Haber Merkezi / TIMETURK
Online İslami Araştırmalar?dan Tamara Sonn, şeriatın yanlış algılanma nedenlerini açıkladı. Sonn, Kur?an emirlerinin günümüze uyarlanması için yapılan çalışmaları anlattı.
Şeriat Nedir?
Tamara Sonn*
Birçok kişi için, şeriat kelimesi alarm zilleri çaldırır. Popüler imgelemde el kesen ve taşlayan mahkemenin görüntüleri ortaya çıkar. Eleştirmenler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?nin şeriatın özellikle çoğulculuk, kamu özgürlükleri gibi bazı bölümlerinin, demokrasinin temel prensiplerine uygun olmadığını telaffuz etmişlerdir. Müslüman fanatiklerin niyetinin hilafetin yeniden tesisi ve tüm dünyayı İslam?ın haşin kanunu altına sokmak olduğu uyarısını yapan yüzlerce web sitesi ?Yavaş yavaş sokulan şeriat? korkusundan esinlenmiştir.
Bu tepkilerdeki endişeler, şeriat teriminin ortak yanlış algısını yansıtır. Yanlışlık, terimin iki anlama geldiği gerçeğinden kaynaklanır. En yaygın kullanımda, şeriat (yol, izlek) İslam kanunundan söz eder. Dünyanın her yerindeki Müslüman ülkelerde, evlilik, boşanma ve miras konularına bakan şeriat mahkemeleri vardır. Bazı ülkelerde, örneğin Suudi Arabistan ve Pakistan?da, şeriat kanunun yetkisi ceza ve ticaret hukukun belirli yönlerini de kapsar. Her iki ülkede de, örneğin, yasal kanunlara had(hudüd) cezaları da dâhil edilmiştir. Had cezaları ?örneğin, zina için taşlama ve hırsızlık için elin kesilmesi- İslam?ın ilk zamanlarında uygulanmıştır ve yargıcın takdiriyle cezalandırılabilecek ve tazmin ya da kısas yoluyla çözülebilecek diğer suçların aksine mecburi sayılmışlardır.
Ancak şeriatın çok daha geniş bir anlamı da vardır. Kur?anda vahyedilen ve Peygamber Muhammed?in Sünnet?te örneklendirdiği İslam?ın çekirdek inançları ve uygulamalarıyla bu kaynaklardan çıkarılan kanunları kapsar. Esas inançlar ve uygulamalar sabit kalırken, onlardan çıkarılan kanunlar zamanla değişir ve belirgin farklılıklar gösterir. Bunun nedeni bu kanunların çoğunun Kur?andan ve Sünnet?ten yorum yoluyla çıkarılmasından kaynaklanır. Kur?an, örneğin, miras tanzimi gibi bazı kesin yasamalar içerir. Ekseri otoriteler, bu düzenlemelerin yoruma bağlı olmadığına inanmaktadır. Ancak Kur?an öğretilerinin çoğunluğu belirli hukuki kurallara tercüme edilmesi için insani çabaya ihtiyaç duyan ahlaki rehberlik ve tavsiyeler şeklindedir. Kur?an ve Sünnet?i yasal anlamlarının anlaşmasındaki insani çabaya fıkıh (anlama) adı verilmektedir.
Fıkıh terimi aynı zamanda insani çabayla tertiplenmiş yasalara atıf için de kullanılır. İlahi kaynaktan geldiğine yani mükemmel ve değişmez olduğuna inanılan şeriat kanunlarının aksine, fıkıh kanunları insan mahsulüdür ve bu nedenle gayri mükemmel ve yenilenmeye meyilli olarak görülürler. Gerçekten de, İslami hukukun gövdesi 14 yüzyıldan beri gelişmektedir ve farklı şartlar ve değişen şartlara göre uyarlanmıştır ve İslami yasal yürütmenin 5 ekolü ortaya çıkmıştır. Diğer herhangi bir yasal sistemde olduğu gibi, yorumlar farklılıklar göstermektedir, bazı kurallar yürürlükten kaldırılırken yenileri ortaya çıkmıştır. Fıkıh?ın resmi ?kökler?inden biri de, şartlar zorladığında kuralları yeniden yorumlama amacı taşıyan entelektüel çabadır. (içtihat)
İslam hukukunun gövdesi hiç şüphesiz çağdaş Batı normları ışığında ürkütücü unsurlar içermektedir. Ve günümüzde, özellikle demokrasi, çoğulculuk, kadınların ve azınlıkların hakları ve geleneksel had cezaların statüsü gibi Müslüman olmayan gözlemcileri endişelendiren kanunların birçoğuyla ilgili Müslüman âlimler arasında canlı yaşanan bir tartışma vardır.
