Ahmet Memiş / TIMETURK
Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasında Deniz Feneri Derneği nedeniyle yaşanan kavga karşılıklı yapılan açıklamalarla değişik bir boyuta taşınıyor.
Deniz Feneri Derneği ile ilgili haberler sonrasında kendisine ait gazete ve televizyonların şantaj amaçlı haber yapmadığını ve sadece haber değeri taşıdığı için haber yapıldığını ileri süren Aydın Doğan?ı, bir dönem kendi gazete ve televizyonlarında yöneticilik yapan ve Aydın Doğan?a en yakın kişiler kendi ağızlarıyla yalanlıyor.
Bu kişiler, haberlerin devlete ve kişilere baskı yapmak amacıyla yayınlandığını geçmiş yıllarda yaptıkları açıklamalarda itiraf ediyorlar.
TUNCAY ÖZKAN?IN ŞOK EDEN İTİRAFLARI
Bu kişilerden biri de yıllar önce Kanal D?nin Genel Yayın Yönetmenliğini yapan ve Aydın Doğan?a ?sen babamsın benim? diyen ve Aydın Doğan?ın elini öpen Tuncay Özkan.
Tuncay Özkan 2003 yılında yazdığı bir yazıda, Pamukban?a el konulması sırasında yaşananları ve o dönem iktidarda olan Bahçeli-Mesut Yılmaz-Evevit hükümetine haberlerle nasıl baskı yaptırmaya çalıştığını ayrıntılarıyla anlatıyor.
İşte Tuncay Özkan?ın 2003 yılında kaleme aldığı yazısından, Kanal D Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde geçen konuşmaları içeren dudak uçuklatacak o bölümler.
ÖZKAN?A HABER YAP BASKISI
?Düşünüp dururken aklıma neler geliyor oysa. Aydın Bey anılardan bahsettiğine göre, benim de birkaç anımı aktarmam şart. Bugünün sislerinin bir kısımını dağıtırız belki.
Bundan bir buçuk yıl önce bir akşam üzeri, Aydın Doğan çağırdı gittim. Hürriyet binasındaki odasında gülerek karşıladı, 'Atlattım seni, bir de araştırmacı gazeteci olacaksın' dedi. Hayırdır dedim, anlattı:
'Ankara'da bu Fiskobirlik alacaklarıyla ilgili olarak bir büyük yolsuzluk tezgahlıyorlar. Kimsenin parasını vermediler ama Pamukbank'ı kurtarmak için Mehmet Emin Karamehmet'e bu parayı verecekler. Ben olayla ilgileniyorum ama sen de bir bak. Büyük kurtarma operasyonu. Pamukbank batak, bu parayla kurtaracaklar. Devlet tahvil basıp oraya 300 milyon dolar koyacak. Bu, haksız rekabet yaratıyor. Adam oradan aldığı parayla gelip gazetelerde karşımıza dikiliyor. Bu adaletsizlik. Ama hiçbiriniz ilgilenmiyorsunuz.'
O dönem ben ilgilenmedim bu olayla. Doğan Grubu'nun gazetelerinde kimlerin nasıl ilgilenip, yazdığı ise arşivlerde duruyor.
?ANKARA?YA SÖYLEYİN, ONU KURTARIRLARSA BEN DE ÇIKIP HERŞEYİ YAZACAĞIM?
Bir başka anım, İstanbul'da Milliyet binasındayım. Aydın Doğan çağırdı, konuşuyoruz. 8 ay öncesi. Odada bir dost da var. Konu yine Karamehmet. Aydın Bey tırnaklarını yiyor. Elindeki sarı kehribar tespih öfkesini emmiş, kararmış. Başlıyor bağıra bağıra anlatmaya:
'Kardeşim Ankara'ya söyleyin bu adamı kurtarırlarsa ben de çıkıp her şeyi yazacağım. Git Ankara'ya aktar, bu haksız rekabeti durdursunlar. Genelkurmay'a ne Karamehmet'ten? Ne diye ilgileniyorlar Pamukbank olayıyla. Pamukbank'a BDDK el koyacak ama koydurtmuyorlar. Seni dinlerler, git anlat. Batan batacak. Batmazlarsa devletin parasıyla karşıma çıkıyorlar. Rakip oluyorlar. Zaten Turkcell onlar açısından haksız rekabet kaynağı, para basıyorlar. Üstelik Digiturk'ü de oradan finanse ediyorlar. Biliyor musun o Digiturk benimdi. Karamehmet gaspetti. O senin arkadaşın Devlet Bahçeli para aldı, kararnameyi imzalamıyor...'
