Kim Ne Derse Desin!
Bu röportaj, objektif bir gazetecilik röportajı değildir. Kız kardeşi, Türkiye'de okuyamayan bir ağabeyin yaptığı röportajdır. İkincisi başörtülü öğrencilerin davetiyle Türkiye'ye gelen bir akademisyen elbette başörtülü öğrencilerin aleyhine bir şey söylemezdi. Ama unutulmaması gereken nokta şu. Bir 'gazeteci' Prof. Dr. Bauer'i seçmemin sebebi, Türkiye'yi tanıması, bizim başörtüsü özgürlüğüne sıcak bakmayan medya kuruluşlarımızla sıkı bir dirsek temasının olmasıydı. Yani Bauer, görüşlerini bizim için değiştirmedi. Biz olan biteni sorduk. O da Avrupalı bir akademisyen ve iletişim uzmanı olarak ne düşünüyorsa onu söyledi? Bauer, maskesiz, güleryüzlü ve alabildiğine doğal ve samimiydi?
İlk tanıştığınız Türkler kimlerdi?
12 yıl önce İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne misafir hoca olarak ders vermeye gelmiştim. İletişim Fakültesi Dekanı Suat Gezgin ve öğretim üyesi Hüseyin Kandemir'le tanışmıştım. İlk tanıdığım Türk onlardı. Hala görüşüyoruz.
Viyana'da okuyan Türk öğrencilere ilişkin gözlemleriniz nedir?
Çok fazla Türk öğrencim oldu. Türk öğrencilerimde en çok dikkatimi çeken nokta eğitimlerine kendilerini adamaları. Ülkelerine ve vatanlarına çok bağlı olmaları. Gurbette okumalarına rağmen ülke bilinçlerinin çok yüksek olması.
Avrupa'ya göç etmiş Türklerin çocukları ile Türkiye'den gelen öğrencilerinizi kıyasladığınızda ne görüyorsunuz?
Türkiye'den gelen öğrencilerle Avusturya'da ikinci jenerasyon olarak büyümüş öğrenciler arasında çok fark var. Avrupa'da yetişenler iki kültür arasında kalmış, bocalamış insanlar oluyor genellikle... Ne Avusturyalı öğrencilerle çok iyi bağlantıya geçebiliyorlar ne de kendi aralarında bir topluluk oluşturabiliyorlar. Ne Türkler, ne de Avusturyalı gibiler? Türkiye'den gelen öğrenciler ise Wonder gibi kendi toplulukları içerisinde birbirlerine tutunabiliyor ve bu güvenle Avusturyalı öğrencilerle iletişim kuruyorlar. Fakat onları da bu konuda biraz daha iteklemek gerekiyor. Derslerimde Avusturyalı öğrencilerle Türkleri bir arada çalışmaları için aynı çalışma ortamına koyuyorum.
Avrupa üniversitelerinde okuyan Türk öğrencileri başarılı buluyor musunuz?
Türk öğrencileri genellikle başarılı buluyorum. Tek eksikleri dilden kaynaklanıyor. Öğrencilerin bu nedenle hakettikleri notları alabildiklerine de inanmıyorum ama bence asıl başarı aldıkları notlarda değil. Yabancı bir kültürde, okumayı başarıyor olmaları, aynı şekilde ülkelerine döndüklerinde yine alışmış olduklarını bırakıp tekrar eski kültürlerine dönüyor olmaları takdir edilmeli. Dilleri çok iyi olmadığında, bu eğitimlerine de yansıyor. Bir de bizim bilim anlayışımız sizden biraz daha farklı Avusturya'da her şey çok keskindir. Kalıplar vardır ve bu kalıpların dışına çıkılmaz. Türk bilim sistemi ise daha açık. Yorumlarla yürüyor. Bu fark da öğrencilere olumsuz olarak yansıyabiliyor.
METRODA, TRAMVAYDA KİTAP OKUYAN TÜRKLER VAR
Türk öğrenciler, Avrupa'daki Türk algısını değiştirdi mi?
Özellikle Türkiye'den üniversite okumak için gelen öğrencilerden sonra bunu ben de farkediyorum artık. Metrolarda, tramvaylarda kitap okuyan Türklere daha fazla rastlıyoruz. Aynı şekilde entelektüel ortamlarda Türklere sıkça rastlıyoruz. Türkiye'ye geldiğimizde ise plajda vs. kitap okuyan insanları fazla göremiyoruz. Bu durum Türk ve Avusturya kültürü arasındaki farktan da kaynaklanıyor. Batı insanı daha çok bireysel yaşıyor. Bu yüzden biraz daha kitap okumaya yöneliyor. Ama Türkler sohbet, muhabbet etmeyi tercih ediyor. Türk öğrencilerin Avrupadaki Türk imajını değiştirdikleri doğru gerçekten de? Zaten farklı kültürler zenginlik katıyor. Bizim insanımızın burnu biraz havadadır ve diğer insanlara tepeden bakan bir yapımız vardır. Bu da değişiyor zamanla. Onlar da saygı göstermeye başladılar. Tanrıya şükür ki başka dinler, başka kültürler var. Çünkü bu bir zenginlik ve Avusturya'ya yeni şeyler katıyor.
