ABD savaş gemilerinin Karadeniz?e geçişiyle Boğazlar?daki Türkiye hakimiyeti yeniden tartışılmaya başladı. Sovyetler?in ardından şimdi de ABD, Montrö?de değişiklik istiyor. Erhan Başyurt, ?Türkiye, Montrö?de geri adım atmaz.? diyor.
Asya ile Avrupa?yı ayıran, Akdeniz ve Karadeniz?i birleştiren Boğazlar, jeopolitik önemi sebebiyle yüzyıllardır büyük güçlerin gözünü diktiği bir su yolu. 6 asır Boğazlar?ın tek hâkimi olan Osmanlı gibi Türkiye de sürekli büyük güçlerin baskısı altında. Boğazlar sebebiyle Türkiye?nin karşı karşıya kaldığı son kriz, ABD savaş gemilerinin Gürcistan?a ?insani yardım? götürme teşebbüsü üzerine yaşandı.
Türkiye, 8 Ağustos?taki Rus-Gürcü savaşının hemen sonrasında, Gürcistan?a destek vermek bahanesiyle savaş gemileriyle Karadeniz?e girmek isteyen ABD?yi 72 yıllık Montrö (Mountreux) Boğazlar Sözleşmesi ile frenledi. Ve yeni tartışmaların fitili de böylece ateşlenmiş oldu. Yaşanan krizin ardından ABD, NATO?nun 19 Ağustos?taki Brüksel toplantısında ?Karadeniz?de bir NATO deniz gücü bulundurulması? projesini yeniden dillendirdi. Washington bu projeyle, Akdeniz?deki NATO deniz devriye görevinin bir benzerini Karadeniz?de oluşturmak istiyor. Böylece Rusya karşısında hem Karadeniz?e girmek hem de Rus ekseninden çıkan Gürcistan, Ukrayna gibi devletlere daha fazla destek sağlamak istiyor. Bir diğer hedef, şüphesiz, Rusya?yı çevrelemek.
Türkiye; ABD ve NATO?nun Karadeniz?e girme arzusunu yıllardır ?Karadeniz?de güvenlik sorunu yok? teziyle boşa çıkarıyor ve Boğazlar?ın kontrolünü kendisine bırakan Montrö?yü deldirmek istemiyor. ABD ile Rusya arasında bir denge kurmaya çalışan Ankara, Montrö?nün delinmesine imkân vermemeye çalışıyor. Aksi hâlde tüm sözleşmenin ?tartışmaya açılması?, hatta Türkiye?nin Boğazlar?daki egemenliğinin sorgulanması söz konusu olacak.
Son krizde de Türkiye, küçük tonajlı iki ABD savaş gemisinin Karadeniz?e geçişine izin vererek hem sözleşmeyi uyguladı hem de NATO-ABD ikilisinin baskısını boşa çıkardı. Yaşanan krizi, Montrö ve Boğazlar ile Karadeniz?in artan stratejik önemini ?Ateş Yolu / Boğazlarda Bitmeyen Kavga? kitabının yazarı, Bugün Gazetesi Yayın Koordinatörü Erhan Başyurt?la konuştuk. Gazeteci Başyurt, Montrö?nün delinmesine imkân verilmezse, Türkiye?nin Boğazlar yoluyla Karadeniz?deki hamle üstünlüğünün de süreceğini vurguluyor. Başyurt ayrıca, Karadeniz?de açığa çıkan petrol rezervlerinden dolayı da Montrö?nün öneminin artığına dikkat çekiyor.
-Montrö Sözleşmesi?ni biraz açsak. Hangi şartlar altında oluştu?
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı?nın Boğazlar?daki kontrol yetkisi elinden alınmıştı. 1936?da İsviçre?nin Montreux kentinde imzalanan sözleşme, Türkiye?nin bu haklarını geriye kazanmaya yönelik bir hamlesiydi. Türkiye?nin ekonomik ve siyasi olarak zayıf sayılacağı bir dönemdi, ama usta bir diplomasiyle uluslararası dengeleri iyi kullandı. Mesela, Almanya?nın yükselmesini ve ayak sesleri duyulan savaşı iyi kullandı. Dönemin büyüklerini kendi lehine ikna etti. Boğazlar?daki egemenliğini ?mutlak? olmasa da yeniden eline almayı başardı. Montrö tamamen Türkiye?nin inisiyatifi ve akılcı politikaları sonucu imzalandı.
