Genç caz sanatçısı Genco Arı'nın bu gruba dahil olduğunu söylersek abartmış olmayız. 9 yaşında İÜ Devlet Konservatuvarı'na kabul edilen, altı ayda altı sınıf birden atlayarak lisans programına geçen ve 14 yaşındayken artık kendi bestelerini çalmaya başlamış bir müzik dahisi Genco Arı. Quartet Muartet adlı grubuyla yaptığı çalışmalardan tanıdığımız sanatçı, Wizart (Mess Production) adlı ilk albümünü yayınladı. Ünlü sanatçılar Dave Weckl, Anthony Jackson, Mike Stern ve Bob Franceschini ile çalışan Arı'ya, albümünde genç kuşağın en yetenekli caz gitaristlerinden Sarp Maden de eşlik ediyor. Parçalarında yaşanmışlıkları ve anıları yansıtan sanatçı, isminin önünde 'dâhi' sıfatı taşıyan diğer sanatçıların aksine yurtdışında yaşamayı düşünmüyor ve Türkiye'de müziğin 'güzelleşmesi' için mücadele edeceğini söylüyor.
Müziğe nasıl başladınız, caz sanatçısı olan babanızın etkisi oldu mu?
İki yaşında evin içinde melodiler söyleyerek gezen bir çocukmuşum. Her bulduğum kap kacaktan davul yapardım. Dört yaşındayken babam beni çaldığı orkestraya götürdü. Boyum davul çalmaya yetmediği için ayakta zorla ritim çalıyordum. Sonra konservatuvara gönderilmeme karar verildi. Aşağı yukarı 21-22 yıldır müzikle iç içeyim; fakat bunun bir on senesi baba eğitimidir. Çünkü 9 yaşında konservatuvara girdiğimde büyük bir birikime sahiptim babam sayesinde. O zamanlar çok kızıyordum babama; beni neden bu kadar sıkıyorsun diye. Ama şimdi ona çok minnettar olduğumu söyleyebilirim.
Küçük yaşlarda müzikle uğraşmaya başlamanıza rağmen albüm neden bu kadar gecikti?
Çok korktum; çünkü yapımcılarla uğraşmak zor. Ne kadar küçük yaşta başlamış olsam da, müzik piyasasında tutunmak tecrübe gerektiren bir şey. Albüm yapmamayı bile düşünüyordum. Ama son iki senedir, konservatuvardan arkadaşlarım, hocalarım ve beni dinleyenler çok ısrar etti. Hatta bir arkadaşım; 'Yarın öbür gün sen ölsen, benim çocuğuma ben Genco Arı'yı nasıl anlatacağım? Bana ve çocuklarıma verdiğin kayba bakar mısın?' deyince olayın ciddiyetini anladım.
Adının önünde 'dâhi' ya da 'harika' olan birçok sanatçı yurtdışında yaşıyor ya da kimileri Türkiye'yi terk etmek istiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Yurtdışı falan umurumda değil. Uluslararası platformda tanınıyor olmak beni hiç ilgilendirmiyor. Öyle olsaydı orada kalırdım ve dönmezdim. Dışarıda yaşasaydım çok daha rahat para kazanabilirdim. Benim derdim yıldız olmak değil. Önüme on santimlik bir çıkıntı koyun, burası sahne deyin; ister Kars'ta olur, ister Diyarbakır'da, ister New York'ta... Benim için hiç fark etmez, 24 saat müzik yaparım. Her başarılı Türk, memleketini terk etti. Ben gitmeyeceğim ve ortalığı bu rezalete bırakmayacağım. Bu albümün çıkması ve ilgi görmesi bir şeylerin olacağına dair bana ümit veriyor.
Kendi grubunuzla bir albüm kaydetmeyi düşünürken, dünyaca ünlü isimlerle çalıştınız. Bu süreç nasıl gelişti?
İki üç yıldır bir albüm tasarlıyordum. Yapımcım Süha Kurultay'la tanıştıktan sonra, gerçekten bu iş yapılacaksa onunla yapılmalı diye düşündüm. Süha Bey, maddi hiçbir masraftan kaçınmadı, yapılabilecek her şeyi yaptı. Kaydettiğim müzikleri Dave'e Weckl'e gönderdi. Dave, 'Bu müzikler aklımı başımdan aldı.' demiş. Mike Stern, Anthony Jackson ve son olarak da gruba Bob Franceschini eklendi. Sarp Maden de çaldı albümde ve bir de parçası var. Hazırlık aşamasında hiç sorun yaşanmadı; sadece çok büyülü anlar yaşandı. Birlikte çalıştığım, Anthony Jackson yapımcıma 'bak sen çok büyük bir yapımcı olacaksın' demiş. O da neden diye sorunca 'bu adamı bulduğun için' demiş. Albüm benim için çok büyük bir deneyimdi.
Albümde Turkish Pizza isimli bir parça var. Bunun ilginç bir hikâyesi olduğunu duyduk...
Bu parçanın ismi nota kâğıdında, 'Sibemol Blues' olarak yazılıydı. Albümü kaydetmek için 15 saat vaktimiz vardı. Bu da dışarı çıkıp yemek yiyecek kadar vaktimiz olmadığı anlamına geliyordu. Ne yapalım derken en yakınımızdaki lokantadan lahmacun söylemeye karar verdik. Stüdyoya lahmacun söyledik. Konuklarımız içecek olarak Cola Turka istedi. İki gün boyunca lahmacun yedik. Kayıtlar bittikten sonra bile stüdyo günlerce lahmacun koktu. İş bitince salona bi girdim ortalık soğan lahmacun kokuları. Sonunda 'Sibemol Blues' oldu Turkish Pizza...
Siz, pop müzik aranjeleri de yapıyorsunuz. Cazın peşindeyken popla da uğraşmak bir çelişki değil mi?
Evet bu bir çelişki ama bir taraftan hayatımı devam ettirmek zorundayım. Zor şartlarda okudum, zor şartlarda çalıştım. Kulüplerde barlarda çalıştım, sabah da okula gittim. Yıllarım böyle geçti, para kazanmak zorundaydım. Sadece caz müziği yaparak yaşamama kimse müsaade etmiyor. Senede beş festivalle nasıl yaşanır? Öte yandan da şöyle bir şey var. Ben diğer müzikleri ezmiyorum, her müziğin iyisi var ve has müziğin peşindeyim.
Ali Pektaş / Zaman