Çağdaş birçok İslam düşünür, tüm vatandaşların tam eşitliği dâhil çoğulculuğu desteklemektedir. Örneğin, Mısır?ın Fehmi Hüveydi?si, İslam hukukunun temel amacı adaleti tesisine dayanarak Müslüman olmayan azınlıklara eşit hakları savunur. Günümüz dünyasında adaleti sağlamak için, demokrasinin elzem olduğunu söyler. Demokrasinin Batı?da başarılı olduğu ispatlanmıştır ve Kur?an emirlerini yerine getirmenin en etkin yolu istişareyle (şura) hükmetmektir. Tarih boyunca çeşitli şekillerde tatbik edilen şura, günümüzde adalete ulaşmak için tüm vatandaşların paylaştığı kendilerini yönetecek kişiyi seçme hakkını tanıyan bir hükümetin içine gömülmelidir. Mısırlı hukuk âlimi Salim el-Avva, demokrasiyi destekleyerek, İslam?ın insanlarla otorite sağladığını ve tüm vatandaşların, kadın, erkek ve Müslüman olmayanlar dâhil, aynı seçme hakkına sahip olduğunu söyler.
Sürgündeki Tunuslu düşünür Raşit Gannüşi, toplumun otoritesi olarak tanımladığı şura yani Kur?anın katılımcı hükümet prensibine dayanarak, laik demokrasilere Müslümanların katılımını savunur. ?Bağımsızlık, kalkınma, sosyal birlik, sivil haklar, insan hakları, siyasi çoğulculuk, yargının bağımsızlığı, basın özgürlüğü, cami ve İslami ibadetlerinin özgürlüğü? gibi hayati İslami amaçlara ulaşmak için yardımcı olmaya hevesli herkesle Müslümanlar çalışmalıdır.
Önde gelen Avrupalı Müslüman âlim Tarık Ramazan, İslami prensiplere uyan herhangi bir hükümetin kadın ve erkek dâhil toplumsal istişareye izin vermesi zorunluluğunda olduğu sonucuna ulaşır. Bunu bugün yapmanın en etkin yolunun da seçilmiş üyelerden bir istişare konseyi kurmak olduğunu söyler. Ayrıca temsilcilerin, veraset ya da hak edilmemiş bir ölçüte göre değil günlük hayata uygun çeşitli alanlardaki rekabet temeline göre seçilmesi gerektiğinde ısrar eder. Bu rekabet, içtihadın uygulanmasını yani, artık var olmayan şartlara uygun modellere dayanmak yerine günümüz şartları için İslami prensiplere ulaşmanın yollarının formüle edilmesini ve tasarlanmasını sağlar. Sonuç olarak Ramazan, İslam?ın teokrasiyi tamamen reddettiğini söyler. İstişareyle yönetilmesi gereken İslami hükümet aynı zamanda vicdan hürriyetine ihtiyaç duyar. Bu Ramazan?ın Kur?anın dini konularla ilgili zorlamayı yasaklayan Kur?an (2:256) yorumunu temel alır. Yani, insanların kendilerini yönetecek kişileri seçme, düşüncelerini ifade etme ve kadın, erkek, Müslüman ve Gayrimüslim herkesin kanunun aynı koruması altında tıpkı Peygamber zamanındaki Medine Anayasası?nda olduğu gibi yaşama hakkı olduğunu söyler. İslami hükümet için yegane bir model olmasa da, Ramazan?ın ?çoğulculuğun işlemesi için bir çerçevenin? prensiplerinin verildiğini öne sürer.
Benzer şekilde, Ramazan had cezalarının uygulanmasında moratoryum (erteleme) önermektedir. Diğer âlimler de aynı fikirdedir, özellikle din değiştirmenin yasaklanması noktasında. Örneğin, Pakistan?ın önceki adalet bakanı Dr. S. A. Rahman, ölüm cezası tehdidiyle din değiştirmenin yasaklanmasının Kur?nın vicdan hürriyeti temel ısrarına ters düştüğünü savunur. Mısır?ın en yüksek dini otoritesi Müftü Başı Ali Cuma, din değiştirmedeki ölüm cezasını reddeder, eğer bir ceza varsa bunun öteki dünyada geleceğini savunur. Tunuslu tarihçi Muhammed Talbi, din değiştirmenin ölümle cezalandırma kuralının din değiştirmeyle vatana ihanetle karıştırılmasının sonucu olduğunu öne sürer. Önde gelen Amerikalı Müslüman alimlerden Profesör Ali A. Mazrui, biraz daha farklı bir yaklaşım sergiler. 14 yüzyıl önce konulan cezaların kendi zamanlarında ?caydırıcı olması için gerçekten sert olması gerektiğini? ancak ?o zamandan bu yana Allah bize suç, nedenleri, soruşturma yöntemleri, suçluğun sınırları ve olası cezaların daha geniş çeşitlerini öğrettiği için? had cezalarının yeniden düşünülmesini savunur.