-Montrö?nün Türkiye için önemi nedir?
Montrö, Türk Boğazları?nın kontrolünü ve egemenliğini sadece Türkiye?nin eline bırakıyor. Temmuz 1936?da Bulgaristan, Büyük Britanya, Avustralya, Fransa, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye tarafından imzalanmıştı. 72 yıldır Boğazlar?daki geçiş rejimlerini düzenleyen tek belge. Sözleşme, hem yüksek tonajlı savaş gemilerinin Karadeniz?e girmesine izin vermiyor hem de kıyıdaş olmayan ülke gemilerinin 21 günden fazla kalmasına imkân tanımıyor. Dolayısıyla Rusya ile Türkiye?nin önderliğinde kıyıdaş ülkelerin kurduğu deniz gücü Blackseaforce?un dışında Karadeniz?de yabancı bir gücün oluşmasına imkân tanımıyor.
-Neden Türkiye?ye bu kadar önemli haklar verildi 1936?da?
O dönemde uluslararası su yollarında geçişleri düzenleyen anlaşmalar, bugünkü gibi ayrıntılı değildi. Bütün devletlere ?zararsız geçiş hakkı? gibi uygulamalar henüz oluşmamıştı. Türkiye böyle bir taleple gidince, konjonktür gereği de istediğini elde etmeyi başardı. Tabii, bu Osmanlı?nın güçlü olduğu dönemlerdeki mutlak hâkimiyeti içermiyordu. Ama Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Boğazlar Komisyonu gibi egemenliği tamamen de kaybetmiyordu. Ticaret gemilerinin geçişleri serbestti; ama savaş riski ve savaş hâli durumlarında Türkiye?ye mutlak egemenlik veriliyordu. O günlerde Boğazlar?ın yeniden Türkiye?nin eline geçmesi hem Rusya?nın hem diğer büyük güçlerin işine geldi. I. Dünya Savaşı öncesinde Alman zırhlılarının geçişi var ortada. Hileli bir geçiş ama Osmanlı?yı savaşa dahil edecek kadar önemliydi. 2. Dünya Savaşı öncesinde bu riski ortadan kaldırmış bu sözleşme.
-Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenliğini yeniden mi tesis etti Montrö ile?
Tam egemenlik denemez belki ama Karadeniz?in istikrarsızlık alanı olmasının önüne geçiliyor; özellikle savaş dönemlerinde. Barış dönemlerinde de kıyıdaş olmayan ülkelerin geçişlerine limitler konularak Karadeniz?in güvenliği, dolayısıyla Türkiye?nin güvenliği sağlanıyor. O zamanın gemilerinin tonajı da bugünkü gibi büyük değil. Anlaşmadaki tonaj kısıtlamaları, bugün Türkiye?nin lehine dolayısıyla. Özellikle askerî gemilerle ilgili ipler Türkiye?nin elinde.
-Boğazlar üzerinde 10?dan fazla anlaşma yapılmış, ama kalıcı olamamış hiçbiri. Montrö 72 yıl varlığını nasıl korudu?
1939?da savaş patlak verince anlaşmanın önemi artıyor ve devamı isteniyor. Çünkü savaşın yayılmasını bir şekilde önlüyor. 1945?ten sonra güçlenen Sovyetler, Montrö?yü değiştirmeye yelteniyor ama ABD ve Türkiye engel oluyor. Dolayısıyla değişmeden günümüze kadar denge unsuru olarak geliyor. ?Zararsız geçiş hakkı?nın da dâhil olduğu Uluslararası Su Yolları Anlaşması BM şemsiyesinde imzalanırken, Türkiye başından itibaren şerh koyuyor ve Boğazlar?ı bu anlaşmanın dışında tutmayı başarıyor.
-ABD savaş gemilerinin son geçişinde Montrö delindi mi?
Hayır. Gemilerin açıklanan tonajları sözleşmeyi delmiyor. Türkiye, en azından açıklanan şekliyle, ABD?nin 30 bin tonajın üzerinde savaş gemisini Karadeniz?e sokmasına izin vermedi. Uygulamayı devam ettiriyor, devam ettirmeli de...
-ABD gemilerinin silah taşıdığı vurgusu yapıldı. Doğru olsa Türkiye zorda kalır mı?
