Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer alan bir belgede 'Pamukbank'a el konulmasında Aydın Doğan'ın dahli olduğu yolundaki' iddialar iki medya grubunu yine karşı karşıya getirdi.
Suçlamaları kabul etmeyen Aydın Doğan, Çukurova Grubu'nun bu süreçte dile getirdiği iddiaları Nuriye Akman'a değerlendirdi. Akşam gazetesinin 'Hiçbir şey üretemeyen bir işadamı nasıl bu hale geldi?' şeklindeki sorusuna, her gün iki buçuk milyon gazete ürettiğini belirterek cevap veriyor: 'Ben gecekondu bir işadamı değilim.' Söyleşide yeni polemikler açmaktan kaçınan Aydın Doğan, geçmişte muhalefetin, gazetelerine yolsuzluk dosyaları getirdiğini itiraf ederek, CHP'nin kendilerini yeteri kadar enforme etmediğinden yakınıyor. 'Askerin 27 Nisan bildirisinden ders çıkardığı kanaatinde' olduğunu kaydeden Doğan'ın, siyasîler üzerinde baskı kurduğu suçlamalarına cevabı ise ilginç: 'İspat ederlerse şapka çıkarırım.' AB konusunda seferberlik çağrısı yapan Doğan, 'Medya ve iş çevresi hükümetle beraber Türkiye'yi AB'ye taşımalı.' diyor. Günde 9 ilaç aldığı için oruç tutamadığını belirten medya patronu, hacca gitmeyi düşünüyor ancak tarih vermiyor.
AK Parti'nin kapatılmamasını nasıl karşıladınız?Partinin kapatılmaması bence isabetli bir karar. Eğer parti kapatılsaydı Türkiye'de ciddi ekonomik sıkıntılar ve siyasi çalkantılar olacaktı. Ülkemizin dış dünyadaki görüntüsü bundan olumsuz etkilenecekti.
Sonuçları olarak da değişen bir şey olmayacaktı. AK Parti daha fazla oy alacaktı. Nitekim kapatma davasından sonra oyları artmaya başladı. Ben kapatılmamasını samimiyetle arzu ediyordum. Bu karar, kendilerine de bazı yanlışları konusunda bir nevi uyarı olmuştur. Ben dua ediyorum ki, Tayyip Bey 22 Temmuz akşamı balkondan yaptığı üsluba dönsün. Türkiye'nin menfaatleri bakımından, gelişmesi bakımından, ülkedeki gerginliklerin ortadan kalkması bakımından bunu yapması lazım. Elinde güç bulunduranlar adil olmak mecburiyetindedirler.
Buna siz de dahilsiniz değil mi?
Evet. Ama ben siyasi güçten bahsediyorum. Tabii herkes elindeki gücü adil kullanmalı. Kimse hakkaniyet ölçülerinin dışına çıkmamalı. Devlet gücü mutlaka adil kullanılmalı. Adil olmayan hiçbir devlet faydalı olamamıştır. Olamaz da. Bu benden, bu karşıdan gibi ayrımlar yaparak giderlerse ülke kaybeder. Siyasi hayatımıza da baktığımız zaman görüyoruz ki bütün siyasi iktidarların kaybetmeleri, hatta ihtilaller, hatta darbelerin hepsi adaletsiz yönetimlerin sonucu çıkmıştır. Eğer yönetim adilse, herkese eşit davranıyorsa, o hükümet faydalı olur.
Sonuç olarak ne beklersiniz Tayyip Bey'den?