Hangi kanunların kesin olarak içtihada tabi olması noktasında birçok farklı görüş vardır. Muhafazakar alimler arasında inandıkları kanunların şeriat olarak korunması ve bu nedenle de içtihada tabi olmaması gerektiği yaygındır. Reformcu düşünürler, şeriat ve fıkıh arasındaki farkı çok daha önemli vurgu yaparlar. Bu tartışma tarih boyunca İslami söylemin bir özelliği olmuştur.
Ünlü hukuk alimi İbni Teymiye (1328) Allah?ın vahyi ve ideal olara şeriatın teknik kullanımıyla, belirli kurallardan söz eden jenerik kullanımı arasını ayırmada başarısız olanları eleştirmiş ve cahil ve adil olmayan kadıların kararlarının şeriatla karıştırılmasına karşı uyarmıştır. Şeriat metinleri hangi kanunlarla adil ya da değil hüküm verilebileceği ölçüsü dahi koymuştur: şeriatın ?maksatları? ve ?amaçları? (makaşit). Bu amaçlar arasında yaşama, din, aile, mülk ve fikir hakkı olarak tanımlanan insan haklarının korunması da vardır. Eğer bu haklar korunmuyorsa, kanunlar yeniden düşünülmelidir.
Müslümanların şeriatın ebediyetine ve evrenselliğine vurgu yaptıkları doğrudur, ancak bu İslami kanunların değiştirilemez olduğu ya da herkesin İslami kanunla yönetilmesi gerektiği anlamına gelmez. Bunun anlamı şeriatın değer ve amaçlarının hayatın tüm yönlerini kapsadığıdır. Bazı alimler şeriatın amaçlarını yerine getiren her yasanın doğal olarak İslami olduğu dahi öne sürmüşlerdir. Şeriatla yönetildiğinde dünyanın daha iyi bir yer olacağına inanan Müslümanların var olduğu doğrudur. Açık sözlü bir azınlık dışında yine de bu duruş ruhsaldır, siyasi değil.
Bibliyografya
Al-Awa, Muhammad Salim. ?Political Pluralism from an Islamic Perspective.? In Islam in Transition: Muslim Perspectives, edited by John J. Donohue and John L. Esposito, eds., pp. 279?287. New York and Oxford: Oxford University Press, 2007.Ghannouchi, Rachid. (Raşid Gannuşi) ?Participation in Non-Islamic Governments.? In Liberal Islam: A Sourcebook, edited by Charles Kurzman, pp. 89?95. New York and Oxford: Oxford University Press, 1998.Huwayd?, Fahm?. Muw??in?n la Dhim?y?n (Citizens, Not Protected People). Beirut: Dar al-Shuruq, 1985.Rahman, Fazlur. Islam. 2d ed. Chicago: University of Chicago Press, 1979.Ramadan, Tariq. Western Muslims and the Future of Islam. Oxford and New York: Oxford University Press, 2005.Talbi, Mohamed. ?Religious Liberty.? In Liberal Islam: A Sourcebook, edited by Charles Kurzman, pp. 161?168. New York and Oxford: Oxford University Press, 1998.
Tamara Sonn: ABD Virginia Williamsburg?da William & Marry Koleji?nde Din ve Beşeri Bilimler Profesörü. Sonn, ?Kur?an ve Taç Arasında: Arap Dünyasında Siyasi Meşrutiyet Sorunu (1990)?, ?İslam?ı Tercüme Etmek: Bendali Cevzi?nin İslami Entelektüel Tarihi (1996)?, ?İslam ve Azınlıklar Sorunu (1996)?, ?Kanuna Göre Dinlerin Karşılaştırılması: İslam ve Yahudilik (J.Neusner?le birlikte, 1999), ?Uygulamada İslam ve Yahudilik (J. Neusner ve J. Brockopp?la birlikte, 2000)? ve ?İslam?ın Kısa Tarihi (2004)? adlı kitapların da yazarıdır.
Kaynak: Oxford Islamic Studies, Çeviri: Oğuz ESER