Bu doğru ise ABD?nin suiistimali söz konusu demektir. Türkiye, yükü incelemek zorunda değil. Önemli olan, bu gemilerin 21 günü geçirmeden geri dönmeleri. Fazla kalırsa sıkıntı olur. Diyelim, 21 günden fazla kaldı. Türkiye ne yapacak? Ceza mı kesecek, ABD savaş gemilerine el mi koyacak? O zaman bir kriz daha doğabilir. Ama şimdilik böyle bir risk görünmüyor.
-Delinse, yenilenmesi söz konusu olur mu?
ABD bunu epeyce bir zamandır istiyor ama Türkiye buna karşı çıkıyor. Çünkü Montrö değişirse Türkiye?nin aleyhine olacak. Kontrol yetkilerinin elinden çıkma ihtimali yüksek. Yeni uluslararası sözleşmeler ve uygulamalar tamamen serbest geçişlere imkân veriyor. Sözleşme değişirse ticaret gemileri serbestçe gelip geçecek ve kılavuz alma zorunluluğu da olmayacak. Askerî gemiler de herhangi bir tonaj sınırı olmadan geçebilecek. O zaman ABD 6. Filosu gelip Gürcistan?ın Poti Limanı?na demirleyebilecek. Bu, krizleri de tırmandırır. Türkiye de olumsuz etkilenir. Hâlbuki şimdi Türkiye savaş hâlinde Boğazlar?ı kapatabiliyor. Bir de anlaşmanın tüm tarafları onay vermeden sözleşmenin ortadan kalması mümkün değil.
-Hâlihazırdaki diğer avantajlarımız neler?
Ticaret gemilerinin geçişi serbest fakat bu geçişleri düzenleme yetkisi Türkiye?de. Yaşanan kazalar var ortada. Dolayısıyla geçişlerin güvenliği için düzenlemeler yapabiliyor. Mesela, 150 bin tonajdan büyük gemilerin geçişi sırasında, tek yönlü trafik uygulanıyor. İkinci olarak da geçen gemilere kılavuzluk hizmeti veriliyor, sağlık rüsumu alınıyor. Cüzi tutarlar olsa da Boğazlar?daki kıyı ve geçiş emniyetinin finansmanında kullanılıyor. Mesela radarların yenilenmesinde kullanıldı.
-Mevcut durum nasıl sürdürülebilir?
Türkiye, denge oyununu oynamaya devam etmek zorunda. Rusya da istemiyor ABD ve NATO gemilerini. Türkiye?nin eli güçlü bundan dolayı. 1945?te Rusya sözleşmeyi yenilemek istediğinde de ABD ve diğer ülkelerin desteği alınmıştı. Türkiye burada çıkarlar üzerinde bir denge kuruyor ve Montrö?yü devam ettiriyor. Burada, şu ayrıntıyı vurgulamalıyım. Tarihde Türkler ne kadar güçlü ise Boğazlar?daki egemenlikleri de o kadar güçlü olmuş. Türkiye, ekonomik, askerî ve diplomatik olarak güçlenmeli. Güçlendikçe, egemenliğini pekiştirecektir. Osmanlı bir dönem Karadeniz?e ticaret gemilerini bile sokmamış. Karadeniz?i Türk gölü ilan etmiş.
-Peki Karadeniz?e kıyı ülkelerin NATO?ya dâhil olması dengeleri değiştirir mi? Çünkü Bulgaristan ve Romanya NATO?nun Karadeniz?e gelmesinden yana.
Rusya?ya rağmen bir değişiklik talebi söz konusu olabilir; ama Türkiye istemeyince bu değişim düşünülemez. Türkiye?nin bölgesel aktörlüğü Montrö?nün devamına bağlı. Haklar ilerlemese de geri düşmeyecektir.
-Boğazlar?ın jeopolitik önemi de var.
Tabii, hem de çok fazla. Rusya?daki Ekim Devrimi de bir yönüyle İngilizlerin Çanakkale?den geçememesiyle başarıya ulaşmıştır. İtilaf Devletleri Çanakkale?yi geçmek isterken sadece İstanbul?u işgal etmeyi planlamıyorlardı. Çarlık Rusyası?na komünizm devrimi karşısında destek götürmeyi de hedefliyorlardı. Napolyon?a ait olduğu söylenen bir söz var: Boğazlar?ı elinde tutan, dünya hâkimiyetini elinde tutar. Bu belki biraz abartılı olabilir ama Boğazlar?ı elinde tutanın bölge hâkimiyetini elinde tuttuğu söylenebilir. Türkiye bunun farkında. Boğazlar?ı tutma çabası bundan.
