Dolar

34,8746

Euro

36,8188

Altın

3.049,29

Bist

10.123,32

Türkiye'de hükümet darbesi

Ergenekon'da generaller, gazeteciler ve organize suç örgütleri üyelerinin de bulunduğu 86 kişi itham edildi.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-01 04:01:00

Türkiye'de hükümet darbesi

Şu ana kadar aralarında generaller, gazeteciler ve organize suç örgütleri üyelerinin de bulunduğu 86 kişi itham edildi. Andrew Finkel, bu insanların terör ve sivil hükümete göz dağı vererek, tam bir askeri darbeye hazırlanmakla suçlandıklarını not ediyor.

TÜRKİYE?NİN DAHA ÖNCE HİÇ OLMAMIŞ HÜKÜMET DARBESİ

Andrew Finkel*

Genel Kurmay Başkanı ve Türkiye Anayasa Mahkemesi?nin laiklik yanlısı yargıcı arasında, ülkenin içine doğan derin devlet entikaları hakkında önemli kararların konuşulduğu gizli bir toplantı yapıldı. Fakat Taraf Gazetesinin toplantı hakkındaki,13 Haziran tarihli haberlerinde bazı şeylerin değiştiği iddia edildi. Mahkemenin aşırı İslamcı olduğu iddia edilen (birçok yüksek makamlardaki kodamanların iddiası) hükümet partisinin kapanmamasına dair çıkan son karar, eski usül yapılan işlerin değiştiğini gösteriyor.

Genel Kurmay Başkanlığın atanan İlker Başbuğ ve Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Paksüt ile gerçekleştirilen toplantı Taraf?a göre gerçekleşmesi mümkün olmayan bir buluşmaydı. Kara Kuvvetlerindeki güvenlik kameraları kasten kapatılmış ve tüm alan gizliliği muhafaza etmek için temizlenmişti. Evvela Hakim Paksüt, bütün toplantıları yalanladı, daha sonra ise birkaç kere böyle toplantılar yapıldığını onayladı. Gazetenin ithamları yıpratıcıydı çünkü toplantı 4 Mart için ayarlanmış, ikinci buluşma ise Mahkeme bayanların üniversitelere başörtüsüyle girebilmesini sağlayacak anayasa değişikliğini feshetmeye hazırlanırken Mayıs?ın ortasında gerçekleşmişti. Mahkeme ayrıca AK Parti?yi İslami Ajandası olmakla ve laiklik karşıtı aktivitelerin merkezi haline gelmekle suçluyordu. Dava ulusu bir kaosun eşiğine sürüklemeye niyetliymiş gibi görünüyordu.

Temmuz?un sonunda Hakim Paksüt diğer 10 asilzadenin içinde AKP?yi mahkum etmek için oy kullandı. Daha önceden iki düzine siyasi partiyi, aşırı Kürt veya aşırı radikal olduğu için, ya da dini siyasi amaçlar için istismar etmek gibi ithamlarla kapatan Mahkeme için bu olay da normaldi. Her nasılsa hakimlerden dördü kararı bozan, partiyi kapatmamaktan yana oy kullandı. Bu partinin kapanmayacağına, Başbakan Recep Tayyip Erdogan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül?ün de dahil olduğu 71 politikacıyı siyasetten men etme cezası suçlamalarının da kalktığı anlamına geliyordu. Bunun yerine AKP?nin aldığı sübvansiyon kesilebilirdi. Türkiye, AKP?nin bu işten küçük bir tokatla sıyrıldığını düşündü.

Türkiye?nin müttefikleri de ülkenin bir uçurumun kenarından döndüğünü düşünüyor. Türkiye?nin Avrupa Birliği katılım sürecinde güvenine ihtiyaç duyan Avrupa?lılar, bir yıl önce AKP?yi iktidara gitiren yüzde 47?yi haklarından mahrum edecek Türkoskeptiklere (Türk şüpheciliği) olayı nasıl açıklayacaklarını kara kara düşünürken, çıkan kararla rahatlamış oldular. İstanbul borsası ve döviz pazarları toparlandı. Yapılan optimistik yorumlar ise, bu olaydan bir ders öğrenildiği, hükümetin İslam?ı umumi hayata uygulamaya yönelik çabalarını terk etmesi ve Türkiye?nin jakoben kurumu artık seçimle gelen hükümete ?hukuki darbe? yapılamayacağı yönündeydi.

