Hezaferliğini bir yana bırakıp hakkını ilk göz ağrısı fotoğraftan yana kullanıyor ve 'Bir fotoğraf eriyim.' diyor.
'Gözlük takmaya başlayan fotoğraf çekmesin.' dese de gözlük takıyor ve fotoğraf çekiyor. Ara Güler'in 'Türkiye'de ben dâhil fotoğraf sanatçısı yok.' deyişini hatırlattığımızda ise çok sevdiği ustaya söylenmeden edemiyor. 50 yıldır 50 fırın ekmek yediğini belirten Çizgen, kimseden davacı olmadığını söylüyor. Fototrek Fotoğraf Merkezi'nde açtığı 'Renkte Leke' adlı sergiyi bahane edip usta sanatçıyla 50 yılın öyküsünü konuştuk.
50. sanat yılınızda geriye dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz?
Hiçbir yere yaslanmadan, başka bir işte çalışmadan sanatsal söylem peşinde koşmak çok kolay değil. Ben başlarken ortalıkta bugünle kıyaslamayacak bir ortam vardı. Eğitim, yayın, galeri, altyapı, literatür... Bunların hiçbiri yoktu. Var olan sadece hevesti. Bu benim için bir şanstı. Fotoğraf adına pek çok ilki inşa etme imkânım oldu; ilk albümü çıkardım, ilk makaleleri yazdım, konulu sergiler açtım... Var olan heyecanımla devamlı üreterek bugüne geldim. Bunun da birtakım insanlara yol gösterdiğini ve onları da bu heyecana eklediğini düşünüyorum. Mutlu bir yaşamdı.
Fotoğraf, illüstrasyon, cam, üç alanda da eser üretiyorsunuz. Bu çok yönlülüğünüzü neye bağlıyorsunuz?
Bu hezarfenlik meselesi. Bedri Rahmi, Cihat Burak, Erol Akyavaş gibi hezarfen olarak anılan bir zincirin halkasıyım. 50 yılımı üreterek geçirdim, davacı değilim. Halen de çalışıyorum, duramıyorum. Biraz depresif bir hal galiba.
Hangi alanda daha mutlusunuz?
Tabii ki fotoğraf. O benim eski göz ağrım. Cam dertli bir alan. İllüstrasyonda da misyonumu bitirdiğimi düşünüyorum. Tüm bu alanlara dönüp baktığımda yerlilik etrafında gezinen ve neredeyse ilk günkü gibi merak ve şaşkınlıkla çevreme bakan, onları teşhis eden, sanata çeken bir yapı içinde yoluma devam ediyorum, kısacası hikâyem bu.
Bu hikâyenizi okurken 'Gözlük takmaya başlayan fotoğraf çekmesin' diye bir sözünüze takıldım. Siz ise gözlük takıyor ve hâlâ fotoğraf çekiyorsunuz...
O zaman kendime kızmıştım ve 'Fotoğrafı bırakacağım.' demiştim. İnsanın hayatında böyle gelgitler olur. Sanata küsen, cilveler yapan biri değilim aslında. Böyle kapris yapıyoruz arada. Bu kadar lüksümüz olsun artık. Ama gözlük bana yardım etti desem yalan olmaz.
Fotoğraf adına pek çok kitap yayımladınız. Fotoğraf sanatı konusunda yol açıcı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
En azından öyle olduğunu söylüyorlar. Nevzat Çakır 50. yıl için hazırlanan armağan kitabında 'ilklerin adamı' diyor benim için. Herhalde iftira etmiyordur. Yol açıcı olmak tek kişinin işi değil. Benimle beraber yürüyen dostlar olduğunu biliyorum.
Gültekin Çizgen fotoğrafçılığının karşılığı nedir?
Bu ülkenin bir hikâyesi var. Bunu fotoğrafa aktarma arayışındayım. Hem renkli hem siyah beyaz kendi ülkemi, dünyayı, yaşamı ve doğayı çektim. Hep şuna dikkat ettim; sürekli üretmek ve paylaşmak. Kendi geleneğime çok önem verdim. Bir çizgim olduğuna dair de rivayetler var. Renkte ise kesin olarak ayrı bir paletim var diyebilirim. 50 yıldır, 50 fırın ekmek yedim. Eserlerime bakınca 'Bu Çizgen fotoğrafıdır' densin yeter.
Fotoğrafın geleceği hakkında neler söyleyeceksiniz?
Fotoğraf artistik bir iş olmaktan uzaklaşıyor. Herkesin elinin altında yaptığı bir iş halini aldı. İlgi azgın bir halde devam edecek olsa da büyük ustalar artık yetişmeyecek.
Yeni projeleriniz neler?
Önümüzdeki günlerde siyah beyaz bir sergi olacak. Bir de İsa Çelik ve İbrahim Zaman'la birlikte fotoğraf sergisi açacağız. 50. yıl için armağan kitap çıkacak. Metroda sanatseverleri şaşırtacak bir sergi, Tarık Zafer'de de bir program olacak. 2010 için ise 'Fotoğrafçıların İstanbul'u' ve 'Sanatçı Evleri' isimli iki projem var.
Son serginize gelirsek; sanatseverleri ne bekliyor?
Sergiye gelen kendi kelimesini, renkte lekeyi görecek. Lekenin nasıl renk içinde ahenk oluşturduğunu ve siyahla renklerin nasıl buluştuğunu izleyecek. Bayağı şaşırtıcı fotoğraflar var. Şimdiye kadar yaptığım en kaliteli iş diyebilirim.
'Ara Güler'in felsefî fukaralığı var'
'Ara Güler 'Türkiye'de ben dahil fotoğraf sanatçısı yok' diyerek kendine ayıp ediyor. Zira tek çiçekle bahar olmaz. Onun yok demesiyle bir şey olmaz ya. Var ayrıca. Var olanlar onu zenginleştirecek, büyük kılacak şeylerdir. Ara Güler 70'lerden bu yana yeni bir şey koymuyor ortaya. Onun felsefi fukaralığı, bir de bıktıracak kadar büyük bir egosu var. Çok eski zamanlarda söylediği bir söz var, herkes de bilir; 'Kim var Türkiye'de? Gazi'yi bilirler, İsmet Paşa'yı bilirler, bir de beni.' İnsanın kendine böyle iftira etmesi, çok sağlıklı değil. Ama Ara büyüğümüzdür çok değerlidir. Bu noktada kendini revize edemiyor. Onun için geç artık, kendiyle bir türlü barışamadı. Onun bizi saymaması önemli değil, biz onu sayıyoruz.'
Zaman