Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Gürcü-Rus savaşının boyutları

Gürcistan savaşı, SSCB ile ABD arasındaki soğuk savaştan daha farklı bir soğuk savaşın başlangıcı olacak.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-02 01:27:00

Gürcü-Rus savaşının boyutları

Gürcistan ?Rusya Savaşı..Öncelikler ve Boyutlar

Münir Şefik*

Rusya, ulusal güvenliğine tehdit teşkil eden yerlerin önceliği nedeniyle dış nüfuzundan vaz geçtiğinde NATO Belgrad?a, yani doğrudan Rusya?nın kendisi anlamına gelen Ortodoks Sırpların kalesine saldırdı.

Gerçekte Yeltsin Rusyası, müttefiki olan Slobodan Miloseviç?i korumaya çalıştı, bu nedenle de ABD, saldırısını BM şemsiyesi altında değil NATO şemsiyesi altında gerçekleştirdi. Çünkü Rusya, BM Güvenlik Konseyi?nde veto hakkını kullanmak üzere pusuya yatmıştı.

Belgrad?a yapılan saldırı, tehlikeli bir girişimdi. Bu olay, İkinci Dünya Savaşı?nın sona ermesinin ardından meydana gelen ilk savaştı. Strateji hakkında kafa yoranlar Avrupa?nın NATO ile Varşova Paktı arasındaki soğuk savaşta çatışma alanı olduğunu bilirler.

Bu nedenle doğrudan ya da vekâletle açılan herhangi bir savaş, II. Dünya Savaşı?nın sona ermesinden sonra ülkelerin sınırlarını emri vakiyle değiştirmek için patlak vermekteydi. Bir başka ifadeyle, bu tür bir savaş anında SSCB ile ABD arasında nükleer bir savaşa dönme potansiyelini taşımaktaydı. Bu nedenle iki taraf da Avrupa?da ateşle oynamaktan sakınmış; bu da Avrupa?ya köprü olma rolünü vermişti.

Yeltsin döneminde Rusya?ya vurulan darbeler ve bu darbelerin Siyonistleşmiş ve Amerikanlaşmış güç merkezleri tarafından topluma ve devlete sızması söz konusu olmasaydı, Bill Clinton yönetimi ve NATO, Sırbistan?a savaş açmaya cesaret edemezdi.

Meydana gelen olaylar, fiilen Yeltsin?in zor anda geri adım atmasının ve Miloseviç?e yönelerek Rus-Finlandiya arabuluculuğunun NATO?nun şartlarını içeren savaşı durdurma teklifini kabul etmesini istemesinin aslında Batılı ülkelerin öngörüsünün yerinde olduğunu, yani Miloseviç?in teslim olmasından önce Yeltsin?in teslim olması anlamına geliyordu. Hatta Yeltsin teslim olmasaydı ona bel bağlayan Miloseviç de teslim olmazdı.

Sırbistan?a açılan savaş Avrupa?da benzeri bir olayın meydana gelmesi açısından istisnai bir savaştı. Yani soğuk savaşın sona ermesinden sonra gelen on yıllık bir dönem açısından da bir istisnaydı.

Yeltsin dönemi sona erdikten sonra Rusya ile Gürcistan arasındaki savaş bu bahsedilen çerçevenin dışında geldi. Rusya, Siyonistleşmiş ve Amerikanlaşmış güç merkezlerini tasfiye ederek birliğini ve gücünü yeniden toparladı. Bu nedenle Vladimir Putin, nükleer güç sahibi ve kudretli füzelere sahip Rus devletinin yeniden yapılandırılmasını tamamladı ve bir kez daha, hesaba katılması gereken ya da Soğuk Savaş?ın bitmesinin ardından uluslararası düzene ortak olan büyük bir devlet olma noktasına ulaştı.

Geçtiğimiz yedi senede Rus Devlet Başkanı Putin, Rusya?yı çökme ve dağılma durumundan kurtardı. Rusya?nın kuşatılması ve parçalanmasından vazgeçmiş olan ABD?deki neo-muhafazakârların stratejilerinden, Rusya?yı nükleer silahlarından arındırma düşüncesinden vazgeçmelerden oldukça istifade etti.