Ergenekon Meselesi

Anayasa Mahkemesi henüz hükümetin geleceğini tartışırken, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi ise elindeki delillelere bakarak, hangi davanın daha dikkat çekici olduğunu tartıyordu. Geçen sene İstanbul?da polisin başlattığı büyük çaplı operasyonda ele geçirilen cephane evleri ile dava zorlu bir komploya dönüştü. 86 şüpheliden bazısına dava açıldı, bunların arasında emekli üst rütbeli generaller, gazeteciler ve organize suç örgütü üyeleri yer alıyor. Terör yaratıp, gözdağı vererek sivil hükümeti kontrol altına almak ve askeri darbe yapmakla suçlanıyorlar. Kod ismi Ergenekon olan komplo girişimi, Türkiye hükümetinin ülkeyi, İslami yönetimle yeniden kurma garantisi karşılığında Bürüksel ve Washington?a sattığı korkusuyla aşırı milliyetçilerden ilham almış. Bir yıl sürecek olan dava, İslamcı radikallerin işi gibi gözüken şiddet olayları (bir gazeteye saldırı ve bir hakime suikast girişimi gibi) da suçlamalara dahil ediliyor. Nobel Ödüllü romancı Orhan Pamuk?a da suikast listelerinin içindeydi.

Her İki dava birbirinden bağımsız olarak yürütülse de, aralarında bağlantı olduğu üzerine çeşitli spekülasyonlar vardı-- Ergenekon tutuklamalarına bir misilleme olarak partiyi kapatma girişimi miydi? Partiyi kapatma girişimi de darbenin bir parçası mıydı? Yüksek makamdakilerin, kendi rütbelerine sahip vahşi ve zararlı adamları ayıklaması hususunda, Ergenekon davasının seyri hakkında memnun olduklarına dair bilgiler yer aldı. Politik olarak ılımlı olan genel kurmay başkanına yönelik suikast haberinden sonra, kendi personel kantininden yemek yemeyi red etmişti.

Anayasa Mahkemesinde görülen davayı şiddetle destekleyen muhalefet partisi ve basın, Ergenekon davasına bakan savcıyı ilk alaya alan kesim oldu. Hükümet destekçileri Ergenekon?un, halkın iradesini engellemeye çalışan gayrı resmi kurumların kirli hilelerinin merkezi olan ?derin devlet?i açığa çıkardığını gördü.

Tartışma, Türk toplumundaki kutuplaşmanın ayrıca bir kanıtı. AKP?nin Türk devletinin doğasının değişiminde öncülük ettiğine inananlar ve Türkiye laiklerinin bir İslami tehlike olduğundan bahsedip,ayrıcalıklarına yapışanlar arasında ince bir çizği var. Erdoğan, partisinin beraat haberini duyduktan sonra çabucak bölünmeyi iyileştireceğine dair söz verdi.

Eski bir sosyal bölünme

Kolay olmayacak. Sosyal bölünmenin kökeni sınıf farklarına ve eski zamanlara kadar gidiyor. Usame bin Ladin, 9/11 Eylül olaylarında yayınlanan video görüntülerinde, Türkiye?nin İslam dünyasındaki önemli statüsünü vurgulamış, ve ?seksen yıllık acı, aşağılama ve utancın? öcünü alacağını söylemişti. Referansı,1923?te cumhuriyetin kurulması ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk?ün teokratik devleti yıkma kararıydı. Halifeliğin 1924?te kaldırılması, din adamlarının gücünü zayıflatmaya niyetlenmiş radikal bir reformdu ve batıya yönelen seçkinlerin sıkı denetimi altındaki insanlar üzerinde egemenlik tesis edilmeye çalışılıyordu.

Türkiye çok partili demokrasi fikrini benimseyip gelişen bir kaç ülkeden birisi olarak tek İslami nüfusu olan ulusken, militan dindar karşıtlığının kurucuları II. Dünya savaşından sonra yumuşamaya başladılar. 1950?lerde yeniden açılan dini okullar dahil, İslam için daha büyük bir hoşgörü vardı. 1980-83 yıllarındaki sıkı yönetim boyunca, askeriye dini sosyal açıdan uyumlu bir güç olarak gördü ve okullarda dini eğitimi zorunlu kıldı. 1980 ihtilalinin bahanesi caddelerde meydana gelen milliyetçi ve solcu gençlerin arasında geçen çatışmalar ve dindar radikalizmdi. 1920?lerdeki dini ayaklanmalardan doğan Kürt milliyetçiliği, 1980?lerin ortasında din karşıtı ve Stalin hayranı Abdullah Öcelan tarafından yönetilen Kürdistan İşçi Partisine egemen olmuştu. Askeriye, Türk-İslam sentezi olarak bilinen milliyetçiliği desteklemek için Sünni İslamla iş birliği yapmayı umdu.