Bekleyen reformların bir an önce hızlandırılması lazım. Bütçe disiplini ve dış ticaret açığına daha fazla önem vermeliler. İşsizlik halen Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri. Herkese eşit davranmasını beklerim. AB konusunda ben de onlar gibi düşünüyorum. Avrupa konusunda yeni bir seferberlik başlatması lazım, medyamız da, iş çevremiz de, tabii hükümetle beraber Türkiye'yi AB'ye taşıması lazım. Türkiye'yi fukaralıktan, çekişmelerden kurtarmak, Türkiye'yi uygar dünya içinde hak ettiği yere taşımanın yolu AB'ye girmekten geçiyor. Biz yayıncı olarak da, işadamı olarak da Türkiye'nin AB'ye girmesi için çok gayret sarf ettik. Bir ara hükümet konuyu biraz gevşetti. Bizim de ümidimiz kesilmişti. Şimdi görüyoruz ki hükümet yeni bir hızlanma peşinde. Biz de elimizden geldiği kadar bu konuda katkıda bulunmaya hazırız.
AB müzakerelerinin bir maddesi de biliyorsunuz asker-sivil ilişkileri. Bu konunun AB standartlarına çekilmesi bayağı sancılı gelişiyordu. Şimdi yeniden bir çalışma yapıldı. Ve söz verdi hükümet, çekileceğine dair...
AB standartları Türkiye'de getirilecekse öncelik asker meselesi değil. O standart da mutlaka getirilmelidir. Ama birinci standart olarak bunu alırsanız, şu çıkıyor ortaya. Bunların gayesi AB değil, askeri zayıflatmak. Topyekûn yapılırsa bu iş, tabii askerler de AB standardına geleceklerdir. Askerin siyasete müdahale etmesine ben hep karşı oldum. Zaten askerler de siyasete karışmak istemiyorlar. Askerlerin tek endişesi cumhuriyetin niteliklerini korumaktır. Cumhuriyetin nitelikleri konusundaki kaygı ortadan kalktığı zaman gayet iyi bir ordumuz vardır. Çok iyi yetişmiş, vatanperverdir hepsi. Çok disiplinlidir. Sivil iktidarın emrinde olduğunu bütün Genelkurmay başkanları kamuoyuna ilan etmişlerdir.
27 Nisan bildirisi ile başlayan süreçte çok aktif olarak siyasete katıldılar ama...
27 Nisan bildirisinin isabetli olmadığı konusunda galiba artık genel bir mutabakat hasıl oldu Türkiye'de. Ben askerlerin gerekli dersleri çıkarttıkları kanaatindeyim.
CHP'nin performansından memnun musunuz?
Daha önce de söyledim. Ben bütün partilere eşit mesafedeyim. Maalesef iktidar da muhalefet de bizden mutlu olmazlar. Daima onların gözüyle bakmamızı isterler olaylara. Biz bunu işimizin gereği saydığımız için yüksünmüyoruz. Ne iktidara karşı bir kan davamız var ne de muhalefete karşı bir bağımlılığımız var. Muhalefetin performansından memnun değilim tabii. Geçmişte muhalefet gazetelerle işbirliği yapar, ona belgeler verirdi. Yolsuzluk dosyaları getirirdi. CHP bizi yeteri kadar enforme etmemiştir. Bizde yayınlananlar, bizim gazeteci arkadaşlarımızın kendi buldukları haberlerdir.
Solda yeni oluşum ihtiyacı var mı size göre?
Solda mı bilmiyorum ama yeni bir partinin kurulması gerektiğine dair bir tartışma Türkiye'nin gündeminde hep var. Bunu söylemekle yetinmem doğru olur. Çünkü bir medya patronu olarak bu konuda konuşmam yanlış anlamalara yol açabilir. Ama şurası da bir gerçek ki, AK Parti bayağı güçlü tabanında ve kamuoyunda. Buna rağmen yeni bir parti kurulursa tutar mı, buna çok ihtimal vermiyorum. Bu sabah yürüyüşte bir arkadaşım anlattı bana çok ilginç geldi. Artık diyor bir SSK'lı olarak eczaneye gittiğimde eczacı benim ilacımın bitmesine bir hafta varsa, daha senin ilacının bitmesine bir hafta var, bir hafta sonra gel diyor. İlacımı gününde veriyor. Eğer ben bugün alacağım, seyahate gideceğim dersem parasını istiyor. Hastanelerden telefonla randevu alabiliyor SSK'lı diyor. AK Parti'nin başarısında bunlar da var.