Bu aslında Baba Bush?un çizmiş olduğu bir stratejiydi (nükleer silahların satın alınması ya da bu silahların imha edilmesinin zamana yayılması) Clinton da bunu sürdürdü. Açıktır ki füzeler ve nükleer silahlar, Rusya?nın elinde kaldığı müddetçe zafer hep eksik kalacaktı.

SSCB?nin çökmesinden ve Varşova Paktının yıkılmasından sonra son on senedeki ABD stratejileri, Rusya?yı neredeyse bütünüyle ekonomik, siyasi, güvenlikle ilgili, sosyal ve kültürel bir çöküşe sürükleyecekti.

Ancak bir taraftan ordunun, güvenlik teşkilatının toplumun ve devletin diğer kurumlarının öfke içerisinde olduğu bir dönemde Vladimir Putin?in Yeltsin?le pazarlık ederek Deli Petro, Lenin ya da Stalin dönemindeki Rusya?yı geri getirmek üzere iktidara gelmesi öte yandan neo-muhafazakârların ?teröre karşı savaş?ı Amerikan siyasetinin önceliği haline getirerek Amerika?da iktidara gelmeleri ve Rusya üzerinde baskı kurmaktan vazgeçerek, daha çok Çin?e yönelmeleri Rusya?yı kurtardı. Amerikan siyasetinin gösterdiği üzere Neo-conların buradaki amacı, Yeni-Ortadoğu?nun Siyonist projenin hedeflerine uygun olarak yeniden teşekkülüydü.

Neo-con?lar, başta teorisyen Paul Wolfovitz, Başkan yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığı yapan Condolezza Rice?dan oluşan kadro. Amerikan stratejilerinin arkasında yer alan isimlerdi. Bu isimler İsrail?in güvenliğini sağlama konusunda Siyonist Likut Partisi?nden daha fazla siyonistleşmiş kimselerdi. Hatta onların amacı İsrail?i, Arap ülkelerini parçaladıktan sonra onlar üzerinde kuracakları hegemonyada ABD?yi ortak yapmaktı.

BOP, İsrail?in çıkarına olarak bazı Arap ve Müslüman ülkelerini parçalamak için üzerlerinde kuracakları çeşitli baskıların yanı sıra Amerikan askeri gücünün kullanılmasını gerektiriyordu.

Aynı şekilde kademeli olarak önceliklerin belirlenmesi, Irak?ın işgali ve bu ülkenin birleşik bir Arap devleti olarak kalma ihtimalini ortadan kaldıracak şekilde haritadan silinerek parçalanmasının sağlanması ve bununla eşzamanlı olarak Şaron?un Filistin intifadasını ve hatta halkın en ufak bir direncini imhasına yardımcı olmakla başlıyordu.



Sonra Suriye?ye baskı (Irak?ın işgal edilmesinden sonra Dışişleri Bakanı Collin Powel?ın taşıdığı şartlar) yapılmaya başlandı. Sonra Lübnan?a direnişi yok etme amacıyla kapsamlı bir savaş açılması ve arkasından da İran?a savaş gelecekti.

Başka devletlere gelince başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere, reform ve demokrasinin yaygınlaştırılması gerekçesiyle bu ülkeler büyük bir baskıya maruz kalarak boyun eğdirilmek istendi.

Tüm bu stratejiler, tamamen komploya dönüşen bu stratejileri Rusya ve Çin?le ateşkesi gerektirmekteydi. Ancak bu son derece zor bir görevdi. Özellikle de Filistin halkının intifada ve direniş etrafında birleşmesi, ayrıca Irak halkının işgalin hemen ardından direnişe geçmesi, Suriye?nin Colin Powell?in dayattığı şartlara boyun eğmemesi Amerikan siyasetinin tökezlemesini beraberinde getirdi.