Türk devleti, insanlarının İslamcı damarını kabul edemedi. Şu da doğru ki hükümet fonları büyük bir dini kurumunu (Diyanet) kahramanlık mesajı vaaz etmesini bekleyerek, kendi din adamlarını destekliyor. Yine de 1990?larda askeriye, imam ve din adamı çıkaran İslamcı okulları (İmam Hatip Liseleri) kapattı. Çünkü bunlar, hedeflenen ideal devletin değerlerine aykırı bir nesil yetiştiren okullardı. Türk laikliğinin yüzeysel olduğunu savunmak absürt görünebilir ve son zamanlarda Avrupa Birliği üyeliği için görüşen ülke, İslamcı bir devlet konumuna gelebilir! Ama Türkler 28 Şubat sürecini konuşuyor?1997?de Ulusal Güvenlik Konsey?i, İslam yanlısı hükümet olmakla nitelenen Refah Partisi?ni İrtica yapmakla suçlayarak partinin kendi ölüm fermanını imzalattı. Askeriye, ?içerdeki düşman? olarak addettiği siyasi İslamın seferber olmuş haline karşı teyakkuzda kalmaya devam ediyor.

Askeriye dahil olmak üzere, Türk kurumları, kontrol edemeyecekleri bir İslam?a, daha fazla kullanışlı kamusal alan vermenin getireceği sonuçlardan korkuyor. Batı hükümetleri tarafından, bölgede bir model arzedebilecek, ılımlı İslam toplumu olmakla nitelenen Türkiye?nin desteklendiğini hissediyorlar. Bir çokları için Ankara?daki medeniyetler çatışması gerçek ve evin içinde oluyor.

Çatışmanın Sembolü

Devletin toplumla olan çatışmasının en büyük ifadesi, okullarda, üniversitelerde ve kamu ofislerinde baş örtüsü takmak isteyen bayanları dışlaması. Bu tür olaylar liberal Türkleri çözülmekle sınıyor, birçoğunun siyasi İslam mesajına az da olsa sempatisi var ama devletin toleranssızlığı İslamcı muhafeleti fitilleyerek tartışmayı alevlendirdi. Hatta AKP ikinci döneminde anayasa değişikliği konusunda refom planlarını bir kenara koyarken ve başörtüsünden taviz verirken de endişeliydiler. Korku, insan haklarının sadece hükümete oy verenlerin hakları olmasından kaynaklanıyordu. 1982 anayasası hükümete ve başkana inanılmaz atama güçleri veriyor. Koyu laikler, başkanlık makamındaki adamın eşinin baş örtüsü giymesinden rahatsızlık duyuyor.

Belki de eski gardiyanın gerçek korkusu, bir zamanlar çok güçlü oldukları dönemlerde uyguladığı gücün şimdi AKP?nin daha az olan politik gücü haline gelmesi! Hükümete yakın kaynaklara göre, Anayasa Mahkemesinin ambivalansının (kararsızlık) bir izahı, Erdoğan?ın yüksek şurayı, Ağustos?ta gerçekleşecek olan yüksek askeri şuraya karar açıklanıncaya kadar katılmayacağı doğrultusunda uyarmasıydı. Ordudaki değişikliklerin onaylanması için imzasının gerektiği gibi, partisinin tasfiye edilmesi ve Erdoğan?ın parlementodan ihraç edilmesi üzerine bir karar çıktığı taktirde, tüm askeri kademelerdeki atamaları yapacak kimse olmayacaktı. Hepsi emekli olmaya zorlanabilirdi.

Bu olay Türkiye?deki herkesi, kutuplaşmayı sona erdirmek için siyasi ajandayı yeniden yazma fikrine götürdü. Çözüm için en sık düşünülenlerden birisi de 1982 anayasasını tekrar gözden geçirmek, seçilmemiş kurumları daha az keyfi yapmak ve temel hakların garantisi üzerine olan şartları hafzetmek. Türkiye için bir diğer çözüm ise Avrupa Birliğine grime süreci için gereken uygulamaları hızlandırmak, fakat bunun için de Avrupa?nın desteğine ihtiyacı var.


*Andrew Finkel İstanbul?da yaşayan eski CIA ajanı bir gazeteci. La Monde Diplamatique, Independent ve Today?s Zaman gibi gazetelerde yazıyor.


Bu makale Mustafa Burak Sezer tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

Haber Ara