Gül'ün bir yılı...
Daha dün gibi... Çankaya'ya tırmanışı hiç kolay olmadı. Oyunun kuralı sırf onun için değişti. Önüne 367 engeli çıkarıldı. Krize dönüşen sorunu halkın iradesi çözdü. 22 Temmuz sonuçları bütün engelleri kaldırdı.
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilişinin üzerinden tam bir yıl geçti. 7 yılın bir yılı geride kaldı. Son beş ayına kapatma davası damgasını vurdu. Bu süreç kuşkusuz onu da etkiledi. Çünkü siyasi yasak istenenlerin arasında onun da ismi vardı. Mahkemenin kararı Gül'ü de rahatlattı.
Bir yıl önemli bir süre. Bu süre içinde gösterdiği performans gelecek için de ipuçları veriyor. Gül'ün geride kalan Çankaya günlerini değerlendirirken selefi Ahmet Necdet Sezer'le kıyaslamak gerekir. Cumhurbaşkanlarının önce tarafsızlığı sorgulanır. Gül, siyasetin içinden gelen bir isim. Tıpkı Turgut Özal gibi, Süleyman Demirel gibi... Bir önceki cumhurbaşkanı Sezer hukuk adamıydı, politikaya bulaşmamıştı, buna rağmen duruşu bütünüyle siyasiydi. Çankaya'da CHP'nin bir temsilcisi gibiydi. CHP'nin politikalarıyla bire bir örtüşen davranış sergiledi.
Bugüne kadar cumhurbaşkanları siyasi duruşlarıyla hep eleştiri konusu oldu. Aktif politikanın içinden gelen Gül'ün tarafsızlığına halel getirecek davranışlardan özenle kaçındığını söylemek mümkün. Meclis'ten geçen kanunları veto edişine göre değerlendirme yapanlar farklı sonuçlar çıkarabilir. Nitekim çıkarıyor da. Onay veya veto, tarafsızlığın sınandığı bir ölçü olamaz. Tarafsızlığı önceki cumhurbaşkanlarıyla kıyaslandığında Gül'ün geri kalmadığı, hatta daha iyi durumda olduğu söylenebilir. CHP ve DSP dışındaki partilerin Gül'ün tarafsızlığı konusunda ciddi bir itirazı yok. Solun itirazı da Gül'den ziyade sağ kökenli bir ismin Çankaya'da oturuyor olmasından kaynaklanıyor. Solun Gül'ün tutumuyla değil varlığıyla sorunu var.
Toplumun bütün kesimlerine eşit mesafede olduğunu gösteren davranışlar sergiledi. Buna hemen karşı çıkanlar olabilir. Ancak örnekleri ortada... İlk yurt gezisini Doğu'ya yaptı. Bunun sembolik anlamı vardı. Devletin bölge halkına karşı müşfik ve kucaklayıcı olacağını gösterdi. Konya'daki Şeb-i Arus törenlerine de katıldı, Hacı Bektaş'taki şenliklere de. Konya ve Hacı Bektaş toplumun iki farklı yönünü temsil eder. Gül her ikisine de sahip çıktı. Sezer'in ise sadece Hacıbektaş'a gittiğini unutmamak gerekir. Toplumun değişik renklerini kucaklama konusunda Gül'ün Sezer'den çok daha başarılı ve ileri noktada olduğunu kim inkar edebilir? Eski bir geleneği yeniden canlandırdı. Birbirinden farklı isimleri, sanatçı ve düşünürleri fikir sofrasında ağırladı. Onların Türkiye üzerine düşüncelerini aldı. Çankaya Köşkü'nün hemen kapılarını herkese açtı. Sezer'le Gül'ün Çankaya davetlerini bir karşılaştırın... Hangisi daha kucaklayıcı?
Son dönemde Çankaya dış politikada devreden çıkmıştı. Hem Batı hem de Türk dünyasıyla ilişkilerde Cumhurbaşkanlığı devre dışıydı. Gül'le birlikte Çankaya dış politikada daha aktif rol oynamaya başladı. Türkiye'nin tarihi ve coğrafyası dikkate alındığında dış politikayı hükümetin tek başına göğüslemesi mümkün değil. Köşk'ün mutlaka devreye girmesi gerekiyor. Gül, koltuğuna oturur oturmaz stratejik bir düşünceyle 7 yıl boyunca ihmal edilen Türk cumhuriyetlerini turladı. Türkiye, Orta Asya'ya yeniden döndü. Türk dünyası ile ilişkiler tekrar canlanmaya başladı. Gül'ün dış politikadaki rolünün ülkeye katkısını görmemezlikten gelmek mümkün mü?
Şimdi Ankara'da Gül'ün Erivan'da oynanacak Ermenistan-Türkiye maçına gidip gitmeyeceği tartışılıyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine kapı aralayacak bu ziyareti yapmasında yarar var. Siyasi duruş ve ideolojik bakışa göre farklı düşünenler olabilir ancak Gül'ün Çankaya'daki bir yılı önyargısız yorumlandığında cumhurbaşkanlığının ruhuna uygun yönetim sergilediği pekala söylenebilir... Bir yıl tarafsızlığının, kucaklayıcılığının, dış politikada rolünün Sezer'e göre çok daha ileri noktada olacağının işaretleriyle dolu.
Zaman