Bu nedenle Amerika ve Bush, Güvenlik Konseyi?nin Lübnan, Irak, Suriye ve İran?la ilgili aldığı kararların geçmesi için 2004 yılından bu yana Suriye ve Çin?le anlaşmaya varma zorunda hissetti.

Bu anlaşmalardaki bedel ise Putin?in Rusya?da yapmakta olduğu şeylerin göz ardı edilmesini gerektirmekteydi. Hatta Putin?in ülkesinde Siyonistleşmiş ya da Amerikanlaşmış güçleri tasfiyesi, Çin?in dünya pazarlarında kaydettiği ilerleme, bir takım ülkelerle yaptığı petrol anlaşmaları ve askeri teknolojisini ilerletmesi bile görülmedi.

Amerika?nın Yeni Ortadoğu üzerine yoğunlaşması stratejisi, Hindistan ya da Latin Amerika ülkeleri gibi bir takım ülkelere, Amerika?nın buralardaki tükenişinden yararlanması imkanını sundu.

Birde baktık ki Hindistan birdenbire iktisadi ve nükleer bir deve dönüşüyor. Latin Amerikan ülkelerinde ise Amerikan tarzı küreselleşmeye ve Amerikan hegemonyasına karşı devrimci akımların yükselişine şahit olduk. Ve bütün bunlar Yeni Ortadoğu Projesinin hatırı için oldu.

Şu ana kadar anlattıklarım uluslararası güç dengelerinde son 7 sene içerisinde Amerika?nın durumunun kötüleşmesi ve Rusya?nın gücünü toparladığına ilişkin meydana gelen yeni gelişmeleri ortaya koymak içindi. Çin?in, Hindistan?ın ve Latin Amerika?nın lehine olan gelişmeler hususunda bilgi vermenin yanı sıra neo-conların siyasetlerini yoğunlaştırdıkları bölgede Suriye ve İran gibi direnç gösteren ülkelerin lehine meydana gelen gelişmeleri aktarmaktı.

Özetle Neo-conların siyasetini şiddetle özdeşleştirdiğimizde aslında bunu biz kışkırtma ya da eleştirme amacıyla söylüyor değiliz. Söylediklerimiz, bu olayların ortaya koyduğu sonucu, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde yorumlamak amaçlıydı.

Bu strateji, Amerika?yla askeri ve ikincil olarak iktisadi düzeyde rekabet etmekte olan ya da yakın ve orta vadede kendisiyle rekabet etmesi olması mümkün olan devletleri hedef tahtasına koyuyordu. Bunun nedeni ise cahil bir kararsızlığın yol açtığı dengesizlikti. Burada neo-conların tamahı, Siyonist politikalara hizmet ederek birkaç seneliğine de olsa ABD?yi Siyonistlere râm etmek yönündeydi.

Ancak bu tamah, (Arap atasözünde ifade edildiği gibi tamah, hastalıktır) neo-conların kimin kendilerine karşı savaşacağını kimin kendileriyle barış içerisinde bir arada yaşayacağını anlamalarını önledi.

Bu nedenle Amerika, son 7 sene içerisinde kaçırdıklarının ya da Brezilya, İran, Rusya, Çin, Hindistan (belki de Türkiye?ye ekonomik olarak) verdiği paha biçilemeyecek değerdeki hediyelerin ve halklarda gelişen direniş bilincinin meydana getireceği sonuçların farkına vardığında duyduğu pişmanlık nedeniyle parmaklarını ısıracaktır.

Bu nedenle bu güç dengelerinin ışığında baktığımızda Rusya-Gürcistan savaşı ve bu savaşın Avrupa ve dünya üzerinde bırakabileceği muhtemel etkisi özellikle de Amerikan-Rus ilişkileri üzerinden okunmalıdır.

Bu savaşta saldıran elbetteki Gürcistan?dır ?savaşı ilk başlatan, Rusya?yı da savaşa sürükleyerek Güney Osetya?yı işgal eden o?dur.- Doğru olan bir başka husus da şudur: Amerika ve Avrupa?nın Gürcistan?a olan koşusuz desteği ve hatta kışkırtması olmasaydı Gürcistan büyük kardeşe yani Rusya?ya başkaldırmaya cesaret edemezdi.