Sözünü kestim burada Aydın Doğan'ın:
'Devlet Bey para almaz. Namuslu bir insandır. Ulusal ekonomiye katkıları nedeniyle olayın çözümünü istiyorlar...'
'Öyleyse o Kemal Çevik para aldı...'
Yine itiraz ediyorum. 'Sanmam, bunların parayla ilgisi yok. Olayın kendisine karşı çıkıyorlar. Haksız diyorlar...'
Aydın Doğan devam ediyor:
'Senin arkadaşın Mesut Yılmaz da bunları koruyup kolluyor, bunlardan yana. Karamehmet'i kurtaracak...'
Araya giriyorum:
'Karamehmet Grubu, 'Mesut Yılmaz bizi batırdı' diyor, bu iş nasıl oluyor? Mesut Yılmaz yok 10 gündür, yurtdışında kim kimi kurtarıyor?'
'Hayır ben biliyorum o kurtarıyor. Bunlar Karamehmet'i kurtaracaklar. O da gelip karşımıza dikilecek. Haksız rekabettir bu. Ankara'da bu adamı kurtaramazlar. Batmış adamı niye kurtaracaklar. Bırakın batsın, gitsin...'
ÖZKAN?DAN ANKARA?YA BASKI YAPMASI İSTENİYOR
Ben olmaz diye itiraz ediyorum. 'Ankara'da hiç kimseye gidilip, 'şunu batır' denmez.' Ankara beni dinlemez. Bunun haberi yapılmaz. Öfkelenmişsiniz sakin olun. Ankara'da sizinle ilgili kötü düşünenlerin ekmeğine yağ sürersiniz, kötü imaj vermeyin' diyorum.
?NASIL SÖYLEYEMEZSİN KARDEŞİM?
Sözümü bitirmeden bağırarak başlıyor odasında turlamaya:
'Nasıl söylemezsin, niye söylemezsin, bunlar eşkıya, gelip rakip olacaklar, batacak adam batmalı kardeşim...'
Odada bulunan üçüncü kişi müdahale ediyor:
'Aydın Bey, Tuncay haklı. Bu çok yanlış olur. Bunlar ulusal ekonomide önemli bir paya sahipler. Batarlarsa ekonomi kötüye gider. Allah korusun Yapı Kredi Bankası da etkilenirse, Türkiye ekonomisi kriz içinde kriz yaşar.'
Ben 'Bunlar batınca yerine kim gelecek?' diyorum ve yanıtımı alıyorum, 'Kim gelirse gelsin kardeşim, bunlar gitsin..'
FATİH ALTAYLI?DAN ŞOK İTİRAFLAR
Aydın Doğan?ın medyasını ticari ilişkilerinde ve hükümete baskı amacıyla kullandığını gösteren bir başka olay da geçmiş dönemde Aydın Doğan?ın en yakınında bulunan ve orada yöneticilik de yapan Fatih Altaylı.
Fatih Altaylı, geçtiğimiz yıllarda superpoligona verdiği bir röportajda, Doğan medyasında haberlerin ve gazetecilerin, hatta kendisinin nasıl silah gibi ve çıkarlar için kullanıldığını anlatıyor.
Fatih Altaylı, oradaki gazetecilerin nasıl kullanıldığını Pamukbank ihalesi ile ilgili bir soruya verdiği ?Bir sürü yerde yanıltıldım.? cümlesi ve sonrasında gelen sorulara verdiği cevaplar ortaya koyuyor. Altaylı, yazdığı yazılar sonrasında ihalenin nasıl iptal edildiğini ve tekrarlanan ihaleyi Aydın Doğan?ın nasıl aldığını açıklıyor.
İşte Fatih Altaylı ile yapılan röportajın o bölümleri?
