birinci lige kısa zamanda çıkabilirdi. Ben bir an yükseklikten korktuk zannettim, yoksa yüzme mi bilmiyoruz?
(*) Prof. Dr., Rowan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ATCOM Başkanı
İhsan Işık -Zaman