Bu koordinasyonu ortaya çıkaran şey, Amerika ve İsrail?in Gürcistan ordusunu eskiden beri silahlandırması oldu. Nitekim Amerika, savaş başlar başlamaz Gürcistan?ın Irak?taki askerlerini, Rusya?ya karşı savaşabilmesi için alelacele ülkelerine gönderdi. Bu da Amerika?nın Gürcistan?a olan siyasi desteğini ve Rusya?ya karşı medyatik saldırılarının nedenini en güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ve son olarak, Gürcü lider Mihail Saakaşvili, Rusya?yla Amerika?nın desteği olmadan savaşa girmeyecek kadar zekidir. Ancak soru, Bush yönetimini, II. Dünya savaşından bu yana en tehlikelisi olan Gürcistan?a karşı savaş açmaya iten sebebin ne olduğuydu.

Çünkü bu, birinci olarak Avrupa?ya yayılma istidadı gösteren ikinci olarak Rusya?ya karşı açılan bir savaş. Üçüncüsü ise Medvedev ve Putin dönemindeki Rusya, Yeltsin dönemindeki Rusya değil. Dördüncüsü ise bu savaş aslında Gürcistan?la Rusya arasında değil, Rusya ile ABD arasındaki bir savaşın uzantısı.

Amerika ve Gürcistan?ın Rusların verdiği askeri karşılığın devasalığına verdiği tepkisi aslında sanki savaşı başlatan kendileri değilmiş gibi içinde bulundukları şaşkınlığı gösteriyor.
Şayet Gürcistan?ın saldırısının arkasında olan güçler Rusya?nın karşılığının bu kadar güçlü ve kesin olacağını önceden tahmin edememişlerse bu onların sorunudur. Özellikle de her attığı adımın sonuçlarını yanlış tahmin eden Bush yönetiminin. Kim, Yeltsin?le Putin ya da Medvedev arasındaki farkı göremeyebilir?

Görünen o ki George W. Bush dışında bunu yapacak kimse yok. Hatta Bush, kendisine şu ya da bu miktarda karşı çıkan ya da onu eleştiren herkesin evini başına yıkma konusunda ve öngörüsüzlükte uzman hale gelmiş durumda. Bu konuda örnek çok. Pervez Müşerref örneği çok uzak olmayan bir örnek.

Bazıları ise Bush yönetiminin bütün çabalarına rağmen Abbas?la Olmert arasındaki anlaşma sağlanması konusunda başarısız olacağını, şu ana kadar meydana gelen gelişmelerin ilan edilmediğini, ayrıca ajandada olmadığı halde İran?a karşı açılmak istenen savaşın Amerika?ya, seçim baskısı altında bulunan Cumhuriyetçilere hizmet etmek için Rusya?ya karşı savaş açarak Cumhuriyetçilerin şansını denemeye zorladığı ifade ediliyor.

Rusların askeri cevabının, şartlarını AB aracılığıyla Amerika?ya kabul ettirmesi durumunda ABD seçimlerinde ters etki yaratabileceğini dile getiriyor. Barak Obama ise Ruslarla yapılan pazarlıkları uzaktan dürbünle izlerken Bush yönetiminin hatalarını eleştiriyor.

Öte yandan -ki bu daha önemlidir- Gürcistan savaşı tecrübesi ve sonuçlar her ne olursa olsun Rusya yeniden büyük devlet haline gelmiştir. Peki, o zaman ne olacak?

Avrupa?nın göbeğinde bu çapta bir askeri müdahale, ya da ABD?nin müdahalesinin olacağını hissetmesiyle Rusya?nın nükleer seçeneği düşünmesi insanları ürküten bir tırmandırmadır. Ya da tüm bunlar SSCB ile ABD arasındaki soğuk savaştan daha farklı bir soğuk savaşın başlangıcı olacak.

