Kültür-Sanat/ TIMETURK
?Karanlığın Çağrısı? adlı romanıyla Beyan Yayınları?nın ?İlk roman Ödülü?nü alan yazar Okay Tiryakioğlu, Timaş Yayınları?ndan çıkan dördüncü romanı Kumandan ile marşalara konu olan Plevne Savaşı?nı hamasetten uzak bir dil ve üslupla romanlaştırıyor. Rusya?da Plevne Savaşı ile ilgili 400 kitap yazıldığını vurgulayan Tiryakioğlu, Türk-Rus ilişkilerinin kritik dönemeçlerinden birini romanlaştırdı. Gerçek Hayat yazarı Suavi Kemal yazarla romanı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Dördüncü romanın ilk üçünden farklı bir türde oldu. Neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duydun ve ?tarihi? seçtin? Romanında odak noktaya niçin ?Plevne kuşatması?nı yerleştirdin?
Bu roman diğerlerinden farklı bir türde görünse de üçüncü romanın kurgusuyla, en azından ?tarihi? özellikler taşıması bakımından, benzerlikler gösteriyor. Hatırlanacak olursa üçüncü romanda yine İrlanda ve İskoçya tarihiyle ilgili benzer bölgesel sorunlar yer alıyordu. İngiliz yönetiminin bölge halkları üzerindeki baskılarını vurgularken bunun ülkemize kadar uzanan bazı gizli nedenleri üzerinde durmaya çalışmıştım. Bu sefer kendi tarihimizin en sık ?duyulan?, çeşitli menkıbelere konu olan, fakat ne yazık ki iyi bilinmeyen bir sayfasını açmayı uygun buldum. 1978 yılına kadar (yani savaştan son-raki yüz yıl boyunca) Rus topraklarında, Plevne savaşı üzerine 400 cilt kitap yazıldığını bir vesileyle öğrendiğimde gerçekten de şok geçirdim. Bizde bu konuyla ilgili basılmış ciddi kitaplar, o günden bugüne değin bir elin parmaklarını geçmiyordu ne yazık ki. Bu durum çok ağırıma gitti. Madem tarihi bir şeyler yazmak arzusu duyuyordum, öyleyse iki milletin tarihinde de çok özel bir konumda bulunan bu savaşa dikkatleri çekmeliydim. ?Tür? olarak ise modern romanın genel özelliklerinden ayrılmama-ya çalıştım. Metin, çok katmanlı anlatımı ve temel düşünsel noktaları kuvvetlendiren öykülerle iç içe geçmiş durumda, ancak standart roman okuyucusunu hesap ederek metne yabancılaştırıcı öğeleri az kullanmaya çalıştım. Kimi kısımlarda beliren gotik fon da, benim alışılagelmiş tarzıma işaret ediyor.
Tarihi roman denince bizde ?hamaset? kimi zaman boğucu dereceye ulaşıyor. Sen ise çok farklı bir dil ve üslup yakalamışsın. Hangi kaygıları gözettin?
Osman Paşa?yı tanıdıkça ve içinde bulunduğu şartları kavradıkça ağır bir sorumluluk duygusu bindi sırtıma. Sıradan biri olmadığını biliyordum, ancak hassasiyetlerini ve duyarlılıklarını anlamak, onun bir General?den önce, ?insan? olduğu gerçeğini çıkardı karşıma. Her şeyden evvel terk edilmiş biriydi o. Tüm dehasına ve liderlik yeteneğine rağmen bu ?dışarıda bırakılmışlık? duygusu, onun kimi karar-larını etkiliyor, ancak merhametine ve savaşma arzusuna engel olamıyordu. Bir şeyi de vurgulamak isterim ki, aynı zamanda ?vazgeçmiş bir adam,?dı Osman Paşa. Seraskerliğin, rütbe ve kıdem kazanma peşinde birbirlerinin kuyularını kazan generalleri hep birilerine yaranma peşinde koşar, yüzlerce yıllık vatan toprağı Rumeli, savunma dahi yapılamadan elimizden çıkarken, o, önce kendinden vazgeçerek meydana atıldı ve geriye ölümsüz bir ruh bıraktı. Çar İkinci Aleksandır ve kardeşi Başkomutan Gran-dük Nikola?yı tanıdıkça da benzer duygulara kapıldım. Çar?ın, Rusya?da köleliği kaldırmaktaki kararlı tutumu ve toprak sahipleriyle ters düşmeyi göze alması, takdir edilecek bir durumdu. Üstüne üstlük bu insanlara mal sahibi olma hakkı da getiriliyor, dünyayı hayrette bırakan bu reformlarla Aleksandır, hakkında Bolşevik?lerin artırmakta olduğu menfi propagandaların kucağına bilerek atılıyordu. Bence, kendini bile bile tecrit ettirecek bir karara imza atabilen her adama saygı duyulur. Tabii bu insanların emrinde olan, generalinden erine kadar her biri, onların karakterlerinden, tutum ve davranışlarından etkileniyordu. Bu durumda, bir tarafı ?alçak?, bir tarafı ?üstün? gösteren hamaseti değil, ?insan?ı ve ?savaşın yıkımı?nı temel alan, objektif bir bakış açısı yakalamanın gerekliliğine inandım. Rus ve Ro-men annelerinin gözlerinde evlatları, bizim, annelerimizin gözünde olduğumuzdan daha az ?kahra-man? değillerdi. Kimin kazandığı ise, ne korkunçtur ki, kimin daha az kaybettiğiyle anlaşılıyordu. Hareket noktam roman boyunca işte bu oldu.
Kumandan?da ?tarih? ve ?kurgu? arasındaki denge nasıl?
Roman sanatının hedefinin, insanlara iyi vakit geçirmek, onları düşünsel anlamda hareketlendirmek ve televizyonun, üzerimizdeki bu ağır hâkimiyetini kırmak olduğuna inanıyorum. Bu anlamda, ger-çek, iyi bir kurgunun içine yerleştirilirse bu maksada ulaşılabilir gibi geliyor bana. Bu yüzden metni zenginleştirmek ve anlatımı renklendirmek için kurguyla iç içe geçen yerler var elbette, ancak tarihler, temel isimler ve çarpışmalar, konuyla ilgili her türlü kitap ve ansiklopedi maddesinde bulunabilir.
Romanının kahramanı olan Gazi Osman Paşa için ne diyeceksin?
Dediğim gibi Osman Paşa yalnız bir insan. Omuzlarındaki ağır sorumluluğun farkında ve geri adım atmıyor. Yalnızca kişisel çıkarları peşinde, içtima bile almasını beceremeyen subayların ve tüfeklerini doldurmasını bilemeyecek kadar eğitimsiz askerlerin oluşturduğu ordulara, sözüm ona ?komuta? et-mekte olan diğer paşalardan çok farklı; hayatı yüreğinin kuytularında duyanlardan. Tarihin akışını bu gibi insanların belirlediğini hatırlatmak isterim.
Tezgâhta neler var?
Aralık ayında ?Artus? yayınevinden çıkacak olan, senin de ne zamandır bildiğin, ?Gri Zamanlar? isimli bir romanım var; biçem olarak modern anlatıyı, gotik ve lirik öğelerle besleyen bir roman. Şu anda üzerinde çalıştığım metin ise, Kuzey Kutbu?nda buzların erimesiyle ortaya çıkan enerji kaynak-ları üzerine anlaşmazlığa düşen büyük ülkelerin ve buzların altından yükselen kimi gizemlerle karşıla-şan bir gazeteci ve ailesinin öyküsü.