Turgay Ciner, yeni bir gazete çıkarıyormuş. Tutar mı, tutmaz mı?
Bütün dünyada gazete pazarı sıkışıyor. Özellikle internet, gazetelere zarar vermeye başladı. Gazetelerin geleceği sıkıntılı gözüküyor. Türkiye'de yeni bir gazetenin tutması kolay değildir. Ama medyaya girmiş, mürekkep kokusu almış insanların bunu denemek istemelerini de anlıyorum. Bu noktada bize düşen, centilmenlik içinde kendilerine başarılar dilemektir. Ama işleri zor görünüyor.
Sabah'ı çıkaran Çalık Grubu'nu nasıl buluyorsunuz?
Sabah, yayın politikasında bir değişiklik yaptı. Çok açık bir şekilde hükümet yanlısı oldular. Eskiden daha bağımsız, daha tarafsızdılar. Dünyanın her yerinde hükümet yanlısı yayınlar vardır. Bizim rekabetimiz devam ediyor. Tiraj kayıpları var. Ama diğer gazeteler de tiraj almakta hep zorluk çekiyorlar. Sabah'ın fiyatı bayağı ucuz. Türkiye'nin yarısında 25 kuruşa satıyor. Bence o fiyat Sabah'ın hak ettiği bir fiyat değildir. Karar, sahiplerinin kararıdır. Ahmet Çalık'la bir problemim yok. Gazete alındığı zamanki kredi olayları ve hükümet tarafından korunmaları dolayısıyla gazetelerimizde haberler yapıldı. Onlar buna yanlış şekilde hücum ederek cevap verdiler. Ben Babıali'ye girdiğimde beş yıl beni araştırdılar. Kimdir bu adam, ne iş yapar, nasıl aldı, kaça aldı diye. Ahmet Çalık için de bunlar soruldu. Genel olarak iyi davrandı bize. Bir kötülüğünü görmedim. Bende makul bir insan olduğu izlenimi bıraktı. Gazete ile fazla meşgul olmuyor gördüğüm kadarıyla.
Ertuğrul Bey ile birlikte umreye gideceğiniz doğru mu?
Hacca gidecektim ben ablam Nuran'la beraber. AK Parti iktidara gelince ablam dedi ki, 'sen gelme benimle.' 'Neden gelmeyeyim?' dedim. 'Şimdi bunu polemik yaparlar. Derler ki AK Parti iktidara geldi de hacca gitti. Ben gideyim.' dedi. 'Ya abla tek başına sen nasıl gideceksin?' 'Ben giderim benim arkadaşlarım var.' dedi. O gitti, ben kaldım. 'Ne zaman gideceğim peki ben?' dedim. Dedi ki: 'Bunlar iktidardan gittiğinde gidersin.' Dedim ki: 'Bunlar uzun süre iktidardan gitmeyecekler galiba.' O zaman 'gizli git' dedi. Ertuğrul ile umreye gitme programım yok. Ama hac programım Allah nasip ederse her zaman var. Ama ne zaman gideceğimi söylemem.
Akşam Grubu'yla kavganız, onların yayınlarına tedbir koydurmanızla bitmiş görünüyor. Daha sonra tekrar alevlenir mi?