-ABD sadece Gürcistan için girmiyor tabii.
Haklısınız. Gürcistan krizi olmadan önce de Romanya, Ukrayna ve Bulgaristan?a destek vermek ve Karadeniz?de gücünü göstermek amacıyla uzun süredir buraya girmek istiyor. Çünkü Rus ekseninden kopan ülkelere direkt desteğini göstermek istiyor. Bir de Rusya?yı çevreleme politikası var; Avrupa?ya konuşlandırılan füze kalkanı gibi. ABD uzun vadede burada kalırsa Çin?i de çevrelemiş olur.
-Rus-Gürcü Savaşı sırasında ABD gemileri Karadeniz?de olsalardı ne olurdu?
Sıcak bir çatışma yaşanma ihtimali olabilirdi. Belki de Rusya sert vuramazdı bu kadar.
-Türkiye, Rusya ile ABD arasında bir denge kurabildi mi Osetya savaşının ardından?
Bu denge kolay kolay sağlanamaz. Ama Türkiye, kendi politikalarını izlemeye çalıştı. ?Kafkas Projesi? ile ABD?ye rağmen bir girişim başlattı. Bu daha önce Avrupa?daki think thank kuruluşlarında dile getirilen bir şeydi. Ama bir sonuç alabilme durumu şimdilik zayıf. Azeri-Ermeni savaşı var ortada. Erivan-Ankara hattı tam doğru işlemiyor. Şimdi Rus-Gürcü savaşı var. Sonuca ulaşmak zor. Ama en azından Türkiye inisiyatif almış oldu. Türkiye Kafkaslar?da istikrar adası oluşturmak istiyor.
-Rusya?nın da Akdeniz?e inme hevesi var?
Bu arzu yüzyıllardır var. Tabii, Akdeniz?e inmek, Ortadoğu ve enerji havzalarına ulaşmak önemli. Ancak Boğazlar?dan inmesi mümkün değil. Sovyetler Birliği, 1979?da Afganistan?ı işgal ederken de Pakistan üzerinden sıcak denizlere ulaşmayı hedefliyordu. Başarılı olamadı. Rusya, İkinci Dünya Savaşı?nda İran?ı işgal ettiğinde de sıcak sulara erişti fakat İngilizler engelledi.
-NATO, Karadeniz?de bazı kıyı ülkelerle ortak tatbikatlar yapıyor. Dengeleri değiştirmek istiyorlar sanırım.
Evet, dengeleri değiştirmek istiyorlar ama bu şu an mümkün değil. Türkiye, bir numaralı ticaret ortağı ve doğalgazda neredeyse ?bağımlı? hâle geldiği Rusya?yı kolay kolay karşısına almaz. ABD-Rus restleşmesi, Türkiye?nin Boğazlar kozunu parlatıyor
-Karadeniz?e Tuna?dan da çıkış var aslında...
Evet. Tuna üzerinden de ABD gemileri Karadeniz?e inebilir. Tabii, tonajı küçük gemiler. Ticaret gemileri iniyor buradan Karadeniz?e. Bir de Romanya gibi bir ülkede Karadeniz kıyısında bir tersane kurabilir ve burada çok büyük savaş gemileri inşa edebilirsiniz. Ukrayna?da var bu. Sovyetler dağıldığında Ukrayna?ya kalan devasa savaş gemisi Varyag Çin?e satıldı. Tabii ?turizm ve eğlence? gemisi olarak Boğazlar?dan geçirildi.
-Karadeniz?in önemi artıyor mu?
Karadeniz?in önemi artıyor, bu bir gerçek. Enerji nakil yollarından biri oldu. Mavi Hat var. Novorossisk petrol hatları var. Ankara, Karadeniz?deki petrol ve doğalgaz rezervlerinin varlığını da açıkladı. Hatta bu kaynaklar çıkarılırsa, Türkiye?nin kendi kendine yeteceği duyuruldu.
Mesut Çevikalp / AKSİYON