İşte Ali Bayramoğlu'nun yazısı...
Yetmedi mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri 'irrasyonel' adımlar attıkça kendi kendini yıpratmaktadır. Ergenekon'dan tutuklu paşalara sahip çıkmak başka nasıl açıklanabilir?
Dönem yeni...
Yeni dönemden kasıt, elbet siyasi denge ve aktörlerin 'sil baştan' bir görünüm kazanmaları değil. Tersine, mevcut sorun, yapı ve çatışmaların üzerine inşa edilen yeni bir konjonktürel durum, söz konusu olan.
Bu konjonktürü, kapatma davasının bitmesi, Ergenekon 'büyük patlaması', sistem ve rejim krizinin dayanaklarının azalması gibi unsurlarla tanımlamak mümkün...
Malum, yeni dönem 'askerî peşrev'le açıldı...
Gerek yeni Kara Kuvvetleri Komutanı, gerek yeni Genelkurmay Başkanı devir teslim konuşmalarında, askerin siyasi sistem içindeki vesayetçi rolünün altını çizen vurgular yaptılar. Yıpranmış ordunun imajını siyaseten ihya etmeyi hedeflediklerini belli ettiler
Geçen hafta şu soruyu sormuştuk:
Bu koşullarda AK Parti yeni güven sayfası açabilir mi, ipleri eline alıp pozitif bir iklim oluşturabilir mi? Toplumsal güvensizlikleri giderip, toplumsal kutuplaşmayı dindirip, kendi etrafında ittifak sağlayabilir mi?
Görünen o ki, bu soruya olumlu yanıt zemini oluşması için siyasi iktidarın, AK Parti'nin tek başına çabaları yeterli olmayacak...
Ordu başrolü kimseye bırakmıyor...
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un orduda emir-komutayı devralmasından sonraki ilk üç gün içinde yaşanan gelişmeler gösterdi ki, askerî vesayet meselesi ve demokratik meşruiyet mücadelesi siyasi hayatımızı belirleyen temel unsurolmaya devam edecektir.
Nitekim askerî politika, önce Kıbrıs'ta ortaya çıktı. Talat ve Hristofyas arasında adada çözüme yönelik olarak 30 yıldır ilk kez aracısız yapılacak görüşmelerin başlamasından bir gün önce, Türk Barış Gücü Komutanı, Yeşilyurt kapısını Rumların geçişine kapayarak bu konuda asli siyasi amirin kendisi olduğu konusunda bir mesaj verdi.
Hemen ardından, bir gün sonra Türkiye'nin önce çok şaşırdığı, ardından pek anlamlı bulduğu bir ziyaret gerçekleşti.
Bir korgeneral Türk Silahlı Kuvvetleri adına Ergenekon Davası'nda tutuklu bulunan iki emekli orgenerali ziyaret etti...
İlk bakışta anlamak zor...
Türk Silahlı Kuvvetleri adına bir general nasıl olur da çete kurmak ve darbe yapmak suçlarıyla tutuklanmış sanıkları ziyaret edebilir?
Bu ziyaret ordunun Ergenekon davası konusunda kendisini taraf ilan etmesine yol açmaz mı?
İnsani niyet ve vefa gibi açıklamaların anlamsızlığı ortadadır.
Adım, siyasi olarak atılmıştır...
Bu siyasi adımı güçler ilişkisi açısından nasıl yorumlamalı?
Şöyle:
Org. İlker Başbuğ'un ordu komutasını devralmasından hemen sonra yaşanan, meydan okurcasına yapılan 'hapishane ziyareti', yeni karargâhın 'ordu politikası'na ilişkin açık bir ipucudur.
Bu politikanın ilk ayağını, ordu içi gerilimleri, gerginlikleri ve memnuniyetsizleri azaltmak olarak tanımlamak yerinde olur. Söz konusu ziyaret, emekli orgenerallerin tutuklanmasını iktidardan gelen siyasi bir hamle olarak algılayan askerî bir kesime yönelik atılmış bir rahatlatma ve tepki adımıdır.
Ancak bu tür ordu içi bütünlük politikalarının, alttan gelen seslere kulak kabartma eğilimlerinin en önemli sonucunun ordunun yeniden siyasallaşması olduğunu unutmamak gerekir.
Yeni ordu politikasının ikinci ayağı ise Genelkurmay Başkanı Başbuğ'la birlikte ordunun son iki yılda yaşadığı yıpranmayı tamir arayışı, askerin siyasi rolünü ve dokunulmaz konumunu koruma çabası olarak değerlendirmek gerekir.
Bunun bedeli ise ordunun hapishane ziyaretiyle Ergenekon meselesinde taraf almayı göze almış olması, daha ileri bir ifadeyle yargıyı yönlendirme çabası ve Şemdinli tarzı bir bastırma işine girişme duygusu vermesidir.
Peki bu durum Türkiye'yi ve orduyu nereye götürür?
Yanıt tek ve kısadır:
Sıkıntı, kriz ve zafiyete...
Türk Silahlı Kuvvetleri bu tarz 'irrasyonel' adımlar attıkça kendi kendisini yıpratmaktadır. Ergenekon'dan tutuklu paşalara sahip çıkmak başka nasıl açıklanabilir?
Karargâhtaki askerlerin şu üç hususu akıllarından çıkarmamaları gerekir:
1. İki yıllık sert iktidar kavgalarında, asker bütün çabasına rağmen, iktidar mücadelesinin hemen her aşamasından yenik ayrıldı, bu süreçten yorgun ve yaralı çıktı.
2. Asker değişime direnirken sivil düzene, demokrasiye, istikrara büyük zarar verdi.
3. Siyasi iktidarı, gerek kendisine güven, gerek atacağı adımlarda hareket alanı açısından ağır şekilde yaraladı ve Türkiye'yi sorun çözümleri açısından zaafa uğrattı...
Artık yetmez mi?
Kamuoyu araştırmaları, AK Parti'nin marttaki yerel seçimlerde yüzde 50'leri zorlayacağını gösteriyor.
Bunun bir anlamı yok mu?