Ben yayıncı olarak tedbir alınmasına hep karşı çıkmışımdır ama yayıncılar da bu gibi uydurma yayın yapanlara karşı kendilerini koruyacaklardır. Bizim onlarla hiçbir zaman kavgamız olmadı. Bankaların hortumlandığı dönemde gazetelerimiz bütün hortumcuları ayrım yapmadan haber yaptı. Elinde yayın organı olan bütün hortumcular, haberlerimizin yanlışlığını iddia etmedi. Sadece bu haberleri yazmamamız için bize baskı ve şantaj yaptılar. Bizi akılları sıra korkutacaklardı. Ergenekon dosyasında çıkan ve bizim Pamukbank'a el koydurduğumuzu iddia eden o belge tamamen uydurmadır. Bu belgede adı geçen kişiler yok bizim çalışanlarımızın arasında, yalan bu dedik. Ertesi gün rumuz bunlar, kod adı bunlar dediler. Baktık ki belgenin aslında rumuz lafı da yok kod adı da. Onlar bankayı batırmanın sebebi olarak bir suçlu aradılar ve bizi buldular. Dünyanın hiçbir yerinde intikam almak veya menfaat temin etmek için yayın yapan kuruluşlar uzun ömürlü olamazlar. Bankalarını batıran biz değiliz. Herkesi haber yaptık, Uzanlar'ı da haber yaptık, onları da. Uzanlar da çok ateş açtılar bize ama gerçek ortaya çıktı. Kendilerine göre bir komplo kurdular. Biz de haberle kendimizi savunduk, gerçekleri anlattık. Üstelik haberlerimizin hepsi devletin resmi belgelerine, örneğin Devlet Denetleme Kurumu ve BDDK raporlarına dayanıyordu. Bu raporları sansür mü edecektik? Şimdi yeni bir durum olur, yeni bir unsur gelirse yine haber yaparız. Ama haber yoksa ben her gün masa başında haber üretip de birilerini karalatmam.
Siz medya gücünüzü kullanarak siyasiler üzerinde bir baskı kurmadınız mı?
Bunu kim ispat ederse ona şapka çıkarırım. Böyle şey olur mu? Ben medya sahibi olduğum için devamlı zarar etmişimdir. Türkiye'deki birçok büyük firmaya bakıldığı gibi bakılmamıştır bize. Çünkü siyasiler devamlı benim yayın organlarım üzerinde etki yapmak istemişlerdir. Ben de etkiye boyun eğmedim hiçbir zaman.
Diyor ki Akşam, Aydın Doğan nereye koşuyor? Hiçbir şey üretemeyen bir işadamı nasıl bu hale geldi?
Ben her gün iki buçuk milyon gazete üretiyorum. Eğer üretimden kasıt imalat sanayiyse, o da var bizde. Gümüşhane'de süt üretiyorum. Niğde'de rot üretiyorum. İzmit'te çelik halat üretiyorum ve dünyanın birçok ülkesine satıyorum. Böyle deli saçması olur mu? Ben Türkiye'nin en iyi televizyonlarında program üretiyorum. 24 bin tane adam çalıştırıyorum. Rusya'da, Kazakistan'da, Ukrayna'da, Macaristan'da, Polonya'da, Hırvatistan'da, Belarus'ta ilan gazetesi üretiyorum. Geçen yıl 1 milyar 275 milyon dolar vergi veren bir gruba hiçbir şey üretmiyor demek deli saçması. Babamın yanındaki çıraklık döneminden sonra, kendi adıma vergi dairesine kaydolmamın üzerinden 50 yıl geçti. Ben gecekondu bir işadamı değilim ki. 50 yılda geldim buraya.
Vatandaşın gözünde bu kavgalar nasıl değerlendiriliyor sizce?
Ben kendi işimi düzgün yapmaya çalışıyorum. Vatandaşın bunlardan hoşlandığı kanaatinde değilim. Ama herhalde iyi ile kötü, namuslu ile namussuz vatandaş tarafından algılanıyor. Benim yayın organlarıma daha çok iltifat ediyorlarsa, reklam benim yayın organlarıma daha çok geliyorsa, tiraj benim yayın organlarımda daha fazlaysa, bu bana güvendiklerinin kanıtıdır.
Oruç tutamıyorum ama içki içmem
Ramazan geliyor. Aranız nasıl?
Maalesef oruç tutamıyorum. Çünkü günde dokuz tane ilaç alıyorum. Ama Ramazan'da evimizde mukabele okunur. Sema, devamlı namazını kılar, orucunu tutar. Ben de otuz gün Ramazan'da ve kandillerde içki içmem. Onun dışında içerim.
Kaynak: Zaman