?O YAZILARI AYDIN DOĞAN ALSIN DİYE YAZMIŞIM GİBİ OLDU?
FATİH ALTAYLI: Bir sürü yerde yanıltıldım. O bir tanesi. Bana telefon açıyor, ?O ihaleye girmeyeceğim söz veriyorum? diyor, Sonra onun satışına hazırlanılıyor. Toplantılarda ?yahu yapamayız kardeşim? diyorum. Ama ?dün dündür bugün bugündür? felsefesi başladı.
Petrol Ofisi (PO) meselesi satışında kendimi çok kötü hissettim. Neden? Çünkü PO satışında Doğan yoktu. Turgay Ciner, İş Bankası, Hayyam Gariboğlu ve Doğuş grubu talipti. Bir ihale yapıldı? ve acayip şeyler oldu bu ihalede. Bununla ilgili bir sürü yazılar yazdım. Aydın Bey?in ihaleyle alakası yok. Ve benim yazılarımın da katkısıyla belki, ihale bozuldu. Bir buçuk yıl sonra ihale tekrarlandı. Ve Aydın Bey ihaleye girerek, aldı.
Orada yaşadığım utancı anlatamam. Sanki Aydın bey girip alsın diye o yazıları yazmışım gibi oldu. Halbuki Aydın Bey?in PO?dan haberi bile yok. Anlamaz bile PO?dan. Ama sonra girdi ihaleye ve aldı.
ÖNCE ALEYHİNE YAZI YAZILMIŞ, SONRA PAZARLIK YAPILMIŞ
- Sonra Bayındır Holding?le ilgili bir olay oldu. Ben Bayındır aleyhine yazılar yazıyorum. Fakat Aydın Bey vasıtasıyla Bayındır?ın sahibi gazeteye geldi Ertuğrul Özkök?ün odasına? Beni çağırdılar. Gittim, adama hakaret ederek konuştum. Çünkü rahatsız oldum. Yayın yönetmeni odasında gidiyorsunuz, aleyhinde yazdığınız adamla toplantı yapmak zorunda kalıyorsunuz falan?
Sonra PO?nun birleşme olayı? ve bütün bunlar daha bir sürü ufak tefek şeyler? Sonra bazı siyasilerle ilişkiler. Gereğinden fazla yakın görünmeler, samimi ilişkiler. Tabi bunlar beni soğuttu. Birikti birikti bir noktaya geldi.
ÖZKÖK, KENDİ KENDİNİ YALANLIYOR
Hürriyet Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, geçen yıl Şubat ayında kaleme aldığı bir yazısında Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarına baskı yaptıklarını ve yazarlara müdahale ettiklerini açıkça itiraf ediyor.
İşte Özkök?ün 'Evet yazarlara müdahale ettim' başlıklı Hürriyet Gazetesi?nde yayımlanan ve son günlerde Hürriyet yazarlarının işbirliği yapmışçasına kaleme aldıkları saldırgan yazıları özetleyen yazısından bazı bölümler?
BEN DE YAZARLARA MÜDAHALE ETTİM Mİ?
- Dünyanın her yerinde bir genel yayın yönetmeninin, yazarlar üzerinde böyle bir yetkisi vardır.
- Bana, 'Peki sen de böyle şeyler yaptın mı' diye sorarsanız, cevabım çok net: 'Evet yaptım...'
- Neticede kimse, ama kimse Hürriyet markasının üstünde değildir. Hepimiz Hürriyet'in yayın ilkelerine uymak zorundayız.
- Ama size büyük bir iç rahatlığıyla şunu söyleyebilirim.Hürriyet bu tür işlerin en az yapıldığı gazetedir.
Özkök yazısının devamında ise ?Yazarlarımız burada, isteyen arar sorar. Gidin kendilerine sorun. Kim ne zaman baskı yapmış?? sorusunu yöneltiyor.
Bir dönemler Hürriyet gazetesinin yazarı yönetici olan Fatih Altaylı ile Tuncay Özkan?ın yıllar önceki açıklamaları, Ertuğrul Özkök?ün bu sorusuna adeta cevap niteliği taşıyor.