Özgürlük muştusuyla gelen ay
İslâm, hâkim olduğu coğrafyanın düşman işgaline uğramasına son derece hassas bir dindir. Hârici işgali şiddetle reddeden ve işgal gerçekleşirse eğer, bundan kurtulmak için cihadı emreden bir din. Bu yönü, tarih tecrübesiyle de sâbit olduğundan, dost-düşman tarafından da gâyet iyi bilinmektedir.
Cihad, malûm olduğu üzere öncelikle devletin organize edeceği bir görevdir. Lâkin, devletin aciz kaldığı, yahut çökertildiği bir demde, Müslüman topluma ve bireylere intikal eden dinî bir vazifedir. Kur'an âyetleri, hadis metinleri ve ulemânın icması bu konuda çok nettir.
Dışarıdan inceleyen bir göz de, bu dinin işgale karşı ne derece sert olduğunu, siyasi bağımsızlığını, onurunu korumada çok kıskanç olduğunu hemen farkedebilir. ?Yeryüzünde hürriyetine bu kadar düşkün ne bir din ve ne de bir ideoloji bulmak mümkündür? dense yeridir. Tarihî birkaç olayı bile hatırlatmak maksûdu anlatmaya yeter:
Coğrafyamız Haçlı işgaline uğradı, ama dinin vaz'ettiği bağımsızlık ruhu bu işgale teslimiyete izin vermedi, Haçlılar geldikleri gibi geri gittiler, gitmek zorunda kaldılar.
Moğol istilâsı taş üstünde taş bırakmadı, Müslüman coğrafyayı teröre boğdu, tarihte emsâli pek nâdir bilinen mezâlim irtikâb etti, ama emellerine ulaşamadı. Aksine İslâm Moğolların kalbini fethetti, yok etmeye geldikleri bir kültür havzasında yeni bir dünyaya uyandılar.
Yazının devamı için tıklayın!