Yazar Gülay Göktürk, Bugün Gazetesi'ndeki yazısında Ergenekon'u çok farklı bir boyuttan ele aldı. 'Kutsal provokasyona dostunu kurban etmek!' başlıklı yazıyı okurken, insanlık kavramını yeniden sorgulayacaksınız.
Gülay Göktürk'ün nefesleri kesen o yazısı yazı..
'Kutsal provokasyon'
Bugünlerde 'kutsal bir dava uğruna yapılan her şey, başvurulan her yol mübahtır' anlayışının gelip dayandığı en iğrenç noktayla yüzleşiyoruz:
'Kutsal' bir provokasyon çeşidi bu; aynı fikirden, aynı saftan olduğun kişileri provokasyon uğruna öldürtmek...
Cinayetin her türlüsü alçakçadır. Ama bu durum insanın alçalabildiği en derin nokta galiba...
Dost bildiğin, seni dost bilen, belki bir gece önce birlikte kafa çektiğin, 'Türkiye nasıl kurtulur' diye kafa patlattığın bir insanın, ertesi sabah arabanın patlayacağını ve paramparça olacağını bile bile, güle güle diye sırtını sıvazlayıp seni evine yollayabilmesi nasıl bir şeydir?
Nasıl adamlardır bunlar?
Öldürttükleri dava arkadaşlarının cenazesine gidip gözyaşı da dökerler mi? Onun için dua eder, bir kürek toprak da onlar atar mı? Cenazede kurbanın zavallı eşine sarılıp onun omuzlarında ağlamasına izin verirler mi?
O ağlarken iki damla yaş da onların gözlerinden süzülür mü?
Ölenin ardında bıraktığı çocuklara sarılıp 'Artık onun çocukları benim de çocuklarım sayılır, başınız her sıkıştığında mutlaka bana gelin' derler mi?
Nasıl adamlardır bunlar?
Kendilerini yaptıkları işin doğruluğuna inandırabilirler mi?
Öldürdükleri arkadaşlarının 'davaya hizmet için ölmesi gerektiğini, bunun da bir nev'i şehadet olduğunu' düşünüp avunabilirler mi? Bütün bunları yaparken bir gün kendilerinin de örgüt tarafından provokasyon aracı olarak seçilebileceği korkusuyla titrerler mi?
Ölen öldü, onlar artık ne şaşabilir böylesi bir alçaklığa, ne de üzülebilir. Ama şimdilerde en büyük acıyı dava arkadaşları tarafından öldürülen bu insanların yakınları yaşıyor. Gerçi birçoğunun içine çoktan gelip çöreklenmişti o korkunç şüphe.
Ama bu şüphenin hep şüphe olarak kalması için elerinden geleni yapıyor, dosyaların arasında bölük pörçük sızan acı gerçeğe gözlerini kapatarak yaşamaya devam etmeye çalışıyorlardı. Şimdi artık inkarın çok zor olduğu bir noktaya geldiler. Bu acıya dayanmak için onlara güç veren en önemli manevi destek ellerinden alındı.
Düşmana karşı mücadele içinde ölümün de bir avutucu tarafı vardır; eğer bir dava insanının eşi, çocuğu iseniz, bu tehlikeyle iç içe yaşar ve başınıza geldiğinde acınız ne kadar büyük olursa olsun, o acıyı gururla taşırsınız.
Ama sevdiğiniz o insan yüzünü döndüğü 'düşmanlar' tarafından değil, arkasını dayadığı dostları tarafından öldürülmüşse, üstelik de o sevgili beden basit bir provokasyon aracı olarak kullanılmış, göz kırpmadan harcanmışsa, buna nasıl dayanırsınız?
Size dayanma gücü veren tüm değerleriniz, inançlarınız altüst olduktan sonra geriye dayanacak ne kalır?
İşte ben şu aralar en çok onları düşünüyorum, onların kahroluşunu taa yüreğimde hissediyorum. Bundan böyle ölüm yıldönümünlerinde anma töreni yapmak bile istemeyecekler. Çünkü o törenlerde söyleyecek bir sözleri bile kalmadı.