Rusya?nın askeri cevabının ardından siyasal çözüm yönündeki çıkışı, McCain ve Obama?yla birlikte Amerika?nın stratejisindeki değişiklikler için bir başlangıç olacak hatta ABD, şu andan itibaren her iki partinin de üzerinde mutabık kalacağı bir stratejik bir modele ihtiyaç duyacaktır.

Bu da Amerikan siyasetinde, dış politika üzerinde her iki partinin de üzerinde anlaşmış olması ilkesiyle uyum halinde olan bir olgudur. Neo-conlar ise yepyeni bir strateji geliştirerek her iki partinin üzerinde uzlaştığı hususları aşmış ve bu geleneği bozmuş, bu nedenle de Cumhuriyetçi ve Demokrat parti unsurları, omuz omuza vererek neo-conların arkasından koşturmak zorunda kalmıştır.

Bu varsayımsal strateji, Rusya ve Çin?in ayrı ayrı ya da birlikte kuşatılmasını Hindistan ve Brezilya?nın ilerlemesini durdurmayı, sürekli değer kaybetmekte ve güçsüzleşmekte olan doların eski durumuna yeniden dönmesini sağlamayı, ekonomiyi durgunluk ve enflasyondan kurtarmayı ve sonra da yeni strateji ışığında diğer devletlerle olan ilişkilerini öncelikleri arasına almak zorundaydı.

Şayet bu doğruysa, ne-conların İslam?a ve Müslüman toplumlara karşı geliştirdikleri strateji, bir başka ifadeyle İslamofobiden kaynaklanan ve türetilen bu kampanya sönüp gidecek demektir.

Ülkeler arasındaki ilişkilerde ölçüt, yeni stratejik önceliklere yönelik tavırlarla yakından alakalıdır. Kimse bazı İslami hareketlerin ve İslam ülkelerinin Rusya ve Çin?e karşı kullanılmasını ihtimal dışı göremez.

Şu ana kadar dünyada olan biten, Soğuk savaş sonrası henüz oluşmamış uluslararası yeni düzende başta Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere büyük devletlerin öncü bir rol oynamak üzere yükselmeye başlamasıdır. ABD?nin dünya düzeninin tek kutupluluk dönemi geçmiş, 1995?ten bu yana çok kutupluluğa doğru yavaş yavaş gelişmektedir. Baba ve oğul Bush?ların dönemlerinde meydana gelen gelişmelerle birlikte bu yönelim, iyice yerleşik hale gelmiştir.

Gürcistan savaşı, Rusya?nın ABD ve Avrupa ile olan ilişkilerinin yeniden kurulmasına ilişkin bir işaret oldu. Ancak bu, özellikle de Fransa?nın başı çektiği Avrupa?nın çatışmaların ve savaşların sona erdirilmesi çabaları başarılı olursa nihai ve kesin şeklini ancak Amerikan seçimlerinden sonra alabilir.

Bununla uluslararası güç dengeleri, neo-conların her alandaki amaçlarından, ideolojilerinden, cehaletlerinden uzak bir şekilde hakiki ve gerçekçi güç dengelerine saygı duyarak eski şekline dönüyor.

Son söz, neo-conların stratejisi ve siyasetlerinin Irak halkı üzerinde oluşturduğu felaket haricinde bütünüyle kötü olduğunu söylememek lazım. Özellikle de Amerika?nın saygınlığını aşındırdıkları ve enerjisini azalttıkları için. Aynı şey ve hatta daha fazlasını Siyonist rejime yaptılar. Bu nedenle istemeden başkalarına büyük faydaları dokundu. Hiçbir imparatorluk büyük bir stratejik hata işlemeden gücünü kaybetmez ve bozgun yaşamaz. Yeri gelmişken Bush yönetiminin özellikle de Irak?taki yolsuzlukçu yönetimi, stratejik dengesizliğinin daha da kötü noktalara gelmesine neden olduğunu da sözlerimize ekleyelim.


*Filistinli düşünür ve yazar.


Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.


Haber Ara