Avusturya'ya okumaya giden kız öğrencilerin önemli bir bölümü başörtüsü yasağı nedeniyle ülkenize geliyor. Bu yasak konusunda bilginiz var mı, ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'deki bu problemden haberim var. Ama Türkiye'nin yaşadığı en büyük problemden birisi, hem geleneklerin yaşatıldığı hem de AB'ye aday bir ülke olarak iki arada kalmış olması. Ben seküler bir ülkede başörtüsünün kullanılabiliyor olmasını o ülkeyle ilgili özgürlük belirtisi olarak görürüm. Avusturya'da böyle bir problem yok. Rahibe de kendi kıyafetiyle derslere girmek istese girebilir. Her hangi bir sorun yok. Ama ülkenizdeki yasağı Türkiye'nin içinden geçtiği zor şartlara da bağlıyorum. Bir de başörtüsünün artık tartışılıyor olması da önemli bir gelişme bence. Bunun en önemli sebeplerinden biri bana göre Kemalizm'in Türkiye'de bir ideoloji olarak algılanması. Ama Avrupa'ya bakarsanız genel olarak, sekülerizm bir ideoloji değil. Kemalizm, geleneklerine bağlı bir toplumun birden bire modernist bir topluma dönüşmesi için baskı uyguluyor. Bu değişim kolay bir şey değil. Şunu da bilmek gerekiyor. Bana göre Kemalizm tek başına mutluluğa götürecek bir ideoloji değildir. Sekülerizm, geleneksel değerler gibi diğer unsurlarla birlikte süzgeçten geçirilmeli.
Üniversitenizin başörtülü ya da Türk öğrencilere bakışı nasıl?
Akademik çevredeki arkadaşlarım başörtülü Türk öğrencilere saygılı davranıyor, değer veriyor ve yardımcı da oluyorlar. Başarılı olacaklarını düşünüyorlar. Bunda öğrencilerin Avusturya'daki Türk imajını değiştirmelerinin de önemi büyük. Türkiye ülke olarak her anlamda bilimde ve başka alanlarda kendini gösterdikçe, bu Türk öğrencilere olumlu şekilde yansıyor.
Başörtülü bir öğrencinin ders verdiğiniz sınıfta bulunması sizin için ne ifade ediyor?
Sınıfımda başörtülü bir öğrencinin olması beni hiç alakadar etmiyor. Hepsi başörtülü olsaydı yine alakadar etmezdi. Bunun bir moda olmadığını biliyorum. Dini bir topluma ait olduğunun göstergesi olduğunu da biliyorum. Ne ben ne de üniversitedeki diğer arkadaşlarımın bu konuda bir itirazı olacağını sanmıyorum.
BİR BAŞÖRTÜLÜNÜN İLETİŞİM PROFESÖRÜ OLMASI BENİ RAHATSIZ ETMEZ
Peki başörtülü bir öğrencinizin, gelecekte sizin yerinizi alacak olması sizi rahatsız etmiyor mu? Viyana Üniversitesi'ndeki profesörlerden birkaçı başörtülü olsa ne düşünürsünüz?
İleride benim yerimde başörtülü bir öğrencinin oturacağını düşünmek asla rahatsız edici bir düşünce değil. Zaten katıldığım uluslararası toplantılarda başörtülü profesörlerle birlikte çalışıyoruz. Nasıl ben onları bu şekilde kabul ediyorsam onlar da beni olduğum gibi kabul ediyor. Başörtüsüyle ilgili olarak Batı'nın bir kompleksi ya da korkusu olduğunu düşünülüyor. Ama bu kompleks bizde yok. Yani Türkiye'de var olan 'Başörtüsü gelenekten gelir. Gelenek de eskiye bağlıdır. Dünle alakadır. Dün de eskiyle alakalıdır, gelişmiş değildir' gibi bir kompleks bizde asla yok.
Türkiye'de meslek lisesi mezunları, özellikle de dini eğitim de verilen imam hatip lisesi mezunları iletişim, mühendislik gibi bölümleri puanlarının düşürülmesi nedeniyle kazanamıyor. Aynı öğrenciler, Viyana Üniversiteleri'nde bu bölümleri okuyabiliyor. Bir imamın iletişim okuması ne kadar doğru sizce?
