Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç, Almanya'nın Deniz Feneri davasıyla Türkiye'de yeni bir oyunun peşinde olduğunu yazdı.
'Almanlar'ın ilk numarası değil bu. Üç milyonun üzerinde Türk'ü içerisinde barındırdığı için, Almanya, Türkiye ile muazzam yakından ilgileniyor. Türkiye'deki bazı gelişmeleri etkilemeye de olağanüstü gayret ediyor; aklınıza gelen-gelmeyen hemen her yola başvurarak...' diyen Kıvanç, ortada Deni,z feneri davasıyla ilgili bir rapor olmadığına da dikkat çekiyor.
İşte Yeni Şafak Yazarı Fehmi Koru'nun Taha Kıvanç imzasıyla yayımladığı yazısı..
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın masasında Almanya'da görülmekte olan Deniz Feneri davasıyla ilgili bir değerlendirme raporu mu var acaba? Raporu hazırlayanlar, davanın Türkiye'ye yansıma biçimine ışık tutsun diye, Almanya'nın geçmiş yanıltma eylemlerine ve bir medya grubu ile Almanya arasında gözlenen yakın ilişkiye değinme ihtiyacı duymuşlar mıdır?
Sanmıyorum. Keşke böyle bir rapor olsa ve keşke bir nüshası Aydın Doğan'a da sunulsa... Öyle bir durumda taraflar kimin ne düşündüğünü daha iyi değerlendirirdi.
Aslında Almanlar'ın ilk numarası değil bu. Üç milyonun üzerinde Türk'ü içerisinde barındırdığı için, Almanya, Türkiye ile muazzam yakından ilgileniyor. Türkiye'deki bazı gelişmeleri etkilemeye de olağanüstü gayret ediyor; aklınıza gelen-gelmeyen hemen her yola başvurarak...
Bunu sağlamak için kullanılan birkaç yöntem vardır da, en önemlisi Alman 'Anayasayı Koruma Örgütü'nün raporlarıdır. Her yıl açıkladığı raporlarıyla Türkiye'ye yönelik bir dizi ithamı arka arkaya sıralar bu birim. Tabii raporu yazabilmek için de, hakkında kanaat sahibi olmak istediği bütün örgütleri ve faaliyetlerini yakından izleyip gözlem altında tutması gerekiyor. Bütün örgütlerin Türkiye ile bir biçimde irtibatı olduğunu düşünürseniz, Türkiye, Alman Anayasayı Koruma Örgütü için bir tür BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evi gibi...
Anayasayı Koruma Örgütü yıllık raporlarıyla Türkiye'yi etkileyegeldi yıllar boyu...
Bir başka yöntem, Almanya adına yüzüm kızararak yazıyorum, mahkemeleri kullanmak... Almanlar yargı bağımsızlıklarına özel önem verdiklerini, bunu Nazi döneminin aşırı uygulamalarına karşı bir tedbir olarak da yaptıklarını iddia ederler. Kabulde tereddüt edene ?Berlin'de hakimler var? sözünü hatırlatırlar...
Ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiye söz konusu olduğunda, ülkemizin iç siyasetini etkilemek istediklerinde, üzerine titizlendikleri yargı bağımsızlığı ilkesi bayağı yamulur Almanya'da. Bir değil kimbilir kaç örneği var bu gerçeğin...
Almanlar bunu hep yapıyorlar...
En çarpıcı örnek, 1997 yılı başlarında Frankfurt Eyalet Mahkemesi'nde yaşandı. Mahkeme aslında ikisi Türk biri İtalyan üç uyuşturucu kaçakçısını yargılamaktaydı. Yargılama boyunca hiç geçmeyen bir iddiayı mahkemenin karar duruşmasında patlattı Alman yargıç Rolf Schwalbe: Sanıkları 5 ila 9 yıllık cezalara çarptıran mahkemenin olayın takibinde çok zorlandığını, çünkü uyuşturucu kaçakçılığı yapanları Türkiye'nin koruduğunu söyleyerek...
Şok edici değil mi?
Esas şok bundan sonra geldi. İsterseniz o günlerde yayımlanan bir haberden aynen aktarayım yargıç Schwalbe'nin dediklerini: ?Schwalbe, sözlü olarak açıkladığı kararın son bölümünde, uyuşturucu kaçakçısı ailelerin 'bir bayan bakanla' kişisel ilişki içinde olduklarını söyledi. / Alman Haber Ajansı muhabiri Hans Bilger, kararın okunmasından sonra Mahkeme Başkanı'na, 'bakanın kim olduğunu' sordu. Schwalbe, bunun üzerine, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller'in adını açıkça ifade etti.?
Bu cümleyle birlikte Alman medyası derhal devreye girdi. O günün Alman TV'leri ilk haber olarak verdiler yargıcın söylediklerini; gazeteler manşetleştirdiler... Türkiye müthiş sarsıldı. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, aylar boyu, uyuşturucu kaçakçısı olmadığını ispata çalıştı durdu.
RTÜK Başkanı Zahid Akman'a ?Almanya'ya gidemezsin? diyenler çıktığı gibi, o günlerde de Tansu Çiller'e, hemen hemen aynı kişiler, ?Almanya'ya gidemezsin? diyorlardı.
Bir yargıcın akıl almaz iddiasıyla, Refahyol iktidarı sırasında ve 28 Şubat'tan sadece bir ay önce, Türk iç siyasetini derinden etkilemeyi başarmıştı Almanya, Tansu Çiller'in adını 'uyuşturucu kaçakçısı'na çıkartarak...
Deniz Feneri Derneği'yle ilgili yargı süreci de benzer bir çizgi izliyor. Bizlerin kısa hafızalı olmamızdan hareketle, Almanlar aynı tuzağı kurdular, olayın iç siyaseti etkilemesini bekliyorlar. Alman Anayasayı Koruma Örgütü ve Alman istihbaratı boğazına kadar işin içinde... Olay yeri de bir mahkeme...
1997 başında Tansu Çiller için ne olduysa, şimdi Tayyip Erdoğan'ın adı geçirilerek aynısı yapılmak isteniyor. Tepki göstermesin de ne yapsın Başbakan?
Tansu Çiller davasının sonucu ne oldu? İsterseniz onu Hürriyet'ten Enis Berberoğlu anlatsın: ?Hatırlarsınız bir Alman yargıcının edepsizliği yüzünden sadece Tansu Çiller değil, Türkiye'nin tüm yönetici kadrosu uyuşturucu kaçakçısı ilân edilmek üzereydi. Sonunda mahkeme bu iddiaların mesnetsiz olduğunu kabul etti, iki ülke arasında muhtemel kriz önlendi.?
Tabii o arada Refahyol düştü.
Rapora yarın da devam edeceğim.