Eğer, devlet tanınan okullarsa bunlar, programları ve içerikleri tanınan okullarsa, her insanın istediği üniversiteye gitmesine de müsaade edilmesi gerekiyor. Bizde de dini okullar var. Çok kaliteliler ve oradan mezun olan öğrencilerin istedikleri bölümde okuma hakları var.
Sizin İletişim Fakültesi'nde dini bir okuldan mezun olmuş bir öğrenciniz oldu mu?
Ben kendimi örnek verebilirim. Ben de dini kökenli bir okuldan geliyorum. Teoloji okudum ama tamamlamadım. Rahip olma yolunda epey ilerledikten sonra, rahip olmak üzereyken bıraktım.
Dindar biri misiniz peki?
Özel yaşamımda dindar biri olduğumu söyleyebilirim.
Türk toplumuyla ya da Türk öğrencilerle okul dışında bir bağlantınız oluyor mu?
Türk toplumuyla bir bağlantım yok ama Türk öğrencilerle birlikte hafta sonu birlikte zaman geçirmeye çalışıyorum. Onları ciddiye aldığımı, önem verdiğimi farketsinler istiyorum.
İstanbul'da yapılan mezuniyet töreni sizin için ne ifade ediyor?
Türk toplumu aileye çok önem veriyor. Bunun farkındayım. Sadece aileler için böyle bir tören düzenlenmiş olması çok güzel bir girişim bence.
İstanbul'a davet edildiğinizde ne düşündünüz?
Mutlu oldum ve hiç düşünmeden derhal 'evet' dedim.
Türkiye'de nereyi görmeyi çok istiyorsunuz?
Konya ve Pamakkule'yi görmek istiyorum.
Türk medyası politika yapıyor
Türk medyasını takip edebiliyor musunuz? Yorumunuz nedir?
Evet. Türk medyası çok güçlü ideolojilere ayrılmış durumda. Resmen farklı yönlere ayrılmış. Her biri kendi politikasını güdüyor ve birebir politika yapıyorlar. Türk basını, haberlere oldukça fazla yorum katıyor. Avusturya basınında bunu göremezsiniz. Sadece bilgi veriyoruz.
Televizyonlarınızda son dönemde oldukça önemli gelişme kaydettiğinizi düşünüyorum. Kaliteli programlar yapılıyor. Özellikle NTV'yi beğeniyorum. TRT'nin alternatifi olma yolunda ilerliyor. Türkiye'den yine Doğan Grubu'ndan Hürriyet ve Radikal'in yöneticileriyle irtibat halindeyiz.
Türkiye'de medyanın bir bölümünün başörtülü öğrencilere karşı olumsuz tavrı söz konusu. Avusturya medyasında da böyle bir tavır var mı?
Avusturya'da genel olarak bir tavır yok ama sadece ırkçı bir partinin yayın organı, İslam ve Türkler üzerinden olumsuz politika yapıyor. Ben bu partinin politikasını oldukça sığ ve yavan buluyorum.
Bir iletişimci olarak Avrupa medyasının Türklere bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupalıların Türklere bakışı çok fazla değiştti. Eskiden sadece göçmen işçiler olarak bakılıyordu Türklere. Özellikle Avrupa şampiyonasından sonra Türkiye çok sempati kazandı.
Sadece futbol değil, hem politikada, hem kültürel alanda var olan bir ülke olarak farkedilmeye başladı. Aynı zamanda turizm açısından da popüler bir ülke olduğu için imajı oldukça değişti. Son yıllarda Avrupa medyasında yer alma oranı daha da arttı.
AB'ne aday bir ülke olan Türkiye'ye ilişkin gözlemleriniz nedir? Sizce eksilerimiz ve artılarımız olarak neler sayabilirsiniz?
Türkiye'nin Avnupa Birliği'ne gireceğinden eminim. Bu uzun sürse de kesinlikle olacaktır.
AB'ne girmeden önce farklılıkların ve taleplerin tartışılıyor olması güzel bir şey bence. Türkiye kendinden çok emin bir tavır sergiliyor bence. Sizin şartlarınız varsa benim de şartlarım var şeklinde. Bu da çok güzel. Türkiye'nin bu kendinden emin duruşunun daha da artmasını dilerim. Türkiye AB'ye girdiğinde Türkiyeliğinden bir şeyler vermemeli. Türkiye gibi kalmalı. Eğer Belçika, Hollanda, Fransa gibi bir ülke olacaksa AB'ye bir katkısı olamaz.
Recep Yeter / Yeni Şafak Pazar Eki